DÖRDÜNCÜ STRATEJİK MÜCADELE DÖNEMİ-DEVRİMCİ HALK SAVAŞI’NIN GÜÇ ALDIĞI KOŞULLAR (2.BÖLÜM)
ABD Eskisi Kadar AKP’ye Artık Muhtaç Değil Gibi Görünüyor;
Oysa I. Dünya Savaşı ardından İngiliz imparatorluğu denetimindeki Ortadoğu’da Türk ve Farslar birinci sınıf topluluk, Araplar ise ikinci sınıf topluluk yapılmıştı. Kürtler ve diğer halklar ise üçüncü sınıf da değil, yok sayılmışlardı. Kürtler, Ermeniler, Süryaniler, üzerlerinde soykırım uygulanan toplum haline getirilmişlerdi. Diğer dini-mezhepsel azınlıklar, yok sayılan ve yok edilmesi gereken topluluklar konumuna düşürülmüşlerdi. Şimdi bu durum değişebilir. Bu anlamda da ABD sanki eskisi kadar AKP’ye artık muhtaç değil gibi görünüyor. Tümden Türkiye’yi reddediyor, terk ediyor, Türkiye’yi önemsemiyor gibi değerlendirmemek lazım. O mümkün değil. Türkiye’yi yüz yıldır, iki yüz yıldır hazırlıyorlar, dolayısıyla orayı hiç bırakmazlar. NATO’nun Güneydoğu kanadıdır ve bırakmazlar. Fakat bu ayrı, Ortadoğu’ya merkez yapmaları ayrıdır. Sanki Ortadoğu’ya merkez olamayacağını, AKP’nin de model olamayacağını da gördüler. Başka arayışlar içerisine girdiler. Bu Türkiye’yi de, AKP’yi de biraz geri plana itiyor gibi. Onun için son tutumlarını eleştiriyorlar. Orduya dönük tutuklamaları eleştirdiler, basına yönelik tutuklamaları eleştirdiler. ‘Türkiye’nin ne yaptığını anlamıyoruz’ dediler. ABD’nin basın özgürlüğünü çok önemsediğini belirttiler. Bu AKP hükümetini ve Tayyip Erdoğan’ı çok zorladı. Bir çelişki durumudur. ABD ile çelişkili olmak İsrail’le olmaya benzemez. Sırtını ABD’ye dayayıp, İsrail cumhurbaşkanına her şeyi söyleyebilirsin de, ABD’yle bu olmaz. 2003 baharında Irak müdahalesinde azıcık bir çelişki yaşayınca, bedelinin ne kadar ağır olduğunu gördüler. Sanki bu ABD-Türkiye-Irak üçlü ittifakı, Büyük Ortadoğu Projesi’nin çekirdeği sayılan ittifak, artık eskisi gibi önemli görülmüyor. Bu durum sanki biraz aşılıyor. Onun yerine ABD, Mısır merkezli Arabistan’da yeni bir eksen yaratmaya, BOP’u oraya dayanarak geliştirmeye çalışıyor gibi.
Böyle olursa eğer, AKP’nin ve Türkiye’ni, Araplar üzerindeki etkisini, bölgedeki gücünü sınırlandıracaktır. AKP eskisi gibi destek alamayacaktır. Şu anki görüntü budur. Güney Kürdistan’daki duruş da biraz bunu gösteriyor. Buna karşı bir eksen oluşturmaya çalışıyor. Türkiye, sanki ABD’yle bir çatışmaya giriyor gibidir. Türkiye, İran, Suriye, Irak dörtlü ittifakını, Şamgen ittifakı diye geliştirdiklerini söylüyorlardı. Geçen yıldan beri, bölgede sıfır problem hedefiyle bir diplomasi yürütüyorlar. ABD’nin Mısır’ı, ona dayalı Arapları öne çıkarma, İran’la çatışmaya girmeme politikasına karşı sanki Türkiye’de bir bölgesel ittifak arayışı içindedir. Kendini etkili kılmak isteyen, dolayısıyla da ABD’nin o politikalarına karşı bir bölgesel eksen yaratmak isteyen bir tutum içerisinde. Eğer böyleyse ileride çelişki daha fazla derinleşebilir. Türkiye ‘ben ittifakımı yaratırsam bana muhtaç kalınır’ biçiminde bir tutum içinde olabilir. ABD de, Mısır’ı güçlendirirse buna hiç muhtaç kalmaz. Oradan kendine yeni bir bölge yaratabilir. Bu, riskli bir durumdur. En azından dışarıdaki durum şimdilik böyledir. Mevcut haliyle ABD bile Türkiye’de demokrasi ve basın özgürlüğünün olmadığını söyledi. Artık eskisi gibi AKP ne yaparsa ‘doğrudur’ biçiminde bir desteği ABD’den alamıyor. Bunu görmek gerekiyor. Bu, önemli bir yandır.
Diğer yandan, iktidar mücadelesinde önemli bir mesafe kaydetti. AKP, 2003-2004-2005’de rüzgar gibiydi. İki kelime söylesen Tayyip Erdoğan tir tir titriyordu. Şimdi herkese saldırıyor, herkes için söyleyeceği bir sözü var. Ayaklarını biraz sağlam yere basmış durumdadır. Kendilerine göre bir sermaye yaratıp bir sınıf oluşturdular. Aslında imtiyazlı bir kesim geliştirdiler, sosyal dayanak oluşturdular. Bir propaganda cephesi, medya yarattılar. Şimdi hukuk alanında önemli hamleler yaptılar. Orduyu etkisizleştirmede de belli hamleler yapmış durumdalar. CHP’yi, o liberal Ergenekon’u, gladioyu tasfiye aşamasına getirdiler. Fakat milliyetçi Ergenekonla, MHP’yle çatışmaya girmekten korkuyorlar. Bir de buna dayalı kendi Ergenekonlarını yaratmaya çalışıyorlar. Siyasi islam Ergenekon’unu, gladiosunu liberal gladionun yerine oturtup, kendilerini liberalizmin sözcüsü yapmaya çalışıyorlar. CHP ve AP çizgisinin yerine oturtmaya çalışıyorlar. Bu bakımdan çelişkileri, CHP’yle, MHP’yle çatışmalı durumları sürmektedir. İktidar olmada belli bir mesafe kaydetti, ama tam sonuç almış değildir. Dikkat edilirse hala ordu içinde, yargı ve bürokrasi içinde bir mücadele var. Medyayı o kadar ele geçirse de, bir tepki var. Tayyip Erdoğan, son bir yıldır yuhalanıyor. Gittiği yerlerde, bazı yerlerde protesto ediliyor. Şimdiye kadar hiç yoktu. Hükümet olarak bir düzeyde yıpranmış durumdadır. İktidar hegemonyası bakımından da tam bir egemenlik henüz oluşturulamamış durumdadır. Orduda son bir hamle yaptılar, ordu komutanlarını, kolordu komutanlarını tutukladılar, emekli kuvvet komutanlarını tutukladılar. Şimdi asker aileleri muhalefet yürütüyor. Toplumun çok çeşitli kesimlerinden tepki geliyor. TÜSİAD’la, işverenlerle ilişkileri çok yerinde değil. Önemli bir muhalefet cephesi var. Genelkurmayla üstten uzlaşmış olsa da, orduyla, içten generallerle, subaylar düzeyinde ilişkileri gergindir. Fırsat bulsalar AKP’yi bir kaşık suda boğarlar. Orduda, AKP’nin emirleriyle, kararlarıyla değil savaşmak, AKP’ye karşı savaşacak o kadar çok subay ve general var ki! Herkes diş biliyor. O nedenle genelkurmayın da ordu üzerindeki eski otoritesinin olduğunu düşünmemek lazım. Ordu eski birliğini kaybetti, parçalıdır. Artık kimsenin güvencesi yok ve herkes ordu içerisinde daha fazla politika yapar hale geldi. Böyle bir yapı kazandı.
AKP Güçlü Ve Gelişen Pozisyonda Değildir Geçmişe Göre Zayıftır;
Bütün bunlar çatışmanın hala sürdüğünü ifade ediyor. AKP belli bir mesafe kat etmiş olsa da, tam sonuç almış değildir ve çatışma sürmektedir. Üsten uzlaşmalar ve etkisizleştirmeler olsa da, alttan orduda, yargıda, bürokraside muhalefet vardır. Bir direnç vardır. AKP’nin işi zordur. İç çelişki ve çatışmaları yoğundur. Şu haliyle eskiye göre AKP iktidarda biraz güçlenmiş, ama yine de çelişki ve çatışmaları yoğundur. Dış desteği azalmış durumdadır. İçte de çelişkiler çoğalmış ve iktidarını tam kuramamış, protesto edilen bir vaziyettedir. Ortadoğu’daki gelişmeler, her ne kadar -Türkiye model ülke oluyor- diye propaganda etmeye çalışsalar da, yakın vadede, orta vadede Türkiye’nin ve AKP’nin aleyhinedir. Abdullah Gül onun için Kahire’ye gitti. Kahire’yi kendi istedikleri gibi elde tutmak istiyorlar. Mısır modelinin olmasını istiyorlar. Bu güce karşı mücadele edilebilir. AKP çok güçlü ve gelişen pozisyonda değildir. Eriyen, duraksayan, eski gücünü kaybeden bir durumdadır. Dolayısıyla geçmişe göre zayıftır.
Siyasi ortam açısından da Ortadoğu’daki gelişmeler ortadadır. Arap toplumu ayakta ve isyan halindedir. Bunun bir güç tarafından yürütülmediği kesindir. Bunun arkasında bir; Filistin ve Kürdistan’da gelişen halk direniş hareketlerinin etkisi vardır. İki; Körfez savaşından bu yana ABD müdahalesinin, Afganistan ve Irak savaşlarının etkisi var. Üç; İran devriminin, radikal islami hareketin etkisi var. Bir güce bağlı olarak gelişmiyorlar. Bir birikim olarak ortaya çıktı. Kapitalist modernite sisteminde, üçüncü kez bölge yeniden yapılanıyor. Birinci yapılanma, 19. yüzyıldaki çatışmalardır. I. Dünya Savaşı’na dönüştü. I. Dünya Savaşı’nın sonunda, savaş galibi olan İngiltere ve Fransa’nın çıkarları doğrultusunda yapılandı ve bu kadar ulus devletçiğe bölündü. Kapitalist modernite tarafından Ortadoğu fethedildi.
İkinci yapılanma II. Dünya Savaşı’ndan sonra oldu. Savaşın galibi olan sosyalist ve demokrasi rüzgarları Ortadoğu’yu da etkiledi. Dolayısıyla Ortadoğu’daki gelişmeler bir yanı reel sosyalizmin etkisi altında olsa da özü aslında milliyetçi hakimiyet biçiminde gerçekleşti. Yeniden I. Dünya Savaşı’nın oluşturduğu devletler siyaseten yapılandılar. Modernite içselleşti. Önderlik savunmada ‘’önce dıştan geldi, ama artık dıştan saldıran bir güç değildir, içsel bir güçtür’’ dedi. Ortadoğu’da içselleşti. Kendi iç dayanaklarını yarattı. Türkiye’de oligarşik hakimiyet olarak ortaya çıktı. 12 Mart 1971 darbesinden söz ettik. Bu darbeyle birlikte faşist oligarşik sistem, küresel ABD sisteminin, NATO’nun bölgedeki sağlam bir kolu haline geldi. İran Musadık’ın milliyetçiliğini, İngiltere’nin desteğindeki şahlığı yıkmış olsa da, eski şahlık olamadı. Fars milliyetçiliği ile uzlaşan ‘’Ak devrim’’ benzeri hareketlerle İran’ın kapitalist modernite sistemiyle birleştirmeye çalışan bir yönetim haline geldi. Onu sürdüremeyince de yıkıldı. Yerine bu islami iktidar geldi. Arap aleminde de bu, radikal milliyetçi subay darbeleriyle yaşandı. Hür subaylar hareketi 1952’de kral Faruk’a karşı Mısır’da yaptığı darbeyle bu süreci başlattı. Arap milliyetçiliği, Mısır merkezli olarak gelişme gösterdi. Ulus devlet gerçeğiyle daha uyumlu bir ideolojik ve siyasi yapı ortaya çıktı. Ona dayalı olarak Suriye’de BAAS darbesi oldu. Irak’ta BAAS yine iktidarı aldı. Libya’da darbe, Cezayir’de ulusal kurtuluş savaşı oldu. Yemen’de çatışmalar gelişti. Diğer krallıklar da milliyetçilikle uzlaşmak zorunda kaldılar. Kendilerini ancak öyle ayakta tuttular. Filistin direnişi, radikal milliyetçilik temelinde gelişme gösterdi. Arap birliğinde bütün bunlar temsil edildi. Böylece modernite sistemi Türkiye’de, İran’da ve Arabistan’da içselleşti.
Şimdi Ortadoğu üçüncü kez yeniden yapılanıyor. Bu içselleşmiş modernite sisteminin yarattığı sorunlar şimdi toplumu ayağa kaldırıyor. Bu gün gibi açıktır. Arkasında belirttiğimiz etkenler vardır. Öyle tek bir etken yoktur. Kapitalist modernite çağında üçüncü yapılanma oluyor, ama bu kapitalist modernite sistemi bölgeyi yeniden yapılandırıyor anlamına gelmiyor. ABD öncülüğü, bölgeyi yeniden restore etmek istiyor. Ulus devlet sistemini biraz törpüleyerek, Büyük Ortadoğu Projesi temelinde yeni bir bölge yaratmak istiyor. Bu ABD öncülüğünün, küresel sisteminin istemidir. Fakat bunun yanında küresel sistemi veya kapitalist modernite sistemini aşmayı öngören demokratik modernite unsurları da bu direnişler içerisinde güçlü bir biçimde vardır. Şimdi böyle bir ayaklanma durumu söz konusudur. Sonuç bu mücadeleyle belli olacaktır. Belirttiğimiz akımlar mücadele halindeler. Ulus devlet, katı ulus devlet yapılarının direnci, katı devlet yapılarının, statükolarının dayanma gücü kalmamıştır. Onlar aşılıyorlar. Ama yenisinin nasıl olacağı, bu güçler arasındaki mücadeleyle belirlenecektir. Çok belli değildir. Farklı yerlerde, farklı eğilimler gelişebilir. Farklı çizgiler hakimiyet kurabilir. Uzlaşmalar olabilir.
Kısaca bölgede, Arap aleminde, Arap toplumunda gelişen isyan önemlidir. Hem Arap alemi böylece yeniden yapılanıyor hem de bölgedeki yeniden yapılanmayı yönlendirip etkiliyor. Bunun bölge üzerindeki etkisi var. Bütün Arap alemine yayılmıştır. Türkiye ve İran’ı, Kürdistan’ı etkiliyor. Türkiye öyle modelmiş gibi görünüyor, ama öyle değildir. Tersine bölge üzerindeki hakimiyetini zayıflatma rolü oynama ihtimali daha fazladır. Onun için Türkiye bundan rahatsızdır. Bu gelişmelerle çelişiktir. Kürt halkının ayaklanma durumu, Türkiye’nin ‘’özellikle de AKP yönetiminin’’ bir de maskesini düşürüyor. Güya insan haklarından, kadın, çocuk haklarından söz ediyor, herkese akıl veriyor, ama kendileri Kürdistan’da tam da o akıl verdikleri rejimlerin yaptığını daha fazlasıyla yapıyor. Arap ülkelerinde ayağa kalkan halklar, demokrasi istiyorlar. Kürdistan’da halk ayağa kalktı mı, buna terörizm deniyor; ‘’çocuk da olsa, kadın da olsa gereken yapılır’’ diye ifade ediyor. Bu AKP’nin maskesini düşürüyor, çelişkisi oluyor.
Diğer yandan mevcut gelişmelerin Kürdistan’daki direnişten etkilenerek çıktığını ifade ettik. Onu da olumlu yönden etkiliyor. Topluma heyecan ve coşku verdi. Yorgunluğunu, yıpranmışlığını aşmasına yol açtı. Bu, marttan itibaren gelişen serhildanlarda, 8 Mart direnişlerinde görüldü. Şimdi Newrozlarda görülüyor. Önümüzdeki süreçte bunun etkisi daha çok görülecektir. Bölgesel ortam, siyasi ortam mücadeleye elverişlidir. Bölgede çelişki ve çatışmalar hepsinde var ve bu Kürdistan’daki mücadeleyi olumlu etkiliyor. ABD, ne 2001 İkiz Kule saldırısı ardından Bush yönetiminin Ortadoğu saldırısına benzer bir politika izliyor, ne de 2007 başından itibaren Türkiye, Irak ittifakı eksenli bir politika izliyor. Bunlar değişiyor ve böylece çok fazla Türkiye ve ABD tarafından her koşulda desteklenen bir pozisyonda gözükmüyor. Şimdilik ABD Arap alemiyle daha çok uğraşıyor. Dolayısıyla Kürdistan’da mücadele etmenin koşulları vardır. Hepsine birden el uzatacak bir durumda değildir.
DERLEME
YORUM GÖNDER