KOMİTACI-DARBECİ GELENEK VE GLADİOCU KONTROL (3.BÖLÜM)
Türkiye’nin NATO’ya Girişi ve Gladio Dönemi:
İkinci Dünya Savaşından sonra ABD hegemonyası altında, 1952 yılında NATO’ya da giren Türkiye Cumhuriyeti, İngiltere kontrolünden ABD kontrolüne geçer. ABD, bu kontrolü Gladio vasıtasıyla yapar. Daha NATO’ya girilmeden Türkiye’nin ilk subay grubu ABD’ye yollanıp eğitimden geçirilmiştir. 1948’de ABD’ye özel harp kurumları ve strateji eğitimi için gönderilen 16 subay, Seferberlik Tetkik Kurulu’nun da resmi çekirdeğini oluşturur. Aralarında Danış Karabelen, Turgut Sunalp, Ahmet Yıldız, Alparslan Türkeş, Suphi Karaman, Fikret Ateşdağlı gibi isimler de var. Gizli örgütlenmeyle komünist, sosyalist, demokratik hareketlere, lider veya üyelerine ve homojen ulus yaratma adına geriye kalan Rum, Kürt, Alevi vd. farklı toplumsal gruplara karşı cinayetler, komplo gibi eğitimler alırlar.Bu yıllardan itibaren örgüt, dal budak sarar. Ekonomik, sosyal, politik, askeri ve kültür dâhil tüm alanlarda gizlice örgütlenir. Bütün legal siyasi partileri kontrol altında tuttuğu gibi işçi sınıfını da denetime alır. 1952’de kurulan Türk-İş işçiler üzerinde kontrol mekanizması gibi oluşturulmaya çalışılır. Sovyet yandaşı Komünist Partisi ve sendikalar üzerinde amansız baskı uygulanır. Zaten temel gayesi en ufak bir komünist, sosyalist sızma olduğunda anında ezmektir. Sabahattin Ali cinayeti (2 Nisan 1948) ve 1954 komünist tevkifatı ilk icraatları olur. Kürtlük de komünizm bağlantılı sayıldıkça (49’lar davası) aynı akıbete maruz kalır. Yine Rumlara yönelik 6-7 Eylül 1955 olayları: Selanik’te Atatürk’ün evinin bombalandığı yalan haberi ile başlatılıp, İstanbul ve İzmir’deki Rumlara ait binlerce işyeri, fabrika, otel, restoran, ambar ve evler yağmalanır. Onlarca Rum öldürülür, yaralanır ve yüzlerce kadın tecavüze uğrar. Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, “Özel Harp Dairesi’nin işiydi ve muhteşem bir örgütlenmeydi.” diye itirafta bulunur.
ABD’nin Gladiocu kontrolü, ilk başlarda NATO Gladio teşkilatının Türkiye kolu STK ile özdeşleşmiş enternasyonal gladio eliyle yapar. Daha sonra 1971 askeri darbesi ardından gerçekleşen anayasa değişiklikleri ile kurulan ve 1980 askeri darbesi ürünü 1982 anayasası ile iyice kurumlaşarak parlamentonun da üstünde yetkilerle donatılmış, MGK-Özel Harp Dairesi gladiosu olarak millileşir. Darbe ardından “parlamenter rejime” geçiş kararıyla gerçekleşen seçimlerde Özal Hükümeti (13 Aralık 1983) kurulur. Kürt hareketinin 1984 15 Ağustos Eruh ve Şemdinli eylemlerinin ardından Özal Hükümeti, Koruculuk sistemi ve OHAL ile yeni bir dönem başlar. NATO içinde Almanya’nın rolü öne çıkarılır. Yani Kürt meselesinde Almanya görevlendirilir. Yine 1985’lerde Cem Ersever’in kurduğu JİTEM adıyla gladio kurumlaşır. Aynı yıl Almanya’nın Kürtlere yönelik tutuklama ve “terörist” ilanı gündeme gelir. 28 Şubat 1986 Olof Palme suikastıyla da Kürt hareketinin bütün Avrupa’da “terörist” ilan edilerek tecrit edilmesi yoluna gidilir. Fakat Kürt hareketi içeride ve dışarıda NATO Gladiosu kuşatmasına rağmen gelişmesini sürdürerek, giderek kitleselleşme sürecine girer. Bu süreci yakından gözlemleyen ve özel savaşı bütün gücüyle yürütmesine rağmen bununla sonuç alınamayacağını gören Özal, 1988’den itibaren Kürt sorunun siyasi çözümü konusunda görüşlerini dile getirmeye başlar. Bu yaklaşımı Gladio’yu rahatsız eder ve Kartal Demirağ eliyle Özal’a suikast (18 Haziran 1988) düzenlenir. Ancak Özal, “Doğan Güreş ikili oynuyor ama Bitlis Paşa benden yana” diyerek kararlılığını sürdürür. 1990’larda Londra ziyareti dönüşünde Güreş, “İngiltere’den yeşil ışık aldık” der, Özal ve ekibinin (Eşref Bitlis ve diğerleri) tasfiye süreci başlatılır.
“Topyekûn imha” konsepti çerçevesinde Özel Harp Dairesi’ni lağvederek doğrudan kendisine bağlı Özel Kuvvetler Komutanlığını kurulur. Yargısız infazlara karşı çıkan Eşref Bitlis 17 Şubat 1993 günü ve JİTEM’in kurucusu Cem Ersever ise 4 Kasım 1993 günü öldürülür. Bu süreçte Abdullah Öcalan ile demokratik ve siyasi çözüm için dolaylı diyaloglarını sürdüren Özal ise, 17 Nisan 1993 tarihinde şaibeli bir şekilde ölür. Çiller, Güreş ve Ağar dönemi başlar. Bundan sonrası sınırsız yetkilere sahip Arif Doğan, Veli Küçük, Mahmut Yıldırım (Yeşil) ve Ağar gibilerinin kontrolündeki JİTEM dönemi olur. Doğrudan Doğan Güreş’e bağlı çalışırlar. 6 Mayıs 1996’da Öcalan’a yönelik bombalı saldırı başarısız olur. Bu başarısızlık Başbakan Çilleri gözden düşürür.
9 Ekim 1998 tarihinde koordinatörlüğünü ABD Başkanı Clinton’un yaptığı Öcalan’a dönük devletlerarası komplo başlatılır. 9 Ekim 1998 ile 15 Şubat 1999 tarihleri arasında Öcalan, Yunanistan, Rusya, İtalya, tekrar Rusya ve tekrar Yunanistan’ın Korfu Adasından CIA’ya ait bir uçakla Kenya’nın Başkenti Nairobi’ye kaçırılır. Öcalan Nairobi’de Yunana Elçiliğinde tutulur. Ve buradan kaçırılarak 15 Şubat 1999 günü Türkiye’ye teslim edilir. Bu gelişme üzerine JİTEM’in işi biter ve yerine Ergenekon geçecektir. Ardından bir dizi Ergenekon operasyonlarıyla M. Altan Öymen CHP başkanlığından düşürülür, yerine de Baykal geçirilir. Erbakan’ın partisi kapatılır ve kendisine de siyaset yasağı getirilir. Yine Başbakan Ecevit hastalık bahanesiyle tasfiyesi gerçekleştirilir. AKP’nin iktidar olmasının şartları hazırlanır. Böylece 2002’de yapılan seçimlerde AKP iktidar olur. AKP’nin tek başına iktidar olmasında en büyük rolü de yüzde 10 seçim barajının olmasıdır. Bunun sonucu AKP yüzde 34 ile neredeyse anayasayı tek başına değiştirebilecek milletvekili sayısına ulaşır.
Türkiye’de gladio, 1950’lerden itibaren günümüze kadar esas yöneticidir. Tüm askeri-siyasi yapı Gladio’nun denetimindedir. On yılda bir darbe veya balans ayarlarıyla burjuva anlamda demokrasiye bile şans tanımamış, ancak hegemonik çıkarlarıyla uyumlu olduğu sürece göstermelik, kontrollü ve güdümlü bir demokrasiye izin vermiş, vermektedir. Ama kontrolü dışına çıktığında darbelerle bu göstermelik yapıları dahi tasfiye etmekten, balans ayarı adı altında kendisiyle uyumlu hale getirmekten çekinmez. Örneğin Başbakan Menderesi ve bakanlarını ABD politikaları dışına çıktığı için 1961 gladio darbesiyle tasfiye edilir. Menderes’e askerlerin darbe yapacağı istihbaratı verildiğinde “Benim ordum darbe yapmaz” diyecek kadar gladio yapılanmasından habersizdir. 1960 Darbe açıklamasını yapan Alparslan Türkeş’in ABD’de özel savaş eğitimi alan bir subay olduğu biliniyor. Sadece o değil, darbeyi yapan Milli Birlik Komitesi üyelerinin Cemal Gürsel dâhil hemen hepsi ABD’de eğitim gören subaylardır. Buna rağmen 1961 anayasasının Kürtleri dışarıda tutarsak, sınırlı anlamda sola dönük yüzü ile yarattığı elverişli ortam oluşturmuştur.
Demokratik-sosyalist hareketler (TİP ve ’68 Devrimci Gençlik Hareketi gibi) örgütlenme zemini bulur. Buna karşın, 12 Mart 1971 askeri darbesi demokratik ve sosyalist gelişmeyi önlemeye yönelik bir gladio darbesidir olmuştur. Bunun sonucu Denizler idamı edilir ve yine sırf programında Kürt sorununun çözümüne yer vermesi nedeniyle Türkiye İşçi Partisi (TİP) kapatılır. Ancak darbe demokratik-sosyalist gelişmeyi engelleyemez. 1970 sonrası devreye konulan 1 Mayıs 1977 katliamı, Maraş ve Çorum olayları, yine Ülkü Ocakları üzerinden geliştirilen sola yönelik cinayetlerde binlerce genç öldürülmüştür. Tüm bunlara rağmen solun yükselişinin önüne geçilemeyince sıkıyönetim ilan edilir. 12 Eylül 1980 Faşist Askeri darbeyle ezilen sosyalist-sol hareket, günümüze kadar kendini bir türlü toparlayamadı. Bu dönemde (1960-80 arası) geliştirilen milliyetçi ve İslamcı örgütlenmelerin (Komünizme Karşı Mücadele dernekleri, Milli Talebe Birliği, Ülkü Ocakları gibi) anti-komünist gladiocu taktiklerle bağlantıları barizdir. Öyle ki, 1950’lere kadar İttihat ve Terakki komitacılığının hedefi olan İslami ümmetçiler, 1950 sonrasında DP kanatları altında sistem içine alınarak gladiocu örgütlenmelere eklenir. 1970’lerden itibaren ABD’nin Yeşil Kuşak projesiyle demokratik-sosyalist harekete karşı konumlandırılır. 1980’lerde Türk İslam Sentezi adı altında sisteme entegre edilir, 2002’lerden itibaren “Ilımlı İslam” modeli adı altında iktidara getirilir. Ve nihayetinde Ergenekon ardından Yeşil gladio ve son olarak tek adam rejimine bağlı özel gladio koalisyonu eliyle halkların demokratik-sosyalist birliğine karşı konumlandırılmıştır. HDP’ye yönelik saldırılarda kullanılan hegemonik aygıta dönüştürülmüştür.
EMRAH EMEKÇİ
YORUM GÖNDER