HAKİKAT ARAYIŞCILIĞI BİR SORGULAMA İŞİDİR (7.BÖLÜM)
Mitolojide Parçalanma Yoktur Bütündür;
Mitolojide parçalanma olmadığı için boşluk yoktur. Dolayısıyla egemenlik yok, sömürü yoktur, sınıflaşma yoktur, iktidar ve devlet yoktur. Mitolojik düşünce tarzında bunlara yol açma yoktur, bunlara yer yoktur. Bütün bunları bilerek mitolojiyi anlamamız değerlendirmemiz gereklidir.
Mitolojiyle birlikte var olan diğer önemli izah ise din oluyor. Mitoloji en eski kabul ediliyor, fakat dinin de mitoloji kadar eski olduğunun gerçekliği vardır. Din; canlılığa önem veren, üretimi temel değer gören, yaşamı bununla anlayıp izah edip böyle yaşamayı öngören yaklaşımlar, anlayışlar çeşitli biçimde zorlanınca ortaya çıkıyor olabilir. Din; insan türünün, topluluğunun, klanının, kabilesinin zorlanmasından ortaya çıkmıştır. Bu zorlanmalar nereden olabilir? Doğadan olabilir. Afetlerle olabilir. Saldırılarla birbirini vurmayla olabilir. Avcılıkla olabilir. Mevsim değişikliğiyle olabilir. Bunları neden belirtme gereği duyuyoruz: Çünkü dinin izahında farklılık var, dinin esası yaşamı yaratıcı kutsallara bağlayarak ifade etmektir. Mitoloji doğallığı içerisinde görüyor, canlılığı içerisinde değerlendiriyor. Din; insan toplulukları yaşamda zorlanınca o zorluğu anlamak, izah etmek, onu aşmak için bir sığınak arıyor. O da kutsal yaratıcıdır. Bütün dinlerin hakikat algılaması ve anlatımı, açıklaması bu temeldedir. Kutsal yaratıcıya bağlamadır.
Din, mitoloji kadar eskidir ve sadece tek tanrılı dinler din değildir. Totemcilik var, en yaygın en uzun süre toplum yaşamında, insan yaşamında etkide bulunmuş din totemciliktir. Bir kutsala inanma, felaketi, zoru, yıkımı onun önlenmesini isteme, ondan kurtuluş bekleme, kolaylık bekleme, üretkenlik bekleme; bu oluyor, esas din budur. Diğerleri de aynı anlama geliyor, ama totemciliği iyi değerlendirmemiz lazım. Her klanın totemi var deniliyor, ne kadar doğru bilemiyoruz. Eğer öyle ise o zaman klan döneminden bu yana din var, mitoloji de var, bazı topluluklar mitolojiye inanıyorlar, bazıları ise dinin bakış açısını, zihniyetini, anlayışını geliştiriyorlar. Yaşamı onunla anlamaya, anlatmaya, oradan çıkardıkları sonuçlarla yaşamaya yöneliyorlar.
Totem; her hangi bir maddi şeyi, her hangi bir işareti kutsal saymaktır;
Eskiden totemcilik ile klancılığı eşit sayarlardı. Bu biraz da pozitif sosyolojinin bakış açısı oluyor, doğru olmayabilir, çünkü o bir eşitleme oluyordu. Örneğin klanı anlatmak için en kolay yöntemdi. Klan niye bir araya gelmiş, birkaç gerekçe ile izah ediliyordu. Bir; soy, yakınlık, aile, ana etrafında birlik. İkincisi; maddi yaşamı idame ettirme, olumsuzluğa, baskıya, tehlikeye karşı kendini koruyan yaşam araçları yaratma. Üçüncüsü; totem, ortak inanç, bir toteme bağlanma, mutlaka her klanın bir toteminin olduğu, bir totemin birden çok klanda da olabileceği belirtiliyordu. Totem; her hangi bir maddi şeyi, her hangi bir işareti kutsal saymaktır. Hayrı da şeri de, iyiliği de kötülüğü de, yok oluşu da yaratılışı da ondan bilme durumudur. Kutsal yaratıcılık dediğimiz budur. Dini zihniyetin esasını bu oluşturuyor, yaşamı açıklama yöntemi de böyledir. Her şeyi bir kutsal yaratıcı ortaya çıkartıyor. Bu kutsal yaratıcı totem oluyor.
Bu kutsal yaratıcı tek tanrılı dinlere geliyor tanrı oluyor. 99 sıfatlı Allah’a kadar getiriliyor. İslamiyet’in kutsalı, yaşamı anlatma biçimi öyledir. 99 sıfatlı Allah’tır, 99 sıfat yaşamın bütün özelliklerini temsil ediyor. En ağır cezayı veren, gazap sunan, hem en çok mükâfatlandıran, hayır getiren iyilik getiren, yaratan; onların hepsini ifade ediyor. Yaşam öylece izah ediliyor. O da Tevrat’tan itibaren geliyor.
Dikkat edilirse tek tanrılı dinler sadece yazılı kitapla kendini ifade etmiş dinler değillerdir. Aslında tek tanrılı dinlerin hepsi bunlar değiller, içlerinden dört tanesi kitapla ifade ediliyor, ama binlerce, yüzlerce peygamberi var, önderi var, uzun bir tarihsel kesiti kapsıyor, biraz da İbrani dini Hz. İbrahim ile başlıyor. Oradan yaratılan İbrani kavminin aslında Musevilik Yahudi milliyetçiliğini kavmiyetçiliğini de içeriyor, din ve kavmiyet Yahudilikte iç içedir, ortaktır. Hristiyanlık öyle değil, evrenseldir, birçok kavmiyeti, milliyeti esas alıyor. Müslümanlık yine öyledir. Ama onlara temel teşkil eden Yahudilik kesinlikle öyle değildir. Yahudilik kavmiyetle eşit, ama tek tanrılı dinleri şekillendiren Tevrat oluyor, İbrahim’den Musa’ya kadar geçen süreç içerisindeki bilgi birikiminin yazıya dönüştürülmesidir. İlk yazıya geçirilenlerin Hz. Musa’nın kardeşi Harun tarafından yazıldığı söyleniyor. Zaten Kuran Hz. Muhammed döneminde de yazılı değildir, sözlü ezberleniyor, sözlü ifade ediliyor, o zamanın durumu böyledir. İnsanlık zorluklarla düşünce biriktirmiş, bunları görmek açısından belirtiyoruz. Şimdi bu kadar kitap var, kolay okuyoruz, ama bu kadar varlık içerisinde geçmişi anlamak çok zordur. Geçmişe biraz dikkatli bakmamız gerekiyor. Bugünkü durumla bakarsak geçmişi kesinlikle doğru anlayamayız. Düşünebiliyor musunuz; Kuran’ı şimdi hafızlar ezberliyorlar, ama o zamanda bir söylediğini unutmuyor, sürekli aynısını tekrarlıyor, öbürlerine ezberletiyor, onlarca insan ezberliyor ve kitap ezberdeki bir bilgi olarak varlık gösteriyor. Herhangi bir yere kaydedilmeden, ama beyne kaydedilerek yaşatılıyor.
Dini birçok kademede değerlendirmek gereklidir. Başlangıçta din sınıfla devletle ilişkili değildir, daha çok toplumla ilişkilidir, toplum yaşamıyla bağlantılıdır. Mitolojiyi eleştiriyor. Mitoloji aslında biraz daha fazla doğa gerçeğine açıktır. Bu biraz daha kutsal yaratıcı yaratma, kendi zayıflıklarını bir şeye dayandırarak insanın metafizik olarak, manevi olarak kendini yaşam karşısında güçlendirmesi faaliyetidir. Öyle oluyor ve toplumla ilgilidir. Klanlarla, kabilelerle ilgilidir. Kesinlikle topluma güç veriyor, doğa karşısında zayıf olan insanı-toplumu koruyor, yaşam iradesini, iddiasını ortaya koyuyor, devam ettiriyor, geliştiriyor. Yoksa birçok etken insanlığı yok ediyor. İnsanlık bu kadar örgütlenmiş, üretken hale gelmiş, kendini güvenliğe, korumaya almış değildir. Öyle bir durumda maddi bakımdan zayıftır, üretimi zayıf, korunması zayıf, güvenliği zayıf, üremesi gerekiyor koruyamıyor, bir çocuğu büyütme 16 yıl, 20 yıl sürüyor, 20 yıllık koruma sağlaması gerekiyor ki soyunu devam ettirebilsin. Nerede ettirecek, yerleşiklik yok, soğuk var, insanlardan, hayvanlardan saldırılar var. Çocukları koruma, büyütme çok daha fazla çaba, örgütlülük istiyor. Onun için insan türü toplumsal olarak yaşıyor. Beyin gücü, analitik zekâ biraz da bunun zorlaması sonucunda gelişiyor. Birileri ‘haydi sen analitik düşün’ diyor, birisi de kalkıyor analitik düşünüyor biçiminde değildir. Tarihin yaşamın içinden böyle zorlana zorlana o zorlukları yenme arayışı, mücadelesi içerisinde, çabası içerisinde hep düşe kalka, zorlana zorlana bu düzeyi geliştiriyor. Bunları anlamız lazım, tarihe bakarken düz ezbere bakmayalım. Dinin bir boyutu budur.
Diğeri ise iktidarcı ve devletçi sistemin, sömürünün, hiyerarşinin ortaya çıkışında dinin rolü var. Bir dönem mitolojiyle mücadele halinde toplumsallığa hizmet ediyor, ama bir dönemde de aslında belirtiğimiz toplumsal yarılmada, dolayısıyla uygarlığın çatallaşmasında merkezi tekelci uygarlıkla, demokratik uygarlığın ayrışmasındaki süreçte önemli rolü olan zihniyet biçimi dindir. Bu süreç biraz bilincin gelişimi, biraz maddi yaşam üretiminin gelişimi, insan yaşamının eskiye göre çok daha verimli hale gelmiş olmasına bağlıdır. Orada baskı ve sömürü yapma kurnazlığı, hilesi, zor kullanması rol oynuyor.
Böyle bir süreçte hakikatin insan ve toplum hakikatinden bu kadar kopan, dolayısıyla karşıt hakikat olarak ifade edebileceğimiz bir yönelimi ortaya çıkartan gelişme içerisinde dinin başat rolü var. Din temsilcisi rol oynuyor, Şaman böyle bir hilenin geliştirilmesinde de topluma kabul ettirilmesinde de temel bir etkendir, çünkü dini temsilcidir, o reddetse toplum da reddeder. Çünkü toplumun inanç bakımından öncüsü odur, demek ki reddetmiyor, tam tersine onu savunuyor, onu geliştiriyor, ittifaklar yapıyor. Silah, askeri güç, örgütlülük, zoru kullanıyor, zorla birleşiyor, tecrübeyi birleştiriyorlar. Böylece sınıflı toplum düzeni, iktidar ve devlet sistemi ortaya çıkıyor. Günümüze kadar gelen 5-6 bin yıllık denen merkezi uygarlık sistemi gelişiyor. Doğal toplum, uygarlık parçalanıyor. Böyle bir durumun ortaya çıkmasında dini temsil eden kişilerin dini doğuş özünden, toplumsallığından kopan, doğruluk yerine yalanı, hileyi, oyunu esas alan; güzellik yerine çirkinliği esas alan, özgürlüğün yerine köleliği öngören yaklaşımları başat rol oynuyor.
Bu durum hiyerarşide de böyledir, kadın üzerinde erkek egemenliğinin gelişimiyle iktidar ve devlet sistemine geçişle de böyledir. Bu noktada böyle bir uygarlık yarılmasında sınıflı, devletli, iktidarlı bir yapının ortaya çıkmasında dinin sorumluluğu ve rolü hem de başat bir düzeyde var. O bakımdan dinin önceki gerçeğini de görmeliyiz, bu gerçeğini de görmeliyiz. Özgürlük, eşitlik, paylaşım akımları tarafından dinin en çok eleştirilen, karşı çıkılan, mahkum edilen yanları buralardır. Neresinin eleştirildiğini iyi bilmemiz lazım.
DURAN KALKAN (HEVAL ABBAS)
YORUM GÖNDER