DEVRİMCİ HALK SAVAŞI ORTADOĞU'DAKİ GERİCİLİĞİN EN BÜYÜK KALESİNİ DE YIKACAKTIR (3.BÖLÜM)
Türkiye Tam Bir İç Savaş Durumunu Yaşıyor;
Kuzey Kürdistan’da önemli bir askeri ve siyasi hamle gelişti. Rojavadaki hamle ile denk gelmesi bu hamleyi daha da güçlendirmiş bulunmaktadır. Öte yandan Türkiye’nin bölge ülkeleriyle ilişkilerinin bozulduğu bir döneme denk gelmesi, hamlenin çevremizde yaşanan siyasal sürecin ruhuna uygun gelişmesini de beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla çok uygun bir momentte hamlenin geliştiğini söylemek gerekir. Türkiye’nin Kürt sorununun demokratik çözümüne yanaşmadığı bugünkü ortamda bunu daha fazla geliştirebilir, değerlendirebiliriz. Bu hamlenin Kuzey Kürdistan başta olmak üzere her tarafta ciddi etkileri olduğu açıktır. Kuzey Kürdistan’da bazı hain işbirlikçiler dışında tüm Kürtlerin hareketimiz etrafında toplanma durumu var. AKP’nin de belirli düzeyde oy aldığı Muş, Ağrı, Bitlis gibi yerlerde dengeler tamamen hareketimiz lehine gelişmektedir. AKP sadece buralarda değil, diğer tüm alanlarda da zayıflamış bulunmaktadır. Hamlenin etkisi olumludur. Rojavaya da moral veriyor. Böyle bir hamle olmasaydı Rojava’da KDP ve diğer güçlerin etkisi daha fazla olabilirdi. Hamlemiz bu alanlarda da etkili siyaset yürütmemize zemin sunuyor. Zaten KDP de Güney’de eski gücünde değildir. Türkiye ile ilişkilerini geliştirmesi bir yönüyle de buradan kaynaklanmaktadır. Böyle bir süreçte hamlemizin gelişme imkanları var olduğu gibi, Rojava’da özgürlükçü demokratik toplumcu güçlerin önlerine çıkacak engelleri daha rahat aşmasına fırsat sunuyor. Rojava halkının her türlü siyasal güce karşı direncini artırıyor.
Kuşkusuz genelde de Rojava’da da Kürt ittifakını savunmak gerekiyor. Bölge değişirken, Kürtlerin birlikte hareket etmeleri daha fazla kazanmaları anlamına gelmektedir. Ne var ki KDP’nin bencil, dar yaklaşımları bu büyük kazanma imkanlarını tehlikeye atıyor ve sabote ediyor. Bu değişim sürecine müdahale etmek birlik ile olur. Ama KDP bu tarihsel süreci ve fırsatları doğru okumayarak kendi bencil ve günlük çıkarları gereği Türkiye’yi tercih ediyor. Birlik üzerinde durmamız gerekiyor, ama böyle bir durum da var. Kuzeydeki hamlemiz birlik ruhunu daha da geliştirdi. AKP’yi önemli oranda zayıflattı. AKP şu anda bir sırat köprüsü üzerinde yürüyor. Türkiye tam bir iç savaş durumunu yaşıyor. Kumar oynuyor, kaybetmemek için çırpınıyor. Onun için ABD ipine sarılıyor, KDP’ye sarılıyor. Milliyetçiliğe dayanarak kendini ayakta tutmaya çalışıyor. Milliyetçiliğe sarılarak bizi etkisizleştirmek istiyor. Çünkü Kürt sorununu demokratik temelde çözerek demokratik Türkiye içinde siyasal varlığını sürdürme gibi bir zihniyeti ve politikası yok. Bütün ilişkilerini bize karşı yürüttüğü savaş üzerine kurdu. MHP ile ilişkileri savaş üzerine kuruludur. Önderliğe yaklaşımı savaş üzerine kurguludur. Bu nedenle savaşı sürdürmekte ısrarlıdır. Çünkü kaderini buna bağlamıştır. Ama hamlemiz AKP’yi zorlamıştır.
Şu açığa çıkmıştır ki, AKP ile uzlaşarak sonuç almak mümkün değildir. AKP böyle bir politik karaktere sahip değildir. Önder Apo’nun vurguladığı gibi 12 Eylül’ün “liberal” versiyonu bir anayasa yaparak yeşil Türkçü faşist bir anayasa yapmak istiyor. Kuşkusuz Kürt özgürlük hareketi demokratik çözüm için büyük çaba harcadı. Son günlerde ortaya çıkan belgelerin tümü doğrudur. Ancak AKP oyalamak ve kendini iktidarda tutmak için bu görüşmeleri ele aldığından bir sonuç çıkmadı. Kürt özgürlük hareketi Türk devletini ve toplumu çözüme hazırlarız ve böylece AKP’ye de çözümü dayatırız anlayışıyla bu görüşmelere yaklaşmış, ancak sonuç alamamıştır. Bu nedenle mücadeleyle sonuç alma zorunlu hale gelmiştir. Mücadeleyi yükseltip sorunu çözmemiz gerekiyor. Aslında AKP hala hiçbir sonucu olmayan, hiçbir siyasal projeye dayanmayan, sadece kazanmaya dayalı bir ateşkes arzuluyor. Bunun kabul edilemeyeceği açıktır.
Kimi çevreleri ve Kürt işadamlarını devreye sokarak hiçbir siyasal değeri olmayan ateşkes yaptırmak istiyor. Hatta hiçbir siyasal karşılığı olmayan, sadece oyalamayı esas alan bir ateşkes ortamını BDP’ye bile kabul ettirmek istiyor.
Kürt sorununda Türkiye’deki siyasal güçlerin birbirinden farkı yoktur. Kendi aralarında bir iç savaş yürütürlerken Kürt sorununda benzer düşünüyorlar. CHP ile AKP aynı kafadadır. Hepsi faşist karakterlidir. Sadece kurulacak yeni Türkiye siyasal sisteminde kim hakim olacak savaşı veriyorlar. Eskiden beyazdı, şimdi yeşildir. Bir de beyaz ve yeşili kabul ettirme aracı haline gelmiş MHP’de temsilini bulan kara faşizm var. Ancak kendi aralarındaki mücadele de şiddetlidir. Aslında ordu içindeki durum da farklı değildir. Belirli etkinlikleri var ama tam hakim olmamışlar. Şu anda orta kademe subaylar eski anlayışta, kemalisttirler. Generallerin cezalandırmalarından olumsuz etkilendikleri açıktır. Özcesi ordunun içine de kurt girmiştir. Her bakımdan kendi içlerinde sorunludurlar. Bunun da en az beş on yıl daha süreceğini görmek gerekiyor. AKP her ne kadar Has-Parti’nin kimi kadrolarını yanına alarak kendini güçlü tutmaya çalışsa da islamcı tabanda da ayrım gelişecektir. AKP’nin politikalarına karşı bu kesimde de hem toplumsal hem siyasal duruşlar gelişecektir. Dolayısıyla Türkiye’nin siyasal durumu demokrasi güçlerinin etkili olmamsına fırsat vermektedir. Bu ortamda HDK’nin etkisini artırmak gerekir. Alternatifsiz olmaz. Türkiye böyle dağılırken bir alternatifini de yaratmak gerekir. Demokrasi hareketini geliştirmek gerekir. Mevcut boşluk ve imkanlara seyirci kalınamaz. Dolayısıyla sorumlu ve ciddi bir biçimde alternatifinin ortaya çıkarılması gerekir. Demokrasi güçleri son zamanlarda AKP’nin durumunu anladılar. Asker-sivil bürokrasinin siyasal islam karşıtlığı üzerinden solu etkileme politikasının demokrasi ve sosyalizm güçleri açısından bir tuzak olduğunu iyi gördüler. Bu nedenle Kürt özgürlük hareketiyle birlikte hareket ederek demokrasi ve özgürlük mücadelesi vermek gerektiğini anladılar. Dolayısıyla bu durumun değerlendirilmesi gerekmektedir.
AKP’den Bir Şey Beklemek Büyük Gaflettir;
Devletin Kürt özgürlük hareketine karşı topyekun savaş yürüttüğü bu süreçte BDP’ye daha fazla yüklenileceği anlaşılmıştır. Bir kısım milletvekillerini zindana atarak BDP’yi zayıflatacaklardır. Bu baskı üzerinden BDP içindeki kimi kesimleri de pasifleştirmeyi hedefliyorlar. Bu baskılarla serhildanın gelişmesini engellemek istiyorlar. Görüldüğü gibi AKP’den bir şey beklemek büyük gaflettir. Mücadelenin sadece dağ alanında değil, tüm alanlarda geliştirilmesi gerekir. Kendi özgürlükçü sistemimizi kurarak bu mücadelenin altyapısını oluşturmak gerekir. Şu açıktır ki, serhildanın gelişmemesinde tereddütlü ve hala AKP’den bir şey bekleyen orta sınıf ruh halinin etkisi bulunmaktadır. Halkın mücadelesinin radikalleşmesini engelleyen bir orta sınıf ruh hali söz konusudur. 20. yüzyılda orta sınıf radikaldi. Öyle ki, ulusal kurtuluş hareketlerinde orta sınıf radikal tutum içindeydi. Bu nedenle birçok yerde de birçok hareketlere öncülük yapıyorlardı. Sistem küçük burjuva ve orta sınıfı entegre etti. Sistem onlara yönelik sus payını artırdı. Bunun için orta sınıftan radikal hareketler çıkmıyor. Dolayısıyla bu tür eğilimleri bahane etmeden, onlardan çok şey beklemeden mücadelenin yükseltilmesi gerekir. Önderlik esaret altında büyük bir direniş gösteriyor. Gerilla fedaice bir devrimci harekat yürütüyor. Rojava’da Kürt halkı büyük bir devrimci hamle içinde. Bölge önemli değişimleri ve dinamizm yaşıyor. Bu ortamda kararlı devrimci mücadele kesinlikle kazandıracaktır.
Önderliğin durumu ciddidir. Neden uzun süredir görüştürmüyorlar? Bu konuyu daha fazla gündemleştirmek gerekiyor. Kuşkusuz mücadelenin bu düzeyde yükseltilmesinde Önderliğe yönelik tehdit ve şantajın da payı büyüktür. Önderlik zaten iki yıl kadar önce “benim savunmalarımı okudular ondan sonra bana karşı tutumlarını sertleştirdiler” diyerek AKP’nin gerçekliğini ortaya koyuyordu. Çünkü Önderlik son savunmalarında AKP’yi çok kapsamlı bir biçimde teşhir etmiştir. AKP’den bir beklentisi olmadığını ortaya koyduğu gibi, beklentide olanların da büyük bir yanılgı içinde olduğunu çarpıcı değerlendirmeleriyle gözler önüne sermiştir. AKP’nin Kürtler üzerinde yeni siyasal egemenlik ve kültürel soykırım temelinde Türkiye cumhuriyetini yeniden şekillendirmek istediğini ortaya koymuştur. AKP’nin politikaları karşısında “aradan çekiliyorum” diyerek tepkisini koymuştur. Dolayısıyla bizim de bu tutuma ve direnişe hakkıyla cevap vermemiz gerekir. Çünkü AKP mücadeleden başka bir yol bırakmamıştır. Zaten gelinen aşamada demokratik siyasete yaşam hakkı verilmediğini, milletvekillerinin bir örtü olarak kullanıldığını ortaya koyarak mücadeleyi daha da yükseltmemiz gerekmektedir. Kış geliyor diye yumuşamamak, tutumu net ortaya koyarak bahardaki mücadeleyi daha da geliştirmek gerekiyor. Bu kışın da mücadelenin dağda, ovada her yerde kesintisiz sürdürülmesi önemlidir. Mücadelede kararlılık sürerse halkın da mücadele içine daha etkili gireceği açıktır. Ne KCK tutuklamaları, ne de baskılar halkın serhildanlarının geliştirilmesini engelleyecektir. Bu tür siyasal ortamlarda halkın devrimci harekatları durdurulamaz gelişir. Devrimler öyle çok örgütlü gelişmiyor. Devrim ortamı örgütü ve önderlerini ortaya çıkarıyor. Kaldı ki Kürdistan devriminin örgütü de önderleri de var. Bilindiği gibi Rusya devrimi olduğunda toplum örgütlü değildir. Şubat devriminde etkili olanlar Bolşevikler değildir. Hatta en zayıf olanlardır. Ama o devrim ortamında doğru politika izleyerek ve sorunlara çözüm gücü olarak devrimin öncüsü oluyorlar. Özcesi uygun bir momentin varlığında halkın yürüyüşü durdurulamaz
Gerçekten şimdiye kadarki gerillanın direnişi kahramancadır. Önemli bir deney oldu. Belirli alanları kontrol edilebilir duruma geldi. Mevzilere çakılmadan, mevzi savaşı vermeden alan kontrol etme pratiği ve deneyi ortaya çıktı. Kuşkusuz belirli yerlerde yoğunlaşma olmaktadır. Ama bu klasik bir mevzi ve cephe savaşı değildir. Belirli alanlardaki yoğunluk temelinde yürütülen gerilla savaşıyla sağlanan bir alan hakimiyeti söz konusudur. Etkin gerillacılığın bunu başarma gücü olduğu ortaya çıkmıştır. Gerillanın bu direnişi Özgürlük hareketinin etkisini ve itibarını artırdığı gibi, Özgürlük hareketine karşı savaşan ya da savaşmak isteyen güçleri de önemli düzeyde ürkütmüştür. Gerillanın bundan sonra daha da büyüyeceği, gelişeceği, önünün açılacağı, siyasal etkisinin artacağı, halkın mücadelesiyle bütünleşerek demokratik özerklik sisteminin kurulmasını güçlendireceği açıktır.
Şu anda Ortadoğu’da tüm klasik iktidar blokları yıkılıyor. Yıkılan sadece Saddam, Mübarek, Esed değildir. Türkiye’deki mevcut devlet sistemi ve iktidar bloku da benzer zihniyet ve yapılanma içindedir. Türkiye’nin ikizleri yıkılıyor. Bunlar yıkılırken Türk devleti ayakta mı kalacak. Onlar da Türkiye gibi 20. yüzyılın içinde kurulan devletlerdi. Türkiye’de soğuk savaş dengeleri üzerinde kuruldu. Topluma dayalı, etnik ve dinsel toplulukları da gözeten bir siyasal sistem değildir. Otoriter tekçi bir devlet olarak kuruldu. Bu tür devletler ayakta kalmadığına göre Türkiye de dağılacaktır. O da aynı kumaştandır. Sistem değişmemiştir. Erdoğan geldi ama anayasa aynıdır. Düşündüğü yeni anayasa da 12 Eylül anayasasının versiyonu olacaktır. Türkiye kendini ne kadar farklı gösterse de, kimi liberallerle ve işbirlikçi Kürtlerle yüzünü saklasa da gerçeği budur. Türkiye’de devlet de, siyaset de günümüzün siyasal ve toplumsal ihtiyaçlarına cevap verememektedir. Türkiye’deki tüm kötülüklerin kaynağı bu karakterdeki sistemdir. Bu nedenle demokrasi güçlerinin ve Kürt özgürlük hareketinin yürüteceği mücadele Türkiye rejiminin de sonunu getirecektir.
DERLEME (ARŞİV)
YORUM GÖNDER