DEVLETİN OLUŞUMU VE POLİTİK ALANA HEGEMONYASI (4.BÖLÜM)
Burjuva Devletin Gerçek Yüzü:
Devlet, sınıf çelişkilerini dizginleme, bastırma ihtiyacından doğduğu için toplumsal çatışmaların ekonomik olarak en güçlü ve egemen olan sınıfın devletidir. Bundan dolayı siyasetten de egemen sınıf haline gelir.
Devlet toplumsal sınıfların üstünde, tüm kesimlere eşit mesafede, bağımsız bir yapı olduğu fikri genel olarak kabul görmektedir. Devletin yürütmesi bütün burjuva egemen sınıfın genel işleri yöneten ve yürüten bir yapıdan başka bir şey değildir. Çünkü devlet yapısının sürekliliğini koruması demek kapitalist üretim ilişkilerinin ve sermayenin korunması demektir. Sınıflı toplumların ilişki biçiminden dolayı devlet özerk değildir. Sadece özerk görünümündedir.
“Özel mülkiyetin topluluktan ayrılıp kopmasıyla birlikte devlet, burjuva toplumunun yanı sıra ve burjuva toplumunun dışında tamamen ayrı bir varlık haline geldi. Ancak bu devlet, burjuvazinin hem içsel hem de dışsal amaçları nedeniyle, kendi mülklerini ve çıkarlarını karşılıklı olarak güvence altına almak için benimsemek zorunda kaldığı örgütlenme biçiminden başka bir şey değildir.”[4] Tarihin bazı dönemlerinde savaşan sınıfların birbirilerini dengeledikleri dönemlerde devlet erki görünüşte aracı olarak o an için her ikisine de karşı bağımsızlık kazandığı olmuştur. Örneğin; 17. ve 18. yüzyılın mutlak monarşileri, Fransa’daki 1. ve 2. imparatorluk Bonapartizmi, Almanya’da Bismarck, Rusya’daki Kerenski hükümeti böyleydi. Burjuva topluma özgü merkezileşmiş devlet erki, mutlakiyetin devrilmesi döneminde ortaya çıktı. Avrupa’nın burjuva devrimleri boyunca bu aygıt sayesinde köylülerin, zanaatçıların, tüccarların durumunu halkın üstüne çıkarmış, nispeten rahat, saygın görevler sağlayarak, burjuva sınıfın safına çekti.Kapitalist sistem, azınlık olan ezen/sömürücü sınıfın, ezilenlerin üzerindeki hegemonyasına dayanır. Bu hegemonyanın sürekli olması, sermayenin çıkarlarını koruması bakımından ordu ve bürokrasi gereklidir. Devlet işleri olarak adlandırılan kamu işleri burjuva düzenin çıkarlarını kollayan, yukarıdan aşağıya hiyerarşik bir piramit biçiminde örgütlenmiş daimi bürokratik kurumlar tarafından yürütülür.
Devlet Bir Baskı Aygıtıdır
“Modern devletin yürütme gücü, bütün burjuvazinin ortak işlerini idare eden bir komiteden başka bir şey değildir” diye tanımlar Marx “Komünist Manifesto”da devleti. Devlet iktidarı süreç içinde sermayenin emek üzerindeki ulusal iktidarı, toplumu köleleştiren örgütlenmiş ve merkezi bir güç, bir sınıfın egemenliğini koruyan aygıt niteliği kazandı. Sınıf savaşımlarında ilerleme gösteren her devrimden sonra devlet iktidarının baskıcı ve zor niteliği daha çok ortaya çıkar.
Devlet, geniş kesimlerin sisteme entegrasyonunu sağlayan hapishane, ordu ve polis gibi zor mekanizmalarının veya bastırıcı organların yanı sıra sistemle bütünleştirici manevi baskı aletleri eğitim, din ve parlamenter yapılara sahiptir. Toplumun sistemle uzlaşmasına ve uyumlu hale gelmesine yarayan bu mekanizmalar, devletin aynı zamanda toplumun karşısında yer alan bir baskı aygıtı olduğunu gizlemesine hizmet eder. Devletin halkı koruduğu, haklarını savunduğu genel olarak hakim bir düşüncedir. Devletin halka karşı işlediği suçlar, devletle ilişkilendirilmez. Daha çok “gizli, derinlerde” başka bir güç tarafından yapıldığı algısı yaratılır. Devlet halkın gözünde en değerli, kutsal varlık olarak kabul edilmesi istenir. Ona karşı, onun egemenliğini, bekasını tehlikeye atacak hiçbir toplantı, eylem, ifade ve örgütlenme yapılmasına izin verilmemektedir. Parlamento belli bir yıl içerisinde yapılan seçimlere dayanır.
Ezilenler seçme ve seçilme gibi demokratik haklara sahiptir. Bu hakkı kullanırken kendilerini diğer seçime kadar hangi burjuva veya faşist partinin yöneteceğine, boyunduruk altına alacağına karar verir. Lenin’e göre; “kapitalist sistemin varlığını sağlayan burjuva demokrasi çoğunluğun bir avuç azınlık tarafından baskı altına alınmasıdır.”
Devletin ihtiyaç duyduğu kaynakların, bütçenin oluşturulması, vergiler, devletin borçlanması veya para basması kapitalist sömürü ilişkilerinden ayrı görülmektedir. Devletin gelirleri konut, elektrik, su, doğalgaz, internet, telefon, temel tüketim maddeleri vs. üzerinden bireylerin vergilendirilmesiyle toplanır. Bu oluşturan devlet bütçesiyle devlet mekanizmasını oluşturan bürokratların, memurların ücretleri ödenir. Savaş giderleri karşılanır. İşçiler bu yüksek vergiler nedeniyle alım gücü düşer ve asgari ücretine zam ister. Taleplerinin kabul edilmesi için sınıf mücadelesine girer. Sınıf güçlerinin dengesi devletin gelirlerinin artması için var olan manevra alanını belirler. Topluma hizmet aracı olarak doğan devlet aygıtı özerkleştikçe, egemen sınıflar kendi amaçları, çıkarları için zor, ideolojik aygıtları ve rıza üreten araçları toplumun karşısına diker. Devlet yönettiği topluma yabancılaşır. Emek, cins, doğa sömürüsü katmerleşir. Ezilen ulusların inkarı ve sömürüsü artar. Egemen sınıf kendi çıkarları doğrultusunda devletin ezilenler üzerindeki politikasını belirlemesini, yönetmesini ister. Siyasal iktidar, uzlaşmaz karşıtlığın ve çelişkilerin dışavurumudur. Toplumda yaşadığı koşulları, kendisine sınırlı tanınan hakları kabul etmeyen toplumsal kesimlerin bastırılması gereklidir. Toplumdaki sınıf karşıtlığı, cins ve ulusal çelişki uzlaşmazdır. Devletin işi, toplumdaki uzlaşmaz öğeleri zorla uzlaştırmaktır, bastırmaktır. Eylem, söz, ifade ve örgütlenme özgürlüğü gibi haklar kapitalist sistemde devletin egemenliğini ve sermayenin çıkarlarını tehdit etmediği sürece kullanılabilir haklardır. Burjuvazi güvenliğini tehdit ettiğini düşündüğü andan itibaren bu hakları çeşitli engellerle kullanılmasını yasaklar. İşçi sınıfı ve diğer toplumsal kesimlerin mücadelesi yükseldiği dönemlerde ancak kaydedilen haklar yeniden kazanılır. Gerçekten de kapitalist toplumda seçme, seçilme, toplantı, eylem, söz, örgütlenme, grev, kadınların kazandığı hakların tümü büyük mücadeleler, emekler ve bedeller sonucu elde edilmiştir.
ÇİÇEK OTLU
YORUM GÖNDER