ANNALES VE TARİH (8.BÖLÜM)
VI " Tarih Kuramı Üzerine den Walter Benjamin
1- Satranç oynayan bir otomattan çok söz edilmiştir. Rakibinin her hamlesine en doğru cevabı vererek oyunu mutlaka kazanan bir otomat. Ağzında nargilesi, geleneksel Türk giysileri içinde bir kukla geniş bir masanın üstündeki satranç tahtasının bandında otururdu. Yanlarındaki aynalar nereden bakılırsa bakılsın masanın altını boşmuş gibi gösteriyordu. Aslında aşağıda satranç ustası kambur bir cüce vardı: iplerle kuklanın kollarını oynatıyordu. Bu aygıtın bir de felsefi karşılığı düşünülebilir. "Tarihsel Maddecilik" adlı kukla daima kazanacaktır. Her oyuncuyla çekinmeden karılaşabilir, yeter ki bugün besbelli şekilsiz bir cüceye dönmüş zaten gözden uzak durması gereken teolojiyi hizmetine alsın.
2- "İnsanın en dikkate değer özelliklerinden biri" diyor Latze (1) "tek tek bunca bencilliğin yanı sıra yaşadığı anın yarına hepten kayıtsız kalmasıdır" "Düşününce görürüz ki mutluluk imgemiz baştan başa kendi var oluşumunuzun bizi bir kere içine sürüklediği zamanın renklerini almıştır. Biz imrenme duygusu, uyandıracak mutluluk sadece solumuş olduğumuz havada vardır; bazı insanlarla konuşabilirdik, bazı kadınlar kendilerini bize verebilirlerdi, orada... Başka bir deyişle mutluluk imgemiz ayrılmaz biçimde, kurtarma ve kurtarılma imgemizde birliktedir. Tarihin konusu olan geçmiş imgemiz içinde böyledir bu. Geçmiş, gizli bir zaman dizini taşır; ona kurtulma kapısını açan budur. Eskileri kuşatmış olan havanın soluğu bize değip geçmez mi? Kulak verdiğimiz seslerde, artık susmuş olanların yankısı yok mudur? Kur yaptığımız kadınların tanımadıkları kız kardeşleri olmamış mıdır? Böyleyse eğer bizimle geçmiş kuşaklar arasında gizli bir anlaşma var demektir: Bu dünyada bekleniyorduk biz. Daha önceleri her kuşak gibi bizde zayıf bir Mesiyenik güçle donatılımış, geçmişin üstünde hak iddia ettiği bir güç... Bu iddianın karşılığını vermek kolay değildir. Tarihsel maddeci bunun farkındadır."
3- Olayları önemlerine göre ayırt etmeden sayıp döken vakanüvis, şu doğrudan yola çıkar: Hiçbir olay tarih için kaybolmuş sayılamaz. Oysa, ancak kurtulmuş bir insanlık geçmişine tümüyle sahip çıkabilir. Bu demektir ki ancak kurtulmuş bir insanlık geçmişini bütün anlarıyla zikredebilir. Yaşanmış her an artık gündemdeki anmaya dönüşür. Bu hüküm günüdür.
4- Önce karnınız tok, sırtınızı pek tutmaya bakın; Tanrının ülkesinin kapıları önünüzde kendiliğinden açılacaktır. Hegel 1807 Marks'tan feyz almış tarihçinin her zaman göz önünde tuttuğu sınıf mücadelesi kaba ve maddi şeyler için yapılan bir mücadeledir. Bunlar olmadan incelmiş ve manevi şeyler de olamaz. Yine de sınıf mücadelesinde bu değerler galibin payına düşen bir ganimet çıkmaz ortaya. Umut, cesaret, mizah, kurnazlık ve azim karlıkta hayat bulurlar. Geçmişin derinliklerine uzanır etkiler: Hâkim olanın her zaferini yeni baştan sorgularlar. Çiçeklerin yüzlerini güneşe dönmesi gibi, geçmişte gizemli bir güneş tutkusunun verdiği şevkle, tarihin ufkunda yükselen güneşe uzanmak için çabalar. Tarihsel maddeci, bu göze günümüz dönüşümünün farkında olmalıdır. Geçmişin gerçek imgesi uçucudur. Geçmiş ancak bir daha güvenmemek üzere kendini gösterdiği an, birden parlayıp aydınlanıveren bir resim olarak yakalanabilir. " Hakikat Bizden Kaçamaz”: Gottfried Keller'in bu sözleri, Historisizmin tarih anlayışında tarihsel maddeciliğin tam da darbe indireceği noktaya işaret ediyor. Çünkü geçmiş imgesi, onda kendi amaçlanmış olarak bulmayan hep bugünle birlikte, yitip gitme tehdidi taşır; bu imge bir daha geri getirilemez' (Tarihçi geçmişe bakıp hararetle müjdeler verirken belki de ağzını açtığı anda artık boşa konuşmaktadır.)' Geçmişi tarihsel olarak kurmak " onu gerçekten olmuş olduğu gibi" tanımak değil, tehlike anında birden parlayıveren anıyı ele geçirmektir. Tarihsel maddeciliğin meselesi, tehlike anında tarihsel öznenin karşısında beklenmedik bir şekilde beliriveren geçmiş imgesini alıkoymaktır. Geleceğin hem kendi varlığı hem de onu devralanlar tehlikededir. Her ikisi de aynı tehdit altındadır: Hâkim sınıfın aleti durumuna düşmek. Geleneği, onu hükmü altına almak üzere olan konformizmin elinden çekip almak, her dönemde yeni baştan girişilmesi gereken bir çabadır. Mesih sadece kurtarıcı olarak değil, aynı zamanda Deccal'e boyun eğdirmek üzere gelir. Düşman kazanacak olursa, ölüler bile payını alacak bundan. Ancak bu endişeyi içinde duyan tarihçi, geçmişteki umut kıvılcımlarını alevlendirme yetisine sahiptir. Ve düşman kazanmaya devam ediyor hala.
5- Düşünün karanlığı ve acı soğuğu feryatların yankılandığı bu vadide. Brecht üç kuruşluk opera. Birçoğu yeniden yaşamak isteyen tarihçiye Fustel de Coulangesin öğüdü tarihin sonraki akışı hakkında bildiklerini tümüyle bir kenara bırakmasıdır. Tarihsel maddeciliğin karşısına aldığı yöntemin bundan daha iyi tanımı olamaz. Bu bir duygudaşlık bir empati yöntemidir. Kaynağını acediada atalette bulur; tarihin bir an parlayıp sönen gerçek imgesini yakalayıp sahiplenme umudunu taşımaz. Orta çağ teologları bu hüznün ilk nedeni sayarlardı. Bu duyguyu tanımış olan Flaubert şöyle yazıyor: ''Kartaca'yı yeniden canlandırma çabasının ne kadar hüzne mal olacağını çok az kişi takdir edebilir''. Historisist tarihçinin aslında kiminle duygudaş olduğu sorusu ortaya atıldığında, bu hüznün niteliği dahada açığa çıkar. Cevap belli: Galip gelenle! Hükmedenlerin hepsi de kendilerinden önce gelip gelmiş olanların mirasçısıdır. O halde gelipte duygudaşlık daima hükmedenlerin işine yarar. Tarihsel maddeci için bunun anlamı yeterince açıktır. Bu ana kadar hep galip gelenler, bugün hükmedenlerin altta kalanların çiğneyerek ilerlediği zafer alayında yerlerini alırlar. Her zaman ki gibi ganimetlerde alayla birlikte taşınır. Kültürel zenginlik denir bunlara. Ama tarihçi zafer alayın, temkinli bakışlarla uzaktan izler. Çünkü bu kültürel zenginlikler hiç istinasız dehşet duygusuna kapılmadan düşünülemeyecek bir köküne sahiptir. Varlıklarını sadece onları yaratan büyük dehaların çabalarına değil, aynı zamanda o çağda yaşamış adı-sanı bilinmeyen insanların katlettiği külfetlere borçludurlar. Hiçbir kültür ürünü yoktur ki, aynı zamanda barbarlık bölgesi olmasın. Ve kültür ürününün kendisi gibi elden ele aktarılma surecide nasibini alır bu barbarlıktan. Bu yüzden tarihsel maddeci, kendini bundan alabildiğince uzak tutar. Kendine biçtiği görev, tarihin hafızasını tersine taramaktır.
6- Ezilenlerin geleneği gösteriyor ki, içinde yaşadığımız "olağan üstü hal" istisna değil kuraldır. Buna denk düşen bir tarih anlayışına ulaşmak zorundayız. O zaman açıkça göreceğiz ki, gerçek olağan üstü hali yaratmak bize düşen bir görevdir. Böylece, faşizm karşı mücadele de daha iyi bir konuma ulaşacağız. Faşizm, tarihini biraz da hasımlarının ilerleme adına onu tarihsel bir norm gibi görmelerine borçludur. 20. yüzyılda bu yaşadıklarımızın "hala" nasıl mümkün olduğuna şaşmak felsefi bir bakış değildir. Bu şaşkınlık bizi, herhangi bir bilgiye de götürmez, tek bir bilgi hariç tabi: Kaynağındaki tarih anlayışının elle tutar, tarafı olmadığı.
7-Hazırım kanat çırpmaya "Dönsem" derim, "dönsem geriye" Biraz daha kalırsam burada korkarım hiç dönemem diye. ( Gerhard Schalem Meleğin Selamı adlı şiirinden bir dörtlük) Klee'nin " Angelus Novus" adlı bir tablosu var. Bakışlarını ayıramadığı bir şeyden sanki uzaklaşıp gitmek üzere olan bir meleği tasvir ediyor. Gözleri faltaşı gibi, ağzı açık, kanatları gerilmiş. Tarih meleğinin görüşü de ancak böyle olabilir, yüzü geçmişe çevrilmiş. Bize bir olaylar zinciri gibi görünenleri, o tek bir felaket olarak görür, yıkıntıları durmadan üst üste yığıp ayaklarının önüne fırlatan bir felaket. Biraz daha kalmak isterdi melek ölüleri hayata döndürmek, kırık parçaları yeniden birleştirmek... Ama cennetten kopup gelen bir fırtına kanatlarını öyle şiddetle yakalamıştır ki, bir daha kapayamaz onları. Yıkıntılar gözlerinin önünde göğe doğru yükselirken, fırtınayla birlikte çaresiz, sırtını döndüğü geleceğe sürüklenir. İşte ilerleme dediğimiz şey bu fırtınadır.
Klee Angelus Novus, Rudolf Hermann Latze (1817-1881) Alman fizyolog ve felsefeci, Gattfried Keller (1819-1890): İsveçli yazar Fustel de Covlanges, Numa Denis (1830-1889) Kısacası; " Tarih tezi paradigmasal çıkışlar için hayati önem taşımaktadır. Tarih, tarih bilinci toplumsal değişim ve dönüşümlerde ideoloji, siyasi, ekonomik vb. paradigmaların temeli rehberidir. Eğer doğru bir tarih bilinci oluşmasa amaç doğrultusunda bir ilerleme sağlanamaz. Zafer kazanılabilir. Yok eğer doğru bir tarih bilinci yoksa er ya da geç, bu toplumsal, değişim ve dönüşüm eğilimi sönümlenir; zafer kazanması şöyle dursun, karşıtına dönüşür. Tarihte böylesi örnekler hayli fazladır. Tarih gösterdi ki, eşitlik ve özgürlük kavramlarıyla, ortaya çıkmış devrimci bir çıkışta olsa, eğer tarih tezi doğru temeller üzerine şekillendirilmemişse er ya da geç. Bu çıkış krize girecek veya karşıtına dönüşecektir. Bu yüzden amaç toplumsal sistemleri değiştirmek ise, artık pozitif hem de sosyal bilimlerde, izahı güçleştiren mekanik fizik etkisindeki "nedensellik" ve "determinizm" yasalarından sıyrılıp kuantum fiziğinin aydınlığında köklü bir tarih analizi yaparak bir tarih bilinci yaratmak, arzulanan sistemin kök hücrelerini açığa çıkartıp çarpıtmanın, çatışmanın esas nedenlerini bulmak ve bunun üzerinden düşünsel eylemsel bir doğrultu belirlemekti. Zira kapitalist modernite önce sömürgeleştirdiğini sınıfın, halkın, ulusun tarihini çarpıtıyor, böylece kendi lehine bir tarih bilinci yaratıp çatıştırıyor, böylece bölüp parçaladıktan sonra ters-yüz ediyor. Amacımız bu ters-yüzlüğe vurgu yapmaktı.
ABDULLAH ÇELİK
(Kaynakça: B.H.S. (Bir Halkı Savunmak)- A. ÖCALAN Syf.15 Düşünce Tarihi- Avşar Timuçin Dünya Sistemleri Analizi- İmanuel Wallerstein Özgürlüğün Ekolojisi- Murray Bookchin Tarih ve Toplumsal Kuram- Peter Burke Sosyal Bilimler İçin- İmanuel Wallerstein Çizgisel Olmayan Tarih- Manuel De Landa Sosyal Bilimler Akademisi Yayınları (A. ÖCALAN) Seti)
YORUM GÖNDER