EFRİN SOYKIRIMI VE ZAP DİRENİŞİ'Nİ ANLAMAK (2.BÖLÜM)
Bunları neden anlatıyoruz? Hiç kimseye tarih dersi vermeye ne niyetimiz var ne de kapasitemiz yeter. Fakat güncel durumu doğru ve yeterli kavramak için sınırlı da olsa bazı tarihi gerçekleri ortaya koymakta yarar vardır.
Sömürgeci-soykırımcı Osmanlı imparatorluğunun hakimiyet sınırlarında adına ‘serden geçti’ dedikleri haydut çeteleri vardı. Bunlar merkeze bağlı olarak halkları katliam ve soykırımla korkutmak ve kaçırtmak ya da teslim alıp asimile etmek için bir rol oynarlardı. Kaçırtıp göçerttikleri oranda yerlerine Türkler yerleştirilirdi. Şimdi ise Türklerin ‘serden geçti’ haydutları adına önce ÖSO daha sonra Suriye Milli Ordusu, Sultan Murat, Nurettin Zengi, Daiş vb. denilen katil sürüleri ortaya çıkarıldılar. Bunlar bizzat Kürtlerin en büyük katillerinden T. Erdoğan’ın koordinatörlüğünde, Hakan Fidan, Süleyman Soylu, Hulusi Akar üçlüsü tarafından yürütülür.
Katil sürüsü, şimdi İdlib’ten Serekaniye’ye kadar olan yüzlerce kilometrelik alanda konumlandırılmış bulunuyor. Daiş’in iki lideri Bağdadi ve sonrasındaki çete SSTD’nin himayesi ve kontrolü altındaki alanda ABD tarafından tasfiye edilmesi göstermektedir ki bu çetelerin Türk devletinin elinde bir dönemin ‘serden geçti’ çeteleri ya da koç başı rolünü oynadıkları çok açıktır. Daha şimdiden bu alanlara yerleştirilen bu çeteler ise bir asimilasyonla karşı karşıya bulunmaktadırlar. Buralara yerleştirilenlerle yapabiliyorlarsa Türkleştirme, olmuyorsa da bunlarla Rojava Devrimini tasfiye etmek amaçlanmakta. Aynı zamanda Suriye ve Ortadoğu halkları üzerinde hegemonyasını kurup yaygınlaştırmanın merkezi haline getirmek istemektedirler. İlk ÖSO çetelerinin ABD emperyalistleriyle birlikte “eğit-donat” politikası temelinde eğitilip-himaye edildikleri hatırlardadır.
Sömürgeci Soykırımcı Türk Devleti’nin şefliğini yapan Tayip Erdoğan ve Devlet Bahçeli Kerkük’ü zaten bir Türk yurdu olarak ele almakta, Musul’u da kendi tarihten kalan tarlaları olarak görmektedirler. Alandaki Türkmenleri ırkçılıkla zehirleyip parayla satın alarak silahlandırmakta, Kerkük’te ileri bir karakol biçiminde örgütlenerek buradan bölgeye yayılmak istemektedirler. Bu bir sır değildir.
Öte yandan SSTD Ukrayna üzerinde Rusya-Nato güçlerinin yürüttüğü hegemonya savaşını fırsat haline çevirerek, Zap, Kure Jaro ve Avaşin’de, Şengal ’da ve Rojava’ da eş zamanlı olarak yürütülen şiddetli bir saldırı söz konusudur. Zap, Kurejaro ve Avaşin SSTD’nin esas hedefidir. NATO desteğiyle ve tüm imkanlarını bu saldırıda kullanmaktadır. SSTD başlattığı bu saldırının yakın hedefleri içinde seçimde başarı kazanıp, iktidarını korumak varolmakla birlikte,bununla sınırlı değildir. Musul ve Kerkük ile Garê arasında ne kadar mesafe vardır ki? Musul’un ışıkları Garê’den görünür. Garê’de dumanlar arasında da olsa Musul’dan görülür. SSTD’nin esas hedefi,İdlib’ten, Süleymaniyeye kadar bütün bölgeyi kendi egemenlik sahasına dahil etmektir.
SSTD’nin Barzani ailesi ve KDP çetesinin hakimiyeti altında bulunan bölgeyi de aşarak, Başika’da da bir köprü başı kurmuştur. Sömürgeci Irak Devleti’nin çağrılarına rağmen Başika’dan çıkma gibi bir niyetleri gözükmemektedir. O halde bu savaşılan alanlara Sömürgeci Soykırımcı Türk Devleti’nin kalıcı üsler kurması halinde Başur Kürdistan diye bir alandan acaba bahsedilebilecek midir? Zaten daha önceki bir yazımızda Barzani ailesini tanımlamıştık. 40-50 askeri üs, sayısı belirsiz gizli MİT karargahları, yok pahasına kapatılan petrol ve gaz, ekonomik bir pazar tekeli, Türk dizileri ile kültürel bir hegemonya kuran ve her fırsatta Tayip Erdoğan’ın ayaklarına giden, sırtı sıvazlanınca zevkten dört köşe olan Mesrur ve Neçirvan tiplerinin temsil ettiği ihanet çetesinin yönetimi!
Barzani ailesi ve KDP ihanet çetesi şu anda SSTD ile birlikte bu politikaya kendisini yatırmış bulunmaktadır. Fakat Güney Kürdistan demek Barzani ailesi demek değildir. Bu aile ihanet ettikçe, karşılığında NATO güçleri ve SSTD tarafından adeta ödüllendirilmektedir. Zenginleştikçe zenginleşmektedir. Bir avuç hain dışında milyonlarca Kürt, Asuri, Keldani, Arap vb. halkların yoksulluğu ise giderek derinleşmektedir.
Efrin’de SSTD işgalin ilk gününden itibaren alanı Türkleştirme politikası, soykırım uygulayarak demografyayı değiştirme politikaları sadece bu alanla sınırlı değildir. Bu, adına kızıl elma denilen stratejinin adım adım taktik adımlarla ilerletilmesidir. Direnişin zayıfladığı ya da kırıldığı her yer bugünden itibaren bir Türklük sahası haline getirileceğinden hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Eğer böyle olmasını istemiyorsak gerçekten de hala biraz yurt sevgisi var ise, bu topraklara, bu dile bu kültüre ve bu yaşam tarzına karşı biraz olsun bağlılığımız var ise herkesin bulunduğu yerde Sömürgeci Soykırımcı Türk Devleti’ne ait ne varsa ona karşı elinden geleni yapmalıdır. Öncelikle herkes kendini “acaba ben bu duruşumla SSTD’ne hizmet ediyor muyum?” diye sorgulaması gerekiyor. Kendisini öncelikle hizmet etmekten çıkarmalıdır. Herkes kendini birer yurtsever, welatparêz olarak safını belirlemeli, bu toprakları ve bize toprakları emanet eden şehitlerimizin anısına saygının gereği olarak ve şeref ve namusumuz için herkesin mutlaka yapacağı bir şeyler vardır ve yapmalıdır.
Türklerin bu kadar sömürgecilikte, soykırımda, işgalde ve saldırıda, diretmelerinin nedeni Kürt toplumunun parçalı duruşu ve sömürgeciliğin bu politikalarına karşı seyirci kalma tutumudur. O halde bir de duruşumuzla sömürgecilere cesaret ve umut vermekten kendimizi kurtarmalıyız. Yapılması gereken diğer bir görev ise “işgali doğru görmüyorum, kabul etmiyorum” vb. gibi tutum ile sınırlı kalmak, artık gelinen aşamada anlamını yitirmektedir. Çünkü ortada her gün kıran kırana bir savaş vardır. Eğer bu savaşa bir yerinden girilmez ve dahil olunmaz ise ortaya çıkan durum seyirci olmaktan öteye bir anlam ifade etmez. Bu da düşmanı daha fazla cesaretlendirip, daha fazla saldırmasına neden olacaktır.
Evet, düşmanımız NATO üyesidir. NATO ona destek vermektedir. Ayrıca, Barzani çetesinin ihanetçi duruşu vardır. Fakat şu bilinmelidir ki özellikle bir ayı bulan gerillanın Sömürgeci Soykırımcı Türk Devleti karşısındaki kahramanca direnişi dört parça ve yurtdışındaki Kürt halkının ve diğer halkların, emekçilerin, kadınların, gençlerin yüreğini fethetmiştir. Savaş alanındaki üç kıtada at koşturmuş sömürgeci-soykırımcı Osmanlı imparatorluğunun “şanlı torunları” Şex Saitlerin, İhsan Nurilerin, Seyitrızaların, Zariflerin, Beselerin torunları özgürlük gerillaları karşısında yaşadığı kepazelikler zaferin müjdesini şimdiden vermektedir. Biz herkesin bu zaferin şerefini paylaşmasını istiyoruz. Yeter ki biraz Kürtlük,welatparêzlik,devrimcilik ve enternasyonal bir duruş olsun.
YASİN NAVDAR
(Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi)
YORUM GÖNDER