DEMOKRATİK MODERNİTE: POLİTİKA VE ÖZGÜRLÜĞÜN İMKAN REFERANSI (2.BÖLÜM)
Kapitalist Modernitenin Krizini Yeniden Düşünmek
Neoliberalizmin geç safhalarında dünya şok terapilerinin etkisi ile korkunç bir hafıza kırım ile karşı karşıya kaldı. Şili’den ABD’ye, AB’den Ortadoğu’ya kadar halklar her an yeni bir şok terapisinin gölgesinde yaşamaya devam ettiler. Bu şok terapisinin bir göstergesi kimi zaman drone dehşeti kimi zaman ise ekonomilerin ani durma süreçleri oldu. Şok terapileri muktedirler tarafından tüm topluluklara ve kimliklere ayrı ayrı uygulandı. Buradaki temel hedef kapitalist modernitenin hegemonyasını itiraz olmadan inşa etmekti. Şok terapileri ile yıkıma uğratılan toplumsal hafızanın üstüne bir hegemonya inşa edilmek istendi.
Bu hegemonyanın en doğrudan ve açık hedefi hafıza kırımdı. Hafıza kırımın en önemli etkilerinden biri ahlak ile politika arasına ayrımlar konmasıydı. Ahlak ve politika arasına konulan ayrımlar, siyasalın iptali ve özgürlüğün metaya indirgenmiş yokluğu dünyanın nomosunu kaybetmesine zemin hazırladı. Etik ve politik bağlayıcılığın yokluğunda direniş hatları (geniş anlamda) kendi hukuklarını ve yaşam alanlarını var ederken, siyaset kurumu Makyavelizmin içerisine debelenip durmaya başladı. Bir arada yaşamı mümkün kılan devrimci gelenek ve toplum olma gereklilikleri kendisini yasladığı dayanakları kaybetmekle karşı karşıya kaldı. Kapitalist modernite tarafından dünya koca bir pragmatizm çarkına dönüştürülmeye çalışıldı.
Böylesi bir zamanda kapitalist modernitenin krizini salt iktisadi değil, siyasal olanı da içeren bütüncül bir kriz olarak tanımlamak kaçınılmazdır. Kapitalist modernitenin iktisattan sosyal yaşama, politikadan kültüre kadar her alanda yaşadığı krizi yeniden düşünmeye, kurucu fikirlerle bir yaşam tahayyülü kurmaya; kapitalist modernitenin toplumdan bireye, ekolojiden sanata kadar her alanda kesişim kümeleri yaratan ve bütüncüllük arz eden tahakkümüne karşı her alanı özgürlük ve politika ekseninde yeniden düşünen bir kurucu müdahaleye ihtiyaç var. Kuşkusuz ki bu kurucu müdahaleyi düşünmek Demokratik Moderniteyi bir daha düşünmeye çağrı yapmaktır.
Kapitalist modernitenin krizi yaşamın kaosuna dönüşmeden Walter Benjamin’in “Kıvılcım dinamite ulaşmadan fitilin kesilmesi gerekiyor”[2] uyarısına kulak kabartmak gerekiyor. Kulak kabartmak bugün içerisinde bulunduğumuz krizlere karşı fikri bir sorumluluktur. Fitili doğru zamanda ve yerde kesmek, kurucu fikrin doğmasını sağlar. Kurucu fikrin doğmasının yolu da doğru ve bütüncül bir alternatifi örgütlemekten geçer.
Demokratik Modernitede Politikanın İmkânı ve Potansiyeli
Politika her şeyden önce bir potansiyeldir. Bu potansiyelin imkanını var eden koşullar ise aktüalite içerisinde bulunabilir. Potansiyel ile aktüel arasındaki ilişkide, tarih okuması, ideolojik perspektif, tarih felsefesi, etik-politik tutum gibi çok sayıda unsur belirleyicidir. Potansiyelin ifade edilen hali olarak ağ, bu unsurları içerisinde barındıran ve aktüelin gerçekleştirmesine hazır bir bütünlük teşkil eder.
Politikanın devlet katında tekelleşmesi toplumu sönümleyen durumlar açığa çıkarmaktadır. Oysa devlete karşı demokrasiyi, tahakküme karşı politikanın yaratıcı potansiyelini açığa çıkarmak ve örgütlemek kapitalist modernite dairesindeki düşünce yapılarından sıyrılmakla, ilk olarak tekelleşmeye ve özelleşmeye karşı çıkmakla mümkündür. Çünkü Öcalan’ın dediği gibi “Devlet soyut bir kurum değildir. Baskı ve sömürü araçlarının hakimiyetini ele geçirenlerin ortak örgütlenmesidir.”[3]
Bu açıdan Demokratik Modernitenin devlete karşı toplum, endüstriyalizme karşı ekoloji ve iktidara karşı özgürlük gibi temelden kurduğu birçok dikotomik ilişki içerisinde bulunan krizlere bütüncül çözümler bulmanın kapılarını aralayabilir. İdeolojik-dinsel yönetim tekeline karşı özgürlüğü savunmak Karl Marx’tan hareketle, insanlığı bir afyon gibi saran halden kurtulmayı getirir. Dinin inananlara döndüğü ve demokratikleştiği bir moment, ilk başta dini ideoloji ile cari yönetimlerin elinden çekip alır.
Askeri organizasyon ile birleşerek tahakkümün merkezi kurumu haline gelen devlet tekeli, zamanla ticaret tekeli ile birleşerek üç başlı canavar gibi toplumların üzerinde tahakkümünü sürdürmüştür. Kapitalist modernitenin kristalize olan tahakkümü karşısında bugün dünyadaki eşitsizlikler had safhaya çıkmıştır.[4] Bu konuda yazılan bir raporda eşitsizlik çarpıcı şekilde ortaya konmaktadır: “Dünya Eşitsizlik Raporu’na göre küresel milyarder sayısı, 2021’de rekor kırdı. Milyarderlerin toplam serveti bir yıl öncesine göre yüzde 75 arttı. Rapora göre Avrupa en eşit bölge, eşitsizliğin en derin olduğu bölge ise Orta Doğu ve Kuzey Afrika.”
Her türlü eşitsizliği, sömürüyü ve haksızlığı örgütleyen kapitalist moderniteye karşı Demokratik Modernite çağrı yaparken, yaslandığı en güçlü zemin Demokratik Uygarlık zeminidir. Öcalan, “Demokratik uygarlığı hem bir düşünce sistematiği, düşünce birikimi, hem de ahlaki kurallar ve politik organların bütünlüğü olarak ifade ediyorum”[5] şeklinde tanımlamıştır. Kapitalist modernitenin birikerek büyüyen tahakkümüne karşı bugünü ve yarını kurtarmak için ilk kurtarılması gereken tarihtir. Çünkü kapitalist modernitede tarih “Gerçek tarihi yazdırmama ve anormal çarpıtma, insan zihnini teslim almanın en etkin yoludur.”[6] Abdullah Öcalan’ın belirttiği gibi “Tarih günümüzde gizli ve biz tarihin başlangıcında gizliyiz.”[7] Bu iç içe geçmiş matris biçimindeki yaklaşım egemenlerin devletli, erkek, iktidarcı tarih anlayışına karşı Demokratik Modernite ezilen ve direnen cins, etnisite, halklar, diller, kültürler, inançlar gibi geniş toplumsal grupların tarihini yazmayı; yani yeni bir tarih felsefesini üretmeyi talep etmektedir.
Demokratik Modernitede Özgürlük
İktidarın saldırıları direnişlerle karşılaşmaktadır. Özgürlüğün yokluk sahasına sevk edilmesi iktidarın stratejisi olarak yürürlükte iken, bu yazı boyunca ifade edilen fikri olarak özgürlüğe saldırılar ve buradan çıkış sağlanmasına dair Demokratik Modernite alternatifidir.
Çünkü her ne kadar direnişler büyük anlamlar taşısa da özgürlüğü iktidarın saldırılarından kurtarmak için radikal bir özgürlük fikrine ihtiyaç var. Bu radikal özgürlük fikri, kendinden menkul değil ancak bütüncül ve kurucu bir fikir içerisinde anlam kazanabilir. Bu açıdan bütüncül ve kurucu bir fikir olarak Demokratik Modernite, özgürlüğe gerçek anlamı ve kıymetini verme potansiyeline sahiptir. Demokratik Uygarlık “Afrika halklarının tarihi yoktur. Çünkü onların devleti yoktur” diyen Hegel ve Hegelyen anlayışa karşı etik politik bir yaşamı kuracak güçlü fikirler ve örgütlenmeye yönelmektedir.
Özgürlük bir yandan devlet tahakkümü diğer yandan piyasa saldırısı altında iken, özgürlüğü yerli yerine oturtmak onu etik-politik bir momentte yeniden düşünmekle ilgilidir. Çünkü özgürlük, kapitalist modernitenin en çok saldırdığı, kirlettiği, dejenere ve manipüle ettiği olgulardan biri olarak önümüzde duruyor.
Özgürlük ile devlet ve özgürlük ile piyasa arasındaki derin çelişkiler, özgürlüğe yönelik hamleleri sürekli kılmakta ve beslemektedir. Devlet özgürlüğü kendi iktidarı için tehdit olarak görmekte, bizatihi kendisi devlet-demokrasi dikotomisini antagonistik bir düzeyde yeniden kurmaktadır. Piyasa ise özgürlüğü salt alışveriş çılgınlığına indirgeyerek özgürlük fikrini manipüle etmeyi tercih etmektedir. Demokratik Modernite ise devlete karşı demokrasi ve toplum, piyasaya karşı komünal yaşam alternatifleri ile özgürlüğü gerçekleştirmenin imkân referansı haline gelmektedir. Bu imkân referansı, Aydınlanma fikrinin bilimsel özgürlüğü bükmesinden tutalım da hak taleplerinin örgütlenerek sokağa taşmasına kadar her açıdan bir özgürlük tasavvurunu içermektedir.Kapitalist modernitenin aynılaştırma rejimine karşı farkı, farklılığın politikasını savunmak; düz çizgisel aydınlanmacı yaklaşımlar yerine sarmalları toplumsal yaşamın merkezine yerleştirerek doğurgan döngüler üretmek özgürlüklerle mümkündür. Özgürlük, fark ve doğurgan siyasetin yuvasıdır. Bu yuvadan çıkarak büyüyen özgürlük fikri, kapitalist modernizmin kriz döneminde büyük sıçrayışları mümkün kılar. Tarih bu sıçrayışlara Rönesans’ta, Rojava’da tanıklık etti. Şimdi bunu güncel ve küresel bir fenomen haline getirmek için özgürlük fikrini daha radikal biçimde kurmak ve Demokratik Modernite içerisinde düşünmek imkân referansları yaratabilir.
Öcalan’ın belirttiği gibi “İster bireysel, ister toplumsal boyutlarda olsun, tahakkümlülük hüküm sürdükçe, özgürlük ihtiyacı ve mücadelesi de devam edecektir.” Önemli olan özgürlük fikrini kurucu gücüyle buluşturmak ve Demokratik Modernite içerisinde konumlandırmaktır. Çünkü kurucu fikir yapısal dönüşümleri, Demokratik Modernite ise bütüncül bir yaklaşımı mümkün kılar.
Sonuç Yerine;
Kapitalist Modernite züccaciye dükkanına girmiş fil gibi insanlığa, doğaya ve yaşama dair ne varsa yıkıp geçmeye devam ediyor. 21. Yüzyılda bu yıkım kendi limitlerini test ederken krizlerin birbirine eklemlendiği zamanları da var ediyor.
Covid-19 öncesi Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya kadar gençlerin öncülük ettiği özgürlük ve eşitlik fikri etrafındaki isyanlar, kapitalist modernitenin “böl-yönet” ve “çelişkileri perdele-yönet” taktiklerine karşı yeniyi çağırmaya başlamıştı. Covid-19 ile daha fazla ortaya çıkan kapitalist modernitenin çarpıklığı, özgürlük ve politikaya olan ihtiyacı da belirginleştiriyor. Bu ihtiyacı aktüel içerisinde Demokratik Modernite fikri ile birleştirmenin en sağlam dikişleri kuşkusuz ki, özgürlük fikrini bir kez daha düşünmek ve politikayı hak ettiği değerde konumlandırmaktan geçer.
Özgürlük. Öcalan’ın bahsettiği gibi, endüstriyalizmi, militarizmi, kar kanununu lağvetmeden, bunlar yerine toplumu ve ekolojik yaşamı ikame etmeden gerçekleştirilemez.
HASAN KILIÇ
YORUM GÖNDER