KÖŞELERDE RUHLARINI DAHİ SATANLAR
Köşe başları genellikle puslu olur. Köşe başlarında satılır gizli, saklı ve kirli şeyler. Köşe başlarıdır sisli havada pusuya yatan kurtların yeri ve köşe başlarında bekler faili meçhul cinayetlerin kanlı tetikçileri… Oysa günümüzde “köşeler” öyle bir hal aldı ki, artık insan diye geçinen bazıları, gizliliğe, saklılığa, hayaya aldırmadan “köşelere” damlıyorlar. Hem artık bunlar, sadece gayri ahlaki şeyleri değil kendi ruhlarını da sözcüklerle “köşelerde” satmaya başladılar. Bu, yeni bir şey değil fakat bu kadar da alenileşip zirveye ulaşmamıştı…
Yazık…
Hem de insanlık adına çok yazık…
“Entelektüel, şair, yazar, çizer, danışman, aydın, siyasetçi ” adına ne derseniz deyin, artık köşeler, ruhlarını satanlardan geçilmiyor… Ne ruhlarını satan bu zavallıları ne de pazarlık meydanları olan gazetelerin isimlerini zikredeceğim. Zira sözcüklere yazık olur, kirlenmesinler…
Köşelerde köşeyi dönmek için mi bu kadar hayâsızlaşıyorlar anlayamıyorum. Nasıl oluyor da kendine insanım diyenler bu kadar yalancı olabiliyor ve “köşe yazısı” diye yalan dolu bir belgeyi ardındakilere bırakabiliyor. Yazmak bir sanattır ve bildiklerini insanlarla paylaşarak insanlığın hizmetine sunmak en büyük erdemlerdendir. Bu, bilgeliğin gereğidir. Bedeli ne olursa olsun bilgelik bunu gerektiriyor. İster Hallaç-ı Mansur gibi derisi yüzülsün, ister Prometheus gibi kayalıklara çivilenip ciğerleri kartallara yem edilsin isterse de Öcalan gibi İmralı’da zaman çarmıhına gerilip hücreleri saniyelere kemirtilsin bilgelik, insanlığa hizmeti gerektirir. Çünkü bilgi tüm insanlığın ortak değeridir.
Fakat maalesef günümüzde bilgiçlik taslayanlar, bırakalım insanlığa hizmet etmeyi, her gün yazdıkları köşe yazılarıyla Kürt Özgürlük Mücadelesi PKK şahsında insanlığa leke sürmeklerdirler. Kimi PKK’yi başka güçler tarafından kurdurulup yönetildiğini, kimi PKK’nin politikasını belirleyenleri “akılsızlıkla” suçluyor, kimi ise PKK’nin Kürt Halkının başına bir “bela” olarak gösteriyor ve milyonlarca insanı bu yalanlarına inandırmaya çalışıyorlar. Fakat hiçbiri PKK’nin 33 yıldır TC devleti şahsında başta NATO olmak üzere çok çeşitli emperyalist güçle direkt ya da dolaylı savaşmasına rağmen neden yenilmediğini yazmıyor ya da yazamıyor.
Evet. Önümüzdeki PKK’nin 33. Kuruluş yıldönümü kutlanıyor. Köşelerdeki kiralık yalancılar, her ne kadar gerçeği inkar etseler de “bir avuç eşkıya” dedikleri PKK ile sömürgeci bakış açısıyla aşağıladıkları Kürt halkı artık iç içe geçmiş bulunmaktadır. Yani PKK artık halktır halk da PKK! Zaten PKK’nin yenilmezliğindeki en büyük etkenlerden bir tanesi de budur. Ama yukarıda söz ettiğimiz köşe meydanının kiralık tacirleri, ısrarla bu gerçekliğe gözlerini kapamış, kulaklarını tıkamıştır. 33 yıl nasıl başarıldı? Acaba faşist TC generallerinin utanç madalyası 33 kurşunların acısı olmasaydı, 33 yıl geride bırakılabilinir miydi? PKK ki, bağrında büyük komutan Zilan’ları yaratmış, acaba Zilan Katliamları olmasaydı komutan Zilanlar yaratılabilinir miydi? Ya da Amed Zindan vahşeti olmasaydı Mazlum Doğan’ların, Kemal Pir’lerin, Ali Çiçek’lerin insanlığı kurtarma direnişleri milyonların devrim hayaline ilham verir miydi? Bunlar, sadece kısa birkaç örnek. Söylemek istediğimiz, PKK’nin, diri diri gömülen bir halkın yeniden yaratılış destanı olmasıdır. Ama ruhlarını dahi köşelerde süslü sözcüklerle pazarlayanlar, psikolojik savaş aracı olarak ısrarla PKK’yi karalamakta, zayıf ve Kürt halkının başına bir bela olarak göstermektedirler. Peki, adama sormazlar mı madem PKK, Kürt halkının başına bir beladır o halde neden Kürtler akın akın çocuklarını dağa gönderiyor? Her türlü sindirmeye, tutuklamaya ve öldürmeye rağmen yüz binlerce Kürt halkı her gün neden meydanlara dökülerek “PKK HALKTIR, HALK BURADA” diyor? Ya da sormazlar mı madem başka ülkeler ve örgütler, güçler PKK’yi kurmuş, kullanıyor ve PKK bitti bitecek diyorsunuz nerede TC devletinin şerefi, onuru haysiyeti? Neden bu güçler mücadele edemiyorsunuz? Neden yıllardır “bitti, bitecek, bitirdik” dediğiniz PKK her geçen gün güçlenerek varlığını sürdürüyor. Hani PKK’yi bitirip, şerefinizi kurtarmıştınız? Yoksa siz şerefsiz misin?
Biliyorum bu sorular nafile. Çünkü bahsettiğimiz kiralık kalemşörler, bu sorulara cevap veremezler. Zira onlar gerçeği bilseler de üç kuruş için yalan söyleyip, onursuzluğu tercih ederler. Öyle olmasaydı bırakalım PKK gerçekliğini objektif yazmayı, birkaç gün önce (21 Kasım) yani 12 yaşındaki Kürt çocuğu Uğur Kaymaz’ın TC polisleri tarafında 13 kurşunla katledilişinin yıldönümünde banka hesaplarına yatan paraya değil, insanlık adına açılmış hesaba bakarlardı ve bu vahşetin hesabını TC devletline sorarlardı. Sadece 12 yaşındaki uğur mu? Hayır. Uğurla yaşıt olup yirminin üzerinde TC devletinin memuru tarafında tecavüze uğrayan yine Kürt çocuğu N.Ç.’nin de hesabını sorarlardı. Bu da olmazsa en azında her canlının kendi diliyle var olduğu bir dünyada her gün başta kara tahta olmak üzere hayatın her alanında milyonlarca Kürt çocuğunun anadillerine yapılan tecavüze “dur” deyip anadilde eğitimi desteklerdi. Ama ne gezer! Ruhlarını dahi satmaktan utanmayan köşe tacirleri, kendi devletlerinin vahşetini ve ülkelerindeki tüm halkların başına bela olan kendi sistemlerinin gerçekliğini ifşa edip insanlığa katkı sunacaklarına her fırsatta köşe başlarına çıkıp en büyük yalanı üreterek ruhunu en pahalıya satanlar arasında yer almak için çırpınıyorlar...
Yazık…
İnsanlık adına çok yazık…
MEM AMED (ARŞİV)
YORUM GÖNDER