DEVRİMCİ HALK SAVAŞI ORTADOĞU'DAKİ GERİCİLİĞİN EN BÜYÜK KALESİNİ DE YIKACAKTIR (1.BÖLÜM)
Ortadoğu’daki süreç yeni bir aşamaya girmiş bulunuyor. Savaşın siyasi boyutu önümüzdeki aylarda daha da keskinleşeceğe benziyor. ABD siyasal islamı kullanarak kendi etkinliğini Ortadoğu’da artırmak istedi. AKP’yi de bu yönlü kullandı. AKP’yi bunun için iktidara getirmişti. Ancak gelinen aşamada Ortadoğu’da bir siyasi kaos durumu var.
Ortadoğu’da siyasal islama dayalı yeni bir düzen kurulmak istendi. Bu nitelikteki siyasi aktörlerle işbirliği içine girildi. Ancak Batı Suriye’de daha farklı bir iktidar bloku ve iktidar arayışı içinde. Diğer alanlarda siyasal islamcılar desteklendi ve belirli yerlerde iktidara geldiler. Ancak Ortadoğu’da yaşanan sürecin kısa sürede durulacağı görülmüyor. Yeni iktidar bloklarının oluşarak kapitalist sistemin istediği düzeyde bir siyasal dengenin ve istikrarın ortaya çıkması kısa sürede zor görünüyor. Libya’da ABD elçiliğinin vurulması kontrol edemeyecekleri güçlerin gelişebileceğini gösteriyor. Bu, Suriye iç savaşında daha fazla ortaya çıktı. Esad’ın değişimini istiyorlar, ama kontrolsüz güçlerin ortaya çıkması Batı’yı ürkütüyor.
ABD kontrolünde Suriye’nin düşmesi, arkasından İran’ın düşmesi Şanghay beşlisi denen Asya’nın etkili güçlerinin tehdit altına girmesi anlamına gelir. Bu nedenle onlar da elden geldiği kadar ABD ve müttefiklerinin bölgede etkin olmasını engellemeye çalışıyorlar. İlişkide oldukları iktidarların yıkılmasını engelleyemeseler de kendilerine az zarar verecek ya da kendilerinin dışlanmadığı Ortadoğu dengelerinin yaratılmasını istiyorlar. ABD ve müttefikleri karşısında etkin çıkmaları ve onları sonuna kadar engellemeleri mümkün değil. Ancak yeni dengeler kurulurken tümden dışlanmadıkları bir Ortadoğu düzeni için mücadele veriyorlar. Kuşkusuz mücadele veren güçler sadece bunlar değil, Ortadoğu toplumlarının da özgür ve demokratik yaşama talepleri var. Eski statükoların yıkılması, yeni siyasal güçlerin ortaya çıkacağı ortam doğurdu. Belki bu siyasal aktörler mevcut durumda hakim olamazlar, ama artık yeni aktörler çıkacaktır. Tüm bu gerçekler Ortadoğu’daki siyasal çekişmelerin yani dengelerin oturacağı döneme kadar süreceğini gösteriyor. Sancılı süreç bir süre daha yaşanacak. Kürt özgürlük hareketinin bölgedeki bu geçiş sürecinden yararlanarak kendisini etkin kılması imkanlarını yaratmaktadır.
Yaşanan Şiddetli Çatışmalar Sistem İçi Mücadelenin Yansımalarıdır;
Bölge üzerinde kimi çelişkiler devam edecektir. Nasıl ki şimdi Suriye’deki Esad rejiminin geç düşmesi faydamıza diyorsak, aynı şey Ortadoğu genelinde de sistemin geç oturması bizim açımızdan değerlendirilebilecek bir durumdur. Bu ortamda özgürlükçü demokratik toplumcu güçlerin mücadelesi gelişebilir. Sistem güçleriyle belirli bir denge yaratabilir. En azından Kürdistan ve etrafındaki ülkelerde böyle bir durum yaşanabilir. Kürtlere dayalı olarak, özgürlük mücadelemizin yarattığı değerlere dayalı olarak sadece kuzeyde değil tüm Kürdistan parçalarında bu tür gelişmeler yaşanabilir. Birbirinden kopuk, soğuk savaş dönemindeki gibi değil de; demokrasi güçlerinin kendini etkili kıldığı bir toplumcu sistemi mevcut ülkelerdeki sistem güçleri yanında bunu geliştirebilir. Kürt sorununun demokratik çözümü temelinde Türkiye’de bir demokratikleşme olursa toplumcu karakteri olan kurumlaşmalar Türkiye’de de gelişir. Ortadoğu’da sistem içi mücadele ortamında özgürlükçü güçler de kendilerine yer bulabilirler. Özellikle Türkiye, Suriye ve İran’da bu yönlü gelişmelerin olması büyük olasıdır. Geçmişteki gibi farklı blokların etkisinde olan ve birbirinden kopuk yeni sistem arayışlarının gelişmesi zordur.
Şu andaki şiddetli çatışmalar da esas olarak sistem içi mücadelenin yansımalarıdır. Üçüncü dünya savaşı dediğimiz sistem dışı güçlerle sistem arasındaki mücadele değildir. Sistem içinde yeni dengeler mücadelesi yürütülürken özgürlükçü demokratik toplumcu güçler de kapitalist modernist sistem güçlerinin yanında kendilerine etkin yer bulabilirler. Günümüzün özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelesi biraz da böyle gelişecek. Zaten bizim teorik yaklaşımlarımız da böyle. Devlet+demokrasi. Artık devlet yıkılmadan hiçbir şey olmaz gibi bir yaklaşımla hareket etmiyoruz. Sistem içi uluslararası ve bölgesel güçlerin çekişmelerinden yararlanabiliriz.
İran da sistemle uzlaşma arıyor. Sisteme açık karşı koyma durumu yoktur. Aslında sistem karşıtı bir güç değildir. Biz sistem karşıtıyız. Ama İran, benim de böyle bir farklılığım var diyerek sistem içinde kendine yer bulmak istiyor. Sistem içi farklılığıyla kabul edilmesini istiyor. Yıkılırsa yeni iktidar blokları oluşacak İran’da. Mevcut iktidar bloğuysa yeni iktidar blokları aramaya gerek yok, benimle uzlaş, diyor. Kabul edilirse Batı sistemiyle uzlaşmayı esas alıyor. ABD’ye açık karşı olan, onu kovma iddiasında olan sistem karşıtı bir güç değildir. Hatta sistem yanında ilkeli uzlaşmalarla sistem karşıtı özgürlükçü demokratik bir toplumsal sistem kurma iddiasında değildir. İran’ın bu karakterini iyi görmek gerekir.
Şu anda bölgedeki mücadele I. ve II. Dünya Savaşlarında olduğu gibi sistem içi güçlerin mücadelesi gibidir. Üçüncü dünya savaşı dediğimiz şey tabii ki siyasal araç ve yöntemler açısından farklılıklar arz etmektedir. Cepheden çok açık birbirlerine karşı savaş yürütmüyorlar. Dolaylı ve yeni yöntemlerle bu savaş sürdürülüyor. Aslında Çin ve Rusya da sistem içinde kendilerine yer arıyorlar. ABD’ye “tamam, sen dünyada hakimsin, ama bizi de boğamazsın, bizim de yerimiz olmalı” diyorlar. Mücadele böyle sürüyor. Bu gerçeklik tabii ki sistem içi güçlerin masa başında anlaşacakları, işte gelin biz kapitalist sistemin bir parçasıyız, dünyayı, sömürü alanlarını kuzu kuzu paylaşalım şeklinde olmuyor. Kapitalist modernist dünyada azami kar yasası işler. Bu kanun dışında bir kapitalizm düşünülemez. Bu kanun çekişmeyi, çatışmayı zorunlu kılan bir sistemdir. Bırakalım ülkeler arası ülke içinde bile tekellerin birbirine karşı nasıl mücadele verdikleri bilinmektedir. Dolayısıyla sistem içi güç mücadelesi devam edecek. Ancak küreselleşme ya da sermayenin serbest ve güvenli dolaşımı denen ve bütün kapitalist güçler açısından gerekli olan koşullar nedeniyle bu mücadele 19. ve 20. yüzyıldaki gibi olmayacaktır.
Arap Dünyası Türk Devletinin Planlarına Teslim Olacak mı?
Ortadoğu Rusya için her zaman önemlidir. Şimdi Avrasya Bloku dediğimiz Çin, Rusya, Hindistan’ın siyasi ve ekonomik etkinlik alanını düşündüğümüzde Ortadoğu’daki mücadele daha da önemli hale gelmiştir. Eğer Ortadoğu’da ABD ve müttefiklerinin baskın hakimiyetleri söz konusu olursa bu durum Çin ve Rusya’yı zorlayacak ve tehdit edecek durumlar ortaya çıkaracaktır. Geçmişte soğuk savaşın en önemli merkezlerinden biri Doğu Avrupa’ydı. Onun üzerinde bir anlaşmaya, uzlaşmaya vardılar. Eksiden sert süren o alandaki mücadeleyi yumuşattılar. Şimdi geçmişte Doğu Avrupa ve Ortadoğu üzerinde yürüyen mücadele şimdi esas olarak Ortadoğu, Afganistan ve Pakistan’ın içinde yer aldığı Avrasya’nın göbeğinde sürüyor. Bu açıdan sistem güçlerinin bu mücadelesinden doğru ve esnek taktiklerle yararlanmak mümkündür. Kuşkusuz geçmişteki gibi bir bloka dayanıp diğer bloka karşı mücadele veren bir siyaset, strateji ve taktik tarz yürütülemez.
Gerçekten de içinden geçtiğimiz süreç on yıl yirmi yıl önceki gibi değil, hızlı gelişiyor ve herkes sürece yükleniyor. Ortadoğu söz konusu olduğunda Türkiye de yükleniyor. Türkiye kendi egemen sınıflarının ihtiyaçları ve çizgisine göre bölgede etkili olmak istiyor. Bir yönlüyle Osmanlı tarihini tekrarlamak istiyor. Her ne kadar AKP inkar etmeye çalışsa da politikası böyledir. Türk burjuvazisi de gelişti. Türkiye bu bakımdan Ortadoğu’ya yüklenecek. Bir yönüyle de Ortadoğu’da Türkiye eksenli bir güç mücadelesi de olacak. Türkiye İran’la, Türkiye Arap dünyası ile bir çekişmeye girecek. Türkiye bir hırsla Ridaniye savaşını kazanıp nasıl Arabistan kapılarını açtıysa şimdi de Suriye sınırında yaptıklarıyla Arabistan kapısını zorlamaya çalışıyor. Bu devam edecek. Kendilerini bu politikaya yatırdılar. Böyle bir stratejileri var. Belki çok zorlanırlarsa çark edebilirler, ama şu anda kendilerini buna yatırmış durumdalar. Bu da genelde bir gerilim yaratacağı gibi Ortadoğu’da da bir gerilim yaratacaktır. Arap dünyası Türk devletinin bu planlarına teslim olacak mı? Bu zor görünüyor. Arap dünyasını küçümsememek lazım. Arapların köklü kavmiyetçilikten güç alan milliyetçiliğini ve oluşmuş etkin kimliğini küçümsememek lazım. İslamiyeti yaratmış bir toplumun tekrar Osmanlı dönemindeki gibi Türkiye’nin etkinliğini kabul etmesi kolay değil. Tarih bilincinin verdiği güçle de Araplarda bir uyanış var. Araplar yine islama dayalı olarak kendilerini güç yapmak isteyecekler. Bu güç kaynağını Türklere bırakmayacaklar.
Türkler islamı hep bir kılıç gibi dışarı yayılmada kullandılar. Türkiye aslında şimdi de bunu yapmak istiyor. Belki Batı’yı zorlayamaz, ama Ortadoğu’da bu karakterini kullanmak istiyor. AKP’nin dine yaklaşımı böyledir. Araplar için islam daha farklı bir olgudur. Kendi yarattıkları ideolojik araçtır. Yine bununla güç olmak istiyorlar. Türkiye ile aynı sistemin içindeler. Ama mevcut pozisyonlarının sorun yaratacağı açıktır. Türkiye demokratik ölçülerde örnek olma politikası ve stratejisini izlese tabii ki durum farklı olur. Kürt sorununu demokratik temelde çözmüş bir Türkiye kendisini çok güçlü kılar. Hem tarihsel toplumsal temeli, hem de son yüzyıl içindeki özgürlükçü demokratik toplumcu mücadeleler Kürtlerle birleşmiş Türkiye’yi etkin kılar. Mezopotamya ve Anadolu coğrafyasının geleneğine dayansa öncü demokratik bir güç olabilir. Ama böyle bir yaklaşımı yok. Bu da Ortadoğu’da ciddi sorunlarla karşılaşacağını gösteriyor. Bizim mücadelemizin de bu ortamda gelişme imkanları vardır. 20. yüzyılda ulusal hareketler daha çok bir bloka dayanarak başarıya ulaşmak istiyordu. Şimdiki dünya ve bölge koşulları buna gerek olmadan da başarıya ulaşma imkanları veriyor. Kaldı ki şimdi Ortadoğu’nun hem genel politikalar açısından hem de Araplar, Türkler Farslar arasındaki çatışma açısından özgürlük güçlerinin konum elde etmesine imkan veren bir gerçekliği bulunmaktadır.
DERLEME (ARŞİV)
YORUM GÖNDER