ANNALES VE TARİH (25.BÖLÜM- SON)
F. BRAUDEL A. ÖCALAN MEKâN-ZAMAN-SÜRE KAVRAMLARI
Coğrafya F. Braudel ve Annales tarihçileri: Tarih yazımının önemli bir kesimini oluşturur. Ama bu coğrafya daima kültür ve fiziksel mekân arasındaki etkileşimi farkında olan bir “beşerî coğrafya” olmuştur. F. Braudel gündelik yaşam yapıları 1967 Maddi Uygarlık 1. cilt adlı yapıtında 1500 de 1800 dek uzanan bir zaman diliminde tüm dünyayı kapsayan geniş anlamda karşılaştırmalı ve bir çerçeve içerisinde Avrupa'ya odaklanarak yaşamın maddi yönlerini kapitalist kuramları ortaya çıkmasının yanı sıra sağlıkta, yiyecek ve modaya değil çeşitli somut yönlerini ele alır (14).
“F. Braudel” bir uygarlık temelde insanların ve tarihin çalıştığı bir mekandır. Hatta her uygarlık bile mekanla tanımlanır. Kimi zaman mekâna indirgenir: bu uygarlık belli bir zaman içindeki belli insanların eski yerine yerleşmesinden başka bir şey değildir. Afiyet tarih aşılmaz ufku barındırır belirler temellendirir. Coğrafi tarih her şeyi emreder ve F. Braudel’in arzuladığı bütünsel tarihin gerçekleşmesini sağlar (15).
Maddi uygarlık 1. Cildinde” Mısır olmadan ya da Azteklerin dev piramitleri cuzconun koskocaman duvarları ya da Macho Picco’nun etkileyici harikaları olmazdı.” Akdeniz kapitalizmin sınır merkezlerini yitirmesi coğrafi bir devrim sayesindedir. İngilizlerin ve sterlinin hegemonyasında esasen coğrafyanın bir temeli vardır. Ve bu durum ada olması nedeniyle kısıtlanmış bir ülkenin saldırgan gelişimine bağlıdır. İnsanlar ve örgütler geçicidir. Kalıcı olan Akdeniz'dir. (16).
Fernand Braudel coğrafi determinizmi çok ön plana çıkarır coğrafya insan üzerinde kökeni çevrede doğada toprakta bulur (17).
İklim coğrafyaya bağlı olarak insanların yaşamlarını da etkisinin ekonomik gelişmelerin seyrinde etkili olmuştur. Kuraklık ve benzeri olaylarda insanların göç olgusu ile karşılaşmalarını kapitalizmin kriz ve bunalım dönemlerinde iklim etkili olmuştur. F. Braudel Uygarlıkların Grameri adlı yapıtında uygarlıklar mekanlardır. Uygarlıklar harita üzerinde yerlerini belirlemek her zaman mümkündür. Uygarlıkların gerçekliklerin esas bölümü onları coğrafi yerleşimlerinin zorlama veya avantajlarına bağlıdır. F. Braudel uygarlık sınırları aşağı yukarı sabit bir mekâna bağlı olarak da kendine özgü coğrafyaya bağlıdır, bu onun coğrafyası olup bazıları için sürekli olan bir uygarlıktan diğerine asla aynı olmayan bir olanaklar ve zorlamalar demeti oluşturmalıdır. Uygarlıklar ortaya çıktığı coğrafya ile özdeştirler. Uygarlıklar dirençleri, rızaları, süreklilikleri yavaş dönüşümler gerçekleştirir. Coğrafya ile tarih süreklilik bir iletişim içinde birbirini etkiler. Uygarlıklar tarihi böylece uzun tarihlerin en uzunudur. Uygarlıklar yükselirken görüş alanın genişlemesinde olduğu gibi Hint coğrafyası olmadan Hinduizm, Çin coğrafyası olmadan Konfüçyüsçülük, Arabistan coğrafyası olmadan İslam dinini anlayamayız. Ortaya çıkan her din kendi coğrafyasının özelliklerini barındırır. F. Braudel bunu uzun süre kapsamında değerlendirerek uygarlık teriminin içine yerleştirir.
Abdullah Öcalan tıpkı F. Braudel zaman tarife mekân boyutunda kopuk sosyal bilimleri eleştirmektedir. Zaman ve mekân boyutunda kaçan anlatımları boş olay yığınları olarak değerlendirirken yöntem konusunda F. Braudel aynı yöntemi benimsemiştir. Braudel’in tarihe getirdiği kısa süre olaysal tarih konjoktürel süre devreye kriz süresi ve uzun süre yapısal süre kavramlarını Abdullah Öcalan kullanır. Abdullah Öcalan uygarlık çözümlemesinde merkezinde Mezopotamya olarak değerlendirirken coğrafi tarihi, F. Braudel gibi coğrafi determinizminde kaçırır. Coğrafyanın Sümer kent sisteminin ortaya çıkmasında etkili olduğunu belirtir. Sümer ziggurattı uygarlığının tüm devletler sınıf ve kent yapısı ile şekillendiği dölyatağı olarak değerlendiriyor. Güney Mezopotamya'da Uruk şehir devletinin gelişmesiyle beraber ana Nehir ve kolları ile dünyaya yayıldığını belirtir. Mısır uygarlığı, Çin, Hint uygarlıkları gibi Sümer kent devletinin kolonileridir. Günümüzdeki ABD İmparatorluğu bildiğimiz Sümer sisteminin taklidini den başka bir şey değildir. Milattan önce 2000 yıllarda Güney Mezopotamya'da uygarlıksal bir kriz olduğu anlaşılıyor. Toprağın aşırı tuzlanması sulamaya bağlı olarak verimlilik düşer. Uruk'un diğer kolonileri kuzeyde Babil Asur, doğuda Elam, batıda Mısır uygarlığı bu krizden güçlenerek çıkmıştı. Sistem yoğunlaşan iktidar devlet kapitalizmi salgılamıştır. İktidar ve devletin bizzat tekel ve sermaye olduğu gerçekliktir. Zaten bunlar sermaye olmasalardı sermaye salgılamaları da mümkün olamazdı. (18).
Toplumsal gelişme de kültür ve uygarlığın yerine mekânı ve zamanını anlamdırma yapacağımız tarih değerlendirmeleri eksik kalır. Uygarlıklar farklı mekân ve zamanlarda çalışabilirler. Mısır Sümer, Pers, Grek-Romen, Hristiyan, İslam, Çin, Aztek, Avrupa uygarlığı gibi hepsinde benzerlik gösteren şehircilik, sınıflılık ve kentliliktir. (19)
Venedik Amsterdam ve Londra üçgeninde yoğunlaşan kapitalist sermaye birikimi konusundaki açıklamaları eksiklik taşıdığını belirten Abdullah Öcalan hegemonik iktidar aygıtları arasındaki mücadelenin sıçraması olarak değerlendirir. Merkezi uygarlığı milattan sonra 1500'lü yıllarda Avrupa'ya kayması uygarlığın yol açtığı sorunların altında yıprandığını yenilmekten yorulmuş, toplum enkazına dönmüştür. Abdullah Öcalan bu konuda I. Wallerstein aynı fikri paylaşır. Amsterdam-Londra hattı gelişen yeni hegemonik modern kapitalizm şahlanmış bir ata benzetmektedir. Ortaya çıkan ticari kapitalizm feodal devlet imparatorluk ve kent devletlerin bu sistemin gelişmesinde belirleyici rolünü olduğunu belirtir. Protestan ahlakınında bunda rolü olduğunu çünkü Protestan ahlak kapitalizme zihniyeti boyutuyla onu tanımlıyordu. Kapitalizmin üç sacayağını Abdullah Öcalan tanımlarken ulus-devlet endüstriyalizm azami kar birbirini tamamlayan süreçler olarak değerlendirir. Devletleri borçlandırma yoluyla çok büyük sermaye biriktirdiği burjuvazinin sınıf olarak örgütlenmesinde bu yönü gelişmelerin belirleyici rol oynadığı bilinmektedir. Ekonomik temel altyapı ile siyasi askeri yapılardan üstyapılardan hangisi öncelik taşır bunlar çok önemli değil. Kapitalizm ekonomiyi kurutan işsizliği doğuran devlete iktidarla kaynaşıp güçlü ideolojik hegemonya araçlarını kullanan geniş bir şebeke örgütleme olarak değerlendirir son dönemde tavizci işçi kesimi de bu örgütlenme ile eklenmiştir. (20).
F. Braudel kapitalizm tahlilinde üç zamanlı süre kavramını kullanmıştır. Tarihçiler açısından F. Braudel’i zaman zaman, toplumsal zaman ve bireysel zamanı ayırma ve “lo lanque” erime ile bilinen zamanın önemini vurgulama girişimidir (21).
F. Braudel üç farklı zamansallık etrafında üç farklı eksen etrafında eklemlenir. Olaysallık konjonktürel zaman, döngüsel zaman nihayet uzun sürer, böylece zamanın farklı katları ve çeşitli zamansallıkları arasında farklılıklar ayırt edilebilir. Olayların konjonktürel ve uzun süre birbirine bağlı kalır. Zamansal birlik, birden çok düzeye bölünse de bu düzeyler onları tek bir küme içinde birleştiren Global bir zamansallığa bağlı kalır. (22)
F. Braudel zaman, süre ve tarih kendini tüm beşerî bilimlere fiilen dayatır. Ya da dayatması gerekir. Tarihin emelli insanı olguların bütünlüğünü yeniden oluşturmaktadır. Bu olgulara kendi yerlerini yalnızca tarih verebilir. Tüm kısmi bilgilerin etkisini yalnızca ölçüp bilebilir. F. Braudel için yapı mimarıdır. Bir araya getirme drama, sanat bir gerçeklik için de saptanabilir ve gözlemlenebilir. F. Braudel deki yapı doğrudanlık içinde görünür ve erişilirdir; temel özelliği diğer olgulara hüküm etmelidir. Bu da uzun vadede ona diğer zamansal ritimler karşısında ve özellikle olaysallık karşısında önemlilik kazandırır. F. Braudel'in yaklaşımı bilinçli olarak kapsayıcıdır tüm bölümleri hudutları ve araştırma alanının birliğini disiplinler arası olarak kabul edilmesini ister. F. Braudel'in uyguladığı zamansallıklar büyük cerrahi işlemlerdir. F. Braudelci söylemin anahtar sözcüğü karşıtlıktır. Her şeyin her şeye etkilemesi hem de karşılık olarak matematiksel olarak şöyle denklemle eşitleyebiliriz; ekonomi siyasettir, kültürdür, toplumdur, kültür ekonomidir, siyasettir, toplumdur. F. Braudelci tarih ve zaman süre ister istemez dünya çapında bir tarihtir; görüş alanı geniştir ve mümkün olduğunca en uzun zaman ve en geniş zaman dolayısıyla karşılaştırmalı yöntem hâkim olmayı amaçlar (23).
F. Braudel bireyleri ve olayları bağlamları ortamlarına yerleştirmeye uğraşır ama bireyleri ve olayları bunların asli bir önem taşımadıklarını açar ve çıkarma pahasına kavranabilir kılar. F. Braudel'e göre olaylar tarihi her ne kadar insani bilgiler bakımından çok zengin olsa bile yüzeyseldir. Olay odaklı tarihe dalgaların güçlü omuzlarında taşıdıkları yüzey çalkantıları köpüklerin uç noktası olarak betimler. Bunlara güvenmemeyi öğrenmeliyiz. Geçmişi anlamak için dalgaların altına dalmak gerekli (24).
A. Öcalan, F. Braudel'in üç farklı zamansallık tarih anlayışının tarihin anlamlandırılmasında olumlu bulur. I. Wallerstein F. Braudel üç boyutlu zamansallığı anı ekleyerek dört boyutlu zamansallığı ön plana çıkarır. Abdullah Öcalan dört boyutlu zamanı şöyle tarif eder; A- En uzun süre 4. buzul dönemi sona ermesinde sonra gelişen Neolitik Devrim de ana Nehri oluşturan verimli Hilal toplumuna benzer bir buzul dönemin ya da nükleer bir felaket önlenemeyen bir hastalık veya benzeri nedenlerle varlığını fiziksel olarak sürdüremez bir duruma gelinceye kadar geçerliliğini sürdürmek durumundadır. Çin ve semitik kökenli kültürler bir eköl olarak uzun süre toplumunda yer alırlar. Temel kültürel toplumu kavramını bir bu süre karşılığında kullanabiliriz (25)
“En uzun süre “kavramı temel kültürel toplumda her türden devlet sanat ve hukuk kurumlarına ekonomik politik ve diğer temel kurumlara yer vardır. B- Yapısal sure kavramını toplumsal gelişme de temel kurumsal dönüşümlere ayarlayabiliriz. Neolitik toplum temel kültürel toplum süreleri ile iç içe yorumlanabilir. Yapısal süreleri en temel kurumu devlet kuruluşları ve yaşamları olmakla birlikte devletle var olan hiyerarşik sınıflar devlet sınırları olarak mı öztoprak vatan devlet biçimleri olarak, rahip devlet hanedanlık, Cumhuriyet ve ulus devletler en önemli konularıdır (26).
C- Orta ve kısa süre konuları hem sayısal hem de niteliksel olarak çoklu olay ve olgulardır. Tüm kültürel ve yapısal değişim dönüşüm olayları kısa ve orta sürelerin kanallarıdır. Örneğin ekonomik bunalımları, siyasi rejim değişiklikleri, ekonomik, sosyal, siyasal ve eylemsel her türlü örgütlü kuruluşu bu kapsamda düşünebiliriz. Bireyin tüm toplumsal ve toplumsallaşma faaliyetleri de kısa sürenin baş konularındandır. (27)
Kısa süre dahilindeki olayları pozitivist sosyoloji diyebiliriz. Özellikle politik dönemlerde olaylar ağırlık ve belirleyicilik kazanırlar. Sosyolojinin temel ürünün sosyoloji ve yapısal sosyolojisi ile birlikte kolaysal anlatım olan pozitivist sosyolojinin bütünleştirilmesi tamamlayıcı nitelikte olacaktır (28).
D- Ayrıca toplumsal olaylar dahil tüm evrensel olaylar ve oluşumlar kuantumsal ve kaotik dediğimiz bir ortama gereksinim duyarlar. Kuantumsal ve kaotik ortamlar yaratılış ortamlarıdır. Atom altı parçacık ve dalga sesi olarak kuantum bambaşka olanaklar ortaya çıkarır. Özgür tercihler ozonlardan tutalım aynı anda farklı iki şey olmak kuantum fiziğinin temel özelliğidir. Abdullah Öcalan tıpkı I. Wallerstein gibi sistemin kriz dönemlerinde ortaya çıkan bireyin belirleyici etkisini önemser. Buna özgürlük sosyolojisi diye kavramlaştırır. Özgürlük sosyolojisinde bireyin kaotik ortamda yeni bir sistemin kurulma aşamasında özgür determinist kaos olarak adlandırılır. Özgürlük sosyolojisinde sistemler altı üst oluşlarında niteliksel sıçramalar yapılır. Bu nitelikli sıçramalar tarihte görüldüğü gibi bazen tarihi ileriye götürür bazen de geriye götürebilir. Önemli olan yeni bir sistemi oluştururken kaos anında çoklu seçeneklerde toplumsal mücadele biçimlerinin niteliksel müdahalelerine bağlıdır (29).
Abdullah Öcalan N. Bohr'un sadece tarihte aynı anda hem oyuncu hem de seyirci olmamızdır. Priqqelrenin ileri sürdüğü üçüncü halin olanaklılığı determinist kaos olarak adlandırılır. Preqoyire şunu söyler;” olasılıklar… Dinamik bir içsel anlam kazanır”. Bu durumda sistemin kaotik durumlarında çatallanma ortaya çıkar. Bu durum bir üçüncü halin olanaklığı durumu oluşturduğunu belirtir. Kavram olarak özgür birey; özgürlük sosyolojisinde ortaya çıkar. (30)
Abdullah Öcalan Fernand Braudel’in belirtmediği astronomik süre kavramını geliştirir. “Astronomik süre” evrenin oluşumunu gelişimini inceler. Evrenin ömrünü tartışır. I. Wallerstein buna ebedi uzay zaman kavramı olarak açıklar. F. Braudel özgür irade değinmediği zamansızlıktır. I. Wallerstein beşinci sosyal zaman içerisinde dönüşüm zamanı Abdullah Öcalan özgürlük sosyoloji, priqoqine determinist kaos yani düzenin daima bir süreliğine var olduğunu fakat düzenin aynı ölçüde geçerliliği çözümü olduğu noktaları ulaştığı zaman düzenin kaçınılmaz olarak kendi kendine yıktığını ve bir çatallama durumunda yapılacak seçimlerin doğal olarak önceden belirlenmeyeceğini savunur, bu bizim bilgimizin eksik oluşu ile değil önceden bilmenin imkansızlığı ile ilgili bir meseledir (31).
Abdullah Öcalan I. Wallerstein gibi House dönemlerinde örgütlü birey ve yapıların tarihin önemli noktalarında çok önemli görevlerinin olduğunu belirtir. Düşünsel sonuç psiko-politik sonuçtan daha önemlidir. Yapısal kriz onları sisteminin denge durumundan çok uzaklaşıp çatallanmaya yaklaştığı anlardır. (32)
Bu kriz onların da önceden tahmin edilebilecek tek şey mevcut sistemin var olmaya devam edemeyeceğine dair; çatallanma anında hangi çatalın seçileceği önceden tahmin edilemez. Öte yandan bir çatallanma anında eğrinin salınımları daha şiddetli olduğu için her çeşidi daha belirgin bir etkide bulunarak bu durum geniş ölçekli girdilerin çok küçük bir değişim yarattığı normal dönemlerdeki durumla tam bir tezat oluşturur (33).
Toplum sağlık tarafından eşsiz bir kabiliyete erişen emniyetindeki müthiş esneklik ve yol açtığı yaratıcılık nedeniyle Bir nevi zihniyet sosyolojisi diyebiliriz. Kent sınıf devlet ve uluslararası ticaret kriz dönemlerinde iktidar karşıtı güçlerin pozisyonu önemlidir (34).
Wallerstein devletlerarası sistem dünya üretimi dünyanın Emek gücü dünya insanların refahı devletin toplumsal bütünlüğü ve bilgi yapılarıdır (35).
Abdullah Öcalan ve I. Wallerstein kaos kriz dönemlerindeki yeni tarihsel sistemlerin ortaya çıkmasında birer fırsat olarak görürler. Mevcut düşünsel krizin sistemdeki yapısal krizi yansıttığını belirtirler. Aslında bu bizim açımızdan zorlayıcı bir mecburiyet olduğu kadar fırsattır. “Dünyanın yeniden sihirle doldurulması etrafında yeni bir vizyon inşa edilmesi İçinde bulunduğumuz bu evrimsel dönüm noktasının bizim açımızdan daha iyi mi? Yoksa daha mı kötü olacağı” sonuçlar gösterecektir. V. Charles’i incelemek bize tarihi seçimin öngörülemez olduğunu hatırlatır. Krizdeki sistemler en sonunda kaotik dönemlere ve çatallanmalara varır. Seçimler yapılır. Tıpkı 1500'lü yıllarda modern dünya kapitalist sistemin Batı Avrupa merkezli olarak kurulması gibi bu seçimler bir kez yapıldı mı, bunlar kendi döngüsel ritimler ve uzun dönemli eğilimlerle birlikte kendine ait bir yaşamı olan yeni sistemlerinin kurulması ile sonuçlanır (36).
Sistemsel kriz zamanlarında tarihçilerin fazladan sorumlulukları olur. Tarihsel toplumsal sistemlerin normal işleyişi zamanlarında tarihçilerin ne yaptıkları çok önemli değildir. Ama bugün gerçekten de sistemle bir kriz içindeysek durum oldukça farklıdır. Çünkü tanım gereği kriz içine giren iyi işleyen bir sistemden oldukça farklıdır; yeşil alan bir sistemde dalgalanmalar görece küçüktür. Ve bireysel çabanın etkisi sınırlıdır. Kriz içine giren bir sistemde, (bir kriz durumunda) ise dalgalanmalar büyüktür. Kriz durumlarında tarihçilerin yazdığı birden çok önemli olmaya başlar. (37).
MÜRSEL YILDIZ
YORUM GÖNDER