ORTADOĞU DEMOKRATİK ULUS ÇÖZÜMÜNDE KÜRDİSTAN’IN ROLÜ (3.BÖLÜM)
Demokratik Modernitede Ulus Çözümü
Ulus inşa modellerinin geniş yelpazeli tanımları olsa da, hepsini birleştiren genel bir tanımı da mümkündür; o da ulusun zihniyet, bilinç ve inançla ilgili tanımıdır. Bu durumda ulus, ortak zihniyet dünyasını paylaşan insanlar topluluğudur. Bu ulus tanımında dil, din, kültür, pazar, tarih ve siyasi sınırlar belirleyici değildir. Bu unsurlar sadece bedensel rol oynarlar. Ulusu esasta bir zihniyet durumu olarak tanımlamak dinamik bir karakter taşır. Devlet ulusunda ortak zihniyete damgasını vuran milliyetçilik iken, demokratik ulusta özgürlük ve dayanışma bilincidir. Fakat uluslar sadece zihniyet durumlarıyla tanımlanırsa, bu eksik bir tanım olur. Nasıl zihniyetler bedensiz olmazsa, uluslar da bedensiz olamaz. Milliyet esasına dayanan ulusların bedeni devlet kurumudur. Zaten bu beden nedeniyle bu tür uluslara devlet-ulus denir. Özgürlük ve dayanışma zihniyetli ulusların bedeni demokratik özerkliktir. Demokratik özerklik esas olarak benzer zihniyeti paylaşan bireyler ve toplulukların kendilerini öz iradeleriyle yönetmeleri anlamına gelir. Buna demokratik yönetim veya otorite demek de mümkündür. Evrenselliğe açık bir tanımdır. Demokratik ulus, özyönetimsiz düşünülemez. Genelde tüm ulus biçimleri, özelde demokratik uluslar kendi öz yönetimleri olan toplumsal varoluşlardır. Bir toplum kendi öz yönetiminden mahrum olursa, ulus olmaktan da çıkar.
Demokratik ulus çözümü, kapitalist modernitenin ulus-devletçilik savaşlarıyla kan deryasında boğduğu ve paramparça ettiği insan toplumlarının, etnik toplulukların ve çeşitli toplumsal kategorilerin en kansız, barışçıl, özgür ve adil ulusal sorun çözümüdür. Demokratik ulus yerel, bölgesel ve bireysel olanın kimliğinin, özgürce ifadesinin gerçekleşmesidir. Farklı, çoğul kültürel kimliklere sahip uluslar demokratik olmak kadar, zengin ve barışçıl olmaya daha yatkındır. Demokratik ulus, özgür birey ve toplulukların kendi öz iradeleriyle oluşturdukları ortak toplumdur. Demokratik ulusta birleştirici güç, aynı ulustan olmaya karar veren toplumun birey ve gruplarının özgür iradesidir. Ulusu ortak dil, kültür, pazar ve tarihe bağlayan anlayış devlet-ulusunu tarif eder ki genelleştirilemez, yani tek bir ulus anlayışı olarak mutlaklaştırılamaz. Katı ulus-devlet sınırlarına mahkûm edilmiş ve iktidarın en küçük hücrelerine kadar sızmış olduğu ulusal toplumlar milliyetçi, dinci, cinsiyetçi ve pozitivist ideolojilerle adeta serseme çevrilmişlerdir. Toplumlar için ulus-devlet modeli tam bir baskı ve sömürü tuzağıdır, şebekesidir. Demokratik ulus kavramı bu tanımı tersine çevirir. Katı siyasi sınırlara, tek dile, kültüre, dine ve tarih yorumuna bağlanmamış demokratik ulus tanımı çoğulcu, özgür ve eşit yurttaşlarla toplulukların bir arada dayanışma içinde yaşam ortaklığını ifade eder.
Nasıl ki ilk toplumsallaşmanın, kültürleşmenin ana merkezi Ortadoğu ise bu ilklerin Ortadoğu’daki merkezi de tarihteki ismiyle Mezopotamya günümüzdeki ismiyle Kürdistan’dır. Bu sadece bir iddia değil arkeolojik kazıların ve farklı bilimsel araştırmaların ortaya çıkardığı bir gerçekliktir.
Hayvanların ve bitkilerin ilk evcilleştirildiği, köylerin ilk kurulduğu, toprağın ilk ekildiği, tarım ve dokuma aletlerinin icat edildiği, Ana-Tanrıça kültürünün yoğunlaştığı, ilk mabetin inşa edildiği ( Göbeklitepe somut örnektir) yerdir Mezopotamya-Kürdistan. Bu coğrafyada, tüm bunların gelişiminde rol oynayan halklar genelde devletçi uygarlığın özelde ise kapitalist uygarlığın anti-toplumcu uygulamalarıyla soykırımdan geçirilerek ya yok edilmişler ya da yok olmanın eşiğine getirilmişlerdir. Bu coğrafyanın ilk halklarından olan Kürtler de bu soykırımdan nasibini alsa da Dağlı bir halk olmalarından ve dağların zirvelerini mevzi tutarak direnmelerinden dolayı büyük oranda kültürlerini ve toplumsallıklarını günümüze kadar taşıyabilmişlerdir. Bu direnişle salt kendi varlığını değil tarihi toplumsal kültürü de (ki bu kültürde büyük yaralar açılmış olsa da) günümüze kadar taşımışlardır. Tarihsel toplumun ve kültürün şekillenmesinde ve günümüze kadar taşınmasında ana aktör rolünü oynayan Kürtler, benzer bir rolü bu sefer demokratik uygarlık temelinde oynayabilirler. Bu misyonun tarihsel temeli kadar güncelin ve günümüzde yürüttükleri özgürlük mücadelesinin karakteriyle de bağlantısı vardır. Kürtlerin bölgenin üç temel ulusal varlığı olan Farslar, Araplar ve Türklerin ortasında parçalanmış olması, sorunun kendiliğinden bölgesel çapta etki de bulunmasına yol açmaktadır. Nasıl ki Kürtler Arap, Türk ve Fars iktidar otoritelerinin denetim altına alınmasında çok elverişli bir kontrol aracına indirgenmişlerse, geliştirdikleri mücadeleyle bu ulusların da demokratikleşmesinde benzer rol oynayabilirler. Birleşik kaplar misali, bir parçadaki çözüm diğer parçalar ve ülkeleri çözüme zorlamaktadır. Aksi halde de etki benzer olmaktadır. Kürdistan sadece bölge devletlerinin sömürgesi olmanın da ötesinde uluslararası bir sömürgedir. Bugün Kürdistan kapitalist uygarlık (devletçi uygarlık) sistemi ile Demokratik Uygarlık (ahlaki politik toplum) sisteminin mücadele ve savaş alanı haline gelmiştir. Tarih, Kürdistan’ı ve Kürtleri öyle bir konuma getirmiştir ki, kendilerinin özgürlüğünü, eşitliğini ve demokratikliğini bölgenin ve halkların özgürlüğü, eşitliği ve demokratikliği ile kader birliği yapmaya zorlamıştır. O yüzden Kürtler salt ulusal, ulus-devletçi, dar, yerel bir mücadeleyle sonuç alamaz.
Geçmişte geliştirilen bu tür mücadeleler de kaybetmeye mahkûm olmuşlardır. Mesele haklı olup-olmamanın ötesinde sorunun doğru tespiti ve geliştirilecek çözüm modelidir. İşte bugün Kürtleri bölgenin demokratik devriminin öncüsü yapan da, Kürtler şahsında Ortadoğu’da PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın sorunu doğru analizi ve geliştirdiği Demokratik Ulus çözümüdür. Bugün bu modelin Kuzey Doğu Suriye’de kısmi bir şekilde pratikleştirilmesi; orada yaşayan Kürt, Arap, Asuri-Süryani, Türkmen ve diğer topluluklar tarafından heyecanla karşılanmıştır. Demokratik ulus inşasının somut örneği olan bu modelde bütün inançlar, halklar, etnik topluluklar ve kültürler kendilerini buluyor, varlıklarına göre eşit temsil ediliyor. Hem de dört tarafı sarılmış ve saldırı altında olmasına rağmen. Dört parçaya bölünmüş Kürdistan’ın en küçük parçası olan Rojava’da gelişen devriminde ortaya çıkardığı gibi; Kürdistan Devrimi her zamankinden daha fazla bir Ortadoğu Devrimidir. Kürt demokratik uluslaşması da Ortadoğu Demokratik Uluslar Birliği’dir. Kürdistan Devrimi’nin potansiyeli ve Kürt demokratik ulus çözümü bunun için gerekli olan her türlü gücü (entelektüel ve fiziki güç) fazlasıyla sunmaktadır. Ortadoğu ve Kürt tarihindeki Tanrıça geleneğini esas alan kadın özgürlük ideolojisi temelinde geliştirilen Kürdistan’da kadın partileşmesi ve ordulaşması bile (ki dünyada ilktir ve benzeri yoktur) tek başına Kürt kadınları öncülüğünde Kürdistan’ın öncülük rolünü fazlasıyla ortaya koymaktadır. Bunu görmemek ve inkâr etmek, eğer bilinçli değilse- ulus-devlet şovenizminin zehirlenmesinden kurtulamamanın sonucudur. Kapitalizmin bölgedeki işbirlikçileri olan AKP-MHP-KDP-DAİŞ’ dörtlüsünün Kürtlerin kazanımlarına ve mücadelesine saldırmaları Kürtlerin omzundaki bu tarihsel misyonla alakalıdır. Fakat görülüyor ki, saldırılar ne kadar büyük olursa olsun direniş ve ortak mücadele de o düzeyde büyümekte ve günbegün yeni toplumsal inşayı gerçek kılmaktadır. Rojava bu hakikatin vuku bulduğu bir örnektir ama yeni yaşam sadece burada örülmüyor. Tüm Kürdistan coğrafyası bahsini ettiğimiz alternatif toplumsal sistemin, demokratik ulusa dayalı yeni toplumsallığın hayat bulduğu ana merkez olmaktadır.
ZÜLFİKAR BUDAK
YORUM GÖNDER