ULUSAL KAHRAMANLIK ÇİZGİSİ ZAFERE YÜRÜYEN KÜRDİSTAN HALKININ YENİLMEZ GERÇEĞİDİR (10.BÖLÜM)
Mazlum Doğan Yoğun Bir Çabanın, Emeğin, Akışkan Bir Yaşamın Sahibiydi
Önderlik Mazlum için “günde 500 sayfa kitabı etüt ederdi” dedi. Mazlum Doğan böyle okuyordu. 500 sayfayı sadece okumuyordu, ondan not da çıkarıyordu. Kanun defteri gibi üst üste yığılmış, hepsi doldurulmuş üç, dört tane not defteri vardı. Öyle bir çalışma temposu vardı. Çaba harcıyordu. Boş zaman geçirmiyordu. Durmuyordu. Boş sohbetçi değildi. Okuyordu, inceliyordu, not çıkarıyordu, anlamaya çalışıyordu. Bilgi edinmeye çalışıyordu. Tartışıyordu. Bildiklerini anlatıyordu, başkalarının bildiklerinden bir şeyler öğrenmeye çalışıyordu. Yani yoğun bir çabanın, emeğin, akışkan bir yaşamın sahibiydi.
Yeni şeyleri öğrenmek, onlardan ders çıkartmak, onları başkaları ile paylaşmak, bu temelde kendini eğitmek, başkalarının eğitimine, yoldaşların eğitimine katkı sunmak günlük yaşamının, çalışmasının önemli bir parçasıydı. Daha o zaman ortada hiçbir bilinç yokken bile bir sabah oturup yazdı ve akşam Hilvan direnişi üzerine bir kitabı incelememiz için önümüze koydu. Biz o zaman birlikte bir yayın komitesiydik. Bir günde bir kitap yazılabilir mi? Ben tanığım işte Mazlum Doğan yazdı. Bir broşür ortaya çıkardı. Böyle bir düşünce yoğunluğunun ve çalışma temposunun sahibiydi. Böyle olmaz, dememek lazım. Yaklaşımlarımızı bunun karşısında sorgulayalım.
Evet, Mazlum Doğan yayın komitesinde çalışıyordu. Ama parti çalışması yapıyordu. Örgütsel sorunlarla ilgiliydi, askeri sorunlarla ilgiliydi, kaç tane eylem planlanmasına ve kararlaştırılmasına öncülük etti, katılım gösterdi. Hiçbir zaman ben ideolojik çalışmalarla sorumluyum, askeri işler beni ilgilendirmez demedi. Mazlum Doğan çizgisinde bütün görevlere sahip çıkma vardı.
Örgütsel ölçüleri işletmede dikkatliydi, duyarlıydı, eleştireldi, özeleştireldi, daha o zamanlarda yayın komitesine Önderlik somut eleştiri yapıyordu ama Önderlik eleştirisi dışında Merkezi Koordinemiz yayın çalışmalarındaki bazı hataları açıktan parti nezdinde eleştirdi, hemen özeleştirel yaklaşım gösterdi. Doğrudur, diye sahip çıktı ve düzeltmeyi öngördü. Öyle “kabul etmiyorum, benim yaptığım doğru, her şeyi ben bilirim” demedi. Kuşkusuz birçok husus daha belirtilebilir.
Şunu yapmamak bir eksiklik olmuştur: Bu günler açısından söylemek lazım. Gerçekten de madem ulusal kahramanlar, diyoruz. Çok somut, gerçekçi, doğru olmayan hiçbir bilgiye ve övgüye yer vermeyen biyografilerimiz olmalıydı. Daha doğru ve iyi tanımalıydık. Ulusal kahramanlarımız kimler? Özellikleri, ölçüleri nelermiş? Nasıl yaşamışlar, olaylar karşısında nasıl davranmışlar, yeni yaşamın, devrimci kahramanlığın ilke ve ölçülerini nasıl oluşturmuşlar. Bunları görebilmeliydik. Bunları yapamamış olmak ciddi bir eksiklik. Bizim gibi bir hareket açısından çalışmalara hala yüzeysel yaklaşıldığını, işlerin köklü ele alınmadığını ortaya koyuyor. Hala da ‘yaşamın olacaksa kahramanlık çizgisinde olacak, yoksa olmayacak’ kararına tam ulaşılamadığını gösteriyor. Eğer öyle olmasaydı bu kahramanlık çizgisini ifade eden yaşam ölçülerini, ilkelerini net bir biçimde ortaya koyan çok fazlasıyla materyallerimiz olurdu. Her şeyden önce bunları yapardık. Bunlar üzerinde yoğunlaşırdık. Çalışmalarımızı buna göre planlardık.
Tabi yapamamış olmamız eksikliktir. İşe daha baştan zayıf yaklaştığımızın görüntüsü, göstergesi oluyor. Aslında düzeltmek lazım. Kahramanlık çizgisine doğru karar kılmış, onunla doğru yürüyen bir hareket olmak bunları yapmakla mümkün. Bunu bilmemiz gerekli. Yoksa yapılamaz değildir. Ama kahramanlık çizgisini nasıl anladığımızın, nasıl ele aldığımızın somut göstergesi aslında bu oluyor. Bir özeleştiri olacaksa, düzeltme gelişecekse buradan başlamak gerekli. Yoksa eğer ortada somut veri olmazsa diğeri muğlaklığa ve herkesin kendine göre anlamasına yol açıyor. Bireyciliğin kapılarını sonuna kadar açıyor. Herkese, doğruyu kendi bildiği gibi ortaya koyma, gösterme imkânı veriyor. Önderlik ve parti gerçeğini, kahramanlık çizgisini revize etme imkânı ve fırsatı ortaya çıkartıyor.
Hâlbuki bunları en aza indirmek lazım. Bireylerin elinden bu fırsatları, imkânları almak gerekli. Toplumun, gençliğin, kadınların doğruları, gerçekleri görüp kendilerini herhangi bir yanlışa savrulmadan eğitebilmeleri, doğru bir özgürlük çizgisine girip eyleme geçebilmeleri için bu temelde kendilerini eğitmeleri gerekli. Partinin bu eğitim imkânını, fırsatını, onlar için yaratması gerekli.
İşte burada eksikliklerimiz var. Dikkat edelim gerçekten yıllardır söz ediyoruz, karar alıyoruz. Aslında hiç de teşebbüs edilmemiş, bunlar hiç düşünülmemiş değil. Düşünülüyor, konuşuluyor, teşebbüs ediliyor, kararlaştırılıyor, planlanıyor ama uygulanmıyor. Defalarca kararlaştırıp planlama yapılmasına rağmen hiçbirinden sonuç çıkmamıştır.
İlkeleri, ölçüleri, hakikati, sahipleri şahsında somutlaştırmada, ifadeye kavuşturmada zayıflığımız var. Neden böyle oluyor? Gerçekten anlamak lazım. Bu soru tartışma konusudur. Gerçekten anlamıyor muyuz? Öyle bir durum olabilir. Biz bu işten korkuyoruz, kaçıyoruz. Çünkü ifade edebilmek zordur. İfade edebilme o gerçekliğe ulaşmış olmayı, o temelde yaşamayı ister. Eğer bunu yapamıyorsak, karar verip planlayıp pratikleştiremiyorsak o halde demek ki bizde zayıflık var.
Diğer yandan bireyci yaklaşımlar etken olabilir, kendine göre anlama, dolayısıyla birçok kendine göre anlayış çatıştığı zaman ortaya tabi bir çalışma çıkmaz, çalışmama çıkar. Bizim durumumuz böyle oluyor. Bu işlerin yapılmasını gerekli görüyoruz. Bunun böyle ortaya konması, görünmesi zor değil, bunu bize yaşam dayatıyor, pratik dayatıyor ama yapılmasına sıra geldiğinde yapamıyoruz. Neden? İşte farklı yapımlar var. Farklılıklar çatışınca denge yaratıyor. İşin yapılmasını engelliyor. Bu da yine kendimize göre yaklaştığımızın, bireyciliğimizin bir göstergesi oluyor. Böyle görmemiz lazım.
DURAN KALKAN (HEVAL ABBAS)
YORUM GÖNDER