ANNALES VE TARİH (18.BÖLÜM)
“NE YAPMALI?”
Bu noktada Öcalan ne yapmalı sorusuna yöntemi itibarıyla ‘yapılması gereken ilk ciddi işin bu egemen hakikat rejimini bırakmak olmalıdır’ der ve sistemin hakikat rejimine her cepheden olumsuz davranılmasını söyler. Bu cephe almayı kuru bir karşı cephe oluşturmak değil sistemin hakikat rejimini çözerek bir karşı duruşun sergilenmesi gerektiğini sadece iktidar ağlarına değil sömürü odaklarına karşıda ancak bu odakların olduğu her yerde anlamlı direnişler sergilenir ve topluluk İnşa çabaları geliştirilirse sistemin püf noktasından yakalanmış ve çözülmeye başlanmış olacağını önemle vurgular. Bunun gerçekleştirilebilmesi için de insanlığın bilimsel kazanımlarına da anlam vererek, kazanmamız gereken zihniyet nasıl olmalıdır sorusuna bunun için Hallacı Mansur ve Giordano Bruno gibi düşünce savaşçısı olmayı göze almak gerekir (85) der. Yani bilim insanı olmanın yeterli olmadığını hakikaten inandığı düşünce, değer ve yaşam için düşünce savaşçısı olmayı önemser. Kapitalist sisteme bilimsel yöntemin önderliğindeki ne kadar benlik o kadar hakikat saplantısından da sorumlu tutar ve kapitalist sistemin bu düşünce yapısına çok şey borçlu olduğunu başta edebiyat olmak üzere sanat alanında yansıtılan bu düşünce tarzının sanal bir dünyanın yaratılması ile sonuçlandığını deşifre eder. Sanat endüstrisi ile tüm toplumu etki altına alarak sisteme muhtaç katmanlı bir meşruiyet oluşturularak sanal bir dünyanın bombardımanı altında tutulduğunu ve böylece öz düşünüm olanağının sürekli getirilmesi ile karşı karşıya bırakıldığı üzerinde derin çözümlemede bulunur.
Bu şekilde hakikatin bir simülasyon, kopyalama dünyasında indirgenerek asıl ile kopya arasındaki ayrımın anlamsızlaştığını dile getirir. Bilimsel metodun ya da kapitalist sistemin iktidar hakikattir bilim güçtür de işlerine karşılık ‘hakikat aşktır aşk özgür yaşamdır’ özdeyişi ile Öcalan o halde hem yöntem hem de hakikat resmi olarak aşkla özgür yaşamın peşine düşmeden ne gerekli olan bilgiye erişilebileceğini ne de yeni görevler ve toplumsal dünyamızın inşa edilebileceğini söyler (86)
NASIL BİR YÖNTEM?
Toplumların içinde inşa edildikleri zamanları, mekanları coğrafi koşulları var olduğunu Bundan dolayı da, tarihten zaman ve coğrafyadan mekandan kopuk toplum İnşalarının olamayacağını söyleyen Öcalan; her koşulda ve süresiz toplum inşalarının boş düşler olduğunu dile getirir.(87) Öcalan’a göre tarihsel gelişimine metafizik yaklaşımların ya tümden yüceltip temel hakikat gibi ele alındığını ya da karşıtları tarafından tam bir düzmece alan biçiminde görülüp eleştirildiğini gerçekliği olmayan insanları aldatmak söz ve aygıtlardan sayılmıştır. Bu her iki yaklaşımın tarihsel toplum algılamasında habersiz olduklarını veya abartıya kaçtıklarını ve her iki anlayışa savunanların da farkında olmadıkları hususun metafiziğin hangi toplumsal bireysel özellik ve ihtiyaçtan kaynaklandığıdır. Bir tarafın aşırı metafizikçi diğer tarafında metafiziği aşırı reddi yanılgı abartı ve saplantılara yol açmıştır. Öcalan buna örnek olarak metafiziği inkâr eden kapitalist modernite kesimini rasyonalite ve pozitivizmi dayalı yol açtığı faşist sürü robot mekanik insan ve simülasyon dan ibaret yaşam tarzlarına yol açıp çevreyi de yok ederek tarihsel toplumu yıkıma götürmesini verir. Fizik yasalarına aşırı bağlılığın toplumu yıkıma ve çözülüşe götürmesi ile bilimsellik ile arasındaki ilişkiye dikkat çeker. Hiçbir tarafta yer almayan ve nihilist olarak değerlendirilebileceğini söylediği kesim için görünüşte zararsız görünüyor olsalar da gerçekte en tehlikeli kesim olduğunu söyler.
Diğer iki yaklaşımın hiç olmazsa ideal sahibi oldukları temsil ettikleri değerlerin farkında olarak bir toplumsal inşa iddialarının olduğunu ama bu nihilist inkârcı kesimin oralı olmayan bir yaşamın mümkün olduğuna inanmaktadır. Bu duruşla bilimci metafizikçilere en yakın kesimdir. Kapitalist modernitenin sayılarını çay gibi arttırdığı bu kesim yıkılmış ve çözülmüş toplumun deklare (sınıf dışı, boşluğa, lağıma atılmış) unsurlardan oluşmaktadır değerlendirmesini yapar. Bu iki kesimin (nihilistler metafizik reddiyecileri) sonuçta modernitenin pozitivist bilimcilik anlayışında birleştikleri dinleri kılık değiştirmiş metafizik olan pozitivizm iken tanrılarının da ulus-devlet olduğu ve böylece tanrının bizzat ulus-devlet biçiminde tüm modern toplumların içinde kapsamlı ritüel ve simgeleri ile kutsallığını söyler.(88) Mevcut yaklaşımlara yönelik bu genel değerlendirme ve eleştirilerden sonra nasıl bir yöntem noktasında kendi yaklaşımını şöyle dile getirir:” daha dengeli bir yaklaşım geliştirmenin hem gerekli hem de mümkün olduğunu düşünüyorum. Daha doğrusu metafiziğin bir toplumsal inşaa gerçeği olduğunu bilerek ahlak, sanat, politika ve düşünce de iyi, güzel, özgür ve doğruya yakın bir metafizik geliştirmeyi temel görev saymaktayım. Metafiziği toptan kabul eden-reddeden tutumlara girmeden ve ukalaca tam bağımsızlık safsatalarına düşmeden tarihsel toplumda hep işlendiği gibi İyi, güzel, özgür ve doğru arayışımızı sürdürmek erdemli yaşamın özüdür. Toplumda anlamlı yaşamı mümkün kılanın da bu erdemli yaşam sanatı olduğuna inanmaktayım (89).
Toplum inşaları ve hakikat rejimlerine yönelik bu genel değerlendirme ve eleştirilerden sonra Öcalan hem postmodernist yöntemler hem de dönem filozofları, kuramcıları ile ilgili de aydınlatıcı bir değerlendirme yapar. Bu değerlendirmede Postmodernitenin çığır açıcı yöntem ve bilgi sistemlerinde aydınlatma gereği ve modernitenin ciddi çarpıtmalarına bilgi iktidar ağlarına takılı oldukları için sosyoloji, psikoloji ve antropolojinin çabalarının yeterli olmadığı bu alanlarda büyük değer ifade eden bireysel çabaları ise sistemsiz ve örgütsüz olduğu tespitini yapar. Nietzsche'nin modernitenin toplumu karşılaştırdığı iğdiş ettiği, karıncalaştırdığı belirlemesine önem verir ve Almanlar için süper sarışın hayvan tabirinde 50 yıl sonrasına dair bir öngörü niteliğinde olduğunu modernitenin faşist sürüleşmesi ne ifade ettiğini, Japonlar için söylediği karınca ulus kavramının güçlü bir görüş olduğu belirlemesini yaparak Nietzsche’nin adeta kapitalist çağın peygamberi olduğunu söyler. Max Weber'in moderniteye dair ‘toplumu demir kafese alma’ tespitini rasyonalite ye dünyanın büyüsünü getirmesinin sebebi görmesini uygarlığın maddi karakterini vurgulaması olarak değerlendirir. Fernand Braudel’in “zaman ve mekândan kopup sosyal bilim anlatımına yönelik eleştirisini ve zamansal belirlemelerine yöntem sorununun çözümünde” önemli ve ufuk açıcı bulur. Frankfurt Okulu'nun aydınlanma ve modernite eleştirisi yanlış hayat doğru yaşanmaz belirlemesi üzerinden çığır açıcı görür ve bununla modernitenin yöntem ve bilgi olarak yanlış kurulduğunu ortaya koyduğu belirlemesini yapar.
MichaelFoucault ‘un modernitede yaşanan göksel tanrının ölümüne insanın ölümünü de eklemesini ve iktidar ile ilgili değerlendirmelerini öğretici olarak tanımlar fakat işlenmemiş bir tespit olarak ele alır. İktidar, bilgi, hapishane, hastane, tımarhane, okul, kışla, fabrika, kağıthane gibi kavramlarla ilgili değerlendirmelerine yöntem ve özgür bilgi sistemine nasıl kurulması gerektiğine dair katkısına işaret eder. Wallerstein ‘in kapitalist dünya sistemi tanımlamasını 16. yüzyıldan günümüze kadar modern sistemin mükemmel bir fotoğrafı olarak görür ancak hem sistemleri değerlendirme de Marx gibi kapitalist aşamayı gerekli görmesi hem de sistem karşıtlığı ve çıkışı konusunda net olmadığı belirlemesini yapar. Sovyet Rusya ve sosyalist sistemin kapitalist moderniteye açmak yerine ona güç verdikleri her küçük anlamlı müdahalenin büyük sonuçlara yol açabileceğini söylemesini önemli görür. Katı determinizmden uzaklaşmış olmasını yöntem ve bilgi sistemi konusunda en yetkin değerlendirme gücüne sahip olduğunu söylenebilecek tespiti yapar.
Murray Bookchin'in ekolojik çözümlemelerine ve Feyerabend’in yöntem ve mantığa dair değerlendirmelerini çığır açıcı olarak görür. Marksist ekolün, bilgi iktidar konusunda sisteme en yararlı alet konumuna düşmeye engel olamayarak sistemin liberal sol kanadı olmaktan kurtulamadığını söyler. Anarşist ekolleri kapitalist modernite eleştirisi noktasında yöntem ve bilgi teorisi bakımından yetkin olarak değerlendirir. Marksistler gibi kapitalizmin ilericilikten dem vurmalarına ve topluma ekonomik indirgemeciliği aşan birçok farklı noktadan bakabilmelerini önemser. Ancak tüm iyi niyetlerine rağmen bu akımların sonuçta sistemin günahkarlara karşı kendilerini inatla koruyan tarikatlar olmaktan kurtulamadıklarını dile getirir. Ekolojik ve feminist hareketleri modernitenin demir kafesinden kurtulmuş olmakla beraber umut hareketleri olarak görür. Alternatif ana akım geliştiğinde önemli katkısı olabileceklerini belirtir. Sonuca gitmede anti-oryantalist yaklaşımı kadar batının düşünce yapısına büyük bir ilgi göstermediğini ve her iki kültürün müşterek aynı diğer dirayetle eleştiri süzgecinden geçirdiğini dile getirir. (90)
TARIQ HESEN
YORUM GÖNDER