OLAMAZ MI?
Siyasal Milliyetçiliğin Topluma Yansıması
Öncelikle değerli şehidimiz Kasım Engin yoldaşı sevgiyle anıyor ve arıyoruz. Toplum ve ulus bilincinde bize kattıklarıyla yürüyoruz.
İnsanın özü toplumsaldır denilir. Her toplum doğal bir örgütlenmeyi ifade eder. Klan, kabile, aile, milliyet, halk, ulus; dernek, parti, çeşitli şirket, kooperatif, komün, ordu vb. birer örgütlenmedir. Devletin kendisi de bir örgütlenmedir. İnsanlar yaşamlarını tek başına değil, çeşitli örgütlülükler biçiminde oluşturur ve sürdürürler. Denilebilir ki örgütlülük, insanın var olma ve kendisini sürdürme tarzıdır. Örgütsüz hiçbir yapı var olamaz.Maddenin kendisi de atomların örgütlenmesidir.
Ezen sınıflar,kendilerini devlet,imparatorluk biçiminde bir düşünce ve amaç temelinde örgütlerler. Fakat toplumun,halkların,ezilen sınıfların,kadın ve gençlerin kendisini örgütlemesine ise hiçbir biçimde rıza göstermezler ve oluşan örgütlülükleri ya zorla ya da hile ve saptırmalarla dağıtmak isterler.Zindanlar,işkenceler, darağaçları, binbir çeşit istihbarat örgütlenmeleri ve egemenliklerini meşrulaştırmak için oluşturulan ideolojik aygıtların hepsi bu amaçla oluşturulmuştur. Ezilenlerin örgütlenmesinden, kendi çıkarlarını, lüks yaşamlarını tehlikeye atacak en ufak bir örgütlenmeden azrailden korktukları kadar korkarlar. Halkların, kölelerin,köylülerin,işçi-emekçilerin, gençlik ve kadının örgütlülüğü onlar için ölüm demektir. Halkların örgütlenmesinde kendilerinin sonlarını görürler ve tir tir titrerler. Sinirden küplere binerler. Onları örgütlenemez, direnemez duruma getirmek için de ellerinden geleni artlarına koymazlar.
Sömürgeci-Soykırımcı Türk Devleti (SSTD) Kürt halkının yokluğu üzerinden kendini var ettiği için en ufacık bir ulusal bilincinin oluşumuna, örgütlenmesine ve iradeleşmesine izin vermezler. İllegal örgütlenmelere karşı oldukları kadar, ulusal bilinci ortaya çıkarmaya çalışan legal örgütlenmelere de karşıdırlar. Kürt ve Kürdistan adına hiçbir kurumlaşmaya, örgütlenmeye, kendi kimlikleri ile açıkça kendini tanımlamalarına izin vermezler. Ya saldırır, ya kapatır, ya tutuklar, ya katleder, ya sürgün eder, ya para cezası ödetir, özetle onu boşa çıkarmak için her şey yapar.
Bunu öyle yapar ki, Kürt ve Kürdistan için örgütlenmeyi büyük bir suç, bir günah ve mutlaka cezalandırılması gereken bir eylem olarak değerlendirir ve bu zihniyetini her fırsatta toplumun içinde binbir yöntemle yaymaya çalışır.
SSTD kendisini neredeyse hayatın her alanında özellikle de Kürdistan üzerinde bir kanser uru gibi örgütlemiştir. Bu örgütlülüklerini daha etkili kılmaya çalışırlar. Ama Kürdistan’daki bu sömürgeciliğin ortak bir amacı vardır; Şark-Islahat Planı’nın amaçları; yani Kürdü Türkleştirmek, Kürdistan’ı bir Türk yurdu haline getirebilmek… SSTD’nin bir yayılma alanı haline getirmektir.
2014 yılından bu yana, Çöktürme Planı çerçevesinde, SSTD Kürt-Kürdistan adına ne varsa hepsini ortadan kaldırmaya çalışmaktadır ve bunları yıldırma, korkutma yöntemiyle yapmaktadır. Sur, Nusaybin, Cizre, Şırnak vb. yerlerde soykırım amaçlı katliamlar tümüyle bu amaçla yapılmıştır.
SSTD’nin bu saldırıları genel olarak halkımızı hedeflemekle birlikte iki toplumsal kesimi hedeflemektedir. Birincisi şu ya da bu düzeyde yurtsever çalışmalar içerisinde yer alan kesimleri dağıtmak, sindirip korkutarak pasifleştirmek ve bir daha örgütlenmeye cesaret edemeyecek düzeye getirmektir. Diğer kesim ise kadın ve gençliktir. Kadın ve gençliğin de örgütlenmesini engellemek için elinden gelen her şeyi yapmaktadır. Örgütlenmeye yönelen gençleri-kadınları işkenceyle korkutarak, zindanlara atıp sindirerek, uyuşturucuya, fuhuşa bulaştırarak, ajanlaştırmaya çalışarak yurtsever görevlerini yerine getirecek örgüt bilinci ve örgütlülüğünde uzaklaştırmayı hedeflemektedirler.
Bugün Zap, Kurêjahro, Avaşin, Metina vb. yerlerde tarihte eşi görülmemiş direnişler, kahramanlıklar yaşanmaktadır. SSTD’nin en seçkin, teknik olarak en gelişkin özel birliklerine kök söktürmektedirler. Gerillanın baskınları esnasında korkudan çığlık çığlığa nasıl bağırdıklarını yakından biliyoruz. Çünkü yoldaşlarımız bir yandan savaşırken diğer yandan basın çalışmalarını yapmakta,özel savaşın yalanlarını boşa çıkarmak için de çalışmaktadırlar. Dünyanın en seçkin savaş muhabirlerini de aşan düzeyde görev yaptıkları yeri gelmişken belirtelim.
Özgürlük Hareketinin yönetim kademeleri birçok kez gerillanın yalnız bırakılmaması için çağrıda bulunmuşlardır. En son Komalên Ciwan Koordinasyonu da gençliği aktif bir biçimde eyleme ve üzerine düşeni yapmaya çağırdı. Biz çağrı yapma yerine çağrıya nasıl karşılık verilmesi gerektiği üzerinde durmak istiyoruz. Yazımıza insanın toplumsal karakterinden bahsederek başladık. Kuzey Kürdistan’da özellikle KDP ihanetinin hakim olduğu Behdinan alanındaki köy ve şehirlerinde büyük bir baskı olduğunu biliyoruz. Kuzey Kürdistan’da ve Türkiye metropollerinde Kürt gençliğinin ve geçmiş zamanlarda yurtsever halkın içerisinde yer alanların nasıl psikolojik ve fiziki baskılara maruz kaldıklarını da biliyoruz. Öyle bir hava yaratılıyor ki; ‘bu koşullarda hiç kimse örgütlenemez, yapmak isteyeni de ezeriz, göz açtırmayız’ algısı havuz medyası aracılığıyla topluma yedirilmeye çalışılmaktadır.
Gerçekten bir şey yapamaz mıyız? Gerçekten örgütlenemez miyiz? Gerçekten etkili eylemler yapamaz mıyız? Var olan düzeyi aşarak, ilerisine gidemez miyiz? SSTD’nin beynine ve kalbine etkili bir biçimde vuramaz mıyız? Bu sorular çoğaltılabilir. Fakat önemli olan soruları çoğaltmak değil cevapları çoğaltmaktır. Yani hayatta karşılığı olan, düşmana etkili vuran, sarsan örgütlülükler yaratabilmektir.
Bunu nasıl yaratabiliriz? Bizler de Kürt halkının içerisinden çıkan insanlarız ve bu toplumun özelliklerini ileri düzeyde olmasa da asgari düzeyde genel hatlarıyla biliyoruz. Önce şunu kabul etmeliyiz SSTD hiçbir biçimde mutlak olarak toplumumuz üzerine dört dörtlük hakimiyet kuramaz. Bu tarihsel, toplumsal özelliklere bilimsel olarak da terstir. En erişilmez, ulaşılmaz, uğraşılamaz denilen imparatorlukların gözenekleri içerisine nasıl devrimci, yurtsever örgütlenmeler geliştirildiğini biliyoruz. Hiç uzağa gitmeye gerek yok. 12 Mart koşulları, işkenceli sorguların, kurşunlamaların ve idam sehpalarının dizildiği yıllardır. Önder Apo bugün ellinci yılına giren PKK’nin ilk tohumlarını tam da bu koşullarda atmamış mıydı? SSTD’nin tam da “Mahirleri katlettik, Denizleri astık, İbrahimleri işkencelerde yok ettik” diyerk zafer naralarını attıkları günlerde onların intikamlarını alacak birkaç gencin kendilerini nasıl hazırladıklarına tarih şahittir. Ve bugün de bu yaratılış günlerinin tanıkları halen de yaşamlarını fiziki olarak da sürdürmektedirler. Buradan hareket edelim.Yine 12 Eylül askeri-faşist zindan koşullarında da dahi Amed Zindanında Ferhat Kurtay,Necmi,Eşref ve Mahmut nasıl örgütlendi ve tarihsel bir çıkışın başlangıcını yaptı?Yine 14 Temmuz büyük ölüm orucu eyleminin kahramanları,M.Hayri Durmuş,Kemal Pir,Ali Çiçek ve Akif Yılmaz nasıl Diyarbakır 5.Nolu zindanında örgütlendiler ve son nefeslerine kadar tarihsel eylemi zaferle sonuçlandırdılar?Yine 12 Eylül askeri faşist Cuntanın en vahşi bir biçimde baskı uyguladığı Bakur’da gerilla,gençlik nasıl örgütlendi?
Birbirine güvenen, birbiri ile dertleşen,söyleşen, içte açık dışa kapalı hiç iki-üç kişilik arkadaş grupları yok mu? Birbiri ile çeşitli konularda tartışan, birbirine güven ve saygı duyan, sevip sayan ve Kürdistan’da olup bitenleri izleyen vicdanlı birkaç genç yok mu? Önderlik Üzerinde ağır tecrit, zindandaki yoldaşlar üzerinde vahşet uygulaması,halk üzerinde estirilen terör,demokratik kitle örgütlenmelerine, HDP vb. yapılara karşı saldırılar,cenazelerimize yapılan hakaretler…
Dünya kamuoyunda emperyalistlerin tüm engelleme çalışmalarına rağmen yankılanan bu direnişlerin karşısında ne yapmalı diye birbirine soru soran, nedir bu halimiz diye süreci kendisine dert edinen birkaç gencin olmadığını kim söyleyebilir? Biz inanıyoruz ki özellikle üniversitelerde, inşaatlarda, pamuk tarlalarında ‘nedir bu hal?’ diye birbiri ile dertleşen ya da birbirinin kulağına fısıldayan binlerce insan vardır. Böyle insanların olmadığını kim söyleyebilir?
SSTD’nin, NATO’nun ve KDP ihanetinin saldırıları karşısında direnen gerillanın destansı direnişi gençlik, emekçi kesimler ve kadınlar içerisinde tartışıldığını tahmin etmekte zorlanmıyoruz. Şimdi sorun artık bu birbirini tanıyan, birbirine güvenen iki üç kişilik küçük grupların Önder Apo’nun çıkışına benzer bir yol haritası temelinde yolculuğa çıkmak üzere bir tartışma geliştirmesini ve bu temelde kendilerini örgütlemesini öneriyoruz. Önder APO’nun örgütlenme ve mücadelesini anlatan,külliyatına her yerde ulaşmak bu kadar kolaylaşmışken kim kendini yol haritasız,pusulasız hissedebilir ki?Yine herkesin elinin altında internetler vardır.Burada arama motorlarında örgütlenmeye ilişkin dünya tarihinden çok şey öğrenmek mümkündür.Önder APO’nun kendisi halkına,tarihine ve ülkesine karşı duymuş olduğu sorumlulukla yetmişli yılların yayınlanan dergi ve kitaplarını okuyarak böyle bir tarihsel çıkış yapmadı mı?Tarihi gerçekler ortadadır. Bu süreçte herhalde kimse bu kadar imkan içinde kendisi adım atmayıp,gerilladan bir de gelip kendilerini örgütlemesini beklememelidir.Çünkü imkanlar ve tecrübeler yeterince vardır ve herkes bulunduğu zeminde bunu rahatlıkla yerine getirebilir,başarabilir.Bu kadar gerçeklik ortadayken, kim kimden ne yapmasını bekliyor?Kasım Engin yoldaşın birkaç programını izlemek,birkaç şiirini dinlemek birkaç yazısını okumak örgütlenmek ve harekete geçmek için yeterlidir.Bu temelde gelinen aşamada herkes bir örgütleyici ve eylemci olabilir. Dolayısıyla herkesin asgari yurtseverlik bilinç ve duygu temelinde elini taşın altına koymasının zamanı gelmedi mi? Önder APO yıllar önce, halkla yaptığı bir toplantıda, “başkasından beklemeyin,her şeyi önce kendinizden isteyin ve kendiniz yapın” diyordu. Bu sorgulanmalı. Önce şu noktaya varılmalıdır; ‘ne yapmalı?’ sorusunu sormalı ve sonra ‘bir şey yapmalı’ aşamasına ulaşmalıyız. O yapılacak şey nedir. Şehri, caddeyi, sokağı, düşmanı, iti miti ve dürüstünü de sizler tanıyorsunuz. Tartışın, başka dürüst insanlara da ulaşın. Kendi iki kişilik,üç kişilik gruplarınız içerisinde tartışın. Düşman kimdir,dost kimdir,dürüst olan kimdir, ne kadar dürüsttür? Bu soruları sorun,birbirinizi ikna edin,kanaat getirin ve sonra kendinizi genişletin.Harekete bu temelde geçin. Unutmamalı ki en uzun yol bir adımla başlar. Mao ‘bir kıvılcım bir bozkırı tutuşturabilir’ diyordu. Bir kıvılcımı da siz çakın. Olmaz mı?…Olamaz mı?
ALİ FIRAT
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
YORUM GÖNDER