TÜRK DEVLET AKLININ ‘’UTANMAZLIĞI’’
Her alanda büyük yıkıma uğrayan, Kürt halkına yönelmiş soykırım savaşında büyük darbeler yiyen faşist iktidar varlığını koruyabilmek için Rojava’ya yönelik yeni bir işgal hamlesi düzenlemek istediğini Mayıs ayından beri tekrarlamaktadır. Bu süreçte işgal hamlesine destek bulabilmek için kapı kapı dolaştı. En son Soçi’de Rusya’ya büyük tavizler verip SİHA’larla yaptığı katliamlara onay alan faşist hükümete Putin, Şam’ı adres gösterince yıllardır düşman görülen BAAS Rejimine bakışta çark etme süreci başladı. Suriye Devleti ile beraber Kürtlere saldırmanın yöntemlerini aramaya başladı. Faşist Soykırımcı Erdoğan/Bahçeli iktidarı, Kürt halkının herhangi bir statü kazanmaması için yapmayacağı hiç bir şey olmadığını bir kez daha gösterdi.
Bu temelde önce faşist şef Erdoğan, ardında çapsızlığına karşın uzun bir süredir dışişleri bakanı olarak kalmasını, şefine kafa sallamakta çok başarılı olmasına borçlu olan Mevlüt Çavuşoğlu açıklamalar yaptı. Kısa bir süre sonrada Ankara’da düzenlenen Büyükelçiler Konferansı’nın bitiminde insanların aklıyla nasıl alay edildiğinin çarpıcı bir örneğini sergileyen cümlelerle sahneye çıktı. Çavuşoğlu, Türk Devletinin Suriye’nin toprak bütünlüğüne ne kadar önem verdiğini vurgulayarak şunları söyledi; “Yanı başımızda olan bir ülkenin sınır bütünlüğü, toprak bütünlüğü ve barışı bizi doğrudan etkiliyor, olumlu anlamda. Tersine gelişmeler bizi ne kadar etkiledi, görüyoruz. Sonuçta bölücü terör örgütlerine karşı verilecek mücadeleyi de biz her zaman destekleriz. Sonuçta bizim Suriye topraklarında gözümüz yok.”Arkasından da Kürtlerin tek amacının Suriye’yi bölmek olduğunu ifade ederek şunları ekledi; “Suriye’nin bölünmesini engellemek için Suriye’de güçlü bir yönetimin olması lazım. Topraklarının her köşesine hâkim olabilecek bir irade ancak birlik ve beraberlikle olur.”
Bu cümleleri duyan biri, bakan ile aynı dünyada yaşamadığını düşünebilir. Çünkü Suriye’nin önemli bir bölümünü doğrudan işgal eden devlet; Türkiye yani telaffuzunu ettiği kendi devletidir. İşgal ettiği bölgelerde şimdi yakılması moda olsa da kendi bayrağını asan devlet; Türkiye. Buralara kendi görevlilerini yönetici olarak atayan devlet de; Türkiye. Yine açtığı okullarda çocuklara kendi dilini öğreten devlet de; Türkiye. Savaşın başından itibaren Suriye’nin doğal ve sanayi kaynaklarını yağmalayan da aynı devlet; Türkiye. Başka bir devletin değil, bu devletin bakanı “Suriye’nin topraklarında gözümüz yok” diyor. Hadi Hatay’ı hatırlatmayalım ama mevcut olanlara bakarak insan şunu sormadan edemiyor acaba Türkiye’nin Suriye’nin topraklarında gözü olsaydı daha fazla ne yapardı?
Çavuşoğlu, Şam rejimine tavsiyede de bulunuyor. Kürtleri hem bölücü hem terörist olarak görmeli ve mücadele etmeliymiş ama herkesi de terörist görmemeliymiş. Ilımlı muhalefeti terörist olarak görmek haksızlıkmış. Herhalde Türk parası DAİŞ’lileri “ılımlı” hale getiriyor. Başka devletin ordusu ile birlikte onun toprağına giren ve girdiği bölgelerde rejime bağlı ya da Sünni olmayan herkesi öldüren, süren, demografik değişimin her türünü yapan, yağma dışında tek bir ortak değeri olmayan çete sürülerini Şam terörist olarak ele almamalıymış. Fakat daha doğrudan kendisiyle bir çatışmaya girmeyen ve merkezi hükümetle müzakerelere hazır olduğunu vurgulayan yine kendi bölgelerinde sınırlı olsa da rejim görevlilerine izin veren QSD ise hem bölücü hem de teröristmiş. Alemi ahmak kendini akıllı sanan Çavuşoğlu bunları söylüyor. Şam’a, biz her Kürde düşman muamelesi yapıyoruz, sen de yap diyor.
Sadece bunlar da değil, Suriye’nin kuzeybatısında bir bölgede, İdlip’te Cihadist bir örgüt, Çavuşoğlu’nun bile ılımlı demeye yüzünün olmadığı bir örgüt, DAİŞ’in atası El Nusra hakim. Bu örgütü salt BM değil, ironiye bakın ki Türkiye’de kendi yasalarında “terörist” olarak tanımlıyor. Bu örgüt Suriye’nin bir parçasını açıkça koparmış ve soykırımcı sömürgeci Türk devletinin yönlendirmesi ve her türlü mali, silah, sağlık, lojistik vb. desteğiyle mini bir devlet kurmuş bulunmaktadır. Bu aynı zamanda çok demokrat ve özgürlükçü geçinen Avrupa’nın mülteciler sorunun çözümü için faşist Türk devletine verdiği milyarlarca doların katkısıyla olmaktadır. Peki bu örgüte her türlü desteği veren ve bunu gizleme gereği bile duymayan, onun adına mesela Rusya ile ateşkes anlaşması yapan devlet kim? Rejim ve Rusya’ya karşı bu yapıya kalkan olan kim? Suriye’nin toprak bütünlüğü çok önemli diyen ve bu devletin topraklarının her parçasına hakim olması gerektiğine inandığını dile getiren Çavuşoğlu’nun bakanı olduğu; Türkiye’dir.
Utanmazlık ancak bu kadar olur demeyin mevzubahis olan Türk egemenleri ise daha fazlası da olur. Bu zat Suriye’de güçlü bir yönetim olmalı, ülkenin barışı önemli dedikten birkaç gün sonra kendi ordusu Özerk Yönetim’e yönelmiş çocukları da katleden saldırılarının yanında Suriye güçlerine de hava saldırısı yapıyor ve rejimin resmi açıklamasına göre üç askeri öldürüyor. Yani Türk devleti Suriye’de güçlü bir yönetim istiyor, bunu da onun ordusunun mevzilerini vurarak gösteriyor. Türk devleti Suriye’de barış istiyor, bunun için çocuk sivil ayırt etmeksizin her gün yeni katliamlar gerçekleştiriyor.
Rejim bu devlete ne cevap verir açıkçası bilmiyoruz. Fakat bu açıklamalar, kendi toplumunu sürekli kandıran, ona sürekli yalan söyleyen bir devlet aklının diplomasisi nasıl olur onu gösteriyor bize. Türk devlet aklının diplomasiden, diyalogdan anladığı budur. Utanmazlık, ikiyüzlülükle bezenmiş egemen olma ve irade kırma dışında bir amacı olmayan ilişkiler bütünüdür. Kendinden güçlüye yaranmak için her şeyi yapan, kendinden güçsüze ise her şeyi dayatmayı kendine hak gören bir anlayış yani kof kabadayı tarzı Türk devletinin resmidir.
Ulus-Devletler yalan söyler. Çünkü yalan üzerine kurulmuşlardır. Fakat buna rağmen dünyadaki devletlerin çoğu halkların mücadelesi nedeniyle yapısında gerçekleştirdiği değişimler nedeniyle bazen de doğruyu söyler. Türk devleti ise sürekli yalan söyler çünkü o varlığını Kürt halkının inkarı üzerinden inşa etmiştir. Bu nedenle Kürt düşmanlığı devletin tüm zihinsel kodlarına sinmiştir. Türk egemenleri iktidarlarını kurguladıkları zemin bu soykırımcı mantıktır. Devletin oligarşik yapısının biçimlenme çerçevesini oluşturan onu demokrasiye duyarlı olmaktan alıkoyan da, bu ana çekirdektir. Asıl belirleyen Kürdü yok etme isteği olduktan sonra mantıklı bir düşünce silsilesi ya da tutarlı bir argümanlar serisi ortaya koyması mümkün değildir. Çünkü esas ölçü ne yapıp edip Kürdü yok edip köleleştirmek, egemenliğini bu temelde sağlayabilmektir. Bu nedenle faşist Türk devletinin temsilcilerinin mantıklı savları ileri sürebilmeleri devenin hendek atlamasından daha zordur. Bu yapısal olarak imkân dahilinde değildir. 100 yıla yaklaşan Türk devletinin tarihine bakıldığını bu çok açık biçimde görülebilir.
Fakat AKP-MHP faşist hükümeti bu konuda bir zirveyi temsil etmektedir. Dün ak dediğine bugün kara demesi neredeyse onun nişanesi olmuştur. Daha biraz önce ne dediğini unutan Soylu’dan Türkçe konuşup konuşmadığı belli olmayan Bahçeli’ye, önünde akan cümleleri tekrarlama kabiliyetinden öte bir düşünce kırıntısı taşıdığını gösteren sözler söyleyemeyen faşist şef Erdoğan’a kadar bu hükümetin temsilcileri adeta saçmalama yarışı içerisindedirler. Bu açıdan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Suriye’ye yönelik söylediği ikiyüzlü ifadeler bir istisna değil mevcut devlet zihniyetinin ve aklının sürekli sergilediği bir pratiktir. Zihinleri yalan salgılıyor, dili de mecburen konuşuyor.
Belki de ilginç olan dış dünyaya seslenmekle yükümlü bir faşist yöneticiye herhangi bir muhatabın gerçekleri tek tek ifade etmemesidir. Bunun nedeni de kuşkusuz uluslararası sistemin hak, hukuk, mantık üzerinden değil, güç ve çıkar üzerinden şekillenmesidir. Devletçi mantığın tüm sistemi ikiyüzlülükle, sahtelikle, kandırma ile malul olduğu için Türk devletine gerçekleri ancak Kürt özgürlük hareketi ve devrimci, demokratlar söyleyebilmektedir. Onun yalanlarıyla birlikte tarihin çöplüğüne gönderecek olanlarda bu güçlerdir.
ALİ KASIM
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
YORUM GÖNDER