KADIN KIRIMI ( FEMİCİDE)
Kadın kırımına sıradan tedbirlerle ya da tanımlamalarla yaklaşmak sorunun yüzeysel olarak ele alınmasını beraberinde getirir. Daha derinlikli ve köklü olarak ele almak esas olandır. Günümüz koşullarında, uygarlık tarihi boyunca kadının da kendisinin ikna edildiği, özellikle dindeki yaradılış öyküsüyle benimsetilen erkeğin hastalıklı kaburgasından yaratıldığı safsatasını bilim çürütmüş durumdadır. Gerçek tamda söyleneni ters yüz ederek açığa çıkmıştır. Kadın insan türünün oluşumunda kök hücre konumundadır. Biyolojik olarak kadın erkeği kapsamaktadır. Daha önceki yazılarda da belirtildiği gibi erkeğin cinsiyetini belirleyen kromozomu X ‘ten türemiştir. Gövde de asıl kopan kadın değil erkektir. Kadında duygusal zeka ile analitik zekanın optimal dengesi mevcut iken erkekte ise analitik zeka ön planda olduğundan kadının duygu yüklü aklını küçük ve eksik tanımlayarak gerçekliği ters yüz eder.
Soykırım anlamına gelen jenosid kelimesinden yola çıkılarak kadın kırımı anlamına gelen femicide kavramı ilk kez 1801 yılında kadın cinayetleri için kullanılır. Yaygın olarak kullanımı 20. yy’da gerçekleşir. Kadınlara yönelik gerçekleştirilen cinayetler incelendiğinde birbirinden bağımsız olaylar olmadığı, kadınlara karşı gerçekleştirilen bir kırım biçimi olduğu ortaya çıkar. Özellikle 1976 yılında Brüksel’de ‘Kadına karşı şiddet konulu Uluslararası Tribünal’de Diana Russell bu kavrama siyasal bir içerik kazandırır.
Bu konuda özellikle J. Radford ve D.E.H. Russell’ın 1992 yılında yayımladıkları Kadın kırım: Kadın Katili Politikası (Femicide: the Politics of Women Killing) adlı kitabı öncü olur. Kadın kırımı femicide kavramını Diana Russell “ kadınların, kadın oldukları için erkekler tarafından öldürülmesi” olarak ifade etmiştir. Russell 1992 yılında Femicide; The Politics of Woman Killing ( Kadın cinayeti: Kadın Öldürme Siyaseti) isimli kitabında Jill Radford ile birlikte ‘ femicide’i basitçe “ erkeklerin kadın düşmanlığıyla kadınları öldürmesi” olarak tanımlarlar. Anne karnında cinsiyeti kız olduğu için alınan ceninlerden, cadı avlarına, namus ve aşk adı altında işlenen cinayetlere kadar bir çok olayın kadın kırımı kapsamında ele alınması gerektiği ortaya konulur.
Femicide kavramının tanımı ile kadınlar üzerindeki kırım politikalarının bireysel, istisnai değil bir politika olduğunu ortaya koymuştur. Daha sonra hem Birleşmiş Milletler hem Dünya Sağlık Örgütü kadın kırım (femicide/feminicide) kavramını benimseyip, bunu tanımladılar. Birleşmiş Milletler 2016’da yayımlanan raporunda, kadın kırımını şöyle değerlendirir: “Kadın kırımı kadınlara karşı şiddetin en aşırı biçimidir. Ve kadın – erkek eşitsizliğinin en büyük tezahürüdür. Kadınlar öldürüldüğünde bu neredeyse her zaman onların erkeklerle mahrem ilişkileri içinde veya bir erkek cinsel şiddeti sonucunda olmuştur. Kadınların maruz kaldıkları cinayetler erkeklerin maruz kaldıkları cinayetlerden yapısal olarak farklıdır. Erkekler tanımış oldukları veya tanımadıkları erkekler arası şiddetin mağdurudurlar.”
Kadın kırımının (femicide) bulunduğumuz yüzyılda giderek tartışmalarının yoğunlaşmasının esas sebebi nedir? Ataerkil sistem üzerine kurumlaşan kapitalist sistemin kadın üzerindeki sömürü mekanizmalarını derinleştirmesi ve yaygınlaştırmasından kaynaklanır. Bu sistem kadın emeğini, bedenini sömürecek araç ve yöntemler geliştirerek kadını en işlevli meta kılmış. Bu açıdan kadınlar bu sistemin derin sömürgesi görülmektedir. Genelde günlük olarak işlenen kadın cinayetleri esasta ataerkil gelenek, devlet, kapitalizm ve egemen erkeğin ittifakının bir sonucunda gerçekleşir. Unutmayalım ki, erkeğe her türlü hakkı tanıyan, şiddeti meşrulaştıran, kadını suçlu, erkeği haklı kılan mekanizmalar şiddetin süreklileşmesinin dayanaklarını oluşturur. Her ne kadar iktidarcı devletlerin yasasında veya kanununda cezai yaptırımlar olsa da erkek, kadın kırımını gerçekleştirmede geri kalmamakta. Yasalara öyle kılıflar uydurulur ki her koşul altında kadın suçlu bulunmakta. Mevcut durumun altını kazıdığımızda güçlü ittifak açığa çıkmaktadır.
Özellikle erkek aklı kadın üzerinden birkaç operasyon gerçekleştirir. Önderlik bunu dört temel operasyon olarak tanımlar.
“Birincisi, kadını ilk ev kölesi haline getirmesidir”. Kadının ilk köle haline getirilme sürecini derin incelediğimizde çok korkunç ve katliamlarla doludur. Kadının yaşamına ve ideolojisine ataerkil zihniyet tarafından el konulması ile birlikte kadına ait hiçbir şeyin açığa çıkmaması için çok güçlü bir sistem oluşturur. Ve kadının dahi kendine ait hiçbir şeyi dillendirmemesi, hatta unutması için baskı, tecavüz, sindirme, hakareti hem olağanlaştırır hem de korkunçlaştırır. Kadına böyle bir yaşamın kaderi olduğu benimsetilerek kölelik üreten sistemin ağları içine( kendi isteğiymiş gibi yansıtılarak) atılır. Mülklü düzen olarak tabir edilen evlilik kurumu, aile ve hanedanlık kurumu vb. içinde kadına biçilen rol “döl” üretmektir. Hanedanlık kurumunu incelediğimizde bu döle çok bağlı olduğunu görürüz. Döl hanedanlığın yaşam kaynağıdır. Tabii ki bu döl erkek olmalı. Önderlik “ kadın bu statü içinde mutlak mülktür” diye belirtir. Kadın her şeyiyle eşe, babaya, erkek kardeşe ve oğula bağlıdır. Nasıl giyineceği, nasıl hareket edeceği, nasıl konuşacağını bu sahipleri belirler. Okula gidip gidemeyeceğini, evden dışarı çıkıp çıkamayacağını, çıkarsa hangi saatte çıkacağını yine sahipleri belirler. Bunları belli kurallara bağlayarak sistemlerini de güçlendirirler. Özellikle evlilik içi tecavüz, psikolojik, fiziki ve ekonomik şiddetin kaynağında kadının ev kölesi olma özelliği vardır. Kadının cinsiyetçi toplumun ona biçtiği bu köleci rolüne karşı geliştirdiği itirazlar ve duruşlar onun erkek tarafından namus adı altında katledilmesinin gerekçesidir.
“İkincisi, kadını seks aracı kılmasıdır.” Ataerkil zihniyetin Kapitalist sistem , düşünmeyen, sorgulamayan 24 saat cinselliği arzulayan bireyi- erkeği yaratarak toplumu uyuşturmayı esas alır. Kadınların, erkeğin cinsel arzu nesnesi haline gelmesini sağlar. Böyle bir sistemde yaratılan bir erkeğin yaklaşımına karşı kadın sürekli tecavüze uğramakla karşı karşıya kalır. Özellikle porno ve fuhuş sektörleri belirli tekellerin elinde bulundurularak hem aşırı kar elde etme amaçlanır hem de kadınlar ve çocuklar insanlık dışı yöntemlerle köleleştirilir. Bu sektörler kadına yönelik cinsel şiddetin artmasında büyük rol oynar. Cinsellik güdüler, üreme ve hormonal dürtüleri aşarak iktidarlaşma yöntemi haline getirilmiştir. Kadın günümüzde seksin, cinsel iştah ve iktidarın üzerinde sürekli denendiği araç haline getirildiğini belirten Önderlik , özel ve genelev ayrımlarının günümüzde artık anlamını yitirdiğini tespit eder. Çünkü her yer ve her kadın artık genel ve özel ev ve kadın sayılır.
“Üçüncüsü, ücretsiz, karşılıksız emekçi haline getirilmesidir”. Kadın yaşamdan koparılıp köleleştirildiğinde ekonomiden de uzaklaştırılarak ekonomisiz de bırakılır. Her yönüyle erkeğe bağımlı ve muhtaç hale getirilir. Evde yaptığı bütün ağır işlerin hiçbiri görünür kılınmaz. Köle ne kadar çalışsa da, yorulsa da köledir, eksiktir ve bir efendisinin olması gerekir. Onun sesini çıkarmaya ne hakkı vardır, ne de gücü . Bunu kendisi de iliklerine kadar benimseyip hissetmektedir. Bu açıdan erkeğin kendisine verdiği role ve erkeğin egemenliği altında olmaya dört elle sarılır. Evde yemek yapar, evi temizler, çocuklara ve yaşlılara bakar, eşinin bütün ihtiyaçlarını karşılar. Bu yaptıklarının hiçbir ücreti ve değeri yoktur. En büyük emekçi olmasına rağmen en büyük köle muamelesi görür.
“Dördüncüsü, en ince meta kılınmasıdır”. Kapitalizmde metaların kraliçesi rolü kadına yüklenmiştir. İki yönlü yorumlayabiliriz. Birincisi, kapitalizm kadını reklam aracı, pazarlama aracı olarak kullanılarak metalaştırılıp büyük kar elde etmekte. İkinci yön olarak, modayı takip etme, kozmetik ürünlerin peşinde koşmaya, estetik operasyonlar yapmaya teşvik ederek en büyük tüketici haline getirerek yine kar elde eder. Özellikle güzellik adına, kendini erkeğe beğendirme adına, kadını kendi doğallığından uzaklaştırarak vücuduna birçok estetik ameliyat yapmasına teşvik eder. Hem kapitalizm kendi ölçülerine uyarlamaya çalışır, hem de büyük karlar elde eder. Kapitalist sistemde kadının sunulmadığı hiçbir ilişki kullanılmadığı hiçbir alan yok gibidir. Önderlik “ her metanın kabul görmüş bir karşılığı olsa da, kadında bu karşılık da koca bir ‘aşk’ yüzsüzlüğünden “Anaların emeği ödenmez” martavalına kadar koca bir saygısızlıktan ibaret “ olduğunu belirtir.
Sonuç yerine, kapitalizm de sömürünün biçimi, yöntemi değiştirilerek en ince tarzda her zerresine kadar nasıl tahakküm altına alınacağı hesaplanarak kadına yönelmektedir. Kadınların da bu yöntemlere karşı gelişen ve güçlenen mücadelesi ile örgütlülük düzeyi dalga dalga gelişmekte. Ve sistem karşısında kadında çelişkinin derinleşmesiyle beraber kadın kırımına karşı direniş yükselmektedir. Kadın özgürlük bilinci ve örgütlenmesi geliştikçe itirazları yoğunlaşmakta bununla paralel saldırılar da yoğunlaşmaktadır. Bu nedenle kadına yönelik şiddetin tanımı ve kapsamı sürekli genişlerken mücadele yöntem ve araçları çeşitlenmekte ve eylemler küresel düzeye ulaşmaktadır.
RONAHİ MALATYA
PAJK.ORG
YORUM GÖNDER