ANNALES VE TARİH (10.BÖLÜM)
TANRILAR, YAZI VE İKTİDAR ÜÇGENİNDE BİR TARİH YAZIMI
Yazının icadından on binlerce veya yüz binlerce yıl önce Tanrı kavramının, inancının şekillenmiş olması ve mitolojinin de bu Tanrılara maske işlevi gördüğü (13) bir dönemin yazılı döneme taşıdığı muazzam bir kurgu dünyası mevcuttu. Tarihin en uzun dönemlerinin yazılı döneme taşıdığı bu zenginlikte baş rolü mitoloji ve tabi mitolojide de Tanrılar oynamıştır. Ve o tarihe kadar soyut olan hemen her şey yazıyla somutlaşıyordu. Sadece hayal ve söylemde var olan Tanrılar, artık sadece söylemde değil yazılı tabletlerde somutlaşarak var olmuş ve yine bu tabletlerde birbirleriyle mücadele etmişler, ya da insanların, doğanın yazgılarına karar vermişlerdir. Yazının icadının tapınak merkezli olması yazının hangi alanda işlev göreceğini de belirlemiştir.
Yazının milattan önce 3200'lerde icat edildiği gereksinimler, büyük kentlerin en büyük tapınaklarında rahiplerin ülkede veya kentte üretilen, imal edilen malların ayrıntılarının ve toplam sayılarının giriş-çıkış hesaplamalarını yapmalarıyla şekillenmişti. Bundan dolayı yazının her şeyden önce ülkede elde edilen ürünlerin sahibi, tek ya da temel dağıtıcısı olabilecek Tanrının/Tanrıların tapınaklarında yoğunlaşmış ekonomik faaliyetlerin hafızasını oluşturmak için oluşturulduğunu göstermektedir (14) Ve yazı aşağı yukarı 600 yıl gibi uzun bir süre boyunca yalnızca tapınakların hesapları, Tanrıların buyrukları ve diğer kutsal işlevleri yerine getirmede kullanılmıştır.
Elbette ki bu uzun sürenin oluşturduğu literatürün tamamı oluştur (ul)muş olan Tanrısal buyrukların, geçmişin Tanrısal tanımlamamaları ve yine geleceğe dair Tanrısal yorumlamalardan oluşmuştur. Yazı öncesi toplumlar bütün hesaplamaları, kurgulamaları zihinlerinde yaparak karar alırlarken, artık yazı sayesinde okur-yazar toplumlarda insanlar çeşitli ağlar şeklinde (muhasip, tüccar vb.)-ki bu dönemde bütün bu ağlar tapınak merkezlidir- organize olup, her bireyden bir algoritmanın (15) içinde sadece küçük bir adım olarak yerini alır. Bu oluşan algoritmik ağ önemli kararları bir bütün olarak verir. Y.N. Harari bunu " bürokrasinin özü " olarak tanımlamaktadır (16). Bu teolojik bürokrasi M.Ö.3200'lerden M.Ö. 2600'lara kadar insanların hayatlarını organize eden doğanın gerçekliğini yeniden şekillendiren güçlü kurgusal varlıkların görünürlüğünü sağladı. Öylece Tanrıların dolaysız bir ürünü olarak kabul edilen insan hayatı ve doğa gerçekliğinin hikayesini Tanrıların amacına uygun anlatmak, yazmak kutsal bir görev olarak rahiplerce yürütüldü ve bu Tanrılara sadakat çerçevesinde yerine getirildi. Yani özcesi, toplumda geçmiş(tarih) an ve gelecek bu zeminde kurgulandı.
M.Ö. 2600'lü yıllardan itibaren artık yazı toplum tarafından kullanılmaya başlandı. Ama işin "tarih yazımı" faaliyeti yine tapınak ve rahip ikileminde devam ediyordu. Yazının icadı çağın "bilimsel devrimi" olarak kabul edilir ve J. Bottéro, S.N. Kramer gibi birçok ilkçağ tarihçisi ve antropolog, yazını ilkçağ bilgi düzeyini muazzam bir şekilde arttığını bu sıçrayışla beraber dönemin ideolojisini de belirlediği konusunda hemfikirdir. Bir diğer hemfikir olunan nokta da Tanrıların verdikleri emirlere maddilik, genellik ve güç kazandırmak için bu emirlerin yazıya geçirilmesi gerektiğidir. Tanrılar ve krallar arasında çok uzun dönemler üstünlük Tanrılardadır. Ancak en büyük en görkemli tapınakları yapanlar, yaptıranlar onlar adına krallardır. Ne var ki belli bir dönem sonra Tanrıların sayısı azalmaya başlar ve artık Baş tanrı tapınak tabletlerinde daha fazla yer alır. Buna verilebilecek Marduk''un Baştanrı, Nippur'un da Tanrıların başkenti olduğu süreci anlatan yazılı tabletlerin varlığıdır. Daha sonra ise bir de siyasi alanda hemen hemen Baştanrının görkemli tapınaklarının yanında, ona eşdeğer büyüklük ve ihtişamda kral sarayları boy vermeye, önce yazılı tabletlerde daha sonra da şehrin merkezinde başlamışlardır. Bu aslında iktidarın tanrıdan Tanrı-Krala geçişi anlamına gelmektedir.
Daha önce oluşan teolojik bürokrasi ve yazmanların da artık zihnen kralın hakimiyetine tamamen geçmesi demektir. Ve artık rahip-düş yorumcuları ve kâhin üçlüsünün daha az tanrı, daha çok kralları yazacakları dönemdir. Hammurabi'nin krallık iktidarının simgelerini Tanrı Marduk'tan aldığını (17) ve tanrılar tarafından ülkesinin askeri ve siyasi mutluluğuyla görevlendirildiği savunusunu tıpkı yazılı hale getirmesi de bundan olsa gerektir. Zaten bunun yasa olmasını sağlayan da yazılmış olmasından gelmekteydi. Daha önce gelişmiş olan hiyerarşinin bürokrasiye dönüşmesi sonrasında iktidar da değişime uğramış ve artık tek iktidar anlayışı her şeye egemen olmasından gelmekteydi. Daha önce gelişmiş olan hiyerarşinin bürokrasiye dönüşmesi sonrasında iktidar da değişime uğramış ve artık tek iktidar anlayışı her şeye egemen olmuştur. Kahinler, rahipler ve yazmanlar ya da düş yorumcuları daha önce tamamen tanrıların hakimiyetine şekillenen anlatıyı, yeniden kurgulayarak tanrının yerine kralı oturttular. İktidar ve itibar artık başkentlerde tapınağın değil, sarayların etrafında inşa edildi (1).
Bu neredeyse semavi dinlerin çıkışına kadar çok az değişiklerle devam etmiştir. Saray-toprak dışında devletlerin politik ya da kültürel tarihinin yazılması için bilinçli bir çaba gösterilmemiştir (19). Yine de bazı istisnalara örnek olabilecek durumlar da mevcuttur (20). Bu istisnalarla beraber rahiplerin yazdığı yazgı tabletleri ve kral yasaları ile beraber evreni tümüyle canlı gören animist, miitolojik anlatılar Tek tanrılı inançların egemen olduğu döneme kadar başat rolde devam ettiler.
TARIQ HESEN
YORUM GÖNDER