BİLİMSEL, “REEL”, DEMOKRATİK SOSYALİZM, SINIF-İDEOLOJİ VE HEGEMONYA İLİŞKİSİ (7.BÖLÜM)
Güç, İktidar, İdeoloji ve Hegemonya Üzerine:
“ ‘Güç’ sözcüğü, etkisi bakımından doğrudan ve burada olan bir şeyi, iktidardan daha dolaysız bir biçimde zorlayıcı bir şeyi getirir akla… …Güç kendisine zaman tanındığında iktidar haline gelir, ama kriz anı, geri dönüşsüz karar anı gelince güç çıplak güç haline geri döner. İktidar daha geneldir ve güçten daha geniş bir uzam üzerinde işler; iktidar çok daha fazlasını içerir, ama daha az dinamiktir. İktidar daha törenseldir, hatta belirli bir sabır ölçüsü vardır.”[30]
“Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü”nde “güç” sözcüğünün açıklaması şu şekildedir:
“Anadolu ağızlarında güç daha başka anlamda geçiyor: ezme, baskı, haksızlık, acı çektirme, sıkıştırma (ar. zülm, gadr, cevr, eziyet).”[31]
“Güç” sözcüğünün Türkçedeki etimolojik anlamı ile Elias Canetti’nin ifade ettiği tanımlama birbiriyle örtüşmektedir. Güç; sonuç olarak zorlayıcıdır. Güç; kendisine zaman tanındığında ya da kendisine zaman yarattığında iktidar haline gelir. Aslında her “güç” eğilimsel olarak, iktidar olmak ve bunu süreklileştirmek ister.[32]
“Kedi, gücü fareyi yakalamak, onu ele geçirmek, pençelerinin arasında tutmak ve nihai olarak da öldürmek için kullanır. Ama fareyle oynarken bir başka etken daha vardır. Kedi farenin gitmesine izin verir, biraz kaçmasına, hatta arkasını dönmesine fırsat tanır; bu süre boyunca fare artık güce maruz değildir. Ancak hâlâ kedinin iktidar (alan)ının içindedir ve her an tekrar yakalanabilir. Derhal uzaklaşırsa, kedinin iktidar alanından kaçar; ama artık ulaşılamayacak olduğu noktaya varana kadar hâlâ kedinin iktidar alanı içindedir. Kedinin egemen olduğu uzam, fareye yaşattığı umut anları, bir yandan da bütün bu zaman zarfında onu yakından izlemeyi sürdürmesi ve onu yok etmeye gösterdiği ilgiyi ve yok etme niyetini asla elden bırakmaması;, bunların hepsine, yani uzam, umut, dikkatle izleme ve yok etme niyetine gerçek iktidar gövdesi, ya da daha basit biçimde, iktidarın ta kendisi denebilir.”[33]
Canetti’nin eserinde kedi-fare anolojisi ile tanımlanan güç-iktidar ilişkisinde ideoloji yoktur, salt doğaya ait bir gözlemin insan eliyle yaratılan iktidarla benzeştirilmesini görürüz. (Canetti aynı kitabında kedinin ağzının içini de kısa voltaların atılabileceği bir hapishaneye benzetir.) Burda ifade edilen güç-iktidar ilişkisine ideolojiyi ve rıza üretimini de dahil ettiğimiz zaman bu yeni bir durumu ifade eder, buna “hegemonya” diyoruz. Hegemonya; salt çıplak güç ve o güç ile yaratılmış bir iktidar alanı değildir, gönüllü ya da gönülsüz de olsa kabul edilmiş/ettirilmiş bir “rıza” yı da kapsayan daha geniş bir alandır. Hegemonya; egemen iktidarın hakimiyeti altındaki toplulukların rızasını kazanmak için “zor” da dahil başvurduğu bütün pratik etkinlikler alanıdır.
Siyasi literatürde hegemonya tanımı kabaca, siyasi hükümranlık-egemenlik ve tahakküm olarak belirtilir. Ancak Antonio Gramsci; hükümranlık ve hegemonya arasında bir ayrım olduğuna da dikkat çeker. Hükümranlık, doğrudan doğruya kriz zamanlarında ve açık siyasi biçimlerle ve fiili “zor” yoluyla ifade edilen çıplak güç halidir. Hegemonya bu fiili gücü de kapsayan ideolojik bir söylem üzerine inşa edilmiş rıza ilişkisi ile beslenen bir tür zihinsel hakimiyet oluşturma halidir. Yani hegemonya toplumsal kültürel güçleri ve ideolojiyi de aşan ve kapsayan bir hakimiyet biçimidir.[34]
Toplumsal üretim araçları üzerine hakim olan egemen sınıfların kurduğu altyapı, kendi yansımasını üst-yapıda da gösterir. Siyaset, hukuk, kültür, sanat, basın-yayın, eğitim-öğretim, spor vb. hayatın bir çok alanında hakim kılınan kendi içerisinde bütünlüklü düşünceler silsilesi egemen sınıfların ideolojisini perçinlemek, toplumsal yapının “birliğini” (hakim sınıfın çıkarlarını kollayacak bir biçimde) sağlamak için faaliyet yürütür. Hakim sınıf; bunu, egemenliğinin devam etmesi için yapmak zorundadır. Tarih; “rıza”, “kabullenme” olmaksızın tek başına “zor”la, şiddetle hiçbir iktidarın sonsuza kadar ayakta kalamayacağını göstermiştir. Hitler Almanya’sında ya da Mussolini İtalya›sında dahi, salt tek başına zor ve baskı yoktur, toplumsal yapıya dayatılarak benimsetilmiş, kanıksatılmış bir ideoloji, öyle ya da böyle “rızası” sağlanmış bir hegemonya vardı. İdeolojiyi bir topluma zorla dayatabilirsiniz, ancak hegemonya tek başına zor ile dayatılarak sağlanamaz. Hegemonya; egemen sınıfların duyduğu ihtiyaçlar çerçevesinde kimi zaman ekonomik, kimi zaman siyasi, kimi zaman kültürel-sanatsal, kimi zaman “zor”un kullanımı anlamında baskısal ağırlıklı olabilir, değişkenlik gösterebilir.
“…hegemonya, ekonomik olmaktan çok siyasi bir biçim alabilir: Batılı demokrasilerde parlamenter sistem, halkta kendi kendini yönettiği yanılsamasına yol açtığından, bu tür iktidarın son derece önemli bir biçimidir. Bu toplumların siyasi biçimini diğerlerinden ayıran başlıca şey, halktan kendi kendilerini yönettiklerine inanmalarının beklenmesidir; antik dönemde hiçbir köleden, ya da ortaçağda hiçbir serfden böyle bir inanca sahip olması beklenmezdi. Perry Anderson, parlamenter sistemi, üzerinde medya, kiliseler ve siyasi partiler gibi kurumların eleştirel ama tamamlayıcı bir rol oynadığı “kapitalizmin ideolojik aygıtlarının faaliyet merkezi” olarak betimleyecek kadar ileri gider. Bundan dolayı, Anderson’ın belirttiği gibi, Gramsci, hegemonyanın yerini devlet değil de sadece “sivil toplum” olarak belirlerken yanılmaktadır; çünkü kapitalist devletin siyasi biçimi kendi başına bu tür hakimiyetin yaşamsal organıdır.”[35]
Bu uzun alıntıda siyasi hegemonyanın bir örneklemesini görüyoruz. Kendi kendilerini yönettiklerine inandırılmış bir toplumun, bu “rıza”yı yitirebileceği anlar da vardır kuşkusuz. Söylem ile hakikat arasındaki açı farkı büyüdükçe bu “rıza” nın kaybolacağı süreç de genellikle hızlanır. Ukrayna Savaşı nedeni ile artık dizel yakıtın litresine 1.6 € değil de 2.3 € ödemeye başlayan insanlar, bu kararın kendilerince alınmadığını-önceden de bilseler dahi-birden bir bilinçle fark ederler. Batılı anlamda “demokrasi”nin olmadığı, yer yer hala savaşın devam ettiği Kuzey ve Doğu Suriye topraklarında toplumsal yaşamın her alanında örgütlenmiş komitelerin, komünlerin ve meclislerin varlığı doğrudan demokrasinin, halkın kendi kendisini yönettiğinin canlı kanlı örnekleridir.
Yakın zaman öncesinde Kuzey ve Doğu Suriye’de Akaryakıt Komitesinin petrole zam yapma kararı, doğrudan doğruya halkın öz örgütlenmelerinin müdahalesi sonucunda Özerk Yönetim tarafından durdurulmuş ve geri çekilmiş, komitenin aldığı karar hakkında soruşturma başlatılmış ve kararı alan komite uyarı cezası almıştır.
Buna benzer bir gelişmeyi Batı demokrasilerinde görmek mümkün değilse de, Batılı ülkelerdeki halkın kendi kendisini yönettiğine inandırılmış olmaları, egemen sınıflar açısından bir hegemonya hakimiyetinin de göstergesidir. Yine bir Avrupa ülkesinde geçtiğimiz sene 400 litrelik mazot (dizel değil) için ödenen fatura 250 € civarındayken, aynı ürüne (Ukrayna Savaşı gerekçesiyle) bu sene 500 € kadar ödeme yapmak zorunda kalınmasına, halkın kayıtsız kalması, yine bir siyasi hegemonya hakimiyetini göstermektedir. Oysa geçen senelerde de, bu sene de Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetiminde komünler-komiteler ve meclisler aracılığı ile aşağıdan yukarıya alınan kararlar çerçevesinde her aileye yıllık ücretsiz olarak ısınma amaçlı 400 litre mazot ücretsiz olarak (Ukrayna Savaşı’na rağmen) verilmeye devam etmektedir. Bu durum; Kuzey ve Doğu Suriye bölgesinde ki komünler, meclisler olarak aşağıdan yukarıya doğru örgütlenen halkın doğrudan demokratik örgütlenmesinin sonucunda oluşmuş bir başka siyasi hegemonyanın kararıdır.
Egemen sınıfların hegemonyasına karşı; devrim sonrasında da verilen toplumsal devrimin inşaası sürecindeki mücadele ile bir karşı-hegemonya geliştirilmek zorundadır. Bu gerçekleştirilmediği takdirde, “reel sosyalizm” denilen bürokratik devlet kapitalizmi döneminin hataları kendisini tekrar edecektir.[36]
KAYNAKCA:
[1] “Kitle ve İktidar”, Elias Canetti, sayfa 189, Ayrıntı yayınları, Birinci baskı 1998
[2] “Demokratik Konfederalizm”, Sayfa 4, Abdullah Öcalan
[3] “Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm”, s.20, Friedrich Engels, Sol yayınları Birinci baskı, Kasım 1970
[4] Ayrıntılı okuma için bakınız: “Anti-Dühring”, Friedrich Engels, Sol yayınları İkinci baskı, Mart 1977
[5] “Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm”, s.75-76, Friedrich Engels, Sol yayınları Birinci baskı, Kasım 1970
[6] Ayrıntılı bir okuma için bakınız: “Kapital”, Karl Marx, Birinci Cilt, Sol yayınları, Üçüncü baskı, Ekim 1997
[7] “The German Ideology”, Karl Marx – Friedrich Engels, sayfa 82, Lawrence & Wishart / London, Edited and with introduction by C.J. Arthur, reprinted edition 1996
[8] “The German Ideology”, Marx-Engels, s.64, Aktaran: “Marx’tan Foucault’ya İdeoloji” Michele Barrett, sayfa 18, Sarmal yayınevi, Birinci baskı 1996
[9] “İdeoloji ve devletin ideolojik aygıtları”, Louis Althusser, sayfa 39, İletişim yayınları, Dördüncü baskı Ekim 1994
[10] “Hapishane Defterleri”, Antonio Gramsci, Sayfa 291, Belge yayınları, Üçüncü baskı, Eylül 1997
[11] “Fransa’da İç Savaş”, Karl Marx, sayfa 57, Sol yayınları, İkinci baskı, Ekim 1991
[12] A.g.e., sayfa 19, Sol yayınları, İkinci baskı, Ekim 1991
[13] A.g.e., sayfa 19-20, Sol yayınları, İkinci baskı, Ekim 1991
[14] “Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması”, V.İ. Lenin, Sol yayınları, Sekizinci baskı, Eylül 1989
[15] Ayrıntılı bir okuma için bakınız: “Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi”, V.İ. Lenin, Sol yayınları, Birinci baskı, Kasım 1969
[16] Troçki’nin kaleminden devrim sürecinin anlatımını ayrıntılı bir okuma için bakınız: “Rus Devrim Tarihi”, Lev Troçki, Yazın yayıncılık, Birinci baskı Cilt 1-2 Ekim 1998, Cilt-3 Şubat 1999
[17] “Toplu Eserleri” V.İ. Lenin, sayfa 6-7 (Rusca 4. Basım) Aktaran: “Rusya’da Devlet Kapitalizmi”, Tony Cliff, sayfa 24, Metis yayınları, Birinci baskı, Nisan 1990
[18] “Devlet ve İhtilal”, Lenin, Bilim ve sosyalizm yayınları, Dördüncü baskı, Ocak 1978
[19] Bu konuda ayrıntılı ve kapsamlı bir okuma için bakınız: “Socialism in One Country 1924-1926”, Volume one, published 1964, Volume two, published 1959, Volume three-part 1 and part 2, published 1964, Macmillan & Co Ltd (Joseph Stalin’in 1924’de yayınlanan “Leninizmin İlkeleri” isimli kitapcığın ilk baskısında ‘tek ülkede sosyalizm mümkün değildir’ ibaresi kullanılırken, daha sonra bu ilk baskı toplatılmış ve bu kitapcığın ikinci baskısında ‘tek ülkede sosyalizm mümkündür’ ibaresi kullanılmıştır.-bn)
[20] “Demokratik Uygarlık Manifestosu, V. Kitap, Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü, Kültürel Soykırım Kıskacındaki Kürtleri Savunmak”, Abdullah Öcalan, sayfa 287 Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler akademisi Yayınları, Birinci baskı, 2013
[21] Ayrıntılı bir okuma için bakınız: “Rusya’da Devlet Kapitalizmi”, Tony Cliff, Metis yayınları, Birinci baskı, Nisan 1990
[22] Yazının çerçevesi bağlamında bu deneyime (Allende Şili’isine) dair ayrıntılara girilmeyecektir Sadece bir örnek olarak verilmiştir.
[23] “What Is Democratic Socialism?”, Neal Meyer, https://jacobinmag.com/2018/07/democratic-socialism-bernie-sanders-social-democracy-alexandria-ocasio-cortez
[24] Elbette reformlar için mücadele edilmemeli demek değildir bu, keza reformlar için de mücadeleyi “reformistler” değil “devrimciler” vermektedir. (-b.n.)
[25] “Demokratik Konfederalizm”, Sayfa 4, Abdullah Öcalan, Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi Yayınları, 2005
[26] Derginin bu sayısında özelde Kuzey ve Doğu Suriye’deki deneyimlere ilşkin (eminim kapsamı ve içeriği ile doyurucu ve bilgilendirici olacak olan) bir yazı olacağı için, bu konuya dair kısaca bunları ifade etmek yeterli olacaktır.(b.n.)
[27] Anlam kargaşası yaratmamak adına bir dipnot düşersek; farklı dönemlerde, kimi yazınlarda doğrudan demokrasi tanımlaması “radikal demokrasi”, “özgürlükçü demokrasi” gibi farklı şekillerde de ifade edilmiş olsa, burada kastedilen aşağıdan yukarıya (silahlı ve silahsız anlamda) kitlelerin kendisine ait öz savunmalarının güvencesi altında ve bizzat kendi egemenliğinde, denetiminde aldığı kararlar ve uygulamalar, yani yöneten-yönetilen ayrışmasının olmadığı, halkın kendi kendisini bizzat yönettiği demokrasi kastedilmektedir.
[28] https://www.marxists.org/archive/marx/works/1859/critique-pol-economy/preface.htm
[29] “Tarih Nedir?” Edward Hallet Carr, Sayfa 12, Birikim Yayınları, Birinci baskı 1980
[30] “Kitle ve İktidar”, Elias Canetti, Sayfa 279-280, Ayrıntı yayınları, Birinci baskı 1998
[31] “Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü”, İsmet Zeki Eyuboğlu, Sayfa 299, Sosyal Yayınlar, Genişletilmiş ve gözden geçirilmiş Üçüncü basım, Nisan 1995 (b.n: bold kısımlar Eyuboğlu’nun kendisine aittir)
[32] Bu sadece bir varsayımsal bir iddiadır benim için, tarihsel okumalar ve evren zaman içerisindeki sınırlı bir yaşam süresinde gözlemlediklerime dayanarak söylenmiştir.
[33] “Kitle ve İktidar”, Elias Canetti, Sayfa 280, Ayrıntı yayınları, Birinci baskı 1998
[34] Burda bir örnek vererek gerçek-hakikat-doğru ile ideoloji, ideolojik söylem arasındaki aynılaşmayı ve farklılığa dair bir not düşmekte fayda vardır: sözgelimi doktor, hemşire, ambulans şoförü vb. sağlık sektöründe çalışanların yoğun iş temposu veya düşük ücret ödemesine karşı iş bırakma eylemi yaptıklarını düşünelim. Egemen sınıfın (başta basın yayın organları) bu eylemi “taammüden insan öldürme”, “cinayet” olarak ifade etmesi bir ideolojik söylemdir. Böylesi bir eylemde başta acil tedavi görmesi gereken insanlar olmak üzere birçok hastanın ölme ihtimali haliyle artacaktır, muhtemelen de ölecektir. Bu hakikatin yine de ideolojik bir söylem olduğu gerçeğini değiştirmez çünkü egemen sınıflar böylesi bir durumda sendikalar aracılığı ile ya da doğrudan doğruya eylemcilerin taleplerini karşılamadıkları için bu potansiyel ölümlerin olacağı gerçeğinden bahsetmezler, anlatmazlar.
[35] “The Antinomies of Antonio Gramsci”, Perry Anderson, New Left Review, sayı 100, Kasım 1976-Ocak 1977. Aktaran: “İdeoloji”, Terry Eagleton, Sayfa 163, Ayrıntı yayınları, Birinci baskı Haziran 1996
[36] Bu mesele, yani karşı-hegemonya oluşturulması başlı başına apayrı bir yazının konusudur.
SELAHATTİN IŞILDAK
KAYNAK: DEMOKRATİK MODERNİTE
YORUM GÖNDER