TOPLUMSAL EYLEMDE BAŞARIYI BELİRLEYEN, TAŞIDIĞI HÂKİKAT GÜCÜDÜR (4.BÖLÜM)
Ortadoğu Bunalımında Demokratik Modernite Çözümü
Toplumsal olgular, esnektir. En bunalımlı olanlarında bile çoklu çözüm olasılıkları hep vardır. Sorun, çözümlerin dayandırılacağı tasarımların toplumsal hâkikatle bağlantılı olmasından kaynaklanmaktadır. Toplumsal olgular, herhangi bir fiziksel veya kimyasal olgu gibi ölçülüp kanunlara bağlanamaz. Hâkikat sahibi bireyin kendisini belirleyen toplumdur. Hiçbir birey ya da hâkikat sahibi, bağlı olduğu toplumsallık göz ardı edilerek kavranamaz. Bu yüzden Sosyoloji, en geç gelişen bilim olduğu gibi sıkça yetkinleşme ihtiyacı duyan bilimlerin de başında gelmektedir. Toplumları anlamadan, yaşadıkları sorunlara ilişkin hâkikat payı yüksek çözümler tasarlanamaz. Toplumsal bunalımları anlayabilmek için de toplumların hâkikat algısına daha çok ihtiyaç vardır. Bunalım anları, toplumların çözüldüğü dolayısıyla hâkikatlerinin değişime uğradığı anlardır. Bunalım, eski topluma dayalı bilgilerle (ki, bunlar çoğunlukla mitolojik, dinsel ve bilgelik türü bilgilerdir) çözümlenemez. Çözümlenemedikçe, çözümde doğruluk payı olan alternatifler de geliştirilemez. Sonuçta çözümü belirleyecek olan, kapsadığı hâkikat payıdır. Diğer bir deyişle toplumsal eylemde başarıyı belirleyen, taşıdığı hâkikat gücüdür. Hâkikatin kendisi ise, toplumsal olgunun içerdiği anlam ve yaşam güçlerinin ifade edilme paylarıdır. Hâkikat payı yüksek ifadeler, toplumsal olgunun ihtiva ettiği anlam ve yaşam gücünün temsiline bağlıdır.
Kapitalist Modernitenin Ortadoğu’yu fethetmesi, son tahlilde kendi toplumsallığının, Ortadoğu’daki toplumsallıklar karşısında ihtiva ettiği hâkikat temsilinin üstünlüğünden ileri gelmektedir. Kapitalist Modernite karşısında artık geleneksel toplum durumuna düşen Ortadoğu kültürünün hâkikat temsilcileri, modernitenin hâkikatleri karşısında başarıları mümkün olmayan bir konuma sürüklenmişlerdi. Kısacası Batılı hâkikat karşısında Doğulu hâkikat, zayıftı ve yenilmeye mahkûmdu.
Yenilgi, tüm topluma mal edilemezdi. Yenik düşenler, hâkikatin resmi temsilcileri yani iktidar ve devlet sahipleriydi. Çünkü hâkim hâkikat, onların temsil ettiği hâkikatti. Yenilgi, kendi devlet sistemini var eden tüm alt ve üst yapı kurumlarında yaşandı. Yenilenler ölümüne direnmedikçe, yeni hâkikat temsilinde artık hegemonik güce bağlı olarak yaşamak durumundadır.
Kendi toplumlarının zihniyetini ve yaşam iradesini, artık bu güçler belirleyemez. Hegemonik gücün işbirlikçileri ve ajan kurumları olarak, bunlar, yaşamlarını garantiye alma karşılığında hizmetlerini sunmakla mükellefler. Fakat geriye başsız kalan gövde misali bir toplumsal beden yerinde kıvranmaktadır. Bahsettiğimiz gibi bu kıvranmayla ya çürüyüp çözülerek modernitenin yeni toplumsallığında, iktidarında eriyip yok olacak ya da esnek karakterinden ötürü teslim olmayan bedenine ilişkin özgür bir zihniyet ile özgür yaşam kararlılığını ortaya koyacak yani bunalımdan, daha özgür bir zihniyetle çıkış yapacaktır. Şüphesiz bu yeni zihniyet öncülüğündeki çıkış, taşıdığı yeni hâkikat payıyla bağlantılıdır. Kapitalist modernitenin fethini mümkün kılan bilimi, felsefeyi, sanatı, ideolojiyi ve ekonomik üretimi aşan yeni bir bilim, felsefe, sanat, ideoloji ve ekonomik üretim, bu çıkışın başarısını tayin edecektir. Bu ise, yeni bir modernite anlamına gelmektedir. Ancak yenilmiş geleneksel toplumdan yengiye doğru giden bir toplum, kapitalist moderniteyi aşan alternatif moderniteyle bunalımdan başarılı bir çıkış gerçekleştirebilir.
Reel sosyalist toplum, kendisini farklı bir modernite haline getiremediği için çözüldü. Kapitalist modernitenin üç unsurunu da aşamadı. Aşmak şurada kalsın, bürokratik kapitalizmle, her üç unsurun daha da aşırı bir kullanımına gitti. Sonuçta inşa ettiği toplumsal yapıların ihtiva ettiği hâkikat payları, liberal kapitalist modernitenin hâkikat payından zayıf kaldığı için yenilmekten ve çözülmekten kurtulamadı. Burada yenilen, liberal kapitalizme karşı bürokratik kapitalizmdi. Bürokratik kapitalizm, kendini farklı bir modernite olarak tasarımlayamadığı gibi liberal kapitalist moderniteyi aşan yeni bir kapitalist modernite haline bile getiremedi. Ancak sapkın hareketler olarak tanımlanabilecek iktidarcı ve devletçi İslâmcı hareketler, Reel sosyalizmden çok daha geri hâkikat paylarıyla daha ideolojik haldeyken yenilmekten kurtulamayacak çarpık olgulardır. Kendilerini daha çok Mısır’daki El Ezher Üniversitesi’nde Sünni Geleneğin, İran’ın Kum kentindeki medreselerde de Şia geleneğinin modernleşmesi olarak sunan ideolojik ve toplumsal yapılanmalar, taşıdıkları hâkikat paylarıyla liberal kapitalist modernitenin eşiğine bile varamazlar. Onca çabalarına ve direnişlerine rağmen, Batı kapitalist modernitesinin hegemonik çekirdeği olan İsrail karşısında birleşseler bile yenilmekten kurtulamazlar. Bunun nedeni, İsrail’in nükleer silah veya teknolojik üstünlüğü değildir; son tahlilde karşıtların taşıdığı hâkikat paylarıdır. İsrail’in örgütlediği hâkikat payı, karşısındakilerin toplamından katbekat fazladır. Kendilerini farklı bir dünya olarak sunmak istediklerinden kuşku duyulmasa bile, farklı bir dünya ancak kapitalist modern dünyayı hâkikat payı bakımından aştığında, hâkikat payı daha yüksek bir toplumsal yaşamı ve dolayısıyla moderniteyi temsil etme hakkını idea edebilir. Bu olmayınca, farklı modernite ideası boş bir idea olmaktan öteye gidemez. Olsa olsa kendine modern maske takmış geleneğin bir varyantı olabilir. Kısacası İslâm kültürel geleneğini, farklı modernite olarak sunmak, kalpazanların eski eserlerin kopyasını hazırlayıp satmalarından farklı olmayan bir uğraştır. Özellikle günümüzdeki İran resmi iktidarının bu yönlü modernite ideası, mevcut haliyle kalpazanlıktan öteye anlam ifade etmez ve yaşam şansı sunmaz.
ALİ FIRAT
YORUM GÖNDER