YAŞAMI ÖZÜYLE BULUŞTURMANIN DİLİ; ETİK-ESTETİK (1.BÖLÜM)
İyi ve güzel arayışının tarihi en az insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanlar, iyi nedir, nasıl iyi olunur, güzel nedir, güzelliğe nasıl ulaşılır? Sorularını pek çok biçimde sorup, cevaplar aramışlardır. Ancak ne iyinin ne de güzelin tek bir tanımına ulaşmışlardır. Herkes yaşama yüklediği anlam oranında iyi ve güzeli tanımlamaya çalışmıştır. Bu nedenle olsa gerek iyi ve güzel hep bir oluş halinde olmayı sürdürür, tanımlanmayı ve tamamlanmayı bekler. Yaşamın ritmi ve ahengi ile uyum içinde değişir, yeniden yeniden tanımlanır. Bu nedenle ne iyilik varılacak bir son duraktır, ne de güzellik. Yaşama yüklenen anlama paralel olarak tanımlama çerçevesi değişir, biçim alır.
Güzelliği ve iyiliği de bir bütün birbirinden ayırmak mümkün değildir. Güzelliğin anıldığı yerde iyilik, iyinin olduğu yerde güzellik belirmek ister. Birinin olmaması diğerini eksik kılar. Bu nedenle etiği ele aldığımızda estetiği, estetiği ele aldığımızda etiği vurgulamak durumunda kalırız. Ama aynı şeyler de değildir, her biri ayrı alanların konularını kapsar. İyi daha çok ne yapılması gerektiğinin temel kuralları ile ilgilenip, onu oluştururken, güzellik bunu bedenleştirir, dile getirir, görünür olmasını sağlar. Yani etiği olmayan estetik yarımdır, başsız bir gövde gibidir. Estetiksiz bir etikte güzel, çekici değildir. Kaba kurallardan ibarettir, yaşamı güzel ve çekici yanlarıyla buluşturmadan yaşamı sürdürmeye çalışır. Canlı, devingen ve motive eden özelliklerden yoksundur.
Tarihsel süreç boyunca insanlar hep iyi ve güzeli tanımlamaya çalışmışlardır. Felsefecilerden, halk ozanlarına, sözlü gelenekten yazılı edebiyata kadar her alanda iyi ve güzelin, yaşam felsefesine paralel tanımlanmaya çalışıldığını görürüz. Mevlana, “İnsan gözdür, öte yanı deriden, etten başka bir şey değil. Gözü, neyi görürse değeri o kadardır insanın” diyerek, bakmak ile görmek arasındaki farkı ortaya koyarak güzelliğin anlam ile bağını vurgular. Güzelliği görebildiğin oranda varlığı yüceltebilirsin, der. Konfüçyüs’te güzelliğin her varlığın içinde mevcut olduğunu belirtir ve görmek ile anlam vermek arasındaki bağa dikkat çeker: “Herkes görmese de her şeyde güzellik vardır” der. Yani güzelliğin varlığın doğasında olduğunu, bunu görüp görmemenin ise insanın bakma yeteneği ile ilgili olduğunu belirtir. Franz Kafka, güzelliğin hep oluş halinde olmayı gerektirdiğini belirterek, “Güzelliği görme yeteneğini kaybetmeyen asla yaşlanmaz” der. Yaşlanma bir anlamda görme yeteneğini hem mecazen hem gerçek anlamda yitirme ile ilgili bir durumdur. Yani güzelliğin oluş ritmine insanlar ayak uydurabildiği sürece insan kendini yeniler ve genç kalır, der. Fuzuli, güzel ulaşılmayınca güzeldir, der. Yani sıradanlaşmayan, mal mülk konusu olmayan bir güzellik ancak güzel olabilir, der. Karacaoğlan ise, ben güzelle güzel demem güzel benim olmayınca, der. Yani güzelliği uzaklarda aramak veya ulaşılmaz bir ütopya olarak görmek yerine yanı başında, yaşamın içinde arar ve güzelliği öyle tanımlar.
Rêber APO ise güzelliği özgürlüğün temel bir ilkesi olarak tanımlar. Özgürlüğü olmayanın güzelliği olmaz, der. Bu nedenle 1998 yılında Kadın Kurtuluş İdeolojisinin temel 5 ilkesinden birini estetik olarak belirler. Kadın özgürlük mücadelesinin temel bir koşulu olarak estetiği koyması son derece yeni ve farklı bir durumdur. Devrimciliği daha çok var olanın yıkılması üzerine kurgulandığı anlayışının hakim olduğu bir dönemde, estetik aynı zamanda devrimin dili ve renginin yansımasını bulmasını ifade eder. Diğer mücadelelerde bunun örneğine pek rastlanmaz. Estetiği daha çok kadınla tanımlamak, özgürlüğün temel şartını kadın özgürlüğünde aramak Rêber Apo’nun özgür yaşam felsefesinin temelidir. Özgürlük hareketinin başarısının bu konudaki özgün yaklaşımından kaynaklandığını belirtmek abartı olmaz. Mücadeleyi güzellikle dolayısıyla etikle buluşturmada hem kuramsal hem de pratik olarak başarılı bir seyir izlenir. Savaşı sadece mevcut olanı ret ve değişime zorlamak olarak değil, daha güzel ve çekici olanı inşa etmek temelinde ele alınır. Bunu gerçekleştirmenin dili de estetik olur.
Ancak teorik çerçeve kadar bunu yaşamsallaştırma pratiği de önemlidir. 24 yıl önce Kadın Kurtuluş İdeolojisinin beş ilkesinden biri olarak belirlenen estetiği bizler nasıl yaşamsallaştırıyoruz? Bu yazımızın kapsamını aşan, kapsamlı ele alınmayı ve irdelenmeyi gerektiren bir konu. Burada ana çerçeveleriyle konuya değinmeye çalışacağız.
Etik- Estetik:
Etik (diğer bir ifade ile ahlak) toplumun yararına olan, bir arada yaşamayı mümkün kılan ortak değerleri ifade eder. Daha çok vicdan, adalet, empati gibi duygularla şekillenen toplumsal yararı temsil eden ve genel kabul gören değerlerdir. Bu anlamda etik, iyinin ne olduğunu tarif eder, kurallarını ortaya koyar. Bir anlamda toplumsal yaşam için herkesin yararına, insanı yücelten ve saygın kılan ortak değerlerle ilgilidir, toplumsal iyiyi açığa çıkarmaya çalışır. Kavram olarak ahlak Arapçadan, “huylar, yaradılış” anlamına gelen xulk kelimesinden gelirken, etik kelimesi de benzer bir anlamda “ kişilik, karakter” anlamına gelen Ethos kelimesinden türetilmiştir. Etik, bu anlamda toplumsallıkla, toplum olmakla doğrudan ilgili bir alandır.
Estetik, kavram olarak eski Yunanca duymak, algılamak anlamına gelen Aisthesis, sözcüğünden gelir. Bir anlamda iyinin dile geliş biçimidir, güzel olandır. Çekici olan, beğenilen ve hep ulaşılmak istenendir. Bu nedenle insanlar hep güzel olanın arayışında olur. Kuşkusuz kime göre, neye göre güzel, sorusu da burada ortaya çıkabilir. Bilindiği gibi kapitalizm güzellik tanımlaması üzerinden yarattığı algıyla devasa bir pazar oluşturmuşken, özgürlük hareketi ise kadının ve toplumun özgürlüğünü bu tanımlama üzerinden canlandırmaya, özüyle buluşturmaya çalışır. Bu farklılık kavramın tanımlanmasında ve bu temelde konunun ele alınmasından açığa çıkar.
ÖZGÜR UMUT
YORUM GÖNDER