DEVRİMCİ HALK SAVAŞININ ÖNCÜ GÜCÜ KADINLARDIR (2.BÖLÜM)
Kadın, Devlet Aklının Devşirme Politikaları Karşısında Kendisini ve Toplumunu Korumayı ve Bunun İçin Savaşmayı Temel Görev Edinmelidir.
Osmanlı sürecinde uygulamaya koyulmuş ve günümüz akp- mhp faşizmi ile doruk noktasına ulaştırılmış olan önce bireylerin daha sonra da halkların tamamının devşirilmesi politikası, insanlık karşısındaki en büyük suç olarak tarihe damgasını vurmuş ve vurmaktadır. Devşirme tc faşizminin açıkça tanımladığı şekliyle; küçük yaşlarda alınan çocukların özel olarak kurulan okullarda eğitime tabi tutularak kendi toplumsal ve kültürel köklerinden koparılıp varlıklarını tamamıyla devletin varlığına bağlayan, devlete son derece sadık askeri ve bürokratik bir sınıfın oluşturulmasını amaçlayan bir politikadır. Bu politika bugün tc devleti sınırları içerisinde yaşayan bütün halkların üzerinde yoğun bir şekilde uygulanan eritme, çürütme, yok etme saldırısıdır. Bir halkın ya da halkların tamamının iktidar erkinin, tc milliyetçiliğinin hizmetçisi, kulu, kölesi olma yönünde önce baskılanması daha sonra da devşirilmişliğin gerekliliklerini yerine getirme noktasında birbiri ile yarıştırılmasıdır. Devşirilen kişi tarihini, toplumunu, dilini, kültürünü yani kendiliğini tamamıyla kaybetmeli, kendisini devşirenin istem ve amacına büyük bağlılığı gereği verilen her görevi layıkı ile ve isteyerek yerine getirebilecek bir düzeye ulaştırılabilmelidir. Bir bakıma katile, kendisini ve toplumunu katletmesi için el ayak olmak, tetikteki parmak olmaktır. Bunun gerçekleşebilmesi için kişilerin beyinlerindeki toplumsal hafıza tamamıyla silinmeli, kişi kimliksizleştirilmelidir. Kimliksizleştirilen kişi, hizmetinde olduğu faşizmin kimliğini de asla edinemez özünde. Eğer bunu yaparsa en büyük tehlikedir. Kendi gerçekliğinden feragat etmiş bir insan devlet nezdinde bir yandan yoğun sömürülürken diğer yandan da katı bir denetim altında tutulur. Bu insanlar kimliklerini kaybetmişlerdir, ne kendidirler artık ne de hizmetinde oldukları bir başkası olabilirler. Devşirilmek, özüne ihaneti ifade etmektedir.
Kürt halkı olarak ta tc faşist sömürgeciliğinin devşirme politikalarına yoğun bir şekilde maruz bırakılmış durumdayız. Faşizm, kürt halkını özelde yine devşirilmiş kürt kişilikleri ile hedeflemekte, bununla toplumun bütün öz değerlerini bir zamanlar kendinden olan insanların eliyle yok etmeye çalışmaktadır. Devlet bu politikası ile temel saldırılarını ilk başta da kürt kadınları üzerinde uygulamaktadır. Bir toplumun tamamını çökertebilmek için önce o toplumun kadınlarının devşirilmesi gerekmektedir. Bunun için kadının dilini konuşmayı, kültürünü yaşamayı, kendini bilinçlendirmeyi, haksızlıklar karşısında direnç göstermeyi, sorgulamayı, özgürlük arayışlarını terk etmesi gerekmektedir. Fakat kadın özü itibari ile kendisine, kendi toplumuna ihaneti hiçbir zaman içselleştirmemiş bu siyaset karşısında kültürüne bağlılığı her koşul altında önceliğine koymuştur. Toplumsal değerlerine bağlılığın öncüsü olan kadınlar, devlet eliyle geliştirilen her türlü devşirme politikalarına karşı koyuşun temel gücü olmuştur. Bunun için de bir türlü devşirilemeyen özelde kürt kadınının köleleşme karşısındaki direncini kırmak, devletin temel gayesi olarak ele alınmıştır ve bu temelde her türlü insanlık dışı vahşi yöntem denenmeye devam edilmektedir.
Fiziki soykırım kıskacındaki kürt halkı içerisinde kadının yeri tarihten günümüze belirginliğini bir şekli ile korumuştur. Yurtsever kadın gerçekliği, halk direncini her süreçte canlı tutmayı başarmış, varlığı bile toplumsal özün hatırlatıcısı rolünü oynamıştır. Bu hakikatten kaynaklı kadın düşmanlığı üzerinden temellerini atmış olan tc faşizmi kürt kadınına daha kirli politikalarla saldırmaktadır. Düşman zor yolu ile zayıf kılınan, asimile edilen, fuhuşa, uyuşturucuya sürüklenen, kullanılan, yozlaştırılan, tecavüze uğratılan, katledilen kadın ile kürt halkının toplumsal çöküşünü elde etmeye çalışmaktadır.
Kürt kadınına, halkına her türlü teslimiyetin temel yöntemi olarak ele alınan bu yönelimlerin ya bir şekli ile normal görülmesi sağlatılacak ya da namus adı altında yine kadın kendi toplumu eli ile katledilecekti. Akp- mhp faşizminin kadın politikalarının normalleşmesi toplum çürümesi anlamına gelirken, namus olarak ele alınarak kadının suçlu görülmesi ve namusun temizlenmesi adı altında gerçekleşen kadın cinayeti toplumun kendi özünü katletmesi olmaktadır. Bu iki seçenek arasına sıkıştırılmaya çalışılan kürt kadını ve kürt toplumu esas doğrunun, devletin mevcut seçenekleri dışındaki hakiki yol olan devletli sistemin reddi olduğunu bilmelidir. Kürt kadını, genç kızları tc faşizminin çok yönlü asimilasyon, yozlaştırma, düşürme, eritme, kullanma, iradesizleştirme politikaları karşısında kendi öz savunmasını gerçekleştirme bilinci ile yaklaşmalıdır. Düşüncesi ve bedeni üzerinde geliştirilmeye çalışılan sömürüyü etrafındaki hangi erkek ya da devletin hangi temsilcisi olursa olsun bilinç, örgütlülük ve eyleme sarılarak, mücadeleciliği kendisine esas alarak bertaraf etmelidir.
Tarihimizde; Kürt kadının, halk üzerindeki etkisini, öncülük misyonunu gören tc faşizminin Dersim de geliştirdiği fiziki katliamdan sonra kimsesiz kalan küçük kızları yanına alarak yakın tarihi unutturulmaya, bütün ailesini vahşice katleden zihniyete benzeşmesini sağlanmaya, bu zihniyetin daha fazla sonuç alabilmesi için hizmet etmeye sürüklemeye çalışması belki de devlet faşizmine verilebilecek en belirgin örneklerdendir. Bu kızlarda doğalında açığa çıkacak olan intikam ruhu yerine, soyunun katiline sonsuz bağlılık geliştirilmeye çalışılmıştır. Yine Ermeni devşirmesi olduğu söylenen sabiha gökçene Dersim direniş sürecinde kürtler üzerine bombalar yağdıran ilk kadın olması üzerinden övgüler yağdırılmış, değer kazandırtılmıştır. Bu örnek ile de zayıf, kendine bağımlı, toplum değerlerinden ziyade ulus devlet değerleri ile donanmış kadın modeli geliştirilmeye çalışılmıştır. Buna karşın, Koçgiri de Zarife, Ağrı da Gülnaz, Dersim de Bese ile sembolleşen ve devamında daha binlerce özgürlük için savaşan kadın direnişçi, kadının intikam yemini olmayı başarmışlardır.
Tc faşizminin kadın üzerindeki vahşi politikaları bugün katbekat artarak devam ettirilmektedir. Örneğin Kürdistan da yoğunlaştırılmış olan ve bir asimilasyon merkezi olan YİBO ların sayısı 2002 yılına kadar 200 iken bugün 700 e çıkarılmış durumda. Devletin özel tasarımı olan bu okulların amacı kendini inkar eden, kendi dilinden, kültüründen, inancından, toplumundan koparılarak türk milliyetçiliğinin kültürel asimilasyonunun pençeleri arasında tutulan kürt gençlerinden oluşan, mini devlet ordulaşması geliştirmektir. Bu yatılı okullara alınan küçük yaştaki çocuklar ağırlıkta kızlardan oluşmaktadır. Haydi kızlar okula vb sloganlar ile bu okullara kapatılan kız çocukları bir yandan kültürel soykırım kıskacına alınırken diğer taraftan taciz ve tecavüze maruz kalmaktadırlar. Bu okullar kesinlikle eğitime destek amaçlı değil, kürt çocuklarını özelde de kürt kızlarını devşirme merkezleri olarak özel amaçla planlanıp kurulmuşlardır.
Kürt kadınları kapitalizm üzerinden modernizme özendirilmekte, modernizmin gerekliliği olan kendi kültüründen ve dilinden kopma, türkleşmeyi modernleşme olarak ele alma, yaşamını popilist kültüre odaklama, yoğunca izledikleri televizyondaki magazin ve pembe diziler ile kendi toplumsal yapısından koparılarak dizi karakterlerine, modellere kendini benzeştirme arayışına sokulma, düşmanın yoğun saldırılarına rağmen uyuşmuş bir şekilde dünyanın toz pembe olduğuna inandırılma, hatta kendi düşmanına sevdalandırılma, kürt oluşundan, kürtçe lisanından, etrafındaki ana- babasından utanacak düzeye getirilme gibi yoğun bir taziğe tabi tutulmaktadır. Bu şekilde kadınların siyasi, toplumsal ve politik duruşları kötürümleştirilerek apolitik, moda güdümlü metalaşma arayışında bir çarpıklaşmaya mahkum edilmektedir. Bu da faşizmin özden koparma saldırısı olmaktadır.
Kürdistan da kürt kadınlarının özelde de genç kızlarının asker, polis, subayın yanı sıra ihanetçileştirilmiş kontraya, korucuya kendi bedenlerini sunmaları, ziggurat zihniyetliler tarafından mükafat gibi algılatılmaya çalışılmaktadır. Kürdistanda geliştirilen fuhuş, devletin temel politikası olduğu gibi bunun artık tamamıyla açıktan yapılması, kürt toplumunun buna alıştırılmaya çalışılması, kürt genç kadınlarının kandırılarak bunun için istekli olmaya zorlanması açık bir savaş gerekçesi olmaktadır. Kürt kadını ve kürt toplumu devlet odaklı olan bu politikayı doğru anlamalı ve bu temelde öz savunmasını gerçekleştirmelidir. Öyleki devletin tecavüzcü memuru, öğretmeni dahi küçük yaştaki kürt çocuklarını istismarı hak olarak görmekte, bunu itekleyici gücü olan devletine sığınarak yapmaktadır. Bu tecavüz kültürünün örneklerini Batman da, Van da, Gever de en sonda da Mardin Derikte yaşadık. Derikte özellikle yurtsever ailelerin kızları tespit edilerek sosyal medya üzerinden düşürülüp ifşa ediliyorlar. Kürt kızları sosyal medya yolu ile kandırılarak uygunsuz görüntüleri alınıp daha sonra bu görüntüleri internetten ifşa etme, aileleri ile paylaşma üzerinden tehdit edilerek istedikleri şeyi yapmaları için zorlanmaktadırlar. Devlet eli ile oluşturulan bu sosyal medya çeteleri kızları fuhuşa, uyuşturucuya, ajanlaşmaya sürüklemeye çalışıyorlar. Bir devlet projesi olan Kürdistan da kadına yönelik istismar, kadını kullanma 90lı yıllarda da yine Mardin Derikte, Diyarbakır jandarma bölge komutanı olan musa çitilin emrinde cinsel saldırıya maruz bırakılan Ş. A. örneğinde ve daha sonrasında benzer olaylarda bir çok defa görüldü. Bitmek tükenmek bilmeyen Osmanlı saray entrikaları karşısında asil ve yurtsever Kürt gençleri, kadınları kendini korumayı bilmelidir.
Yine özgürlük mücadelesinin kadının özgürleşmesi temeline dayandığını bilen faşist güruhlar, kadınlar mücadeleyi tercih edeceklerine fuhuş yapsınlar, uyuşturucu kullansınlar, dizini kırıp sadece çocuk yapsınlar naraları atmaktadır her yerde. Kadın özgürlük mücadelesine karşı yine kadını kullanma esası üzerinden, kadınların ajanlaştırılması da son süreçlerde oldukça artan bir durum olmuştur. Bir kadın, özü itibari ile kendisini her boyutta kıran tecavüzcü devletin ajanı, askeri, destekleyicisi olamaz asla. Düşman, genç kadınları kapitalist yaşama özendirerek, feodal değerlerin içerisindeki kadına sahte özgürlük- gelecek vaatleri vererek, tecavüz edip ailesi ve toplumu üzerinden tehdit ederek düşürmeye ve kullanmaya çalışmaktadır. Esasta kadının gücünü bilen faşizm bu gücü tersinden kullanmayı hedefleyerek kadını kendi toplumuna karşı örgütlemeyi amaçlamaktadır. Fakat somut bir çok örneğini gördüğümüz durum bütün oyunlara rağmen kadının mutlaka bir noktadan sonra farkındalığı yaşayarak, kurucusu olduğu hakikat ahlaki duruşunu tercih ettikleridir. Kürt kadınları düşmanın ajanlaştırma amaçlı ince politikalarını ve tecavüzcü saldırganlığını her yerde teşhir etmeli, kendini ve toplumunu korumayı bilmelidir.
Özgür yaşamın kurucusu ve öncüsü olan kadın, kendi öz değerlerinin savunuculuğundaki örgütlü tarzında ısrarcı olarak erkek egemenlikli aklın geliştirdiği kırma politikaları karşısında bilinçlenmeli, örgütlenmeli ve haklı öz savunmasını gerçekleştirmede tereddüt yaşamamalıdır. Bu aklın devlet eliyle bilinçli bir şekilde geliştirilerek ‘köle kadınla güçlü devlet’ oluşumuna gidilmek istendiği anlaşılmalı ve özellikle de akp- mhp hükümetinin ayaklarının bu yaklaşım üzerine oturtulduğu bilinciyle keskin bir duruş sergilenmelidir. Bu, özelde de Kürt kadınları açısından elzemdir. Erkek despotizmini körükleyen tc faşizmi, kürdistan topraklarından sökülüp atılmadığı müddetçe kadının ve kürt toplumunun özgürlüğü mümkün değildir. Bunun için Kürt kadınları ve özelde de genç kadınlar devrimci halk savaşının öncüleri olarak bulundukları yerde kadın öz değerlerine sahip çıkma temelinde faşizmden intikam almayı kendilerine görev edinmelidirler. Kurtuluşun tek yolunun bilinçlenme, iradeleşme, örgütlenerek güçlenme ve hesap sormadaki tarihi öz cesareti gösterme olduğu yalın bir gerçektir.
Kadınlar kendilerine zorla giydirilmeye çalışılan ve zayıflığı ifade eden bütün sıfatlardan özsel sıyrılmayı yaşayarak, özgürlük yolunda yapabileceklerinin sınırsızlığını, pratiksel çıkışı ile gösterebilecek bir gerçekliğe sahiptirler. Hesap sormak, biz kadınların bin yıllardır içimizde biriktirdiğimiz öfkenin doğal sonucu olarak vazgeçilmezdir. Kadının bu devrimci çıkışı Kürt toplumundaki erkek nezdinde de uyarıcı, örgütleyici, sürükleyici ve toplumsal kurtuluşta mücadeleye kanalize edici olacaktır. Bu temelde özelde genç kadınlar YPS JIN bünyesinde kendisini hücreler şeklinde örgütlenmeyi tc faşizmi karşısındaki intikam modeli olarak ele almalı ve erkek egemenlikli zihniyetin bütün kurum ve kuruluşlarını, fuhuş merkezlerini, kadın düşmanlığını yürüten, örgütleyen, körükleyen bütün faşistleri, bu faşistlere ait her şeyi, her yerde ve her fırsatta hedeflemeyi, yani devrimci halk savaşının öncü gücü olmayı yaşamının odağına koymalıdır. 2022 yılı, devrimcileşen kadın öncülüğünde devrimci halk savaşı ile tc faşizmini kırarak özgürlüğümüzü sağlama yılı olacaktır.
ZERYAN DENİZ (YPS-YPS-JIN Koordinasyon Üyesi)
YORUM GÖNDER