DEVLETİN OLUŞUMU VE POLİTİK ALANA HEGEMONYASI (2.BÖLÜM)
Sınıflı Toplumlar ve Devletin Ortaya Çıkışı:
Marx ve Engels, insanlığın yazılı tarihi öncesi sınıf karşıtlıklarının ve devletin olmadığı “ilkel komünal” toplulukların olduğunu belirtirler. Kan, dil, örf, adet birlikleri üzerinden kurulan topluluklar göçebe halinde yaşamaktadır. İşbölümü aile içerisinde kadın-erkek arasında gelişmiştir. Klan sistemi egemendir. İlkel komünal toplulukta özel mülkiyet, sınıf ve devlet unsurları yoktur. Geçici olarak yerleşilen toprağın mülkiyeti topluluğa aittir. Hiçbir birey toprak üzerinde mülkiyet hakkına sahip değildir. Üretim komünün ihtiyacını ve varlığını sürdürmesi için yapılır.
Tarımsal üretime geçilmesiyle ve hayvanların evcilleştirilmesiyle mülkiyet ilişkileri ortaya çıktı. Bu toplumlarda işbölümü ve değiş-tokuşun gelişmesiyle ilkel topluluklardaki üretim ve toplumsal ilişkilerde çözülme yaşandı. Nüfusun bir süre sonra çoğalması sonucu ihtiyaçlar arttığından dolayı kabile reisleri ve şefler savaşlar ya da anlaşmalar yoluyla kendi içlerinde birleştiler. Özel mülkiyetin doğuşu ile yurttaşlar-köleler sınıfı oluştu ve devlet ortaya çıktı. Köleci üretim tarzının en somut örneği Antik Yunan ve Roma’da yaşandı.
Kentte, artık ürünün tamamı toprağın özel mülkiyetine sahip özgür üreticilerin ellerinde birikmekteydi. Artık ürünün birikimi, komün içinde iş bölümünün ve ürünlerin mübadelesinin gelişmesine yol açtı. Bu durum pazar için üretimi oluşturdu. Pazar için üretimin gerçekleşmesi için yaygın köle emeği kullanıldı. Oluşan zenginlik ve servet birikimi özgür yurttaşlar arasında bir hiyerarşi yarattı. Üretim ilişkileri temelinde toplum toprak/köle sahipleri, köleler diye keskin bir biçimde ikiye ayrıldı. Roma İmpartorluğu’nun fetihlerini artırması, fethettiği yerlerde köle emeğinin yaygın kullanılması inanılmaz bir servet birikimi yarattı. Toprak sahipleri ekonomik gücünü güvence altına almak için devlete bağlı merkezi düzeyde örgütlenmiş askeri bir güç kurdular.
“Kentin basit topluluklarını koruyan ‘silahlı halk’ devlet otoritelerinin hizmetinde halka karşı ‘kamu gücü’ kullanan ordulara dönüştü.”[1] Devlet, Latince “status” kelimesinden türemiştir. 13. Yüzyılda kullanıldığı anlamda status bir kişinin veya bir şeyin durum, pozisyon ve şartlarına işaret eden bir kavramdır. Giderek 16. Yüzyıldan itibaren ülkenin siyasal yönetim organizasyonunu tanımladı. Geleneksel devletten merkezi devlete kadar üretim ilişkilerinin belirlediği devlet yapıları oluştu. Devletin egemen bir güç olarak ortaya çıkmasının sebebi feodal sistemdeki lokal otorite olan güç merkezlerinin tek bir merkezde birleşmesiydi. Sınıfın bölünmesi ve tabakalaşması sonucu her çağda toplumsal üretim tarzı ve işbölümü oluşmuştur. Üretim tarzının ve işbölümünün köklü değişimi, sınıfların yapısı da değiştirir.
15. Yüzyıldan itibaren feodal üretimde, kentlerdeki lonca sistemi, yerini manifaktür düzene bıraktı. Üretilen ürünlere talebin artması sonucu, büyük ölçekli sanayi oluştu. Feodal sistemin çözülmesiyle birlikte serfler kırlardan kentlere gelmeye ve mülksüzleştirilen zanaatkârlar kurulan sanayi tesislerinde çalışmaya başladılar. Yeni kıtaların keşfi, denizciliğin gelişmesiyle birlikte dünya pazarı oluştu. Bu gelişmelerin sonucunda ekonomik gücü ele geçiren burjuvazi siyasi gücü de eline geçirdi. Üretim araçlarını ve mülkiyeti merkezileştirdi. Ulus-devletin merkezileşmesiyle egemen sınıflar çıkarları doğrultusunda tek bir gümrük tarifesi oluşturdular. Kapitalist sistemde üretim ve mülkiyet ilişkileri içerisinde sermayenin gelişmesiyle doğru orantılı olarak işçi sınıfı gelişti. Burjuvazi tarafından işçi sınıfı mülksüzleştirildi ve işçiler kurulan fabrikalarda kalabalık çalışmaya başlandı. İki toplumsal sınıf iki düşman kampına bölündü.
ÇİÇEK OTLU
YORUM GÖNDER