DEVRİMCİ HALK SAVAŞI'NIN HEDEFLERİ(4.BÖLÜM)
Devrimci Halk Savaşı’nın çalışma programı, eylem programı, mücadele programının bütün bu yedi boyutu içerisine alan düzeyde olması lazım. Her alanda mücadele yürütebilmemiz gereklidir. Yanlış anlama olmamalıdır. Mücadeleyi elbette her alanda yürütmeliyiz. İnşayı bütün boyutlarda gerçekleştirmeye çalışmalıyız. “Her boyutta aynı düzeyde gelişmeler olmaz, farklılıklar olur” demek, bütün boyutlarda mücadele etmek gerekmez anlamına gelmiyor. Bu da olabilir. Örneğin fiilen geçen altı-yedi yıllık süre içerisinde, hemen hemen sadece siyasi boyut öne çıktı. Çok sınırlı bir kültürel boyut mücadelesi verdik. Kısmen de gerilla düzeyinde bir askeri boyut mücadelesi oldu. Onun dışında mücadelenin hepsi, siyasi boyutta oldu. Ne ekonomik boyutu geliştirdik, öyle bir mücadele yürüttük, ne sosyal, ne de hukuki boyutu geliştirdik. Aslında öz savunma boyutunu bile işlemedik, ciddi bir diplomatik boyut geliştirmedik. Sosyal, kültürel boyuta ilişkin bazı şeyler istedik. Ama demokratik konfederalizm istemek değildir.
Peki, bunu bilmiyor muyduk? O halde niye istedik? Karşı tarafı teşhir etmek için istedik. Yoksa devlet yapsın diye değil. Devletin gerçeğini ortaya çıkartabilmek, Kürt sorununun nasıl bir sorun olduğunu herkese gösterebilmek için istedik. Çelişkileri ortaya koymak, açığa çıkartmak için istedik. Bazen de yanlışlık oldu. Bazıları da bunları devlet yapacak diye sandılar. Devletten ister oldular. Bu da bir yanlışlık oldu. Eleştiri ve özeleştiriyle düzeltmemiz gereken bir hususu oluşturuyor. Şimdi “kendi irademizle, öz gücümüzle, direnişimizle KCK sistemini inşa edeceğiz, demokratik konfederalizmi örgütleyeceğiz, devleti daraltacağız, sınırlandıracağız, Kürt sorununu kendi gücümüzle çözeceğiz” derken elbette ki kimseden bir şey isteyemeyiz. Başkaları bir şeyler yapsın diye istekte bulunamayız. Her şeyi yerinde, zamanında doğru bir planlamayla kendimiz yapmak durumundayız. Onun için de böyle büyük bir mücadele yürütüyorsak, o halde KCK sisteminin bütünlüklü bir inşasını da gündemimize koymak durumundayız. Savaş yürütmenin gereği de budur.
Savaş gibi bir mücadeleyi göze alıyorsak, onun önüne büyük hedefler koymak durumundayız. Bir savaşı geliştirebilmek, sürekli kılabilmek, dayanaklarını oluşturabilmek için kendimizi, toplumu örgütlemek durumundayız. Mevcut Devrimci Halk Savaşı’nda savaşı kendi programı, planı doğrultusunda geliştirdiğimiz ölçüde KCK sistemi örgütlenir, KCK sistemini örgütleyebildiğimiz oranda biz savaşı geliştirebiliriz. Çünkü savaşı geliştirecek güç, o sistemdir. Savaş ekonomik dayanağını, hukuki, sosyal gücünü, siyasi gücünü, mali gücünü kültürel gücünü elbette ki örgütlülüğünden alacaktır. Bunlara dayanacak ki savaş yapılabilsin, yaşayabilsin. Sadece bir savaş olmaktan çıkarak, bir toplumsal olay haline gelsin. Toplumsal evrime dönüşsün. Yoksa silahlanmış güçlerin, ne yapmak istedikleri belli olmayan, bir vuruşması haline gelebilir. Bu tehlike her zaman vardır. Biz bu biçimde savaşamayız. Devrimci Halk Savaşı, kesinlikle böyle bir savaş değildir. Savaş, bu duruma düştüğü zaman çeteleşmiş olur. Amaçlarından, ilkelerinden ve ölçülerinden kopmuş, sadece vuruşmayı içeren, intikam duygularını körükleyen veya tatmin eden bir olay haline gelmiş olur. Böyle bir savaş da, kesinlikle Devrimci Halk Savaşı değildir. Devrimci Halk Savaşı’nın her şeyden önce böyle olmayacağını bilmemiz, anlamamız gerekiyor.
Bu çerçevede değerlendirdiğimizde Devrimci Halk Savaşı’nın hedefler programını yeniden ve yeterli bir biçimde inşa etmemiz gerekiyor. Bütün boyutlara göre de bunları tanımlamamız lazım. Örneğin ekonomik ve ekolojik boyuta ilişkin hedefler programımız elbette olacaktır. KCK’nin öngördüğü, demokratik modernite çizgisinin öngördüğü bir ekonomik boyut vardır. “Tekelci, bu temelde tahakkümcü, sömürücü ekonomiye, sadece pazar için meta üretimine karşıyız” diyor. Önderlik savunmada kullanım ve değişim değerini birlikte, iç içe içeren bir ekonomik modelden yana olduğunu net olarak ortaya koydu. Demokratik konfederalizmin ekonomik sistemi böyledir. Bu da tümüyle ekolojik sisteme dayalı bir ekonomik yapılanmadır. Ekonomik ve ekolojik toplumu, temel toplumsal duruş olarak tanımladı. Şimdi bunlarla çelişen, bunlara zarar veren ekonomik yapılar bizim hedefimizdir ve biz onları reddediyoruz. Böyle bir ekonomik modelle örgütlemeyi öngörüyoruz.
Diğer yandan savaş yürütüyoruz. Savaşa hizmet eden, özel savaşa bağlı geliştirilen, özel savaşın destekçisi, mali kaynağı olan ekonomik yapılar, ekonomik hedeflerimiz arasında olacaktır. Onun için her şeyi tekelleştirmiş, bütün kaynakları sömüren ekonomik güçler, diğer yandan ekolojik olarak doğayı tahrip eden yapılar, yine özel savaşa bağlanmış ekonomik yapılar engellenmesi gereken, yaşatılmaması, inşa ettirilmemesi gereken hedefler oluyor. Biz, bütün ekonomik sisteme karşı değiliz. Dışımızda, devlet veya özel kişiler tarafından geliştirilen bütün ekonomik faaliyetleri reddetmeyeceğiz. Bizim dışımızdaki bütün ekonomik faaliyetler yasaktır, hepsi hedefimizdir diyemeyiz. Öyle dersek yanlış olur. Kendi ekonomik modelimizi geliştirmeye çalışacağız. O inşa görevidir.
Bunun dışında da, toplumsal yaşam içinde yer edinebilen, demokratik sistemle temelde çok fazla çelişmeyen, ekonomik faaliyetleri meşru göreceğiz, kabul edeceğiz. İster kamu çalışması temelinde olsun, isterse özel mülkiyet temelinde olsun, bunları meşru göreceğiz. Bunlar dışındaki ekonomik kaynakları hedefleyeceğiz. Aşırı tekelleşmiş, sadece kar etme, pazar için yapılan üretim kaynaklarını hedefleyeceğiz. Özel savaşa bağlanmış, ona kaynak getiren ekonomik yapıları, faaliyetleri, ona destek verdiği ölçüde hedefleyeceğiz. Örneğin ekolojik sistemle çelişen, hatta özel savaşa bağlı geliştirilen faaliyetler var. Barajlar, çeşitli santraller, hatta şimdi enerji yolları, nükleer santraller bile oluşturmaya çalışıyorlar. Kürdistan’ı bu biçimde, hem askeri denetimi kolaylaştıracak hem de derinliğine sömürecek bir yapı içine almaya çalışıyorlar. Özel savaş sisteminin böyle planlı bir faaliyeti vardır. Bunları hedefleyeceğiz. Bunlar tarihi, kültürü yok ediyorlar. Zaten askeri amaçlılar. Kaç yüz tane baraj projesinin olduğu söyleniyor. Bunlar, doğal durumu değiştirmekten, mevcut toplum yaşamını bozmaktan tutalım da, gerillayı yaşayamaz bir duruma düşürmek, gerillanın yaşayamayacağı bir coğrafyayı ortaya çıkartmayı amaçlayan faaliyetlerdir. Bunlar tabii ki hedefimiz olacak. Önemli bir mücadele alanı olarak, bu tür ekonomik faaliyetleri yok etmeyi, durdurmayı öngöreceğiz.
Bunun yanında bir de kooperatif, kolektif toplumun ihtiyaçlarını karşılamayı esas alan, kullanım değeriyle yüklü ekonomik faaliyetleri örgütleyeceğiz. Her alanda inşa etmeye, geliştirmeye, böylece toplumun ekonomik ihtiyaçlarını, beslenme ihtiyaçlarını kendi üretimiyle sağlayacağı bir durumu ortaya çıkartmaya çalışacağız.
Yine, sosyal boyut alanında hedeflerimiz var. Bu, eğitim, sağlık, spor gibi faaliyetleri içeriyor. Bu noktada da neyi hedefleyeceğimizi, iyi tespit etmemiz gerekmektedir. Örneğin eğitim faaliyetlerinde tümüyle asimilasyona dayalı, devlet ideolojisiyle donatmayı hedefleyen eğitim faaliyetlerini engelleyeceğiz. Ama eğitimi tümden yok mu edeceğiz? Örneğin DTK “çift dilli eğitimi kabul ediyoruz” diye karar aldı. Demokratik toplumun çift dilli varolmasını öngördü. Bu önemli bir karardı. Bunu eğitim başta olmak üzere, toplumsal yaşamın diğer bütün alanlarında gerçekleştirmeyi öngörebiliriz. En azından eğitimin bir kere böyle olmasını, çift dilli olduğu, asimilasyonu öngörmediği, bir de bir ideolojik faaliyet, beyin yıkama faaliyeti olmadığı müddetçe, bu tür eğitim faaliyetlerine izin vermeliyiz. Ama böyle olmayan, tamamen asimilasyonu öngören eğitim kurumlarını da hedef alacağız. Yatılı İl Bölge Okulları var. Çocukluktan itibaren alıp tümüyle asimile olmuş, kimliğini, kültürünü değiştirmiş, farklı bir kimlik kazanmış insan yetiştirme yerleridir. Yine tek dilli eğitimde ısrar eden kurumlar var. Yine gizli, açık kurslardan tutalım da okullara kadar ideolojik beyin yıkama yerleri var. Bunlar da insanları bozan, demokratik toplum üyeleri olmaktan çıkartan, karşıt özel savaş faaliyetleri oluyorlar. Bunları engellemeyi hedefleyeceğiz. Ama bunun dışında demokrasiye açık, çift dilliliği kabul eden, eğitim ortamlarını elbette ki hedeflemeyeceğiz. Buna karşıt kendi eğitim sistemimizi, etkili olduğumuz oranda örgütleyip geliştirmeyi de öngöreceğiz. Kendimiz inşa etmezsek, varolanı, devlete ait olanı da tümden durdurursak o zaman doğru olmayan, sürdürülemeyecek bir durum ortaya çıkar. Oysa yanlış bulduklarımızı gerilettiğimiz ölçüde, doğru gördüğümüzü, demokratik gördüğümüzü inşa edeceğiz. Dikkat edilirse eğitim alanında da hem hedefleyeceğimiz, hem de kabul edeceğimiz durumlar var. Ayrım yapmamız gerekiyor. Hepsini birden hedeflersek, o doğru olmaz. O zaman devleti tümden reddeden bir duruma geliriz. 1980’li, ’90’lı yıllardaki, Uzun Süreli Halk Savaşı stratejisinin çerçevesine düşeriz. Demokratik konfederalizm veya devlet artı demokrasi programını reddetmiş oluruz.
Sağlık kurumlarının halka hizmet eder hale getirilmesini önemsememiz lazım. Bunları reddetmeyeceğiz. Örneğin şimdi öyle bir duruma gelmiş ki, zaten bir topluma hizmet kurumu olmaktan öteye asimilasyon kurumuna dönüştürülüyor. “Türkçe bilmeyene, sağlık hizmeti verilmez” diye kural koyan, uygulama yapan yerler var. Bunlar soykırımcı ocaklardır. Elbette bunları etkisizleştirmek, böyle olmaktan çıkartmak gerekiyor. Ama halkın sağlık hizmetlerini, demokratik çerçevede bir hizmet olarak, kesinlikle asimilasyona ve sömürüye yer vermeyecek şekilde yerine getiren kurumları kabul etmeliyiz ve hedeflememeliyiz. Diğer yandan kendi sağlık kurumlarımızı geliştirmeliyiz. Bu faaliyet en kolay geliştirilecek faaliyettir de. Devlet buna el attı, toplumu kendine bağlamak için, özel savaşın bir faaliyeti olarak kullandı. Biz yapamadık. Bunu da savaşla yapmak gerekmiyordu ki! Aslında savaşsız geçen yasal, legal dönemde en rahat, en fazla yapabileceğimiz bir faaliyetken çok az yapabildik. Şimdi bu konular üzerinde daha fazla durmamız gerekiyor.
Spor ve benzeri, gençliğin bu yönlü eğitimleri de aynı konudur. Dikkat edelim toplumu, ulusu temsil eden kurumları geliştiremedik. Sporu özendiren, genişleten, geliştiren bir gençliğin fiziki eğitimi haline getiren bir politikayı izleyemedik. Aslında bu kadar legal etkinliklerimiz vardı, belediyeler vardı. Bunları çok fazla yapabilirlerdi. Ancak öyle olmadı. Ulusu, toplumu müsabakalarda teslim edecek doğru dürüst bir spor kulübü bile örgütleyemedik. Bu, bizim için geri bir durumdur. Aslında devletten beklentili duruşun sonucu oldu. Önünde engeller olduğundan dolayı olmadı. Bu engeller aşılabilirdi. Fakat aşamadık. Şimdi yeni bir şey olarak bu geliştirilebilir.
En önemli boyutlardan biri hukuki boyut oluyor. Mevcut hukuk sistemini, yargı sistemini işletmeyeceğiz. Çünkü bu hukuk ve yargı soykırımcıdır. Kürt halkını ve özgür duruşunu suç sayıyor, terörizm sayıyor ve insanlık dışı görüp cezalandırıyor. Biz o hukuk kurumunu, sistemini, yargısını kabul edemeyiz. İşlemez kılacağız. Onun yerine Kürt halkının varlığını ve özgürlüğünü esas alan bir hukuk anlayışı ve yargı sistemini geliştirip örgütleyeceğiz ve işler kılacağız. Dikkat edilirse, hukuk alanı bile çok önemli bir mücadele alanı oluyor. Mevcut mahkemeler işlediği müddetçe, onların neyi suç saydığı, neyi doğru bulduğu ortadadır. Onlar, soykırım mahkemeleridir. Öyle toplumsal sorunlara bakmıyorlar. O yönlü olanlar var. Belki insan onların, halk içerisindeki olayları çözümleyen mahkemeleri biraz düzelterek, demokratikleştirerek işletebilir. Fakat hiç düzeltilmeden kesinlikle işletilemez. Sistemi o alan koruyup yürütüyor.
Böyle bir dönemde siyasi hedefler programımız önemlidir. Varolan bir siyasi yönetim, idari sistemler var. Devleti temsil eden vilayetler, kaymakamlıklar, muhtarlıklara kadar örgütlendirilmiş ve sürdürülüyor. Buna dayalı, bir partiler rejimi var. Merkezden Kürdistan’a kadar geliyor. Hepsi merkeze bağlama, mevcut haliyle sömürgeciliğe hizmet etme, soykırımcılığa hizmet etme özelliği taşıyor. Bu bakımdan mevcut partiler sistemini, Ankara’daki meclisi Kürt gerçeğini kabul edip, Kürt halkının demokratik haklarını öngörmediği müddetçe, sömürgeci, soykırımcı göreceğiz. Dolayısıyla da işletmeyeceğiz. Demokratik siyasetin, PKK’nin örgütlenmesine izin verilmiyor. Bırakalım PKK’yi, orta sınıf hareketi olarak gelişen örgütlenmelere bile izin verilmiyor. HEP’ten DTP’ye kadar bir sürü parti kapatıldı. Şimdi iki bin, iki bin beş yüz BDP’li tutuklanmış. Kürt siyasetçisi zindanlara konmuştur. Terörist sayılıyorlar. Bu halde AKP’nin, CHP’nin, MHP’nin üyesi olmayı, onları Kürdistan’da örgütlemeyi, biz de işbirlikçilik, ajanlık sayacağız, ihanet sayacağız. Birkaç kişiye hain deyince nasıl kıyamet kopuyor! Basın niye bu kadar tartışıyor? PKK’nin daha çoklarına hain diyeceklerini fark ediyorlar. Böyle giderse bu alanda, mücadele çok kızışacak, onun önünü şimdiden kapatmaya, bizi bastırmaya çalışıyorlar. Buna karşı dünyada, dışarıda kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar. Bir engelleme faaliyetidir. Gerçekleri ortaya koymaktan, onlara cevabını vermek geri adım atmamak gerekecek.
Devleti örgütleyen ve yöneten kurumlar var. Bunları işlemez kılacağız. Temel hedeflerimiz, elbette ki bunlar olacaktır. Bunlar yerine demokratik siyaseti ve demokratik öz yönetimi geliştirmeyi öngöreceğiz. Demokratik siyaset kapsamında, Kürt halkının varlığını, özgürlüğünü kabul eden, kimliğini kabul eden, halkların kardeşliği temelinde iç içe, birlikte yaşamayı öngören ideolojileri, siyasetleri, örgütlenmeleri esas alacağız, izin vereceğiz. Bunları reddetmeyeceğiz ama Kürdün, Kürt halkının varlığını reddeden, haklarını tanımayan, özgürlük ve demokrasi mücadelesini terörizm sayan, düşüncelerin, siyasi partilerin örgütlenmesine izin vermeyeceğiz. Bunları hedefleyeceğiz. Bunları işbirlikçilik, ihanet, ajanlık sayacağız. Aynı şekilde devlet kurumları, idari yönetimler olarak da bu biçimde devlet sistemine hizmet eden kurumları etkisizleştireceğiz. Onun yerine, demokratik siyasetin alanını açacağız. Soykırımcı ve sömürgeci olmamak kaydıyla siyasal özgürlük getireceğiz. Çünkü onlar demokratik siyaseti reddediyorlar. Demokratik öz yönetimi reddediyorlar. Belediyeleri, siyasetçileri tutukladılar. Biz de onları reddedeceğiz. Onların kabul etmediği, reddettikleri ölçüde biz de devleti reddedeceğiz. Böylece mevcut idari sistem yerine de, demokratik öz yönetimi, demokratik konfederalizm örgütlenmesi temelinde geliştireceğiz. Kadın, gençlik, emekçiler, değişik kesimlerin, azınlıkların, hepsinin demokratik örgütlenmesinden oluşan kolektif, öz yönetimler ortaya çıkartacağız. Demek ki siyasi boyut çok daha önemli bir mücadele alanı olacaktır.
DERLEME
YORUM GÖNDER