TARİHSEL PERSPEKTİFTEN TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ (3.BÖLÜM)
Kemal’in Ölümünden NATO İttifakına
Dış politika açısından, Kemalist rejim uzun süre bağımsız ve tarafsız bir duruş sergiledi. Birinci Dünya Savaşı’ını takip eden yıllarda, “Bolşevik devrimin Ortadoğu’ya yayılmasının olası göründüğü”, Doğu Halkları Kongresi’nin “emperyalizme karşı cihat çağrısı yaptığı”, Moskova’nın “Türkiye içindeki radikal güçlere destek” verdiği yıllarda sosyalistler arasında küçük bir umut ışığı belirmişti; ancak 1921’de Sovyet yanlısı güçler “yenildi ve SSCB…Kemalist rejimle barış arayışına girdi.” Buna karşın, Kemalist rejim 1923’ten itibaren, “İkinci Dünya Savaşı’nın ilk evrelerine” kadar sürecek olan, “Avrupa’nın büyüyen ihtilaflarına” titiz bir “tarafsızlığı” sürdürecekti (Halliday 2005, ps.84-85).
Kemal’in 1938’deki ölümü, özellikle Savaşın sonucu tahmin edilebilir hale geldiğinde, uluslararası ilişkilerde “tarafsızlıktan uzaklaşıp batıyla ittifaka doğru” önemli bir yeniden düzenlemeye işaret edecekti. Ancak açıkça söylemek gerekirse “faşizme karşı mücadelede hiçbir Türk kurşunu atılmadı” (Anderson 2008, s.429). Rusya’nın savaştan “daha güçlü ve tehditkar bir ruh haliyle” çıkacağı ve Stalin’in Doğu Avrupa’da yaptığı gibi, “Türkiye’den…stratejik ve farklı tavizler talep edeceği” beklentisiyle, Kemal’in halefi İsmet İnönü, ülkenin topraklarını ve “bağımsızlığını” güvence altına almak için Batı’ya sonuç alıcı bir şekilde sarıldı. İnönü’nün korkuları yersiz değildi. Savaşın sonunda, muzaffer Stalin gerçekten de “doğu sınırına ilişkin toprak anlaşmasının gözden geçirilmesini” ve aynı zamanda “Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan boğazlara” erişimi düzenleyen 1936 tarihli anlaşmanın revizyonunu teklif edecekti. Hatta Stalin’in “boğazlar üzerinde bir üs talep ettiği” söylentisi bile dolaşıyordu. İnönü, Soğuk Savaş’ın etkili bir ilanı olan 1947 Truman doktrinde açığa çıkacağı ve güvenceye alınacağı gibi, ABD’den yardım istemekte gecikmedi. “Batı”nın sadık müttefiki Türkiye Cumhuriyeti, Soğuk Savaşın ilk sıcak savaşına, Kore’ye asker gönderecekti. Ve 1952’de “Kuzey Atlantik’ten oldukça uzakta” olsa da NATO üyeliğini güvence altına aldı (Halliday 2005, s.106-107).
NATO ittifakına dahil olmak, tarihi bir zar atılması anlamına geliyordu. Bu durum, Marshall Planına dahil edilmek ve askeri yardım karşılığında, Cumhuriyetin kurucusunun parametre ve projesindeki “bağımsızlığın” esaslarının belirgin bir şekilde değiştirilmesini ifade eden, çok önemli ve uzun süreli bir yeniden düzenlemeyi ortaya kayacaktı. Batıya boyun eğme ve hem İslamcı sağda hem de laik solda yurttaşların önemli bir kesimi için ölçüsüz, hatta affedilemez olan, her türlü anti-emperyalist imaja son verilmesi (Halliday 2005, s.107).
NATO ittifakı açısından Türkiye Cumhuriyeti’ni kendi safına dahil etmenin jeostratejik avantajları açıktı. Türkiye “Soğuk Savaş sırasında NATO’nun en doğusundaki karakolunu temsil ediyordu. Başka hiç kimse … Moskova’ya daha yakın değildi.” Ve böylece, Türk devleti, Soğuk Savaş’ın ön saflarındaki rolü için etkin bir şekilde görevlendirildi, “Özgür Dünya”nın sınırlarını koruyordu, gerçekten de “NATO’nun Varşova Paktı ülkeleriyle olan toplam sınırının üçte biri” Türk devleti tarafından korunuyordu. Sonuç olarak, askeri yardım bol bol akmaya devam edecekti. Türkiye “yüksek teknoloji teçhizatıyla donatılacak” ve “dinlenme noktası olarak kullanılacak” ve “milyarlarca ABD yardımı”, kısa süre sonra “ABD ordusu için mükemmel bir savunma müteahhidi haline gelen” Türk seçkinlerine devredilecekti. Sonuç: NATO’daki en büyük ikinci silahlı güç, “Avrupa’nın en büyüğü” (Ganser 2004, s.225; Yadirgi 2017, s.186). ABD’ye benzer şekilde, Türkiye’de, baskın toplumsal tahayyüller içindeki militarist motifler kaçınılmaz olarak güçlendirildiği için, bu kadar çok askeri harcama eninde sonunda kendi evine dönecekti.
DR. THOMAS JEFFREY MİLEY
NOT: Bu yazı ‘Your Freedom and Mine: Abdullah Ocalan and the Kurdish Question in Erdogan’s Turkey (Black Rose)’ kitabından alınmıştır. Kitaba ulaşmak isteyenler ‘https://www.amazon.de/Your-Freedom-Mine-Abdullah-Question/dp/1551646706’ sitesinden ulaşabilir.
YORUM GÖNDER