ÖNDERLİKSEL PARADİGMANIN ZAFERİ
Rojava Devrimi’nin 10. yıldönümü. Öncelikle devrimi, devrimin yaratıcılarını, Önder Apo’yu, Rojava Kürdistan halkını kutluyoruz, selamlıyoruz. Şilan Kobani ve Xebat Derik yoldaşlar şahsında tüm Rojava devrim şehitlerimizi saygıyla anıyoruz. Bu yıldönümü vesilesiyle tüm boyutlarıyla devrim tartışılıyor. Hemen hemen herkes kendi açısından bir sonuç çıkartmaya çalışıyor. Halkın coşkusu ilk günden bugüne kadar hiç azalmadı; şimdi yıldönümü kutlamalarında doruktadır. Devrim düşmanları da gelişmeleri zayıflatmak, devrime zarar vermek için saldırılarını sürdürüyorlar. Rojava’daki durum Kürdistan’daki gerçekliği yalın, net bir biçimde gösteriyor. Hatta Ortadoğu gerçekliğini gösteriyor. Bu devrim her bakımdan önemli bir gelişme ortaya çıkardı. Birçok kalıplaşmış görüşü, çok söylenen deyimle ezberleri bozan bir gelişme oldu. Başta Rojava Kürdistan halkı olmak üzere Kürdistan halkında büyük bir umut, güven, irade, kararlılık ortaya çıkardı. 19 Temmuz devrimiyle birlikte Kürt halkı geleceğe daha umutlu ve güvenli bakıyor. Bilinci daha derin, iradesi daha güçlü, birliği daha çok pekişti, gelişti. Doğrularıyla yanlışları daha çok ayırabiliyor. Aslında doğru olan, devrimci olan, demokratik olan, halkçı toplumcu olanla, bu kavramların arkasına sığınıp da yanlış eksik yapılanları daha net, daha iyi ayıracak duruma gelmiştir. On yıllık devrim gelişiminin Kürt sorununun çözümü üzerinde, Kürdistan’ın özgür ve demokratik gelişimini sağlaması üzerinde, Önder Apo’nun geliştirdiği bu yeni süreç üzerinde öncülük düzeyinde bir etkisi olmuştur. Aynı zamanda Suriye devrimi üzerinde de bir etkisi var. Demokratik bir Suriye’nin nasıl olması gerektiği sorusuna en yalın, açık, yeterli cevabı Rojava Devrimi verdi. Rojava Devrimi’nin önemi yeteri kadar anlaşılmıyor On yıllık gelişimiyle de aslında demokratik Suriye’nin nasıl olması gerektiğini ortaya koyacak düzeyde sistemini, ölçülerini yarattı. Buradan Arap demokratik devrimine katkı sunma, Kürt Arap birlikteliğini demokratik birlik temelinde yeniden oluşturma, böylece Ortadoğu’nun demokratik birlik temelinde yeniden yapılanmasına katkı sunma anlamında Rojava’daki özgürlük devriminin tayin edici önemi bulunmaktadır. Bunu bugün herkes daha iyi görüyor, anlıyor. Bu bakımdan da halkın umudu, coşkusu, kendine güveni anlaşılırdır. Büyük bir coşkuyla kutlanması ve yaşanması gereken tarihsel bir olaydır. Ama aynı zamanda da iyi kavranması gereken, tarihsel derslerinin iyi çıkarılarak günlük yaşama, mücadeleye yansıtılması gereken büyük bir devrimdir. Bu bakımdan da iyi değerlendirmek gerekiyor. Bazı değerlendirmeler, tartışmalar oluyor, ama sanki dar ve yüzeysel kalıyor. Daha kapsamlı, derin, daha bütünlüklü bir tartışmanın yapılması, bu devrimin tarihi derslerinin onuncu yıldönümünün ortaya çıkardığı sonuçlar temelinde değerlendirilerek Kürt halkına, Ortadoğu halklarına, tüm devrimci demokratik güçlere mal edilmesi büyük önem taşımaktadır. Çünkü böyle bir gücü var. Kesinlikle öyle tesadüfen oluşmuş, gelip geçici, toplumsal değişimde etkisi az olan bir devrim değildir. Böyle algılanılırsa, yaklaşılırsa bu büyük devrimci gelişmeye yetersiz yaklaşılmış ve hakkı verilmemiş olur. O halde bu gerçekliğe uygun, denk düşecek biçimde yaklaşmak, tartışmak gerekmektedir. Rojava’da baskı işkence görmeyen kimse kalmadı Bir defa bu devrimin yaratılış, gelişme sürecinin doğru anlaşılması önemlidir. Tabii Rojava Kürdistan halkının böyle bir cesaret, hatta cüret göstermesinde Önder Apo’nun yirmi yıla yakın doğrudan yürüttüğü çalışmaların belirleyici rolü var, etkisi var. Bu halk, bu cesareti ortaya çıkartan bilinci, örgütlülüğü, kendine güveni Önder Apo’dan aldı. Kadınıyla, genciyle, emekçisiyle kendine güven ve inanç oluşturdu. Bu devrim bu emeklerin ve bu emeklerin yarattığı değerlerin üzerinde gelişti. Önderlik fiili çalışmaların ötesinde bir de geliştirdiği düşüncelerin sürekli etkilemesi söz konusuydu. Fiilen olmasa da düşünsel olarak Önderlik etkilemeleri Rojava Kürdistan halkı üzerinde hiç durmadı, azalmadı. Hatta geliştirdiği düşünceler komplo koşullarında zihniyet ve vicdan devriminin yaşanması, kökleşmesi bakımından daha da etkili oldu. Örgütsel çabaların da belli bir rolü vardır. Dönem dönem zayıflamış olsa da Önderliğin başlattığı çalışmaların devam ettirme konusunda hareketimizin ve halkımızın bir ısrarı oldu. Her türlü baskı gelişse de, Şam yönetimi bu çalışmaların önünü almak, ortadan kaldırmak için çok değişik saldırılar içerisinde olsa da bütün bunlara karşı komplo sürecinde önemli bir direniş yaşandı. Yüzlerce, binlerce belki de on binlerce insan Qamışlo’da olduğu gibi sokakta direndi, zindanlarda direndi. Neredeyse bu geçen süreçte cezaevine girmeyen, işkence görmeyen genç kalmadı. Yaşananlar dışarıya çok yansımadı, basına çok verilmedi ve bu nedenle fazla bilinmemektedir. Rojava Devrimi bize neyi öğretti? Bir devrimin gerçekleşmesinde hem öncülüğün tayin edici rolü var, hem de kitlelerin desteğinin, halkın harekete geçişinin ve konjonktürel gelişmenin, siyasi ortamın etkisi var. Bir öncü çalışma olmadan, bilinç ve örgütlülük olmadan bir halk devrimi, özgürlük devrimi gerçekleşmez. Ama aynı biçimde uygun koşullara ulaşmadan da sadece öncü çalışmanın zorlamasıyla da bir toplum devrime gitmez. Gerçek bir halk özgürlük devrimi yaşanmaz. Bu iki etken birbirine karşıt değil, ideolojik örgütsel öncülük ile siyasal konjonktür bir birinin karşıtı ya da alternatifi değil; farklı alanlar ve birbirinin tamamlayıcısı haline gelebiliyorlar. İdeolojik ve örgütsel çalışmaların, yani öncülüğün siyasal konjonktürü ve fırsatları iyi değerlendirmesi de devrimci çalışmanın temel gereklerinden biridir. Rojava’da böyle oldu. Dikkat edilirse çok da kan dökülmeden, ağır toplumsal tahribatlara yol açmadan, en derin toplumsal değişikliği öngören ve gerçekleştiren bir halk devrimi yaşanabildi. Bu belirttiğim iki hususun da yerinde, zamanında birbiriyle bütünleşmesi sonucunda oldu. İdeolojik, örgütsel, öncü çalışmanın yarattığı güç uygun bir siyasal konjonktürle birleşince çok fazla tahribata yol açmadan, çok aşırı zor, şiddet kullanımını gerektirmeden en derin değişimi ifade eden bir değişime yol açtı. Buradan ne sonuç çıkıyor? Devrimcinin görevi zorla devrim yapmak değildir. Devrim için halkı, emekçileri, ezilenleri, gençleri eğitmek, örgütlemek, hazırlamak, sürekli devrim hazırlığı için öncü çalışma yürütmek devrimin gerçekleşmesine uygun konjonktürleri de doğru değerlendirip ona ulaşıldığında gereken hamle yapma bilincini, kararlılığını, cesaretini göstermektir. İşte Rojava Devrimi böyle bir yaklaşımın sonucunda gerçekleşti. Devrimsel gelişmelerin bu temelde mümkün olduğunu, böyle bir yaklaşımla ele alınırsa küçük büyük her yerde halk devriminin gerçekleşebileceğini ortaya koydu. Bu da bizim açımızdan, tüm devrimciler açısından doğru anlaşılması, dikkatle değerlendirilmesi gereken bir husustur. Bu anlamda devrimi değerlendirirken yanlış anlayışlara düşmemek gerekiyor. Örgütlü, öncü çalışmalarımızın her şeye kadir olduğunu değerlendirmemek lazım. Diğer yandan da kendiliğinden oldu ya da sadece Suriye’deki gelişmelerin sonucu oldu dememek lazım. İkisinin de etkisiyle bu sonucun ortaya çıktığını doğru anlamak ve değerlendirmek gerekiyor. Çünkü gerçeği rahatlıkla insan kanıtlayabilir. Şimdiye kadar da çok öncü çalışma yürüttük, ama böyle bir devrim ortaya çıkmadı. Suriye’deki konjonktür sadece Afrin, Kobani, Cizire için değildi, Suriye’nin hepsi içindi. Ama Rojava dışında, Kürdistan’ın dışında, diğer alanlarda benzer bir devrim hala gözükmüyor. Demek ki yalnız başına o konjonktürün de Arap aleminde yaşanan halk isyanlarının Suriye’ye yansımasının sonucu da değil. Demek ki her ikisinin de ortak, belirleyici, birleşik etkisini görmemiz lazım. Kuşkusuz Arabistan’dan Suriye’ye yansıyan gelişme olmasaydı böyle 19 Temmuz Devrimi olmazdı. Kuşkusuz 1979’dan itibaren Önder Apo’nun başlattığı, büyük bir özenle planlı bir biçimde hazırladığı, geliştirdiği, Özgürlük hareketinin bunu devam ettirdiği ve 2011 Şubatı’ndan itibaren de Arap alemindeki gelişmeleri değerlendirerek doğru bir politik çizgi temelinde bunlara uygun bir hazırlığı yaptığı bir ortamda, bütün bunların sonucu olarak bu devrim ortaya çıktı. Tabii neredeyse kırk yılı aşan devrimci öncü çalışma olmasaydı ve yeterince hazırlık yapılmasaydı böyle bir devrimci hamle ortaya çıkmazdı. Genel düşünce gelişimi, teorik tanımlama oluşumları açısından bunları da bu biçimde anlamakta, değerlendirmekte, böyle bir soyutlama yapmakta yarar var. Çünkü böyle bir değer taşıyor. Yine bazı konular üzerinde de durulabilir. Rojava 19 Temmuz Devrimini tekil bir olay, kendi sınırları içinde gerçekleşen bir olay olarak da görmemek gerekir. Böyle değerlendirmek de kesinlikle yanlıştır. Örgütlü çalışmanın ve konjonktürel çalışmanın ürünü olduğu gibi, Kürdistan genelinde yürütülen özgürlük mücadelesinin bir sonucu olarak bakmak da önemlidir. Dolayısıyla 1 Haziran 2010’dan itibaren geliştirilen ve Devrimci Halk Savaşı direnişi temelinde planlanan dördüncü stratejik dönemin ortaya çıkardığı bir devrimsel gelişme, bir sonuç olarak da görmek lazım. Çünkü hareketimizin stratejik planlamaları bütünlüklüdür, parçalı değil; Kürdistan bütünlüğünü ifade ediyor, içine alıyor. Taktik planlamaları da dönemsel planlamaları da bu çerçevededir. Dolayısıyla 19 Temmuz 2012 Devrimi 2011-12 planlamalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Özellikle de 2012 Devrimci Halk Savaşı hamlesinin ulaştığı zirve olarak görmek lazım. Ondan kopuk ele almamak gerekli. Bu planlamaları, mücadeleyi Kuzey’e veya diğer parçalara ait görmek yanlış; bütünlüklüdür ve böyle bütünlüklü bir stratejik duruş ve taktik mücadele sonucunda bu devrimsel hamle ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla Devrimci Halk Savaşı Stratejisi’nin yarattığı büyük bir devrimci adım oluyor. Tamamen onun hanesine yazmak lazım. Devrimci savaşla nelerin yapılabileceğinin görülmesi, anlaşılması açısından bu önemlidir. Şu çıkıyor ortaya: Devrimci Halk Savaşı’nın yerinde, doğru, ustaca geliştirilmesi durumunda mevcut Kürdistan koşullarında benzer devrimci gelişmeler daha çok yaratılabilirdi. Devimci Halk Savaşı hamlesi sadece Rojava’yla yetinmeyebilirdi. Kuzey’de de tümden olmasa da parça parça birçok alanda Demokratik Özerklik yönetimini kurabilecek gelişmeler ortaya çıkarabilirdi. Rojava Devrimi’ni hem böyle bir stratejik taktik bütünlük içinde ele almak hem de ona dayanarak diğer alanlardaki durumu değerlendirebilmek, eleştirebilmek gerekiyor. Bir diğer önemli husus da bu konuda bütünlüklü bir stratejik, taktik duruş sonucunda ortaya çıkan devrimci gelişme olması itibariyle tüm Kürdistan Devrimi’nin, Kürt halkının yarattığı bir gelişme olarak görülmesi ve bu temelde sahiplenilmesidir. Rojava Devrimi’ne giden yol Kandil savaşından alınan sonuçtan geçti. Kandil Savaşı’nda İran’ın geriletilmesiyle başlayan süreç 19 Temmuz Devrimi’ni doğurdu. Böyle bir halk ve ülke bütünlüğünü göremeyen yaklaşım dar milliyetçi ve parçacı yaklaşımlardır, düzeltilmesi gerekir. O tür yaklaşımdan devrim doğmaz, özgürlük doğmaz. Bu tür yaklaşımlar Güney Kürdistan’daki gibi dar çıkarcılığı ifade eder. O bakımdan Rojava Devrimi’ni anlamak, sahiplenmek, değerlendirmek, gündeme getirmek büyük önem taşıyor. Bizler genel olarak gündemimize alamazsak, topluma bu temelde taşırmazsak o zaman biz dar, milliyetçi yaklaşımları aşamayız. Bu da bize ciddi zararlar verir. Bu gerçeği görmek lazım. Buna göre de bir yaklaşım göstermek ve yanlışlara karşı mücadele etmek çok önemlidir. 19 Temmuz Devrimi büyük bir iradenin inancın ısrarın devrimidir Örgüt, ülke ve halk bütünlüğüne sahip uygun bir yaklaşım, taktik yaklaşım içinde olmak gereklidir. Koşullar nerede, ne kadar uygun hale geliyorsa o kadar plan yapılır, çalışma yürütülür. Devrimciler nerede fırsat, imkan oluşmuşsa onu değerlendirir. Önder Apo nerede imkan varsa orada çalışırsın, ne kadar imkan varsa o kadar çalışır, sonuç alırsın, dedi. Bu işin kuralı budur. Koşullar elverişli hale gelince Ortadoğu’daki gelişmeler Suriye’yi, dolayısıyla Rojava’yı öne çıkardı, hareketimiz de bunu doğru değerlendirdi. 2011 Ocak-Şubat’ından gösterdiği yaklaşım, ilgiyi doğru ve yeterli bir yaklaşım olarak görmek, değerlendirmek lazım. Bu temelde de büyük bir çaba harcadı, gayret etti, destek verdi. Doğru anlayışların gösterilmesi için yoğun bir çaba içinde oldu. 19 Temmuz Devrimi biraz da bu yaklaşımın ve faaliyetin sonucunda gerçekleşti. Şunu söyleyebilirim bu konuda, devrim büyük yerlerde, parçalarda olur; dolayısıyla devrimciler büyük parçalarda çalışırlarsa sonuç alırlar, diğer yerlerde olmaz biçimindeki eski yaklaşımın etkisiyle ortaya çıkan anlayışsızlığa, inançsızlığa karşı yürütülen mücadeleyle gerçekleşen devrim oldu. 19 Temmuz Devrimi’ni aslında doğru siyasi değerlendirmenin, büyük bir iradenin, inancın, ısrarın devrimi olarak görmek lazım. Diğer yandan 19 Temmuz Devrimi daha somutlaşmış bir biçimde Önder Apo’nun geliştirdiği üçüncü çizgi dediğimiz politik duruşun zaferi oldu. Bu üçüncü yol şöyle oluşuyor: Son yüz yılda kapitalist modernite sisteminin dünya hegemonyasıyla oluşan bir küresel duruş var. Bir de kapitalist modernitenin ortaya çıkardığı yerel ulus-devlet sistemleri var. Reel sosyalizmin çözülüşü ardından küresel kapitalist sistem gerçeği, onun bilimsel teknik devrimle ulaştığı düzey ile önceleri oluşmuş bu bölgesel, yerel düzeydeki ulus devlet statükoculuğu arasında önemli bir çelişki ortaya çıktı. Ulus devlet milliyetçiliği ve onun yarattığı sınırlar, ortaya çıkardığı duvarlar sermayenin serbest ve güvenli dolaşımını ifade eden küreselliği önünde engel oluşturdu. Küresel sömürüyü daraltır, sınırlandırır hale geldi. Sömürünün önündeki bu engellerin aşılabilmesi için ulus devletleri yeni bir biçime kavuşturması gerekti. Bu temelde de reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte bir çatışma, savaş durumu ortaya çıktı. 1991 Körfez Savaşı bunun başlangıcı da sayılabilir. Aslında daha önceleri Doğu Avrupa’da, Balkanlar’da yaşanan savaşları da bunun bir parçası saymak lazım. Yine Kafkasya, Orta Asya’daki gelişmeler de bununla bağlantılıdır. Önder Apo bu süreci 1989 tarihiyle başlattı. Bu çatışmalara ve çekişmelere Üçüncü Dünya Savaşı deniliyor. Üçüncü Dünya Savaşı küresel kapitalizm ile kapitalist modernitenin daha önce yarattığı ulus devlet statükoculuğu arasında süren bir savaştır. Bu çatışma bütün gelişmelerin üzerinde etkili olma, egemen olma ve siyasal gelişmelere yön verme karakterindedir. İlk iki güç bunlar oluyor. Üçüncü çizgi, bu iki egemen sömürücü gücün dışında kalan, halkları, ezilenleri, demokrasiyi temsil eden, gençlik ve kadın devrimlerini içine alan, ekolojik olan devrimci demokratik duruş çizgisi oluyor. Demokratik halk duruşu ideolojik, politik çizgi olarak böyledir. Politik olarak da halkın ve demokrasinin çıkarlarını savunan, bu temelde örgütlenip mücadele eden bir politik taktik yaklaşımı ifade ediyor. Bunu en yalın bir biçimde Önder Apo tahlil etti, tanımladı. 2001’deki AİHM savunmasından bu yana geliştirdiği savunmalarda bu durumu çok geniş bir biçimde analiz etti, tahlil etti, üçüncü çizgiyi geliştirdi, formüle etti, teorisini, programını, strateji ve taktiklerini yarattı. Örgüt ve eylem çizgisini ortaya çıkardı. Paradigma değişimiyle bunu çok daha net ve somut hale getirdi. Köklü bir farklılığa, ayrılığa kavuşturdu. Böylece başkalarının kuyruğuna takılmayan, başkalarına hizmet etmeyen, devletçi iktidarcı sistemden kopan bir felsefik, ideolojik paradigmasal duruş geliştirdi. Bu paradigmasal yaklaşımın gereği stratejik ve taktik bir duruş ve onun politik araç ve yöntemlerini ortaya çıkardı. Rojava Devrimi bizde düşünce değişimine devrimine de yol açtı 19 Temmuz Devrimi bu duruşun doğru olduğunu ve zafer kazandıracak güce sahip olduğunu ortaya çıkardı, kanıtladı. Kadın özgürlükçü, ekolojik demokratik toplum paradigmasının ilk kapsamlı, somut, pratik uygulanması Rojava Devrimi’nde oldu. Kürdistan’ın genelinde yürütülen mücadele bu çizgidedir. Zaten yenilmez olması, gelişme yaratması da böyle bir çizgi olmasına bağlıdır. Başarı kazanma, zafer kazanma gücüne sahip olduğunu da Rojava Devrimi kanıtladı. Bir de böyle bir özelliği var bu devrimin. Yani Üçüncü Dünya Savaşını yürüten güçler arasındaki çatışmaya alet olmamak, taraf olmamak, onun dışında kalmak, o çatışmadan halk özgürlük devrimini geliştirmek için yararlanmak! İşte Rojava Devrimi’nin politik çizgisi buydu ve bu çizgi 19 Temmuz Devrimi’ni ortaya çıkardı. Doğru bir politik duruş, politik çizgi olduğunu ortaya koydu. Özellikle Kürdistan ve Ortadoğu’da böyle bir çizgi yürütebilmek önemlidir. Çünkü ulus devlet milliyetçiliğinin etkisi altına girmiş solculuk bölgede çok yaygındır. Demokrat olma ve demokrasi tekelini neredeyse bunlar elinde tutuyorlar. Bu kavramları kendi çıkarları doğrultusunda ele alıyorlar. Bunun karşıtı olarak da küresel güçlerden umut bağlayan bir yaklaşım da çok yaygındır. Liberalizmin ekonomik ve sosyal alanda uygulanarak toplumun dağıtılıp bireyciliğin geliştirilmesini alternatif demokrasi sayıyorlar. Dolayısıyla bütün halk güçleri, halk dinamikleri, en çok ezilenler de dahil bu ikilinin arasındaki çelişkiye ve çatışma durumuna bağlanıyor, endeksleniyor. Onun dışına taşmasına izin verilmiyor. Böyle bir ortamda Kürt halkının bu durumu hem zihniyet, hem de politik olarak aşması, yepyeni bir halkçı, demokratik özgürlükçü duruşu ideolojik-politik olarak geliştirmesi ve bunda da sonuna kadar ısrar edebilmesi önemlidir. Rojava Kürdistan Devrimi gerçeğinde böyle bir duruşun ve ısrarın sonuç verdiğini, zafer kazandığını net bir biçimde görüyoruz. Diğer yandan yine 19 Temmuz Devrimi’nin ulusal demokratik birlikle, ittifakla bağını da görmek lazım. Gerçekten 1979’dan bu yana yürütülen devrimci demokratik çalışmaların bir sonucu oldu. Arap baharıyla oluşan konjonktüre dayanarak gelişti. Fakat 2011 baharında, yaz başında gerçekleştirilen Kürt ulusal demokratik birliğine, ittifakına da dayandı, ondan da güç aldı. Böyle bir ittifakın da 19 Temmuz Devrimi’nin gerçekleşmesi ve yaşaması üzerinde büyük bir etkisi oldu, rolü oldu. Böyle bir ittifak olmasaydı, bu biçimde devrim gerçekleşebilir miydi? Gerçekleşse bile kendini sürdürebilir miydi, devam ettirebilir miydi? Ömrünü uzatabilir miydi? Bunlar tabii tartışma konularıdır. Savunmada Önderlik diyor her devrim bir ittifaka dayanır. İttifakla başarı kazanılır. Rojava Devrimi de böyle bir ittifakla başarıya ulaştı. O temelde bir ulusal demokratik birlik, ittifak siyasetinin ne kadar doğru ve sonuç verici olduğunu ortaya koydu. Ama bu ne kadar doğru yürütüldü, ne kadar ilerletildi, onu görmek lazım. Devrimin ilerletilip kalıcı kılınması açısından da böyle bir ittifakın önemi var. Devrimin yaratılmasında ittifak bu kadar etkiliyse o zaman yenilmez kılınmasında da bir rolü vardır. O halde önemle ele alınmayı gerektiriyor. Bu konularda hatasız, doğru bir yaklaşım gerekmektedir. Eğer doğru değerlendireceksek eleştiri olarak uygulamadaki çok sayıdaki hata ve eksikliği görmemiz lazım. Eğer bugüne kadar bazı ağır sorunlar bu biçimde ortaya çıktı, hala da zorlayıcı durumlar varsa, bunlar tabii milliyetçi çizginin, Kürt egemen sınıflarının çıkarcı yaklaşımlarının sonucu oluyor. Ama devrimci demokratik siyasi çizgiyi pratikte doğru bir tarzla, üslupla başarılı bir biçimde uygulayamamak da böyle bir sonucun ortaya çıkmasının nedeni oluyor. Bu temelde şunu değerlendirmek lazım: değil bir yıl yaşayan devrimi görmek, böyle bir devrimin olabileceğine dair bizim bile teorik, politik bir yaklaşımımız yoktu. Aslında Rojava Devrimi bizde düşünce değişimine, devrimine de yol açtı. Başkalarında zaten hiç yoktu. Devrimden sonra da devrimin yaşayıp yaşayamayacağı konusu en çok tartışma götüren konulardandı. Bir günden fazla yaşamaz diyenler, bir hafta, bir ay ömür biçenler, ne zaman bu devrim çökecek de ortaya çıkardığı sonuçlara el koyacağım diye leş kargası gibi bekleyenler epeyce vardı. Buna göre çaba harcadılar, birlikler oluşturdular, örgütlenmeler geliştirdiler, kuşatmalar yaptılar, ambargolar uyguladılar, hala da uyguluyorlar. Bir de tabii bu devrimin on yıl gibi sürebilmiş olması da gerçekleşmesi kadar mucizevi özelliktedir. Rojava Devrimi hiç de hesapta kitapta olmayan, fazla düşünülmeyen, planlanmayan bir devrimdi. Eğer beklenmeyen, bilinmeyen bir şeyin gerçekleşmesiyse Rojava Devrimi aslında bu anlamda bir mucizedir. On yıl yaşaması da ikinci bir mucize olma özelliği taşıyor. Kim, ne kadar bu devrimin yaşatılabileceğine, en azından on yaşına basabileceğine ihtimal veriyordu? Bunun en çok içinde olan, en çok emek harcayan, pratiğini yürütenler bile kendi yaklaşımlarını, zihniyetlerini, duygularını bu konuda değerlendirmeliler. Böyle bir samimi değerlendirme olursa göreceğiz ki bu konuda da inanç azdı, kendine güven zayıftı, tereddüt, ürkeklik çok fazlaydı. Her zorlukla karşılaşıldığında da hemen geri çekilme eğilimi genel eğilimdi. Bu eğilimlere karşı hep mücadele edilerek bu devrim yaşatıldı. On yıl bu anlamda az değildir. Düşünelim, küresel ve bölgesel sistem tümüyle karşı, Amerika, Avrupa karşı. Ne Türkiye, ne Arabistan, ne İran varlığını kabul ediyor. En çok küresel sistem etkilerine karşı çıkıyor olması nedeniyle İran bloku tarafından, Rusya-Çin bloku tarafından desteklenmesi gerekirken, tam tersine en son kuşatma ve saldırılarda gördük ki, en çok saldıran bunlar oldu. Yani bu devrimin yaşatılıyor olmasını hiç hafife almayalım. Şu an dünyada birbirine en çok karşıt olan güçler Rojava Devrimi’ni boğmak için elbirliği etmiş durumdalar. Amerika’yla İran aynı cephede, El Kaide’yle Hizbullah aynı cephede, El Kaide’yle Amerika aynı cephede. Terör örgütü ilan etmiş olsa bile, Amerikan silahları El Nusra cephesinin elinde Rojava Devrimi’ne, halkına karşı kullanılıyor. Hem de her gün vahşi bir biçimde. Böyle bir ortamda boy verdi gelişti devrim. Rojava’daki direnişin derslerini iyi bilince çıkarmak gerekiyor Ben Kürdistan’ın sahibiyim, Kürt toplumunun önderiyim, lideriyim diyenler Rojava Devrimi’ni boğmak için her türlü ambargoyu uyguladılar. Güney Kürdistan yönetiminin, KDP’nin tutumu ortada. Baştan beri devrime diz çöktürmek ve oradaki gelişmeleri kendi çıkar hanesine yazabilmek için yapmadığı baskı, kullanmadığı yöntem kalmadı. Kürdistan’ın diğer parçalarının ilgi zayıflığı ortada. KDP ile birlikte AKP politikası da ortada. Bu devrimi boğabilmek için Suriye muhalefeti denen çete gruplarıyla elbirliği edip uygulamadıkları baskı ve saldırı yöntemi bırakmadılar. Hem Suriye muhalefeti hem Şam yönetimi Rojava Devrimi’ni bastırmak için aynı cephede, elbirliği halinde. Biri Halep’e saldırıyor, diğeri Afrin’e. Bunları dikkatli değerlendirelim; kimin ne olduğunu ya da bu dünyanın ve bölgenin nasıl bir bölge olduğunu, Kürt sorununun nasıl bir sorun olduğunu, Kürdistan’ın bölünmüşlüğünün ne anlama geldiğini çok net bir biçimde bu pratik durumlar ortaya çıkarıyor. İyi anlayalım. Demek ki şimdiye kadar Önder Apo’nun geliştirdiği eleştiriler, düşünceler gerçekten yanlış, hatalı değilmiş, hepsi pratikte nasıl bir gerçekliği ifade ediyor, bunu zaten yıllarca Kuzey’deki mücadelede gördük, Güney’deki durumda gördük, Rojhılat’ta gördük, ama şimdi bütünlüklü bir biçimde ve çok somut olarak Rojava Devrimi’ni boğmak için neredeyse el birliği halinde yürüttükleri saldırıda çok daha net olarak görüyoruz. Bu devrim on yıldır böyle bir kuşatmaya, bütün karşıtların elbirliği ederek boğmak üzere yürüttükleri saldırılara karşı direnerek yaşıyor. Bu bakımdan Rojava Devrimi’ni ve on yıllık direnişi dikkate almak ve önemsemek lazım. Bu direnişin derslerini iyi bilince çıkarmak gerekiyor. Böyle bir direniş yürüttüğü için Rojava Kürdistan halklarını tabii ki kutlamalıyız. Gençlerini, kadınlarını, selamlamalıyız. Gerçekten de büyük bir cesaret ve fedakarlık gösterdiler. Baştaki o genel anlayışların ve küçük olmanın yarattığı ürkeklik, zayıflığı böyle bir direniş içerisinde adım adım aştılar. Şimdi bilinçli, örgütlü, kendine güvenli, her türlü saldırıya karşı göğüz germe gücüne sahip, özgür ve bağımsız yaşamakta sonuna kadar ısrarlı bir insan ve halk duruşu ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bunu devrim kutlamalarında net görüyoruz, devrimi boğmak için yürütülen her saldırı karşısındaki duruşta ve direnişte görüyoruz. Bunlar büyük gelişmeler, tarihi gelişmeler. Tabii ders çıkartmamız gereken gelişmeler. Bu gerçekler de dikkate alındığında Suriye’de tüm siyasi ve toplumsal kesimlerin, etnik ve dinsel toplulukların özgür ve demokratik olarak özgünlüklerinin özerkliğini yaşayacağı bir Suriye projesi pratikleşecek ve kazanacak tek projedir. Böyle bir projede ısrarlı olmak Rojava Devrimi’ne yönelik tüm saldırıların panzehiri olarak görülmeli ve bunun üzerinde ciddi bir biçimde durulmalıdır. Bu gerçekleşirse her türlü saldırı kırılıp boşa çıkarılacağı gibi, oluşacak yeni demokratik Suriye’de Kürtlerin her bakımdan etkisi artacaktır. Demokratik Suriye’nin demokratik özü ve temeli olacaktır. Suriye, Rojava Devrimi’nin özgürlükçü ve demokratik karakteriyle mayalanacak, özgürlükçü ve demokratik bir Suriye yaratma gerçekleşecektir. ÖZGÜR EREN |
YORUM GÖNDER