ANNALES VE TARİH (15.BÖLÜM)
FRANKFRUT OKULU;
1923'de Frankfurt'ta Max Horkheimer, Theodor W. Adorno ve Herbert Marcuse tarafından akım Marksizm’i heykelciliği eleştirerek düşünsel faaliyete başlarlar. Klasik marksizmdeki ekonomik ve determinizm ve kaba materyalizmi, çizgisel ilerlemeci tarih görüşünü şiddetle eleştirirler. Pozitivizm ve determinizme yaptıkları bu eleştiri okulun tarih yazımı anlayışını belirler. Onlara göre tarihin oluşumunda “Tutku” önemli bir yer tutar ve bundan hareketle salt ekonomik-politik açıdan bakıldığında otoritenin rolünün asla anlaşılmayacağını bundan dolayı da insanın insana hükmetme psikolojisini anlamak gerektiğini savunurlar (47).
Eleştirel teori olarak da adlandırılan bu okulun temsilcileri insanı dışarıda bırakan bir Marksizm yerine insancıl bir Marksizm’i kurgularlar. Okul temsilcileri sadece teorik bir faaliyetle kendilerini sınırlamışlardır. Pratik ile aralarında bir set koymuşlar ve Frankfurt Okulu ya da eleştirel teori akımının en çok eleştiri konusu olması da bu pratikleri ile alakalıdır. Alman Sosyalist öğrenci Birliği'nin üniversite boyutlarına karşı yalnızca Adorno'nun oturma alanına gitmesi ama orada durup desteklemek yerine felsefe seminerlerine yönelmesi eleştirel teorinin pratik karşısında teslimiyetçi bireyci bir pratik sergilemesi (48) bu eleştirilerin en önemli örneklerinden biridir. Okulun tarih yazımı da bu duruşun etkisinde şekillenmiştir.
Almanya'da daha sonra Bilefeld Okulu adı verilen gerçekte bir okul olmayıp benzer düşünceye sahip tarihçilerden oluşan bir grup ortaya çıkmıştır. Öncülüğünü Hans-Ulrich Wehler'in yaptığı bu ekol kendilerine toplumsal sosyal tarih veya tarihsel sosyal bilim olarak adlandırılmışlardır. Bu hareket Frankfurt okuluna göre daha girişken ve cesaretli davranarak tarihçinin siyasal bir sorumluluğunun olduğunu, bu sorumluluğun insanların kendi kaderlerini biçimlendirmeye katılabilen, özerk varlıklar olarak onurlu bir şekilde yaşamasına olanak veren, akla uygun, insanca çizgilerde örgütlenerek bir toplumun oluşumuna entelektüel çabalarla yönelmesi gerektiğini savunmuşlardır. Bu savına uygun olarak Geschicte Und Gesselschaft (Tarih ve Toplum Dergisi) ile eleştirel araştırmalar dizisinin odağını Orta çağ ya da erken Modern çağ değil Modern Sanayi toplumlarındaki dönüşüm süreci oluşturmuştur. (49)
YAPISALCI TARİH ANLAYIŞI
Fransa'da Marksizm’in önemli isimlerinden Louis Althusser, marksizmin etkisindeki Micheal Foucault ve ünlü antropolog Claude Levi-Strauss'un öncüleri oldu. Yapısalcı tarihi anlayışı yirminci yüzyılın sonlarına doğru önemli bir etki yaratan yapısalcılar (Strüktüralistler) tarih yazımı alanında çok önemli bir gelişmeyi sağladılar. Dilbilim (linguistik) ve teknolojiden kaynağını alan bu akıma göre sosyal bilimlerin yöntemi dilbilimin eşzamanlılıkdan senkroni hareketle dillerin yapısını araştıran yöntemi örnek almalıdır. Yapısalcılar için tarih; geçmişte kalmış dilbilimsel etnografik yapıların saptanması için başvurulması gereken bir malzeme deposudur.
Tarih, hiçbir yöntemle genel açıklamalar yapılabilecek bir sürekliliği ve düzenliliğe ulaşılamaz. Yapısalcılar her tarihsel olgu psikolojik ve bireysel hareketlerin bir çoklu olarak görür ve bu çokluğu yönlendirecek tek başına hiçbir neden olamayacağını savunurlar. Geçmişe ait haber bilgileri değerleme olarak eleştirdikleri tarih yazımının terk edilmesini isterler. Tarihçinin tarihe biyoloji, fizyoloji, psikoloji, antropoloji, etnoloji ve dilbilim açısından eğilmesini ve bir Hristiyan ütopyası olan ilerlemeci çizgisel anlayıştan kurtulması gerektiğini savunmuşlardır. (50)
TARIQ HESEN
YORUM GÖNDER