BİLİMSEL, “REEL”, DEMOKRATİK SOSYALİZM, SINIF-İDEOLOJİ VE HEGEMONYA İLİŞKİSİ (5.BÖLÜM)
“Reel Sosyalizm” Üzerine:
Bugün “Reel Sosyalizm” diye adlandırılan sürecin kökleri, 1920’lerin ikinci yarısından itibaren temelleri Stalin tarafından atılan “Tek Ülkede Sosyalizm”[19] anlayışı ile şekillenmiştir. “Reel Sosyalizm” yani bir diğer ifade biçimi ile “Var olan Sosyalizm” terimi, 1964-1982 yılları arasında Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel sekreterliği görevini yapmış Ukraynalı Sovyet siyasetçi Leonil İlyiç Brejnev döneminde yaygın olarak kullanılagelmiştir. Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkelerinde, teorideki sosyalizmin pratik olarak yansımasının tam olarak mümkün olamayıp, elden geldiğince hayata geçirilmiş halini tanımlamak adına bu terimi kullanmıştır.
“Geri kalmış ve kapitalist hegemonyaya bağlanmış ülkeler ve ulusların kapitalistleşme modeli olan bürokratik kapitalizme, Sosyalizm adı verildi. Bilimsel sosyalizm; Reel sosyalizm, Reel sosyalizm olarak gerçekleşen Bürokratik kapitalizm (kolektif kapitalizm) de sosyalizm olmuştu. Bu sosyalizm iç nedenlerle çürüye çürüye 1990’ların başlarında gümbürtüyle çözüldü…. …Aslında çözülenin sosyalizm değil bürokratik kapitalizm olduğu açıktı; o da ulus-devletin kendisini bizzat kapitalist özne olarak örgütlemesiydi”.[20]
Öcalan’ın, Demokratik Uygarlık Manifestosu’nun beşinci kitabında da belirtmiş olduğu “Reel sosyalizm”in esasen bürokratik bir kapitalizm olduğu tespiti, “Rusya’da Devlet Kapitalizmi” isimli eserde Tony Cliff tarafından ayrıntılı veriler ışığında kapsamlı olarak ele alınır ve nedenleriyle açıklanır.[21]
Brejnev’in “olabildiği kadar, hayata geçirilebildiği kadar” sosyalizm diye tanımladığı “Reel sosyalizm”, esasen bürokratik bir devlet kapitalizminden başka bir şey değildir. Günümüzde “reel sosyalizm” kavramı, yaygın olarak başta Sovyetler Birliği ve Doğu bloku ülkeleri olmak üzere, oralarda yaşanan ve başarısızlıkla sonuçlanan tarihsel-toplumsal deneyimleri ifade etmek için kullanılmaktadır. “Reel sosyalizm” kavramı-tanımlaması, esasında yaşananın bürokratik bir devlet kapitalizmi olduğu gerçekliğinin üzerini bir sis perdesi ile örtmektedir ve bu nedenle de sorunlu bir tanımlamadır.
Demokratik Sosyalizm Üzerine:
Bu kısımda; “Demokratik sosyalizm” tanımlamasını kategorik olarak ikiye ayırarak başlarsak;
Sosyalizmin; yöntem olarak devrim olmaksızın, demokratik yollarla gerçekleşmesi mealinde “Demokratik Sosyalizm” ve ikincisi; sosyalizmin devrim yolu ile hayata geçirilip içeriksel-muhtevasal anlamda “Demokratik Sosyalizm” olarak tanımlamakta fayda vardır.
İlk olarak; yani devrim olmaksızın, demokratik yollarla sosyalizmin gerçekleşip gerçekleşemeyeceği konusunda Salvador Allende liderliğindeki Şili deneyiminden bunun mümkün olamadığını görebiliriz. Egemen güçlerin böylesi bir süreci, elleri kolları bağlı izlemeyeceğini tarih açık bir şekilde göstermiştir.[22]Ancak günümüzde hala yöntem olarak “Demokratik Sosyalizm”i savunanlar oldukça yaygındır. Örneğin ABD’li sosyalist Bernie Sanders bu düşünceyi:
“ABD’de “siyasal devrim” ancak kitlesel hareketler inşa edersek, özellikle bir emek hareketi yaratırsak gerçekleşebilir. Bu hareketler sermayedarlar ve siyasetçilerden taviz koparabilir. Mücadele aracılığıyla, eğer birlikte örgütlenirsek kazanacağımıza dair bir farkındalığı yayarak insanların bilincini dönüştürmeye başlayabiliriz”[23] sözleri ile savunmaktadır.
Bernie Sanders ve onun gibi düşünenlerin; devrimsel bir ayaklanma olmaksızın, sermayenin silahlı örgütlenmesi olan ulus-devlet aygıtı parçalanmaksızın, sermayedarlardan taviz koparılarak bir demokratik sosyalizme gidilebileceği düşüncesi, iyi niyetlerinden bağımsız olarak ham bir hayalden başka bir şey değildir.[24]
Bütün bu tartışmalarda “Demokratik sosyalizm” kavramı, “Reel sosyalizm”den kendisini ayırmak için kullanılmaktadır.
“Demokratik Konfederalizm” paradigması; içerik anlamında “Demokratik sosyalizm” kavramına yeni bir açılım getirir; özü itibari ile kapitalizmin doğuşundaki merkezi hegemonik söylem olan milliyetçi ulus-devlet paradigmasının şah damarına bir neşter atar. Onu; farklı ulusların, milletlerin etnisitelerin ayrımcılığa tabi tutulmaksızın konfederal bir yapı içerisinde bir arada olduğu “demokratik ulus” paradigması ile yadsır, tekçilik yerine çoğulculuğu koyar. Sosyalizmin özündeki “doğrudan demokrasi”yi de örgütlenme modeli olarak sunar. Bu örgütlenme yapısı komün ve Sovyetlerdeki gibidir.
“Söz, tartışma ve karar topluluklarındır. Tabandan en üste kadar delegeler seçimle gelir ve tepede bir koordinasyon oluşturur. Delegeler halkın bir yıllık memurları gibi çalışır”.[25]
Ancak asli ve temel farklılıklarından birisi de; “aşağıdan yukarıya” örgütlenmesinde tarihte modern anlamda sınıfların ortaya çıkmasından çok daha eski ve köklü olan baskı biçimi olarak, ataerkilliği ortadan kaldırmayı hedeflediği için kadın özgürlüğünü merkezine alır, kadının özgürleşmesini bir bütün olarak toplumun özgürleşmesinin ön şartı olarak koşar. Örgütlenme yapısında eş yaşam ilkesi teorik olarak esastır, bu nedenle eş temsil gereği eşbaşkanlık yapılanması her alanda vardır, koordinasyon görevi aslen bir yürütme erki olarak hareket eder, kararlar taban tarafından alınır. Demokratik Konfederalizmin adım adım yaşam bulduğu Kuzey ve Doğu Suriye’deki örgütlenme, (bir tür “devletsiz devlet” yönetimi de diyebileceğimiz) Demokratik Özerklik sistemi bu temelde faaliyet yürütmektedir. Köylerde, beldelerde, büyük kentlerde yaşamın her alanından (kadın, gençlik, eğitim, sağlık, savunma sulh vb) komitelerin bir araya gelmesi sonucunda oluşturulan komün örgütlenmeleri, doğrudan demokrasinin en temel taban örgütlenmesi olarak faaliyet yürütmektedir. Bütün komünler bir meclis tarzında çalışmalarını yürütür ve her komünün kendi içerisinde seçmiş olduğu eş başkanlar, Demokratik Konfederal Meclislerin doğal üyesi olur.[26] Bu çerçevede son söz olarak belirtmek gerekir ki; sosyalizmin demokratik olmayanı ol(a)maz, sosyalizmin özünde “doğrudan demokrasi”[27] vardır, adına ister “reel” ister başka bir şey densin, doğrudan demokrasinin olmadığı bir sosyalizmden bahsetmek, sosyalizmin doğasına aykırıdır.
SELAHATTİN IŞILDAK
YORUM GÖNDER