“HELALLEŞME”
Yüzleşme sadece bir olayın olduğunu kabul ederek değil aynı zamanda o olayın meydana gelmesini sağlayan zihniyet ile hesaplaşarak mümkün olabilir.
Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği Diyarbakır ziyaret sırasında önemli açıklamalarda bulunan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, “Bu bölge büyük sıkıntılar yaşadı. Diyarbakır Hapishanesi’ndeki işkenceler unutuldu mu, unutulmadı. Oradaki insanlarla bizim helalleşmemiz lazım. Bu memleketin huzura ihtiyacı var, beraber yaşamaya ihtiyacı var, kucaklaşmaya ihtiyacı var ve en önemlisi helalleşmeye ihtiyacı var” dedi.
Bugün Türkiye’de halkların, ezilenlerin maruz kaldığı tüm sorunların kaynağında yatan tekçi ve inkarcı siyaset kodlarını yani Türklük sözleşmesinin maddelerini değişmez yasalar gibi Türkiye siyasetinin merkezine kazıyan bir siyasi anlayışın devamcısı ve mirasçısı olarak Cumhuriyet Halk Partisi’nin günahları çok büyüktür.
Ne tam olarak sahiplenebildiği ne de tam olarak inkar edebildiği bu miras CHP’nin en büyük ayak bağıdır.
CHP, bir türlü gerçekten hesaplaşamadığı bu geçmişle, doğrudan ve dolaylı olarak yol açtığı adaletsizliklerle yüzleşme yerine ne olduğu, sınırları ve sonuçları belli olmayan bir helalleşme söylemini diline dolamış durumda. “Helalleşme” geçmişte AKP’ye oy vermiş olmasına karşın gelinen noktada başka arayışlar içine girmiş ama hala CHP’ye dönük ciddi kaygıları olan kesimlerin desteğini kazanmanın bir aracı olarak görülmektedir. En başta şunu belirtelim ki, ürkekçe ve çok yetersiz de olsa, CHP’nin böylesi bir yönelim içine girmesi bir noktaya kadar anlamlıdır ve mutlaka cesaretlendirilmelidir. Ama bir yere kadar çünkü çok açıktır ki CHP bunu geçmişte yaşananlarla kendi sorumluluğunu da görecek şekilde bir hesaplaşma için değil “olan oldu, biz önümüze bakalım” mantığı ile yapmaktadır. CHP mevcut iktidara karşı toplumda birikmiş öfkeye güvenerek aslında ne şiş yansın ne kebap yansın siyaseti gütmektedir. Ama bu araçsalcılığın ve orta yolculuğun kimseye bir faydası yoktur. Ve çok açıktır ki bu coğrafyaya hava gibi su gibi özlemini duyduğu barışı ve adaleti orta yolcu bir anlayışın getirmesine imkan yoktur.
Diğer taraftan, CHP’nin ne yapmaya çalıştığından bağımsız olarak adına ister “helalleşme” diyelim ister yüzleşme diyelim, ister hesaplaşma diyelim bu çok önemli bir konudur. Geçmişle yüzleşme ve hesaplaşma hele de Türkiye gibi nereye baksanız bir adaletsizlik, haksızlık, zulüm göreceğiniz bir coğrafya için eğer ileri doğru bir adım atacaksa olmazsa olmaz bir konudur. Toplumsal barışın, farklılıkların bir arada yaşamasının en önemli ön koşullarından biridir.
Bununla birlikte, bu yüzleşme “olan oldu” mantığı ile yapılacak bir şey değildir. Çünkü ancak içinde bulunan anın ayaklarına bir pranga gibi dolanmış geçmiş ile gerçek bir hesaplaşma sadece ve sadece geçmişte olanların sadece geçmişte kalmadığını ve an be an yeniden üretildiği ve yeni adaletsizliklere, haksızlıklara, baskılara yol açtığı gerçeği kabullenilerek mümkün olabilir. Yüzleşme sadece bir olayın olduğunu kabul ederek değil aynı zamanda o olayın meydana gelmesini sağlayan zihniyet ile hesaplaşarak mümkün olabilir.
Bu yüzden de, 12 Eylül faşizmi döneminde Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananları diline dolayıp ama bugün cezaevlerinde yaşananlara gözünü kapayan bir Diyarbakır Cezaevi gerçeği ile yüzleşemez, Diyarbakır Cezaevi’nde işkence görenlerle “helalleşemez.” Bir ulus olarak Kürtlerin varlığını inkar eden tekçi anlayışla hesaplaşmadan Kürt sorununu çözülemez. Daha da basiti, kendi partisinden seçilmiş ve ırkçılığı tescilli bir belediye başkanının sadece Kürt sorunu ile ilgili paylaşımlar yaptığı gerekçesiyle bir emekçinin işine son vermesi ile hesaplaşmadan tek bir Kürt ile bile helalleşemez.
Sonuç olarak, adaletsizlikler, zulüm ile geçmişte kalmış bir konu olarak geçmiş, içinde bulunulan an ve gelecek arasındaki bağ kurulmadan yapılan bir “yüzleşmenin” her türlü günahı işleyip kiliseye giden ama ertesi gün aynı günahkarı işlemeye devam eden birinin günah çıkarmasından çok da bir farkı yoktur. Dolayısıyla da gerçek bir yüzleşme olmadığı sürece zihniyet baki kalacağından, halkların, ezilenlerin aynı kaderi tekrar ve tekrar başka şekiller ve isimler altında yaşamak olacaktır.
Buna karşı yapılacak ise müesses nizamın iktidarıyla ve muhalefetiyle yüzleşme konusunu kendi güç mücadelelerinin bir aracı olarak kullanmalarına çok da pirim vermeden bu coğrafyaya barışı, özgürlükleri ve demokrasiyi getirecek gerçek bir yüzleşmeyi mümkün kılacak üçüncü yolun daha da güçlü örülmesidir.
Bu duygularla... Newroz pîroz be!
CİHAN DENİZ
KAYNAK: ÖZGÜR POLİTİKA
YORUM GÖNDER