DÜNYA DEMOKRATİK ULUSLAR KONFEDERASYONU (2.BÖLÜM)
Ulus-Devlet Dini Olarak Milliyetçilik
Modernite, ulus-devlet özellikle ‘Birlikçilik-Üniterlik’ ile Tanrının Bir’liği kavramı arasında yakın bir ilişki vardır. Tarihte nasıl bazı kabileler ve kavimler, tanrılarıyla birlikte tasfiye edilip hâkim kabile veya kavim içinde eritilmişlerse, tanrıları da hâkim kabile ve kavim tanrısının içinde eritilip tekleştirilir. Tanrı Bir’liği kavramına, bu sosyolojik gerçeklik içinde baktığımızda anlamına daha kolay varırız. İçinde sömürgecilik, asimilasyon vardır. Tüm silahların, tekçi bir yapıda yoğunlaşması, tarihin hiçbir döneminde görülmediği kadar toplumun, politik güçten düşürülmesi dolayısıyla ekonomik varlığından soyulması anlamına gelir.
Ulusal birlik adı altında çoğunlukla hâkim bir etnisite veya dinî cemaatin kültür normlarını resmileştirip, geriye kalan tüm kültürel varlıklara karşı savaş açar. “Ulusal birliğe zararlıdır” deyip, binlerce yıldan beri varlığını koruyan ne kadar din, etnisite, kavim, ulus, dil ve kültür varsa ya zorla ya da maddi teşviklerle hepsinin sonunu hazırlar.
Binlerce yıldan beri süzülüp gelen dil ve kültür değerleri, grupları ile birlikte tam bir çılgınlıkla ‘ulusal birlik’ yaratma kutsal eylemi uğrunda kurban edilir. Ulus-devlet dini olarak milliyetçilik, bu yönüyle çelişik gibi görünse de temelde aynı olan iki fenomen halinde kendini gösterir: Bunlardan birincisi, ‘üniter devlet’ tanrısallığı biçimindedir. Ulus içinde, tek tanrı devleti olarak çok hassastır. Uluslararası alanda, bu tek tanrı biçimi, kendini Süper Hegemon olarak yansıtır (Süper Hegemon, ABD’nin Başkanı G. W. Bush’un kendisinin Tanrı adına görevlendirildiğini söylemesi bunun kanıtıdır). Süper Hegemon, Hegel’in deyişiyle (gerçi kendi dönemindeki Napolyon ve Fransa için söylemişti) “yeryüzüne inmiş tanrının yürüyüş hali” dir. İkincisi, her ulus-devlet, tanrı olarak Süper Hegemonun ulus-putudur. Bu biçimde kendini çoğaltması, birliğinin parçalanması ve çok tanrılı bir sisteme geçiş anlamına gelmez; put olarak çoğaltılması anlamına gelir.
Solda hâlâ etkili olan ve yüz elli yıl reel sosyalist solun resmi görüşü olan, “Merkezi ulus-devlet olmadan demokrasi ve sosyalizm olamaz” görüşü, korkunç bir kendini aldatmadır. Bunun vahim sonuçları, özellikle Almanya’da başta Rosa Luxemburg olmak üzere çok sayıda sosyalistin ve demokratın imhasında görüldü; reel sosyalist sistemin çözülüşünde yaşandı. Hiçbir aldanma, sosyalizme ve demokrasiye bu denli zarar vermemiştir. Andre Gunder Frank’ın sosyalizm, kapitalizm, kölecilik ve feodalizm gibi temel toplum-biçim kavramlarını ideolojik gerçekler olarak değerlendirmesi doğruya daha yakın yaklaşımdır. Bu kavramların toplumsal gerçekliği izahtan çok perdelemeye hizmet ettiğini söylemesi de yabana atılmaması gereken bir düşünce olup üzerinde durulmaya değerdir.
Tarihsel-toplum çözümlemesine bu temelde daha zengin bir katkı sunduğu açıktı. Tarihi ve mekânı, sosyolojiye dâhil etmek, gerçekleşecek olan yaşamın nasıl akıp yol aldığını, Tarihte ve ‘şimdide’ ne olduğumuzu anlamamızı sağlar. Eğer tarih ve şimdi, birbirine çok yakınsa, yine Mekânlar, bir merdivenin basamakları gibi peş peşe gelip birbirlerini tamamlıyorlarsa, o zaman, insanlığın bir bütün olduğunu, kavimler, dinler, devletler, uluslar, ittifaklar, BM’ler ve enternasyonaller olmadan da zaten birliğini ve bütünlüğünü yaşadığını daha iyi yorumlayacağız. Demek ki sözde birlik arayan kurumlar, bunun tam tersini gerçekleştirenler oluyor. Kapitalist modernitenin ulus-devlet sistematiği ağır sorunlar yaşasa ve çatlaklıkları her gün artsa da halen ulusal, bölgesel ve küresel alanda en güçlü sistematiğe sahiptir.
Sayıları iki yüzü aşan ulus-devletler, bölgesel birlikler (başta Avrupa Birliği-AB-, ABD-Kanada-Meksika -NAFTA-, Güneydoğu Asya-APEC) ve küresel BM (Birleşmiş Milletler) ile temsil edilmesine karşılık, demokratik uygarlık sisteminin, Dünya Sosyal Forumu gibi gevşek ve formsuz, devlet ve iktidar olmayan çeşitli emekçi ve halk birlikleri çok yetersizdir. Yetersizlik, ideolojik ve yapısal temeldedir. Bu yetersizliği gidermek için Dünya Demokratik Konfederalizmi, yerel ve bölgesel, ulusal demokratik konfederasyonlar, bunların parti ve sivil toplum aygıtları geliştirilmek durumundadır.
ALİ FIRAT
YORUM GÖNDER