DÖRDÜNCÜ STRATEJİK MÜCADELE DÖNEMİ-DEVRİMCİ HALK SAVAŞI'NIN HEDEFLERİ (10.BÖLÜM)
Çift Dilli Eğitim;
Yine sosyal boyut alanında hedeflerimiz var. Bu, eğitim, sağlık, spor gibi faaliyetleri içeriyor. Bu noktada da neyi hedefleyeceğimizi iyi tespit etmemiz gerekmektedir. Örneğin eğitim faaliyetlerinde tümüyle asimilasyona dayalı, devlet ideolojisiyle donatmayı hedefleyen eğitim faaliyetlerini engelleyeceğiz. Ama eğitimi tümden yok mu edeceğiz? Örneğin DTK ‘’çift dilli eğitimi kabul ediyoruz’’ diye karar aldı. Demokratik toplumun çift dilli varolmasını öngördü. Bu önemli bir karardı. Bunu eğitim başta olmak üzere, toplumsal yaşamın diğer bütün alanlarında gerçekleştirmeyi öngörebiliriz. En azından eğitimin bir kere böyle olmasını, çift dilli olduğu, asimilasyonu öngörmediği, bir de bir ideolojik faaliyet, beyin yıkama faaliyeti olmadığı müddetçe, bu tür eğitim faaliyetlerine izin vermeliyiz. Ama böyle olmayan, tamamen asimilasyonu öngören eğitim kurumlarını da hedef alacağız. Bunun dışında demokrasiye açık, çift dilliliği kabul eden eğitim ortamlarını elbette ki hedeflemeyeceğiz. Buna karşıt kendi eğitim sistemimizi, etkili olduğumuz oranda örgütleyip geliştirmeyi de öngöreceğiz. Kendimiz inşa etmezsek, var olanı, devlete ait olanı da tümden durdurursak o zaman doğru olmayan, sürdürülemeyecek bir durum ortaya çıkar. Oysa yanlış bulduklarımızı gerilettiğimiz ölçüde, doğru gördüğümüzü, demokratik gördüğümüzü inşa edeceğiz. Dikkat edilirse eğitim alanında da hem hedefleyeceğimiz, hem de kabul edeceğimiz durumlar var. Ayrım yapmamız gerekiyor. Hepsini birden hedeflersek, o doğru olmaz. O zaman devleti tümden reddeden bir duruma geliriz. 1980’li, 90’lı yıllardaki uzun süreli halk savaşı stratejisinin çerçevesine düşeriz. Demokratik Konfederalizm veya devlet artı demokrasi programını reddetmiş oluruz.
Sağlık kurumlarının halka hizmet eder hale getirilmesini önemsememiz lazım. Bunları reddetmeyeceğiz. Örneğin şimdi öyle bir duruma gelmiş ki, zaten bir topluma hizmet kurumu olmaktan öteye asimilasyon kurumuna dönüştürülüyor. ‘’Türkçe bilmeyene sağlık hizmeti verilmez’’ diye kural koyan, uygulama yapan yerler var. Bunlar soykırımcı ocaklardır. Elbette bunları etkisizleştirmek, böyle olmaktan çıkartmak gerekiyor. Ama halkın sağlık hizmetlerini, demokratik çerçevede bir hizmet olarak, kesinlikle asimilasyona ve sömürüye yer vermeyecek şekilde yerine getiren kurumları kabul etmeliyiz ve hedeflememeliyiz. Diğer yandan kendi sağlık kurumlarımızı geliştirmeliyiz. Bu faaliyet en kolay geliştirilecek faaliyettir de. Devlet buna el attı, toplumu kendine bağlamak için, özel savaşın bir faaliyeti olarak kullandı. Biz yapamadık. Bunu da savaşla yapmak gerekmiyordu ki! Aslında savaşsız geçen yasal, legal dönemde en rahat, en fazla yapabileceğimiz bir faaliyetken çok az yapabildik. Şimdi bu konular üzerinde daha fazla durmamız gerekiyor.
Spor ve benzeri, gençliğin bu yönlü eğitimleri de aynı konudur. Dikkat edelim, toplumu, ulusu temsil eden kurumları geliştiremedik. Sporu özendiren, genişleten, geliştiren, gençliğin fiziki eğitimi haline getiren bir politikayı izleyemedik. Aslında bu kadar belediyeler vardı. Bunları çok fazla yapabilirlerdi. Ancak öyle olmadı. Ulusu, toplumu müsabakalarda temsil edecek doğru dürüst bir spor kulübü bile örgütleyemedik. Bu, bizim için geri bir durumdur. Aslında devletten beklentili duruşun sonucu oldu. Önünde engeller olduğundan dolayı olmadı. Bu engeller aşılabilirdi. Fakat aşamadık. Şimdi bunu geliştirmenin imkanları vardır.
Mevcut Hukuk Sistemi Kürt Halkının Özgür Duruşunu Suç Sayıyor;
En önemli boyutlardan biri hukuki boyut oluyor. Mevcut hukuk sistemini, yargı sistemini işletmeyeceğiz. Çünkü bu hukuk ve yargı soykırımcıdır. Kürt halkının özgür duruşunu suç sayıyor, terörizm sayıyor ve insanlık dışı görüp cezalandırıyor. Biz o hukuk kurumunu, sistemini, yargısını kabul edemeyiz. Dolayısıyla onu işlemez kılacağız. Onun yerine Kürt halkının varlığını ve özgürlüğünü esas alan bir hukuk anlayışı ve yargı sistemini geliştirip örgütleyeceğiz ve işler kılacağız. Dikkat edilirse, hukuk alanı bile çok önemli bir mücadele alanı oluyor. Mevcut mahkemeler işlediği müddetçe, onların neyi suç saydığı, neyi doğru bulduğu ortadadır. Onlar, soykırım mahkemeleridir. Öyle toplumsal sorunlara bakmıyorlar. O yönlü olanlar var. Belki halk içerisindeki olayları çözümleyen mahkemeleri biraz düzelterek, demokratikleştirerek işletebilir. Fakat hiç düzeltilmeden kesinlikle işletilemez. Sistemi o alan koruyup yürütüyor.
Böyle bir dönemde siyasi hedefler programımız önemlidir. Var olan bir siyasi yönetim, idari sistemler var. Devleti temsil eden vilayetler, kaymakamlıklar, muhtarlıklara kadar örgütlendirilmiş ve sürdürülüyor. Buna dayalı bir partiler rejimi var. Merkezden Kürdistan’a kadar geliyor. Hepsi merkeze bağlama, mevcut haliyle sömürgeciliğe hizmet etme, soykırımcılığa hizmet etme özelliği taşıyor. Bu bakımdan mevcut partiler sistemini, Ankara’daki meclisi Kürt gerçeğini kabul edip, Kürt halkının demokratik hakların öngörmediği müddetçe, sömürgeci, soykırımcı göreceğiz. Dolayısıyla da işletmeyeceğiz. Çünkü demokratik siyasetin, PKK’nin örgütlenmesine izin verilmiyor. Bırakalım PKK’yi, orta sınıf hareketi olarak gelişen örgütlenmelere bile izin verilmiyor. HEP’ten DTP’ye kadar bir sürü parti kapatıldı. Şimdi dört bine yakın Kürt siyasetçisi, BDP’li tutuklanmış, zindanlara konmuştur. Terörist sayılıyorlar. Bu halde AKP’nin, CHP’nin, MHP’nin üyesi olmayı, onları Kürdistan’da örgütlemeyi biz de işbirlikçilik, ajanlık ve ihanet sayacağız. Diğer yandan devleti örgütleyen ve yöneten kurumlar var. Bunları işlemez kılacağız. Temel hedeflerimiz, elbette ki bunlar olacaktır.
Bunlar yerine demokratik siyaseti ve demokratik öz yönetimi geliştirmeyi öngöreceğiz. Demokratik siyaset kapsamında, Kürt halkının varlığını, özgürlüğünü, kimliğini kabul eden, halkların kardeşliği temelinde iç içe, birlikte yaşamayı öngören ideolojileri, siyasetleri, örgütlenmeleri esas alacağız, izin vereceğiz. Bunları reddetmeyeceğiz, ama Kürt’ün, Kürt halkının varlığını reddeden, haklarını tanımayan, özgürlük ve demokrasi mücadelesini terörizm sayan düşüncelerin, siyasi partilerin örgütlenmesine izin vermeyeceğiz. Bunları işbirlikçilik, ihanet, ajanlık sayacağız. Aynı şekilde devlet kurumları, idari yönetimler olarak da bu biçimde devlet sistemine hizmet eden kurumları etkisizleştireceğiz. Onun yerine, demokratik siyasetin alanını açacağız. Soykırımcı ve sömürgeci olmamak kaydıyla siyasal özgürlük getireceğiz. Çünkü onlar demokratik siyaseti reddediyorlar. Demokratik öz yönetimi reddediyorlar. Belediyeleri, siyasetçileri tutukladılar. Biz de onları reddedeceğiz. Onların kabul etmediği, reddettikleri ölçüde biz de devleti reddedeceğiz. Böylece mevcut idari sistem yerine de, demokratik öz yönetimi Demokratik Konfederalizm örgütlenmesi temelinde geliştireceğiz. Kadın, gençlik, emekçiler, değişik kesimlerin, azınlıkların, hepsinin demokratik örgütlenmesinden oluşan kolektif öz yönetimler ortaya çıkartacağız. Demek ki siyasi boyut çok daha önemli bir mücadele alanı olacaktır.
Diplomatik boyut da bir mücadele alanıdır. Aslında bize karşı, Kürt halkına, onun özgürlüğüne karşı en çok saldırı yürütülen bir alan, diplomatik alandır. Kuşatmaya alınmaya çalışılıyoruz, dünyadan tecrit edilmek isteniyoruz. Kürtleri kötülemek, terörist saymak için her türlü faaliyet yürütülüyor. Hükümetin, devletin en kapsamlı faaliyetlerinden biri bu alandadır. Buna karşı bir diplomatik mücadeleyi daha güçlü geliştirmemiz gerekiyor. Şimdiye kadar bu konuda sınırlı bir faaliyet yürüttük. Fakat bunun kapsam ve içerik olarak geliştirilmesi lazım. Soykırım rejimini teşhir ve deşifre eden, insanlık katliamı yaptığını açıkça gösterebilen, bütün dünya kamuoyuna bunu anlatabilen diplomatik faaliyet içinde olacağız. Hem soykırım sisteminin, AKP yönetiminin PKK’yi, Kürtleri terörist, terör örgütü saydırmayı hedefleyen diplomatik faaliyetini boşa çıkartmaya çalışacağız, hem de mevcut soykırım rejimini teşhir eden bir diplomatik faaliyet yürüteceğiz. Devletlere dönük de olabilir, toplumlara, sivil toplum kuruluşlarına yönelik çalışmalar da olabilir, ama esas olarak toplumları, demokratik kurum ve kuruluşları esas alacağız. Ama bunun da önemli bir faaliyet olduğunu bileceğiz. Böyle bir çaba da yürüteceğiz.
Dil Ve kültür Asimilasyonuna Karşı Şiddetli Bir Mücadele Yürütülmelidir;
Diğer bir mücadele alanı da, dil ve kültür alanıdır. DTK çift dilliliği kabul etti. Bu reddedilmeyebilir. Fakat Kürt dilinin korunması, geliştirilmesi, öğretilmesi, kullanılması için kurumlaşma, kaynak aktarma ve planlı bir çalışma yürütmek gerekecek. Yine Kürt kültürünün geliştirilmesi açısından da bu geçerli olmaktadır. Demokratik bir kültür faaliyetine karşı çıkmamak gerekiyor. Kültürel kardeşlikleri öngören bir faaliyeti kabul etmeliyiz, ama kültür asimilasyonunu kesinlikle reddetmeliyiz. Dil ve kültür asimilasyonuna karşı çıkmamız gerekiyor. Ona karşı şiddetli bir mücadele yürütmek gerekli. Diğer yandan hem Kürt dili, hem de Kürt kültürünü açığa çıkartma, geliştirme, yaşanır kılma için Kürt sanatını edebiyatını örgütlemek üzere yoğun planlı bir faaliyet içinde olacağız. Bunu bir düzeyde geliştirmişiz, ama çok daha fazla geliştirmek gerekiyor. Tarihsel gerçeklikleri açığa çıkartan çalışmalar yapmak lazım. Dil, kültür, tarih alanını kurumlaştırmak da gerekmektedir. Bunlara dönük soykırımcı, asimilasyoncu saldırıları, yönelimleri bu çerçevedeki kurumlaşmaları etkisizleştirmeyi öngörmek gerekecek.
Bir de askeri boyut, askeri hedefler var. Devleti ayakta tutan silahlı kuvvetler ve silahlı kurumlardır. Türkiye’de şimdi silahlı kuvvet, 10-15 tane örgütlenme olarak ortaya çıkıyor. Türk devletinin Kürdistan’daki örgütlenmesi böyledir. Türkiye’deki boyutun ne kadar olduğunu bilmiyoruz. Normal ordu yanında bir sürü özel ordular var. Koruculuk ordusu, polis ordusu, resmi polisler, sivil polisler var. Ajan ağı var. Gizli JİTEM örgütlülüğü var. İstihbarat örgütlenmeleri var. Bunların hepsini askeri kapsamda saymak gerekiyor. Dolayısıyla da bunlar, özel savaşı askeri boyutta yürüten güçlerdir. Devrimci Halk Savaşı, bunları etkisizleştirecek, imha edecek bir mücadeleyi ifade ediyor. Bu anlamda elbette ki, diğer bütün alanlarda faaliyet yürütebilmek, mücadele edebilmek için bu askeri boyutlu mücadelenin geliştirilmesi lazım. Çünkü bütün o faaliyetleri, kurumları bu güçler savunuyorlar. Bunlar etkisizleştirildiği ölçüde, diğer alanların savunması kalmayacak.
Özellikle bu gizli açık istihbarat güçleri ve ajan ağı, bütün polis örgütlenmeleri soykırım rejimini ayakta tutmanın temel kurumları oluyorlar. Bunlar halk üzerindeki baskı kurumlarıdır. Koruculuk sistemi yine öyle. Hepsi özel savaş kapsamında geliştirildi ve bu özel savaş örgütlenmeleri, kontrgerilla ve ordudur. Fakat bazılarına yaklaşımda yöntem zenginliği içinde olmak savaşın ve askerliğin bir gereği olmaktadır. Savaşı kazanabilmek için, düşmanını daraltmak, küçültmek, savaş faaliyetinin önemli bir bölümünü oluşturuyor. Şimdi biz de bunları öngöreceğiz. Böyle düz, kaba bir yaklaşım içinde olmayacağız. Örneğin koruculuk sistemi, özel savaşın örgütlediği bir kurumdur. Ama onunla mücadele ederken, yöntemlerimizi doğru seçeceğiz. Bize karşı bir oyun olarak geliştirildi. Kürt’ü Kürt’e kırdırtmak için, bir iç çatışma politikası olarak var edildi. Biz de bu politikayı boşa çıkartacak politik yaklaşımlar geliştireceğiz. Yani askeri hedeflerle savaş elbette ki askeri boyutta olacak, ama taktik de yapmayı, politik davranmayı da bileceğiz. Çünkü mevcut askeri örgütlülük bir özel savaş örgütlülüğüdür. İçinde çok fazla politik oyunlar var. Örneğin koruculuk bunlardan birisidir. Koruculuğa karşı mücadelede dikkatli olacağız.
DERLEME
YORUM GÖNDER