DUYGU ZAMAN ANLAMSALLIĞI VE YENİ HAKİKAT BİLMELERİ (10.BÖLÜM)
ROTASIZ SAVRULMALARA İRADİ DUYGU ZAMANLA KARŞI KOYMAK
"İyi toplum, doğaya, akla uygun olarak yönetenler-yönetilenler farklılaşmasının oluşmadığı ve insanların siyasal iktidarca koyun sürüsü konumuna indirgenemediği bir toplumdur."
Etienne de La Boétie (Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev)
Kışa özgü soğuk ruhsuzluğun bir ihanet hançeri gibi kemirmesine benzer insanın kendi yaratılış özüne yabancılaşması. Anlamda aşılan insanın feryadına sağır bir umursamazlık yalıtılmış kalpleri ve hınca hınc dolu sokakları kasıp kavuruyor kalabalık yalnızlığa haykıran sessiz bir melodi eşliğinde “ Hepimiz kendi hakikatimizin bencil katilleriyiz.” Mırıltı ritminde nakaratlar fersiz gözlerde söyleniyor.
Bu ruhunu yitirmiş çağ Leyla Güven ve Mehmet Tunç’un anlam vicdan çağı değil. Bu çağ insanların ideallerine teorik tuzaklar kurduğu kaypak bir iletişimsiz döneklik kısırdöngüsü. Bir türlü yaşatamıyoruz bize ayna olacak direnişçi halk vicdan önderlerini. Ahlak zaten tüketilmişti stoklarda kalan kırıntıları hariç şimdi vicdanlar hepten yitiyor. Leyla, Mehmet ve binlerce yoldaşı işte buna karşı direndi ve direniyor insanlığa kendini bir meşaleye dönüştürerek özgürlük gıdası sağlıyor ve halkları öz iradeye dayalı çözüm gücü olmaya davet ediyor!
Boyutsuz bir ruhsal yalnızlık eşiğinde kıvranıyoruz bu kısık seslerdeki anlamı bile soyutlaştırıyor. Yapmacık hüzünler ve klişe ucuz rol kesmeler yüreğin bam teline batıyor durmadan. İnsanın kendi değerlerine ve anlam duygusuna yabancılaşması ne yaman çelişki!
Derin manevi boşluğumuzu uzak görülü bir vicdanın beslendiği özgür duygu iletişimi doldurabilir. Yaratıcı özgür histen yoksun büyük iletişimsizlik bu boşluğu yarattı oysa dünyayı, hayatı özgür duygu zaman bilinciyle yeniden kavramak gerekiyor.
Kentler bile içinde yaşayan toplulukların direniş belleklerini taşırlar ve kültürlerini yansıtırlar. Kentler toplumların geçmiş ve gelecek vicdan köprüleridirler. Şimdi ise suskun kentler toplu ruhsal ölümün sessiz çanlarıdırlar. O yiğitlerin uğruna seve seve ölümlere gittikleri kentlerimiz asillerinin dirisine sahip çıkamadığı gibi ölümüne de artık kayıtsız.
Başımızı birazcık gaflet uykusundan kaldırabilirsek eğer göreceğiz hemen yanı başımızda hakikat dervişleridir şu fırtınalara ve boranlara kafa tutanlar. İman yakıtını taşırlar gelecek nesillere engin sabır perhizlerinde demlenmiş vicdanlarıyla. Ölüm tohum vermez diyenleri utandırıyorlar hepten. Onlar ki ölüme anlam katarak özgür yaşam tohumlarında halkı için varlıklarını özgür geleceğe dönüştürüyorlar. Bilmezmisiniz gözlerinde anlam kıvılcımları taşımayanların gönüllerinde hiç bir merhamet tohumu örün vermez. Bırakın hakikat Işığı kamaştırsın gözlerimizi kana kana Güneş zerreciklerini emsin kurak yüreklerimiz. Yaşama artık duygu zaman enerjisini koymak gerek daha çok merhametini yitirmeden yaşam!
Sözle anlamı öldürüyoruz hunharca, duygularımızdan sonsuzluğa yol alan kendi içseslerimizden imgeler yaratamıyoruz oysa her insan canlı bir duygu bilinci taşır. Ölgün anlardan birbirine soyut sevgi sözcükleri adıyorlar diri vicdanları öldürmüş gafil insanlar.
Kendi duygularımızın mantığını kavrayacak öz vicdan titreşimlerimizi çoktan yitirmişiz. Sanki duygu bilincimiz köreltilmiş. Aslında hiç birimiz hakikatin derin bilge ruhunda gezinecek kadar iyi bir anlam yüzücüsü değiliz açıktan saklambaç oynuyoruz kendimizle!
Varlığımızı sonsuz olasılıklar imgesi olarak kurgulamayı düşlerken sezgilerde bile bulanık kalmış solgun bir hayali imgenin iradesiz gölgesi olabildik sadece. Duygu zamanda yaşayan firari insanların bu ruhsal, duygusal ve duyusal çoraklık yaşayan çağla doku uyuşmazlığı var sanki.
Bilinir umut duygusuna işlenmiş acıları soğutacak bir zaman birimi gerçekte asla var olmamıştır. Duygu bilincine işlenmiş kinik ihanetler (sevgiye yapılmış ihanetler)her şeyi unutturan güncel avuntu zamandan azadedirler asla silinmeyecek bir sonsuz duygu zaman belleğine sahiptirler.
Duygu anında zamanın ritmik özünü yakalamak ve bunu anlam yönüyle içselleştirmek romansı bir esinti taşır. O an’a ait yaratıcı duygu sezgisi içinde öz benliği kavramak ise ustalık ister. Kendi özünde çoğalan canlı duygu imgesini duyumsamak müthiş bir iç güç taşır ve hayata aracısız doğrudan bir iradi odaklanma getirir. Duygu an’da zamanın ruhunu yakalamak ve bunu içselleştirmek saf bir iç özgürlükle mümkündür. Duygu an’da ifadeye kavuşan his özerk bir iletişim karakteri kazanır o an’a ait duygu sezgiselliği kendini kapatmış tüm vicdanları açacak kilit işleve sahiptir!
Zaman eskimesi yaşayan insanlar her şeyi ölü ve soyut bir zamanın dirençsiz çıkmaz sokak zeminine çekmede mahirdirler. Kendi vicdani zamansallığını öldürmüş olanların diri anlam ve iradi duygu zamansallığını yaşayanlarla derin kindar bir husumetleri vardır. Direngen ve verimli bir devinim yaşam ritmi kazanırsa toplumda onlar yaşam ve çağdan feci bir şekilde düşerler.
KEREM ÇİFTÇİ
YORUM GÖNDER