YAŞAM, UNUTMAMAYI UNUTMAYA YEĞLEYEN İNSANLA VARDIR (4.BÖLÜM)
Bu ilkesel başlıklar, her ne kadar Türkiye koşullarında ve devlete rağmen devletle toplumun demokratik uzlaşı zeminine yönelik geliştirilmişse de, içeriğinden de anlaşılacağı üzere ulus-devlet ve toplum çatışmasının yaşam bulduğu her ülkeye uyarlanabilecek evrensel bir karaktere sahiptir:
1- Demokratik Ulus İlkesi: Demokratik Ulus ucu açık kimlik ve esnek ulus anlayışına dayalı, bütünlük sağlayıcı bir ulusallıktır. Ortak paydası demokrasi, eşitlik ve özgürlük olan birey ve toplulukların ulusudur. İktidar zoruna değil, demokratik gönüllülük temelinde inşa ve dönüşüm sağlamaya dayanır. Çok dilli, çok etnisiteli, sınıf ayrımına ve sınıf ayrıcalığına yer vermeyen, özgür ve eşit bireylere dayanan demokratik toplumun ulus halini ifade eder.
2-Ortak Vatan (Demokratik Vatan) İlkesi: Ortak demokratik vatan, hiçbir etnik ve gruba mal edilmeden, ötekileştirilmeye gidilmeyen, ekolojik, ekonomik ve demokratik toplumun ve özgür bireylerin demokratik yurttaş olarak yaşadıkları mekandır. Vatanseverlik duygusunun şovence ve ırkçı olarak değil, toprağa, ekolojiye, ekonomik ve gelişime duyulan bağlılık olarak yaşandığı yerdir.
3- Demokratik Cumhuriyet İlkesi: Devletin demokratik topluma ve bireye açık hale geldiği, tüm vatandaşların demokratik çatı örgütü olarak varlık bulduğu cumhuriyettir. Demokratik Cumhuriyet, kendini herhangi bir etnisiteye veya dini sıfata bağlamaz, bunun yerine bütünü ifade eden demokratik çatı örgütü olarak Demokratik Cumhuriyet vurgusunu önde tutar. Demokratik cumhuriyette vatandaşlık, salt hukuki-politik bir bağ olmaktan çıkıp daha çok toplumsal bir süreç olma özeliği kazanır. Toplumsal bir süreç olarak vatandaşlıkta, bireyler ya da gruplar haklarını hayata geçirmek için çabalar, mevcut haklarını genişletmek için mücadele eder ve tehdit edilen haklarını savunurlar.
4- Demokratik Anayasa İlkesi: Demokratik vatandaş ve toplulukları ulus-devlete karşı korumayı esas alan toplumsal konsensüsle oluşan anayasadır. Demokratikleşme siyasi bir hareket olmasına rağmen, toplumsal konsensüsle oluşturulmuş bir anayasaya dayanmadan kalıcı ve sistematik bir yönetim rejimi haline gelemez. Bu temelde Demokratik Anayasalar demokratik toplumla devletin uzlaşmasını ifade eder.
5- Demokratik Çözüm İlkesi: Demokratik çözüm ilkesi, daha çok devlet olmayı hedeflemeyen, devletin uzantısı da olmayan sivil toplumun demokratikleşmesini, yani demokratik toplumu esas alır. Devletin bünyesinde temel biçim değişikliklerine yönelmekten ziyade, toplum bünyesinde işleyen bir demokratik rejimi arayan çözümlere yönelir. Devlete ilişkin olarak en çok demokratik bir anayasa talep eder. İlke olarak demokratik çözüm iktidar paylaşımıyla uğraşmaz, hatta iktidardan uzak durur. Demokratik çözümlerin hedefi de iktidar veya devlet olanaklarını paylaşmak olamaz. Devlete tutunmak, devletin bir bloğunu teşkil etmek, demokratik çözümün hedefi olamaz.
Cumhuriyet kurumlarıyla demokratik toplum kurumlarının barış içinde birlikte var olmaları demokratik çözümün esasıdır. Bu tanım içinde ulus-devlet, kapitalizm ve endüstriyalizm tekelleri, demokratik toplumun demokratik konfederalist, ekonomik ve ekolojik komünalizm kurumlarıyla uzlaşıya dayalı barış içinde bir yaşamı kabul etmek durumundadır. Açıkçası demokrasisiz bir devlet ne kadar reddediliyorsa, devletsiz bir demokrasi de dayatılmıyor.
6- Bireysel ve Kolektif Hak ve Özgürlüklerin Birlikteliği İlkesi: Toplumlar kolektif oldukları kadar bireysel, bireysel oldukları kadar kolektif varlıklardır. İkisini ayırmak liberal safsatadır, sömürü ve baskı amaçlıdır. Bu oyunun önüne geçmek ancak bireysel ve kolektif hakların birlikte etle tırnak gibi yaşanmasıyla mümkündür.
7- İdeolojik Bağımsızlık ve Özgürlük İlkesi: Bu ilkenin temelinde daha çok kapitalist modernitenin dünya çapında egemen kıldığı kaba materyalist nitelik taşıyan, özünde ise idealist olup ‘pozitivist bilimci’ geçinen ideolojik hegomonyacılığından kurtulmadıkça demokratikleşmenin ve özünde var olan özgürleşmenin sağlanamayacağını kavramak yatar. Alternatif ideolojik seçeneklerin anlamlı olması için yerel, kentsel ve bölgesel, çoklu ulus ve ortak vatan kategorilerini içermesi gerekir. Aksi halde başka bir ideolojik hegemonya gelişim gösterebilir.
Geleneksel dinci ve ırkçı görüşler de en az kapitalist modernite ideolojisi olan pozitivist hegemonyacılık kadar hegemoniktirler. Bahsedilen ana kategorilerde özgürlükçülüğe dayanan ideolojik çıkışları özgürlük ideolojisi olarak değerlendirmek mümkündür. Ancak bu özgürlük ideolojileriyle demokratikleşme sorunları ve çözüm yolları anlaşılır kılınıp uygulanabilir. İdeolojik özgürlük toplumsal doğanın hakikatiyle bağlantılı olup, demokratik toplumun gerçekleştirilmesi ve yaşanmasıyla kendini daimi olarak ifade eder. Toplumsal hakikat, demokratik toplum gerçeklerinin özgürce ifadesidir.
8- Tarihsellik ve Şimdilik İlkesi: Tarih şimdiki anı koşulladığı kadar, şimdi de tarihi somutlar. Aradaki fark Şimdi’ye müdahale imkanının, dolayısıyla özgünleştirme şansını sunmasıdır. Şimdisiz tarih olmadığı gibi, tarihsiz şimdi de olmaz. Modernitenin tarihsizleştirme çabası, toplumu ve bireyi hafızasızlaştırma, ahlaksızlaştırma ve politikasızlaştırma yoluyla baskı ve sömürüye kolayca çekme ve alıştırma savaşıdır ki, hepten reddedilmelidir.
Bu anlamda tarih kavrandıkça en büyük güç kaynağımız olacaktır. Tarihini doğru kavrayamayan ve yazamayanların, Şimdi’yi doğru kavrayıp özgürleştirmeleri çok zayıf bir olasılıktır. El yordamıyla yaşanacak özgürlükler ve demokratikleşmeler kalıcı olamazlar; nasıl elde edilmişlerse öyle elden kaçabilirler.
9-Ahlak ve Vicdan İlkesi: Toplumsal sorunların çözümlenmesinde ve demokratikleşmenin sağlanmasında ekonomik yaklaşımlar kendi başına yeterli değildir. Toplum, varlıksal ve tüm tarihi boyunca hep ahlak ve vicdanla iç içe yaşamıştır. Modernitenin toplumsal ahlaka ve vicdana karşı açtığı savaş, baskının ve sömürünün meşrulaştırılması amacına yönelik olup bu yaklaşımdan kaynaklanan ekonomik ve politik çözümler özde mümkün olmadığı gibi toplumsal sorunları daha da ağırlaştırır ve demokratikleşme çabalarını boşa çıkarır. Sorunların demokratik çözümünde güç ilkesine yer vermeyen ahlak ve vicdan ilkesine mutlaka başvurma gereği vardır.
10-Demokrasilerin Öz Savunma ilkesi: Kapitalist modernite unsurlarının ekonomik, ekolojik ve demokratik toplumlarla özgür ve eşit bireyleri üzerinde yürüttüğü tekelci baskı ve sömürüsüne karşı öz savunma sorunları hayati konuların başında gelmektedir. Öz savunmasız yaşam sadece ücret köleliğiyle sonuçlanmakta, her türlü işsizlik, hastalık ve yozluklara da yol açmaktadır. Daha da kötüsü, çok sayıda fiziki ve kültürel soykırımları da beraberinde taşımaktadır. Modernite sistem olarak genelde toplumu ve bireyleri, özelde daha şiddetli olarak demokratik toplumları ve özgür bireyleri zorunlu olarak varlıklarını savunmakla karşı karşıya bırakmaktadır. Öz savunmayı başaramamaları halinde, sadece özgürlükleri değil, varlıkları da soykırım tehlikesine uğramaktadır. Modernitenin tekelci unsurları kendini sürdürebilir kılmak için toplumun ve bireyin özgürlüğünü ve varlığını tehdit altına almakla yetinmemekte, geç dönemlerinde yaşam için vazgeçilmez olan ekolojik koşulları da tüketmektedir. Ekolojik koşulların tüketilişi, uzun vadeye yayılmış ve tüm yaşam üzerinde yürütülen bir nevi soykırım olmaktadır.
Demokratik toplum ve özgür birey, devrimci ve evrimci gelişmeler kadar, onlarla birlikte öz savunma sorunlarına da çare bulmak zorundadır. Modernitenin yapısal krizinin son dönemi öz savunmayı tüm sorunların başına yerleştirmiştir. Her topluluk ekonomik, ekolojik ve demokratik bir birim olmak kadar, öz savunmalı bir birim olarak dayanışmak durumundadır. Aynı zamanda her eşit ve özgür birey ekonomik, ekolojik ve demokratik bir veya daha çok birimde yaşamak durumundadır. Tüm canlılar için geçerli olan beslenme, üreme ve korunma, en çok da insan toplumu için geçerli, vazgeçilmez üç yaşam koşuludur.
Bu ilkelere ek olarak belirtilmesi gereken husus, demokratik ulusal çözümün ekonomik-sosyal modelini komünal birimlerin oluşturduğudur. Ekolojik, sosyal ve ekonomik toplum birimleri kar gayesi taşımazlar. Temel ihtiyaçlar sıralamasını esas alırlar. Piyasa olsa da, tekelcilik sınırlandırılmış olup toplumun etik kontrolü altındadır.
Üçüncü yolun ittifaklar anlayışı da on temel ilke ışığında açığa çıkmış bulunuyor. Özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadelesi yürüten tüm örgütlü güçler, topluluklar, gruplar ve bireyler, üçüncü yolun doğal ittifakıdırlar. İlerlemenin ve gelişmenin ittifakları olarak değerlendirmek yerindedir. Bununla birlikte taktik ilişkiler boyutuna giren dolaylı ittifaklar, durdurmanın ve sınırlandırmanın ittifakları vardır ki bu da gelişen faşizm karşısında koşulların gerekli kıldığı zorunlu ittifaklar içinde yer alırlar. Yasal siyaset zemininde elde edilmiş mevzileri korumak ve büyütmek de kuşkusuz bu kapsamdadır. Neticede başarılı bir siyasetin sınırı, karşıtlarının zaferi elde edecek bir ittifak geliştirmesini engellemekte, kendi ittifaklarını ise beceriyle gerçekleştirmesinde yatmaktadır. Öcalan’ın 2019-Haziran yerel seçimlerinde işaret ettiği nokta tamda buydu. %20’lik bir oy potansiyeline sahip olanların ulus-devletin kanatları arasındaki mücadele de taraf olmak yerine %20’lik potansiyeline yoğunlaşmaları ve gerçek demokratik bir alternatif güç olarak kendisini dengeleri bozan bir konuma taşırmalarıydı.
Yerel seçimlerde ortaya çıkan sonuçlar bu bağlamda tüm taraflara iyi bir uyarı işlevi gördü, ancak gerçek bir demokratik ittifaklar ilişkisinin ve demokratik güç birliğinin sonucu olmaktan da uzaktı. Mevcut uygulamalar bütünü, HDP ve bileşenlerin yaklaşımı Türkiye’nin demokrasi kriteri haline getirmiş durumdadır. Kanımızca bu noktada kem küm etmenin herhangi bir manası kalmamıştır. Kim ki HDP ve bileşenleriyle açıktan demokratik ittifak ilişkisine girmekten itina ediyorsa, bilinmeli ki o unsurların demokratik değerlerle herhangi bir ilişkileri ve Türkiye’nin demokratikleşmesi gibi bir dertleri bulunmamaktadır. O halde üçüncü yol yolcularının bu kesimleri yerelde ve genelde iktidara taşıma gibi neden bir dertleri olsun?
Anlaşılacağı üzere üçüncü yol çözümü devletin dışında aramaktadır. Ne devleti yıkarak yerine yenisini kurmak, ne de mevcut devletin bir uzantısı haline gelerek içinde erimek gibi bir gayesi vardır. Devlete dair bir gayesi var ise, o da ulus-devleti toplumsallaştırma ve ulus devlet karşısında toplumu güçlendirme çabasıdır. En fazla, toplumu öz örgütlülüğü ile dönüştürücü bir güç haline getirme ve bununla toplumun ulus-devlet demokratik dönüşümüne yol açma ereğinden söz edilebilir. Bunun içindir ki toplumun çözümü kendi içinde, demokratik iradesinde araması esastır. Üçüncü yol olarak demokratik toplumun güvencesi, sahip olduğu öz örgütlülük düzeyidir. Öz örgütlülük ne düzeyde yaşama yaydırılmış ve yaşam bütünüyle örgütlü bir bildirim içindeyse, ortak varoluş da kendini o kadar mümkün kılacak ve aktive edecektir.
Başlangıçta vurguladığımız noktaya geri dönecek olursak, unutkanlık ve sıradanlık ilişkisini aşan bir uyanıklık ve sıradışılık, özgürlüğün kaynağı olan öz örgütlülükle mümkündür. Öz örgütlendikçe kendini ve tarihini tanır. Yeteneklerinin ve yetersizliklerinin ayırdına varır, kendini yeniden kurup inşa eder. Zerdüşt’ün işaret ettiği gibi, “İNSAN KÜÇÜK BİR DÜNYA, DÜNYA BÜYÜK BİR İNSANDIR.” Üçüncü yolda, insanla anlam bulan demokratik bir dünya ve dünyayla varlık bulan demokratik insanlıktır.
NASRULLAH KURAN
YORUM GÖNDER