DÖRDÜNCÜ STRATEJİK MÜCADELE DÖNEMİ-DEVRİMCİ HALK SAVAŞI’NIN GÜÇ ALDIĞI KOŞULLAR (6.BÖLÜM)
Devrimci Halk Savaşı Topyekun Bir Savaştır Bütünlüklü Bir Mücadeledir;
Hukuk sistemini, öz savunma sistemini, kültürel yaşamı, diplomasiyi, demokratik öz yönetimi, siyasi yönetimi geliştirebildiğimiz kadar geliştireceğiz. Bazı yerlerde çok olacak, bazı yerlerde az olacak. Bazı yerlerde biz etkili olacağız, bazı yerlerde devlet etkili olacak. Bazı yerlerde, bazı boyutlarda KCK etkili olacak, bazı boyutlarda devlet etkili olacak. Bir boyutta, bir yerde, bir düzeyde devletin etkinliği olacak, bir düzeyde KCK’nin etkinliği olacak. Bu, yerine göre değişecek. Yani karşılıklı ve iç içe ikili bir yönetim duruşu, sistem duruşu ortaya çıkacak. Bu, düz bir durum da değildir. Bir yerde hukuksal alanda, ekonomik alanda KCK etkili, diğer bazı alanlarda devlet etkili olacak. Bir yerde sosyal alanda, yüzde elli KCK’nin etkinliği olacak yüzde elli devlet etkinliği olacak. Nerede ne kadar olabiliyorsa, o kadar yapacağız ve bunu her alanda KCK örgütlülüğünü güçlendirmek, etkinliğini artırmak üzere bir mücadele yürüteceğiz. Bütün alanlarda demokratik toplumla, devletçi sistem arasında bir çatışma sürecek. O halde Devrimci Halk Savaşı, topyekun bir savaş oluyor. Bütünlüklü bir mücadeledir. Bütün yaşam alanlarını içine alıyor. Bütün boyutlarda bir mücadele vardır. Hem yıkmayı, hem inşa etmeyi içeriyor. İç içe bir savaşı içeriyor. Uzun süreli halk savaşından farkı, cepheden bir devleti tümden reddeden, yıkan, kendini de ona göre kuran bir şey değil de, iç içe, bütün boyutlarda, ne kadar etkinlik kurabiliyorsa o kadarını kuran, onu daha da büyütmek için mücadele eden bir tarzı esas alıyor. Burada cepheden bir duruş değil, bir iç içe mücadele var. Bu anlamda Devrimci Halk Savaşı bir iç içe mücadele durumudur.
İç içe mücadele durumu nereden kaynaklanıyor? Paradigmasal değişimden kaynaklanıyor. Devlete karşı devlet örgütlemeyi öngörmemesinden kaynaklanıyor. Aslında devlet uzlaşmayı kabul etse, barış siyasi çözümle olsa, hiç çatışmaya girmeden, devlet artı(+) demokrasi sistemini siyasi uzlaşma temelinde geliştirerek kendi örgütlülüğünü sağlayacak. Fakat devlet bunu kabul etmediği, KCK’yi terör örgütü saydığı, reddettiği, KCK’li olmayı suç sayıp hapse koyduğu için, KCK de kendi toplumsal örgütlülüğünü yaratacak ve devleti etkisizleştirmeyi, sınırlamayı öngörecektir. Nasıl ki devlet şimdi mevcut saldırılarla KCK’yi etkisizleştirmeyi, daraltmayı, sınırlandırmayı esas alıyorsa, Devrimci Halk Savaşı’yla da KCK, devleti sınırlandırmayı, daraltmayı, etkisizleştirmeyi, zayıflatmayı ve onun yerine kendi sistemini örgütlemeyi öngörecektir. Ekonomik, sosyal, hukuksal, siyasi, diplomatik, kültürel ve öz savunma alanlarındaki bütün boyutlarda bir savaş olacaktır. Bu, karşılıklı birbirini etkisizleştirme, yıkma ve kendini hakim kılma savaşıdır. Bu, topyekun bir savaştır. İç içe bir savaştır ve bütün boyutları içeriyor. Çünkü birbirinin alternatifi değil. Yani devletin yerine bir devlet kurmayı ifade etmiyor. Devleti daraltıp, demokratik toplumu örgütlemeyi ifade ediyor. Aslında devlet tanısa, uzlaşabilir. Uzlaşmaya açıktır. Ama devlet reddettiği müddetçe, o da devleti reddediyor. Bu savaşa, mücadeleye dönüşüyor. Herkes bu mücadele içinde kendi etkinliğini yaratmaya çalışıyor. Tabii devlet hiç kabul etmez, sonuna kadar reddederse bu çatışma, savaş da sonuna kadar sürer. Devleti tümden yok eden, demokratik toplumu bağımsız özgür olarak örgütleyen bir sistem ortaya çıkar. Devletsiz bir demokrasi oluşur. Devletsiz demokrasi olmaz değildir. Önderlik, bunları iyi değerlendirdi. Önderlik, ‘demokrasisiz devlet olmaz, ama devletsiz demokrasi olabilir’ dedi. Çünkü esas olan demokrasidir. Demokrasiyi örgütlü, iradeli, özgür toplum olarak tanımladı. Bu toplum da devletsiz var olabilir. Devlet, böyle bir toplum olmadan var olamaz. Çünkü böyle bir toplum üzerinde baskı ve sömürüyle ancak var olabiliyor.
O halde hiç uzlaşmaya yanaşmazsa, bu çatışma derinleşerek sürer. Artık ya KCK’yi devlet yener, tümden ezer, hakim olur ya da KCK, askeriyle, polisiyle ekonomisiyle, kurumlarıyla devleti tümden etkisizleştirip yalnız başına etkili hale gelir. Nerede etkili hale gelebiliyorsa, orada o düzeyde bir etkinlik sağlar. Devleti tümden etkisizleştirdiği yerde kendi bağımsız, özgür duruşunu ortaya çıkartır. Bunun da önü açıktır. Tümden bütün Kürdistan’da olursa böyle bir durum gerçekleşir diye bir kayıt yok. Bir şehirde, üç şehirde, birkaç kasabada, belli bir mıntıkada böyle bir konum kazanabilir. Orduyu, devleti tümden etkisizleştiren, yok eden, KCK sistemi temelinde toplumun örgütlenip yaşandığı bir durumu ortaya çıkarabiliyorsa orada onları sağlar. Diğer alanlarda iç içe olabilen yerlerde, iç içelik devam eder.
Savaşın hedeflediği, gerçekleştirmek istediği amaçlar bunlardır. Dikkat edilirse her yerde birden olacak diye bir şey yoktur. Bazı yerlerde az olacak, bazı yerlerde çok olabilecek. Bu sistem her türlü mücadeleye imkan veriyor. İkincisi, bir alanda ya devlet olacak, ya KCK olacak diye bir kayıt da yoktur. Biraz devlet, biraz KCK olabilir. Örneğin eğitimin bir bölümünü devlet yapabilir, bir bölümünü KCK yapabilir. Bir yerde yüzde otuz KCK yapar, yüzde yetmiş devlet yapar. Bir yerde eğitimi yüzde atmış KCK yapar, yüzde kırk devlet yapar. Bir yerde yüzde seksen, doksan eğitimi KCK yapar, yüzde on devlete kalır. Ne bir bütün alanlar itibarıyla eşit düzey, aynı düzey sözkonusu, ne bir boyut itibarıyla ya hep ya hiç söz konusudur. Farklı alanlarda devlet ile KCK arasındaki mücadele farklı düzeylerde seyredebilir. Bir yerde KCK’nin öz yönetimi yüzde seksen hakim olur, devlete yüzde yirmi yönetim kalır, bir yerde yüzde otuz KCK kurumları öz yönetimi çalışır, yüzde yetmiş yönetim devletin elinde olur. Bu, farklı alanlarda devlet ve KCK etkinliğinin farklı düzeyler arz ettiği bir mücadeledir. Demek ki Devrimci Halk Savaşı, bütün alanlarda ekonomik, sosyal, hukuksal, siyasi, kültürel, diplomatik ve öz savunma alanlarında devlet etkinliğini zayıflatabildiği kadar zayıflatan, onun yerine demokratik toplum örgütlülüğünü, etkinliğini, KCK örgütlülüğünü geçiren ve koruyan bir mücadele oluyor. Bu anlamda hem yıkıcılığı var, hem de inşa ediciliği, yapıcılığı ve onun savunuculuğu vardır.
O zaman neyi yıkacak, neyi inşa edecek? Neleri hangi yöntemlerle yıkacak? İnşa ettiklerini hangi yöntemlerle savunacak? Bu savaşı doğru yürütebilmek için bunları bilip netleştirmek gerekiyor. Devrimci Halk Savaşı’nı o zaman demek ki bütün bu boyutlarda yürütülen bir mücadele olarak anlamak gerekiyor. Sadece bir askeri boyutu yoktur. Bir silahlı çatışma değildir. Onu çok aşan, demokratik konfederalizmin yedi boyutunu içeren bir mücadeledir. O bakımdan da salt bir askeri boyutu olan bir mücadele değildir. Belki şimdi diğerini yıkmak ve inşa edileni savunmak gerektiği için, askeri boyut öne çıkacak. Fakat siyasette olduğu gibi diğer boyutları örgütlemeyi ihmal etmeyecektir. Çünkü askeri boyutun gelişmesi, başarı kazanması diğer boyutları örgütlemesine bağlıdır. Bu, demokratik siyaset gibi değildir. Demokratik siyaset karşı tarafla uzlaşmayı gerektiriyordu. Uzlaşabilirse, yaptığı uzlaşmaya bağlı olarak elde ettiği imkanlara göre kendini bütün alanlarda örgütleyecektir. Uzlaşmadığı müddetçe örgütleyemiyor. Uzlaşmadan, bir taraftan uzlaşma mücadelesi yürütürken, bir yandan da örgütlemeye çalıştı, fakat sonuçta tutuklayıp hapse koydular, kurumları kapattılar, yönetimlerini tutukladılar. Bu kadar tutuklama, davalar ve hapis sistemi böyle gelişti. Kendini savunamadı.
Öz Savunma Örgütlülüğü Geliştiği Ölçüde Savaş Büyüyecektir;
Askeri boyut öyle olmayacaktır. Savaş bu temelde sürmeyecektir. ‘’Savaş yapalım, durun orduyu tümden yıkalım, ondan sonra devletin diğer kurumlarıyla, toplum yaşamının diğer alanlarıyla ilgileniriz. Ordu olmazsa o zaman ekonomik, sosyal ve kültürel çalışmayı öne çıkartırız’’ diyemeyiz. Siyasi boyutta bunu söyledik. Çünkü karşı taraf diğerlerini örgütlemeye izin vermiyordu. Ama askeri boyutta, biz etkinlik kurduğumuz ölçüde, demokratik toplum yaşamının bütün alanlarını etkinliğimiz altında örgütleme imkanı vardır. O halde örgütleyeceğiz. Örgütlemezsek orada boşluk olur ve o boşluk devletin yeniden etkinlik kurmasına yol açar. Diğer yandan da onu örgütlediğimiz ölçüde savaş güçlenecektir. O ekonomik örgütlülük, sosyal örgütlülük, kültürel örgütlülük savaşa güç ve destek verecektir. O zaman savaşı daha etkili yapacağız. Öz savunma örgütlülüğünü her alanda geliştirdiğimiz ölçüde, savaş büyüyecektir. Demokratik toplumu, onun ekonomik, sosyal yaşamını, kültürel, siyasi yaşamını koruma ve savunma imkanımız olacaktır. Siyasi yönetimini savunabileceğiz. O bakımdan Devrimci Halk Savaşı’yla birlikte, KCK sisteminin bütün boyutlarının örgütlenmesi esas alınacaktır. Bu, topyekun bir mücadele olacaktır.
İşte savaş bunu yapma imkanı veriyor. Siyasi mücadele bu imkanı vermiyordu. Örneğin KCK sistemini örgütlemeye çalıştılar, tutuklandılar. Ama askeri olarak bir alanda etkinlik kurabilirsek oradan her türlü örgütlenmeyi yapabiliriz. Çünkü orasını biz savunuyoruz ve bizim güvenliğimiz altına girmiştir. O halde bütün alanları birden örgütleyip inşa edeceğiz. Bunun için de bir boşluk bırakmayacağız. Boşluk kalırsa karşı tarafın saldırması için zemin sunar. İki, savunmayı güçlendireceğiz. Ne kadar ekonomisini, sosyal, kültüler yaşamını ve siyasetini örgütlü kılarsak, öz savunması o kadar güçlenecektir. Kendini savunma savaşı, Devrimci Halk Savaşı’nı daha fazla geliştirme imkanı artacaktır.
Devrimci Halk Savaşı’nın görevleri açısından bunlar ifade edilebilir. Önemli yenilikler var. Bazı temel özellikleri var. Bunları doğru anlamak, bu savaşı doğru yürütebilmek açısından gereklidir. Böyle olmazsa, bunları böyle bütünlüklü, toplu anlayamazsak biz bu Devrimci Halk Savaşı’nı bütünlüklü, doğru yürütemeyiz. Yıkacağımızı da, kuracağımızı da doğru tespit edemeyiz, zamanında yapamayız.
Bu Savaşı Devlet Siyasi Uzlaşmaya Razı Oluncaya Kadar Sürdüreceğiz;
Bu iş, zor bir iştir. Öyle düz, üstünkörü bir yaklaşımla olabilecek bir şey değildir. Şimdiye kadar bildiğimiz savaş türlerinin en zorudur denilebilir. En karmaşığı, en iç içesidir. Özellikle de son yedi sekiz yıldır yürüttüğümüz savaştan çok farklıdır. O zaman bu değişikliği yapabilmek gerekiyor. Kısmen uzun süreli halk savaşında da buna benzer şeyler vardı. Örneğin ikili iktidar durumları vardı. Geceleri gerillanın etkinliğinin arttığı, gündüzleri ordunun etkinliğinin arttığı durumlar yaşanıyordu. Böyle bir düzey, gerilla geliştikçe ortaya çıkmıştı. Oradan bir örnek alınabilir. Tamamen onun gibi değil, fakat orada da böyle durumlar vardı. Şimdi bunu böyle gece gündüz yönetimi değil de, alanlara, toplumsal yaşamın boyutlarına göre iç içe, etkinlik düzeyini geliştirme temelinde ele alıp yürüteceğiz. Daha çok geliştireceğiz, iç içe geçireceğiz. Devlet iktidarını zayıflatarak demokratik toplumun öz yönetimini, buna dayalı demokratik toplum yaşamını geliştirebildiğimiz kadarıyla geliştireceğiz. Bu savaşı devlet siyasi uzlaşmaya razı oluncaya kadar sürdüreceğiz. Böyle bir uzlaşma olursa, o zaman oturup Demokratik Özerkliğin sınırlarını çizeceğiz. Eğer böyle olmazsa, bu tarafların birbirini yok etmesine kadar gidecektir. Devlet bizi tümden yok etmek isteyecek, o halde biz de yok edebildiğimiz kadarıyla, tümden bazı alanlarda yok edip tamamen devletsiz bir demokratik toplum örgütlülüğü, KCK örgütlülüğü yaratmaya çalışacağız. Bunun da önü açıktır.
Bu mücadele, savaş bu düzeyde sürüp gidecektir. Bu savaşı, topyekun ve bir anlık bir çatışma savaşı olarak öngörmek kesinlikle doğru değildir. Karşımızdaki güç açısından da değerlendirdiğimizde Türk devlet yapısı, amaçları, sistemi buna izin vermez. Eğer öyle bir sonuç öngörürsek orada biz başarı elde edemeyiz. Belki tersi olabilir; bizi yok edebilirler. Biz de onu boşa çıkartmak için gerillacılığı geliştirmişiz. Mevcut gerilla tarzı ve bütün dünyaya dağılmış konfederalist örgütlenme sistemimiz de karşı tarafa bu imkanı vermektedir. Bir yerimizi imha ediyor, bir yeri tutukluyor, bir birliğe darbe vuruyor, öbürleri ayaktadır. O da topyekun imha edemiyor. Bunu bir anda yapamıyor. O bakımdan bu bir mücadele olacaktır. Yani bu Devrimci Halk Savaşı da çok yoğun bir savaş olarak gelişebilir, fakat öyle kısa süreli ve bir anlık savaş olarak değerlendirmek, kendi koşullarımıza çok uygun değildir. Kendimizi de öyle bir noktaya getirmemiz çok doğru ve isabetli olmaz. Çünkü karşı tarafı, devleti geriletme, etkisizleştirme anlamında onu sağlamak çok zordur. Hatta imkansız gibi bir şeydir.
Demek ki Devrimci Halk Savaşı’nın amacı bir anda devleti tümden yok ederek, kendini hakim kılmak değildir. Öyle bir sisteme dayanmıyor, öyle bir tarzı ve taktiği olamaz. Tersine iç içe, topyekun bir savaşı öngörüyor. KCK sisteminin ya da toplumsal yaşamının bütün alanlarındaki bir savaşı öngörüyor. Karşı tarafı etkisizleştirip kendini örgütlemeyi ifade ediyor. Devletle Demokratik Konfederalizmin savaşmasını içeriyor. Demokratik toplumun savaşını öngörüyor. Devletle toplum arasında bir savaş olarak öngörmek gerekiyor. Onun için halk savaşı deniliyor. Gerçek anlamda bir halk savaşı olması gereklidir. Bu bakımdan da savaşın yöntemlerinin, ayaklarının, alanlarının doğru ve yeterli temsil edilmesi, geliştirilmesi, doğru tanımlanması gereklidir. Amaçları böyle tanımlarsak o zaman savaşımızın yöntemlerini, alanlarını, her alandaki savaşın nasıl olacağını da buna göre tanımlarız. İçinde bulunduğumuz koşullara uygun, karşıtımıza ve kendi durumumuza uygun, kendi programımıza uygun bir biçimde önce amacımızı doğru belirlersek, o halde bu programı hayata geçirecek, bu mücadeleyi yürütecek savaş biçimlerinin neler olacağını, temel savaş güçlerinin, alanlarının nereler olacağını, bu alanlarda hangi biçimde savaş geliştirileceğini doğru tayin edebiliriz.
Devrimci Halk Savaşı, siyasi çözümsüzlükten kaynaklanıyor. Siyasi çözümsüzlük demek, tarafların birbiriyle uzlaşmayı reddetmesi demektir. Bu da birbirini tanımaması anlamına geliyor. Siyasi açıdan uzlaşamamak, siyasi çözüm yaratamamak, devletin demokrasiyi kabul etmemesinden kaynaklanıyor. O demokrasiyi reddettiği ölçüde demokrasi de devleti reddediyor. Çatışma, savaş buradan ortaya çıkıyor ve burada mevcut dengeyi değiştirerek, tarafların birbirini kabul edecekleri bir denge durumunu yaratma mücadelesi veriliyor. Bir yerde tarafların birbirini kabul edeceği, daha doğrusu devletin demokrasiyi tanıyacağı bir durum gelişirse o zaman Demokratik Özerklik çözümü gerçekleşebilir. Eğer gelişmezse, savaş tarafların birbirini yok etmeyi öngördüğü bir düzeye çıkar. Devlet, demokrasiyi tümden yok etmeyi ister, bunu gerçekleştireceği katliamlara girişir. Demokrasi de, devleti tümden etkisizleştirerek devletsiz bir demokrasi olmaya yönelir. Bizim programımızda bunun önü açıktır.
Ayrı olmak, devlet olmak demek değildir. Devlet olursun, iç içe olursun. Bir sürü devletler birbirlerine bağlıdır. Bağımsız ve özgür olmak, ayrı devlet olmak demek değildir. Bir sürü ayrı devlet var, ama hepsi Amerikan uşağıdır. Küresel sisteme gırtlağına kadar bağlıdır. Devletler ayrı isimlerle oluyor, ama bir sistemdirler. BM de birbirlerine bağlılar. Ortak kurumları da vardır. Zaten o kuruma da gerek yoktur. Bir de başta hegemonik güç vardır. Onun için bir yanlış algılama vardır. Mesela Kürtlerin ayrı olmasını, bağımsız özgür olmalarını devlet olmaya bağlayan, devletle bunun olacağını sanan, böyle anlayan ve propaganda eden görüşler çoktur. Bu yanlış bir görüştür. Bunun yanında Demokratik Özerkliği veya Demokratik Konfederalizmi, demokratik toplum örgütlülüğünü, özgürlük ve bağımsızlık olarak görememek, bununla devletsiz bir yaşama ulaşılabileceğini öngörmemek, hep devletin bir parçası gibi bunu değerlendirmek eğilimi vardır. Bu da yanlış bir görüştür. Bu temelde yaklaşımlar vardır. Bu, devletçi paradigmanın aldatıcı bir propagandasıdır. Demokrasiyi küçümseyen, etkisizleştirmeyi öngören bir propagandadır. Kendini ise bağımsız ve özgür olmak, iradeli olmak isteyen insanlara, toplumlara kabul ettirmeyi hedefleyen bir propagandadır. Yanlış bir propagandadır.
DERLEME
YORUM GÖNDER