KÜRT KADINLARI DİRENİŞ SAHNESİNDE
Soykırım kıskacındaki Kürtlerin direniş çizgisi: devrimci halk savaşı
Uzunca yıllardır kültürel soykırım kıskacında yaşayan Kürtler, egemen devletçi uygarlığa karşı sürekli bir direniş içerisinde olmuştur. Bu direniş bazen öncü komutanlar doğurmuş, bazen halk ayaklanmaları şeklinde gelişmiş, bazen de gerilla mücadelesi şeklinde yürütülmüştür. Fakat hep var olagelmiştir. Sürekli varlığını ispat etme arayışı içerisinde olan Kürt halkına karşı egemenlerin daima verdiği cevap inkar ve imha şeklinde olmuştur. Henüz varlığı bile kabul edilmeyen bir halk gerçekliğine karşı en acımasız uygulamalar egemenler tarafından devreye konulmuştur. En kanlı katliamlardan tutalım, acımasız asimilasyonlara kadar Kürtlük adına adeta hiçbir şey bırakılmamacasına yönelimler olmuştur. Bir halkın varlık-yokluk sorununa nasıl çözüm geliştirileceği Önder Apo tarafından en son ‘devrimci halk savaşı’ şeklinde formüle edilmiştir. Soykırım politikalarının boşa çıkarılması için bunun taktik ve stratejik hamleleri Önderlik tarafından somut bir şekilde ortaya konulmuştur. Tarih içerisinde yaşanan isyan ve direnişlerden çıkarılan dersler sonucu böylesi bir pratik örgütlenme Kürtler açısından temel yaşam formülü olmuştur.
Tarih içerisinde Asurluların zalim imparatoru Dehak’tan tutalım Sasanilere kadar, komplocu Osmanlılardan tutalım faşist TC rejimine kadar Kürtler hep saldırılar altında varlıklarını korumaya çalışmıştır. Bir insanın en temel yaşam kuralı olan özsavunma hakkı dahi Kürtlerin elinden alınarak yürütülen imha politikalarına karşı sessiz kalmaları amaçlanmıştır. Önderlik ‘gül teorisiyle’ öz savunmanın canlılar açısından olmazsa olmaz kabilinde bir hak olduğunu vurgulamıştır. Gül bile dikenleriyle kendini koruyabiliyorken Kürtler açısından bu hak soykırımcı sistemler tarafından yok hükmünde görülmüştür. Öz savunması elinden alınan halk her türlü saldırıya açık hale gelir. İnkar, imha, işgal, tecavüz, asimilasyon yani toplamında kültürel ve fiziki soykırım adına ne varsa her türlüsü Kürt halkı üzerinden denenmiştir. Kapitalizmin temel yansıma biçimi olan ulus-devlet yapılanmaları öncelikle böl-parçala-yönet politikasını devreye koymuştur. Kasr-ı Şirin antlaşmasıyla ilk başta Rojhilat parçası kopartılmış; Lozan Antlaşmasıyla da diğer parçalar farklı devletlerin insafına bırakılmıştır. Parçalan Kürt halkı öz savunmasız kılarak egemenlikleri altına bırakıldıkları ulus-devlet ideolojisiyle yoğrulmuştur. Araplaştırma, Farslaştırma, Türkleştirme adına her türlü politika devreye konulmuştur. Kürdistan sömürgecilerin temel talan ve gasp sahasına dönüştürülmüştür. Kürtler ise adeta egemen sistemin uşağı gibi görülmüştür. Bu politikaların günümüzde somut öncülüğüne ise faşist AKP-MHP rejimi soyunmuştur. Hitler’den devraldığı ‘tek bayrak, tek dil, tek millet, tek vatan’ ideolojisiyle Kürt halkı yine soykırım kıskacına alınmıştır.
Soykırımcı uygarlık tarihi hiçbir zaman tek yönlü bir nehir gibi akmamıştır. Soykırım uygulamalarına karşı direnen halklar çizgisi de sürekli varlığını koruyarak ana nehir görevi görmüştür. Demokratik uygarlık tarihi boyunca direnen halk çizgisinin temel öncülüğünü ise Kürt halkı yapmıştır. Varlığını koruma adına giriştikleri mücadeleler tüm direnen halklara ilham kaynağı olmuştur. Kürdistan tarihine isyanlar olarak yansıyan bu süreçler güçlü önderlikler de açığa çıkarmıştır. Babanzadeler, Şerefxanlar, Berzenciler, Bedirxanlar, Qazi Muhammedler, Ubeydullahlar bu önderliklerden sadece birkaçıdır. TC kurulana kadar daha çok aşiret eksenli yürütülen bu mücadeleler her ne kadar varlık mücadelesinde önemli adımlar olsa da tam başarıya ulaşamamıştır. Bunda temel etken kuşkusuz halkın topyekun devrimci halk savaşı çerçevesinde örgütlenememesidir. Dar aşiret ve bölge sınırlarında takılı kalan bu isyanlar örgütlenme ve mücadele perspektiflerinin de yetersizliği nedeniyle Kürt halkı açısından ciddi kazanımlar doğuramamıştır.
TC rejiminin kuruluşundan sonra da ciddi isyan hareketleri ve öncülükleri doğmuştur. Daha çok toplumun dini önderleri veya ‘ruspileri’ tarafından örgütlendirilen bu isyanlar Kürdistan tarihinde ciddi tecrübeler doğurmuştur. Şex Said ve Seyid Rıza öncülükleri bu dönemin esas öne çıkanlarıdır. Sadece iki direnişin bile karakterini incelemek çok öreticidir. Birincisi bu isyanlar da dar bölgelerle sınırlı kalmış tüm halkı devrimci halk savaşına göre örgütlemede yetersiz olmuştur. İkincisi isyan hazırlıkları tamamlanmadan, örgütlenme zeminleri yeterince oluşturulamadan, savaş hazırlıkları tam yapılamadığından isyanların erken patlak vermesi hazırlıksız bir yakalanma şeklinde yansımasını göstermiştir. Üçüncüsü bu isyanlarda açığa çıkan işbirlikçi ve ihanetçi çizgi temel darbe olmuştur. Kürt halkının birliğini parçalama, içerisinden ihanetçiler devşirme egemenlerin temel yaklaşımıdır. Bu isyanlarda da yine bu taktik uygulanmıştır. Kürtlerin meşhur sözü ‘Kurmê darê ji darê ye’ herhalde bu gerçekliği dile getirmek için oluşturulmuştur. Bu taktik halen de direnişler karşısında çaresiz kalan egemenler tarafından yoğun kullanılmaktadır.
Direniş çizgisini esas alan Kürt halkı içerisinde öne çıkan kadın direnişçiler de ciddi bir öncülük sergilemiştir. Bu öncülük Kürdistan kadın özgürlük mücadelesi açısından da temel bir miras oluşturmuştur. Kürt kadınları direniş sahnesinde en güçlü şekilde rollerini oynamıştır. Deyfe Xatun, Hanzat Xanim, Mah Şeref Hanım Kürt halkının idari yapılarında yer alan ve bu çerçevede çalışma yürüten kadın öncülükleri olmuştur. Encam Yalmuki, Mina Hanım, Rewşen Bedirxan da hem örgütlenme hem de aydınlanma çalışmalarında ciddi bir rol oynamışlardır. Bir de isyanların direnişçi kadınları vardır ki öz savunmayı salt erkek işi gören zihniyete bir cevaptır. Gülnaz Hanım 1927 yılında başlayan Ağrı isyanında yerini alarak kadınlar için belirlenen klasik rolleri yıkmıştır. Yine Dersim isyanında kurşunu bitinceye kadar düşmanla çatışan ve askerlere teslim olmamak için kendisini uçurumdan atan Besê Kürt kadınlarının fedai ruhunun sembolü olmuştur. Koçgirî İsyanında yer alan Zarife halkın örgütlendirilmesinde ve isyana katılmasında rol oynamıştır, ihanete kurban gidene kadar da sürekli direniş içerisinde olmuştur. İran Şahına karşı direnen Qedem Xêr, ihanete uğrayarak esir düşene kadar direniş çeperlerinde sürekli savaşmıştır. Leyla Qasim BAAS rejimine karşı yoldaşlarını savunmak için uçak kaçırma eylemi yapmak istemiş fakat tutuklanmıştır, son anına kadar teslim olmasını bekleyen sömürgeciliğe karşı ‘bizim ölümümüzle binlerce Kürt insanı uyanacak, özgürlük bayrağımız dalgalanacak’ diyerek idam sehpasına gitmiştir. Kürdistan tarihine direnişiyle adlarını yazdıran bu kadınlar toplumda kadın öncülüğünün yaratacağı sonuçların görülmesi açısından da direniş abideleri olmuştur.
PKK’nin kuruluşuna kadar gerçekleştirilen direniş ve isyanlar ağırlıkta varlığını koruma temelindedir. Bu direnişleri de kendisine esas alan ve bu miras üzerinden kurulan PKK, Kürt halkının sadece varlığını koruma değil, özgürlüğünü de sağlama perspektifiyle direniş sahnesine çıkmıştır. Bu stratejiyle mücadelesini yürütmüş, örgütlenmesini gerçekleştirmiş, halkta ciddi bir bilinçlendirme oluşturmuştur. Halklaşan PKK gerçekliği gerilla mücadelesiyle sömürgeciliğe ciddi darbeler vurmuştur. Yarım asra yakındır yürütülen mücadelede halk da Kürdistan’da yürütülen savaşa karşı harekete geçmiştir. İlk kuruluş sürecinde ağalara karşı başkaldıran halkın kendisi olmuştur. 90’lı yıllar PKK kadro öncülüğünde gelişen serhildanların yılıdır. Uluslararası komplo süreci de halkın topyekun ayağa kalktığı bir dönemdir. Sonrasında gerilla ve halk eylemsellikleri birbirini besler tarzda yürütülmüştür. Somutunda Rojava ve Şengal kazanımları buna örnektir. Fakat her ne kadar direniş temelinde bir mücadele yürütülse de bu mücadele Kürtlerin statülerini kalıcı kılacak, özgürlüğünü gerçekleştirecek sonuçlar getirememiştir. Bu nedenle Önder Apo 2010 yılında ‘varlığını koruma-özgürlüğünü sağlama’ şiarıyla 4. Stratejik dönemi başlatmış, bu dönemin temel karakterini de devrimci halk savaşı olarak belirlemiştir.
Böylesi mücadele yürüten kadınlar tüm insanlığa ilham olur
PKK mücadelesinde kadın öncülüğü de ciddi bir rol oynamıştır. İlk kadın şehidimiz Bese Anuş ile başlayan kadın önderler süreci Kürt halkının ayağa kalkmasında belirleyici olmuştur. Sonrasında Binevş Agal (Berivan), Zeynep Kınacı (Zilan), Gülnaz Karataş (Beritan), Sakine Cansız (Sara) kadın öncülüğünün somut isimleri olmuştur. Bir ulusun kadınları nasılsa ulusun şekillenmesi de öyle gelişir. Kürt halkının direnişçi ve mücadeleci geleneği, Kürt kadınlarından kaynağını almaktadır. PKK’li kadınlar bunun somut örnekleridir. Kadın öncülüğü devrimci halk savaşının gelişiminde temel ayaktır. Devrimcileşen, topraklarını koruyan, sömürgeciliğe karşı örgütlü mücadele eden, mücadelesini kadınca yürüten kadınlar olduğu müddetçe hak da bu kadınların peşi sıra devrimci halk savaşı temelinde yürür. Böylesi mücadele yürüten kadınlar tüm insanlığa ilham olur. YJASTAR, YPJ, YJŞ, HPJ öncülüğünde yürütülen özgürlük mücadelesinin bugün tüm insanlığa ve kadınlara ilham vermesi, bunun üzerinden kadın örgütlülüklerinin geliştirilmesi bizlere bu gerçekliği göstermektedir. Kürdistan özgürlük mücadelemiz kadınlar öncülüğünde devrimcileşen halkın savaşımı olarak kararlı bir şekilde devam etmektedir.
Devrimci halk savaşı sadece bir orduyla yürütülemez
Devrimci halk savaşının somut örgütlenme sahaları olarak Rojava ve Şengal pratikleri incelenmeye değerdir. Bu sahalarda yürütülen savaş eksiklikleri ve kazanımlarıyla bizlere birçok şey öğretmektedir. Rojava bugün uygarlığın demokratik cephesinde yer alan tüm insanlığa umut ışığı olmuştur. Tüm sosyalist, sol, demokrat, feminist yani özcesi sistem karşıtı hareketler Rojava devrimiyle yeniden devrimci ütopyalarını canlandırmış; ütopyanın ötesinde somut bir pratiği görünce mücadele azmi kazanmışlardır. Bu nedenle dünyanın birçok yerinden kadınlar Rojava sahasına akmıştır. Kadın devrimi olan Rojava kazanımlarını korumak için YPJ saflarında mücadele yürütmüşlerdir. Kuşkusuz hala sömürgecilik tehdidi altında olan Rojava gibi bir yerde profesyonel bir ordu öncülüğünde mücadele yürütmek önemlidir. Bunun öncülüğünü şuan YPJ yapmaktadır. Fakat devrimci halk savaşı sadece bir orduyla yürütülemez. Her ne kadar tüm halkın öz savunma temelinde örgütlendirilmesi için kimi oluşumlara gidilse de (HPC-Jin Asayiş vb.) bunlar tek başına yeterli değildir. Rojava henüz yeterli olmasa da devrimci halk savaşı için somut çalışmaların yürütüldüğü alanlardır. Çünkü soykırım tehdidi, sürmektedir, TC öncülüğündeki işgalci güçler devrime yönelik saldırıları tehditlerini korumaktadır, Afrin-Serekani-Girespi alanları sömürgeci güçlerin denetimine girmiştir. Bu nedenle Rojavada topyekun direniş nasıl oluşturulur tartışmaları ve çalışmaları da devrimin ilanı olan ilk günden beri devam etmektedir. Halkın her yönüyle savaş gerçekliğine göre örgütlendirilmesinde temel kılavuz Önderlik paradigmasıdır. Kadro öncülüğü de bunda ciddi rol oynamaktadır. Zaten kadınların katılımı tartışmasızdır. Savaşın ekonomisine göre nasıl politikalar oluşturulacak temelinde çalışmalar yürütülmekte, savaşın diplomasisi temelinde ilişki ve ittifaklar geliştirilmekte, savaşın propagandası en iyi nasıl yapılır arayışı sürmekte, savaşta açığa çıkan sağlık ve alt yapı sorunları çözüme kavuşturulmakta, öz savunma bilincinin tüm topluma yaydırılması için seferberlik ruhuyla çalışmalar örgütlendirilmektedir. Her ne kadar içerisinde yetersizlikler barındırsa da demokratik ulusun 9 boyutu da devrimci halk savaşı temelinde somutunda nasıl planlamaya kavuşturulmalı arayışları güçlü sürmektedir. Halk direnişçi öncüleri kadınlarla beraber bu süreçlere dahil olmaktadır. Bunun somut örneği Halep’tir. Çocuklar erzak taşımakta, analar yaralılara bakmakta, gençler savunma alanında çalışma yürütmekte, toplumun tüm kesimi savaşın yanı sıra oluşan toplumsal sorunlara çözüm geliştirmek için kendi kendisini yönetmektedir. Savaşla iç içe sağlık, eğitim, kültür çalışmaları yürütülmektedir. En sert ambargo koşullarında dahi hiç kimse mahallesini, sokağını, evini bırakmayarak yiyecek yemeği veya soğuk kış koşullarında ısınacak bir maddesi olmadan da silah kuşanıp sömürgeciliğe karşı direnişe geçmiştir. Silah kuşanamayanlar da toplumun diğer ihtiyaçlarının örgütlendirilmesinde aktif rol oynamıştır. Yine Afrin pratiği de bu konuda öğreticidir. Düşmanın yoğun hava saldırılarına karşı topraklarını terk etmeyen halk her yerde tedbir olarak sığınaklar geliştirmiş, buralarda korumasını almaya çalışmıştır. Anneler her gün cephede savaşan evlatları için yemek pişirmiştir. Yurtsever duygularıyla herkes seferberlik duygusuyla silah öğrenmek için öz savunma eğitimlerine girmiştir. Tüm bu durumlar bizlere devrimcileşen halkın nasıl katılım sergileyeceğini göstermektedir. Rojava birçok kazanımıyla bir halk ve kadın devrimidir. Ama devrim ciddi tehdit ve tehlike altındadır. Tek çözüm de devrimci halk savaşının daha güçlü örgütlendirilmesinden geçmektedir. Düşmanın tekniği var her türlü yönelimi topyekun harekete geçen ve savaşa göre yaşayan bir halk gerçekliğiyle boşa çıkabilir. Bu konuda Halep gibi somut bir örnek de mevcuttur. Bu nedenle devrim sahamızda elde ettiğimiz tecrübelerden de sonuçlar çıkararak kadın öncülüğünde ciddi bir örgütlülük geliştirmemiz lazım. Halkın devrimci halk savaşına göre bilinçlenmesi, örgütlenmesi, mücadeleye sevk edilmesi esasta kadınların öncülüğünde gelişir. Yurtseverlik sadece evlatlarına sahip çıkmak değildir, evlatlarıyla beraber mücadelede yer almaktır. Halk için değil, halkla beraber bir devrim gerçekleştireceğimiz gerçekliğinden hiçbir zaman kopmamak gerekir.
Bir diğer somut örnek de Şengal sahasıdır. Ezidi kimliklerinden kaynaklı sürekli soykırım uygulamalarıyla yüz yüze kalan Şengal en son 73. Ferman ile 3 Ağustos 2014’te kapitalist güçler eliyle örgütlendirilen DAİŞ çetelerinin saldırılarıyla kırımdan geçirilmek istendi. Alanı korumasını sağladığını iddia eden peşmerge güçlerinin kaçışıyla halk katliamla yüz yüze bırakıldı. Fakat tüm tehditlere, ağır saldırılara, açlığa-susuzluğa rağmen Ezidilerin büyük bir bölümü ülkelerini terk etmedi. İhtiyarıyla, kadınlarıyla, çocuklarıyla yaralı ve ayakları çıplak halde Kürtlerin temel dostu olan dağlarına Sincar’a yönlerini çevirdiler. Çeteci güçlerin eline geçmemek için kadınlar canlarına kıydı. Pazarlarda satılan ve çetelere cariye olarak peşkeş çekilen Ezidi kadınlarının dramı tüm insanlık için bir utanç olarak kaldı. YJA-STAR öncülüğünde gerilla güçlerinin alana müdahalesiyle insanlık adına bu utanca karşı mücadele yürütülerek kaçırılan Ezidi kadınları DAİŞ’in elinden kurtarıldı, bir daha aynı trajedi ile yüz yüze kalmamaları için örgütlü bir güç olarak TAJE kuruldu, kadınların savunulmasında rol oynaması için YJŞ ilan edildi. Tüm baskıcı, dıştalayıcı, egemenlikçi, tecavüzcü uygulamalar karşısında bugün yaşamın her sahnesinde yer alan Ezidi kadın gerçekliği yaratıldı. Bilinçlenen kadınlar meclislerde yer alarak Şengal’in yönetiminde söz sahibi oldu. Kültür, basın, ekonomi, diplomasi, eğitim, sağlık çalışmalarına kadınların aktif katılımı gelişti. YJŞ Ezidi kadınların umudu oldu, özelde genç kadınların mücadelesinde temel bir oluşum olarak yer aldı. Ezidi kadınları yaşlısıyla genciyle bir daha ferman yaşamamak için ciddi bir hareketlilik geliştirdi. Son Irak-TC-KDP güçlerinin geliştirdiği sömürgeci planlara karşı anaların en ön saflarda mücadele yürütmesi, alanlarını korumak için direniş sergilemesi, tüm işgal karşıtı eylemlerde öncülük yapması bunun somut göstergesi oldu. Ezidi kadınlarının geldiği düzey örgütlü ve bilinçli bir halkın neler yapabileceğini herkese gösterdi. Fakat henüz bu alanda da tam devrimci halk savaşı eksenine oturmaya kimi yetersizlikler mevcuttur. Bu nedenle daha güçlü bir halk örgütlülüğüne ihtiyaç vardır. Halkın ferman karşısında adeta kurbanlık koyun gibi sessizce kaderini beklememesi için yaşamın her alanının devrimci halk savaşına göre örgütlendirilmesi için daha fazla çalışmak lazım. Olası bir saldırı karşısında kendi kendisine koruyacak bir pozisyona gelmeden Şengal kazanımları da kalıcı olamaz.
Kuşkusuz bu her iki pratik saha da bizlere çok şey öğretmektedir. Fakat hala kadınlar olarak devrimci halk savaşını güçlü örgütleme sorunumuz vardır. Kürt halkı olarak hala kültürel ve fiziki soykırım kıskacındayız. Bu nedenle salt birkaç alanın kimi gelişmeleriyle kendimizi tatmin edemeyiz. Hala kuzey Kürdistan’da insanlar Kürt kimliğinden kaynaklı katledilmektedir. Anadilde konuşmak ya da müzik dinlemek katliam sebebi olmaktadır. Ülkemizin ormanları ve doğası işgalci güçler tarafından yakılıp yıkılmaktadır. Örgütlü Kürtler tutuklama ve baskı politikalarıyla yüz yüze bırakılmaktadır. Toplumda öncülük yapılan kadınlar başta olmak üzere zindanlar direnen kadınlarla doldurulmuştur. Güney alanı da bu gerçeklikten bağımsız değildir. Behdinan başta olmak üzere güneyin her yeri faşist Türk devleti tarafından ilhak edilmek istenmektedir. Yine halkın tüm maddi ve manevi birikimleri işbirlikçi güçler eliyle faşist Türk devletine peşkeş çekilmektedir. Bir kamp olan Maxmur bile her gün düşmanın saldırılarına ve yönelimlerine maruz kalmaktadır. Rojhilat’ta ise daha ince politikalarla Kürt halkının örgütlülüğünün önü alınmak istenmektedir. Ekonomik ve siyasi açıdan sömürülen halk adeta sıtmaya razı edilmektedir.
Kürdistan tüm tarihsel süre boyunca sürekli savaşlarla yüz yüze kalmıştır. Kürt halkına reva görülen ise tecavüz, katliam, işgal, asimilasyon olmuştur. Bu gerçekliğin ters yüz edilmesi ancak devrimci halk savaşına göre örgütlenmeyle olabilir. Kadınıyla, erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla herkes nasıl ki bu savaştan etkileniyorsa bu savaşa karşı mücadelede de yerini edinmek zorundadır. Yoksa makus talih tekerrür edebilir. Bunun önünün almak için Önder Apo muazzam direnmektedir. Kürt halkının evlatları gerilla işgalciliğe karşı sürekli savaşmaktadır. Rojava, Şengal, Maxmur gibi alanlarda savaşan halk gerçekliği temelinde kimi kazanımlar elde edilmiş olsa da henüz soykırım tehdidi tamamen bertaraf edilememiştir.
Halk devrimciler için deryadır. Halksız devrimciliğin bir değeri yoktur. Her an halkını yaşamak, onun acılarını ve sevinçlerini tüm şiddetiyle hissetmek, bu çerçevede devrimciliği de halkla beraber bir hizmet yarışı olarak ele almak kadrolar için temel esas olmaktadır. Halka bu bilinç kazandırılarak devrimci halk savaşı temelinde örgütlendirilebilir, özgür yaşamanın somut ifadesi olan eylemlilik durumuna geçilebilir. Devrim ancak halkta yeşerttiğimiz direniş tohumlarıyla gerçekleşir. Bu tohumlar filizlendikçe zorlu aşamaları atlatabiliriz. Bu nedenle Kürtler için zafer devrimci halk savaşından geçmektedir. Bu bilinci yeşerttikçe zafere ulaşabiliriz. Savaşan halk gerçekliğinin yenemeyeceği hiçbir düşman, topraklarından söküp atamayacağı hiçbir işgalci yoktur. Kürt halkı böylesi bir tarihi gerçekliğe sahiptir. Bu mirasa da dayanarak halkların umudu olan devrimci halk savaşını örgütlemek demek faşizmi kalıcı yenilgiye uğratarak tarihin çöp sepetine atmak demektir. Soykırım kıskacını kırarak savaşta zaferi getirmek demektir!
VİYAN LEYLA
pajk.org
YORUM GÖNDER