KOMİTACI-DARBECİ GELENEK VE GLADİOCU KONTROL (6.BÖLÜM)
AKP İktidarı ve Kürt Sorunu:
Gelinen aşamada MGK’nin 2014 Ekim’in de karara bağladığı Çöktürme planı, 2015 yılında tahliye edilen Ergenekon tutuklularını da içine alarak özelleştirilen özel gladio koalisyonu eliyle, özgür ve demokrat Kürtlüğü bitirmeye çalışıyorlar. Bu temelde Kürtlere karşı Ergenekon ve Yeşil Gladio koalisyonuna dayalı özel gladio devrededir. Kökeni, AKP’nin iktidara getirildiği 2002’lere kadar geriye gider. AKP, bu tarihte iktidara gelir gelmez ilk iş olarak Öcalan’ın Ecevit hükümetiyle olan diyaloglarını keser. Zaten Ecevit Haberal’ın hastanesinde sözde tedavi oluyordu ama aslında Haberal’ın hastanesinde bilinçli şekilde felç edilerek, çökertildi. Öte yandan orduda da Kıvrıkoğlu ekibini de tasfiye ettiler. Ecevit ve Kıvrıkoğlu’na yapılan da aslında bir nevi post modern darbeydi. Böylece siyaset arenasında AKP ön plana çıkarıldı. Aynı politikaları uygulamak için orduda Özkök ve ekibi ön plana çıkarıldı, Büyükanıt ve Başbuğ’la bu çizgiyi sürdürdüler. AKP’nin iktidara gelmesiyle bilinen 2002-2004 arası (Özgürlük Hareketi) tasfiye süreci yaşandı. O dönem AKP böyle bir tasfiye politikası yürütüyordu. Başarılamayınca bu sefer ‘Zamana Yayarak Çürütme’ politikasını devreye koydular. AKP’nin geliştirdiği Kürt imhasıdır. Bütün kesimlerle bu yönde ittifak yapmaya çalışmaktadır. Askerle ve daha sonra Ergenekon tutukluları ile pazarlığı da bu temeldedir. Tarihi Dolmabahçe görüşmesi (Erdoğan-Büyükanıt gizli görüşmesi-5 Mayıs 2007-) bir dönüm noktasıdır. Erdoğan bu görüşmenin içeriğine ilişkin olarak bir açıklama yapmayacağını, bu görüşmede konuşulanların kendisiyle mezara gideceğini belirtmişti. Erdoğan’ın bu görüşmede Şemdinli olayı sanıklarını savunan Genelkurmay başkanı Büyükanıt’la uzlaşarak, Kürt imhası karşılığında iktidarını sağlama almaya çalıştığı anlaşılıyor. Aslında son üç genelkurmay (Özkök, Büyükanıt, Başbuğ) başkanıyla da bu yönlü mutabakatları olduğunu, basını takip edenlerin gözlemlemesi zor değildir. Yine Ergenekon tutuklularıyla da pazarlık yaparak, tavizler koparıp, tavizler vererek kendi varlığını sürdürerek; sorunların demokratik çözümünü gerçekleştirme şansını tümüyle yitiriyor. 5 Kasım 2007 ABD-Bush görüşmesinden sonra tercihini hegemonyadan ve ona bağlı olarak yenilenen özel gladio koalisyonundan yana yapmıştır.
Zaten sonrası diktatörlüğünün (tek adam rejimini) ilanı olacaktır. Bu temelde içine girilen dönem tek adama bağlı Ergenekon ile Yeşil Gladio koalisyonunu ifade eden özel gladio dönemidir. Hizbullah tahliyeleri, SADAT, Türkiye’de İŞİD kampları, Diyarbakır, Suruç, Ankara katliamları, kent kuşatmalarında duvarlara yazı yazan Esaddullah, JÖH, POH gibi yapılar, özel ordu, Suriye’de El Kaide uzantısı çetelerin desteklenmesi bu kapsamda gelişti. Bir yandan geçmişte yurtsever ve demokrat Kürtlere karşı canice cinayet işleyenler bırakılırken, diğer yandan Kürtlere karşı siyasi tutuklamalar bütün hızıyla sürdürüldü, sürdürülüyor. Ergenekon davasıyla yerine ikame edilen Yeşil Gladio döneminde iki yöntem kullanıyordu: Bir yandan özgürlük mücadelesinde vazgeçmeyenleri, legal siyaset yapıp teslim olmayan Kürtleri, özgürlük mücadelesini sürdürenleri tutukluyorlar. İkinci yöntem olarak da ‘Taviz Politikası’ denilen yöntemi kullanıyorlardı. Her iki yöntem iç içe birbirine paralel uygulanıyor. Birinci yöntem olarak siyasi tasfiye yöntemi KCK tutuklamaları ardından 2015 sonrası HDP tutuklamaları tarzında sürdürülüyor. Geçmişte JİTEM’in uyguladığı yöntem olan faili meçhuller yerine “hukuku” kılıf olarak kullanarak siyaseten tasfiye yöntemine geçilmiştir. Demokratik siyaset yapma hakkı tanımıyorlar. Hukuku sopa gibi kullanıyorlar. Kürtlere karşı hukuk kırım, Yeşil Gladio yöntemidir. Bir yandan özgür ve demokrat Kürtlüğü tasfiye için her tür şiddet ve hukuk kırım uygulanırken diğer yandan da ikinci yöntem olan taviz (havuç) politikasıyla sözde atılan küçük adımlarla, Kürtçe kurslara, Kürtçe türkü şarkıya izin vererek, TRT-6’i kullanarak sorunu çözdük imajı yaratılıyordu. Ama kolektif haklara hayır diyorlar. Nasıl ki cemaatinden kopuk Müslüman olunmazsa, toplumundan kopuk Kürtlük de olamazdı, sahteydi, yanıltıcıydı. Bunun adı yumuşak imhacı çözümdür. Bu aynı zamanda bir toplum kırımdı. Bununla iç içe yasal mücadele veren özgür ve demokrat Kürtlere yönelik tutuklamalar bir siyasal kırımdı.
Sonuç olarak;
İngiltere’nin dünya çapında hegemonyasının temel aracı olarak geliştirdiği tekçi, katı merkeziyetçi ulus-devlet anlayışını hayata geçirme rolü verilen ittihatçı ve komitacı gelenek eliyle Osmanlı devletinin çöküşe götürüldü. İngiltere hegemonyası lehine cumhuriyetin kurucu müttefikleri Sosyalistleri, Kürtleri, Lazları, Çerkezleri ve Ümmetçi Müslümanlar da dâhil tüm farklı toplumsal kesimleri sistemden dışlandı. Bu karşıdevrim süreci, ikinci dünya savaşından sonra hegemonyayı devralan ABD ve NATO’nun gladiocu kontrolü eliyle gerçekleştirildi. 1961, ‘71, ’82 darbe anayasaları ve tek adam rejimine bağlı özel gladio koalisyonu tarzında sürdürülüyor. Bu özelliğiyle komitacı-darbeci gelenek ve gladiocu kontrol, cumhuriyetin demokratikleşmemesinin, çözülüşünün, devasa problemlerinin, sürekli krizlerinin, her on yılda bir başvurulan askeri darbelere yol açtı. Ve Gladio ile yürütülen bir özel savaş rejiminin içine çekilerek, Osmanlının son dönemine benzer çöküş sürecine girmesinin ana nedeni olmuştur. Rejimi Kürt sorunun çözümsüzlüğü üzerinden var eden bu hukuk dışı geçmişten, gizli-örtülü yapılar günümüzde adeta açık yapılara dönüştürüldü. İttihat ve Terakki parti diktatörlüğünden tek şef diktatörlüğüne, 1960, ’71, ’80 darbelerine gelindi. 1990’lardan itibaren de Özal’a yönelik Güreş-Çiller darbesi (1993), Erbakan’a yönelik Çevik Bir darbesi (1997), Ecevit’e yönelik darbeler (2002) mekaniği işledi. 27 Eylül 2006 tarihli tek taraflı ateşkes ve demokratik çözüm denemesine yönelik Başbuğ darbesi (2007) yapıldı. Oslo sürecine yönelik Cemaatin müdahalesi ve İran ile gizli anlaşma ile Kandil’e saldırı ile boşa çıkaran Erdoğan darbesi (2011). Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa Süreci olarak adlandırılan çözüm sürecine karşı MGK darbesi (2014) ve Erdoğan’ın ‘Dolmabahçe Mutabakatını tanımıyorum” açıklaması (22 Mart 2015) ardından, yıllardır demokratik çözüm ve barış için çaba gösteren Öcalan’ı düşman ilan ederek mutlak tecritte alma ve çözüm süreçlerini sabote etmeyi kendilerine görev bellemişlerdir.
Öcalan’a mutlak tecrit (2015’ten bugüne) ile derinleştirilen bu süreç, kent kuşatmaları, sınır ötesi operasyonlar, Diyarbakır, Suruç, Ankara katliamlarının yapılması. Anayasa değişikliğiyle tek adam rejimine geçiş temelinde; 1913-18 arası İttihat ve Terakki’nin tek parti diktatörlüğü ile CHP’nin 1925-45 arası tek şef rejiminin Siyah, Beyaz ve Yeşil renk ortaklığına dayalı diktatör bir yapı inşaya çalışması. Bu durum tek adama bağlı özel gladio koalisyonuna dönüştürülerek güncelleştiriliyor. Yine seçilmiş belediye başkanları ve milletvekillerinin tutuklanması, OHAL ve KHK’ler, Kayyımlar, HDP’ye kapatma davası vb. demokratik ittifak blokunu tasfiye etme tarzında uygulamalarıyla cumhuriyeti, ekonomik, sosyal, siyasal ve hukuk olmak üzere her alanda kriz ve kaosa sürükleyerek çöküşün eşiğine getirmiştir. Öcalan’a göre bundan çıkışın yolu, ancak cumhuriyetin kuruluş dönemi müttefiklerinin demokratik ittifakının (Radikal, muhafazakâr ve liberal demokratların Demokratik Anayasa İttifakı) ve 1921 anayasasının baz alınarak evrensel hukukun ve demokrasinin geldiği aşamanın gereklerine göre güncellenmesiyle mümkündür.
EMRAH EMEKÇİ
YORUM GÖNDER