FEMİNİZM VE ÇOĞUL KİMLİK ARAYIŞI (4.BÖLÜM)
Feminizmin 1980’li yıllardan itibaren giderek sokaktan, eylemden, kadından ve toplumdan uzaklaşarak, akademik zeminlere çekilmesi de bu süreci etkiler. Devlet denetimine giren, iktidar zeminlerinden nemalanan feminist eğilim ile eleştirel yaklaşanlar arasında çatışma ve parçalanmalar yaşanır. Söylem dili, anlaşılmayan ve belli bir kesime hitap eden geleneğin önünü açtığı gibi, kadın üzerinde geliştirilen sömürünün doğru tahlili ve çözümünde geriye düşüşe hizmet eder. Düşünce üretenlerle eyleme geçenler ayrışır. Bu ayrışma, feminist mücadelenin radikalizmini söndürür. 1970’ler sonrası feminist kuramcıları üniversite zeminlerine, BM çatısı altına çeken küresel kapitalist sistem politikaları etkili olmaya başlar. Kıtalara yayılan feminizm konferansları, örgütlenmeler ve kadın gündemleri öne çıkar. Hükümetleri, yasaları değiştirmeye zorlama gündemi, yön veren eğilim haline gelir. Ulusal ve uluslararası sözleşmelerle hükümetleri kadın haklarını kabule zorlama, temel bir yönteme dönüşür.
Diğer yandan küresel sömürü sisteminin, sömürge savaşlarının kadın, toplum, ekonomi, doğa üzerinde geliştirdiği tahribatı ve cinsiyetçi politikaların sonuçlarını irdeleyen feminist eğilimler de (post-kolonyal, eko feminizm vb.) ulusal ve uluslararası alanda önemli gündemler oluşturur. Tecavüzcü zihniyetin, kadın ve toplum değerlerini ele geçirmeye, yok etmeye, doğal toplum kültürünün izlerini ortadan kaldırmaya dönük saldırılarını teşhir ederler. Küresel sermayenin toprağı, halkları ve kadınları ele geçirme politikalarına karşı, ortak mücadele zeminleri yaratırlar. İslam’ı kadınlar cephesinden yorumlayan, Batılı oryantalist feminist yaklaşımları eleştiren, aşmayı amaçlayan İslamcı feministler (çoğu bu tanımı reddetmektedir), kadın-erkek eşitliğinden yanadır. Aile ve ev içi ilişkileri fazla sorgulamadıkları için, ev içi sömürü ve cinsel şiddeti gündemlerine almadıkları gerekçesi ile kadın-erkek eşitsizliğini meşrulaştırmakla eleştirilmektedirler.
21. yüzyılın ilk çeyreğinde, bazı feminist kesimlerde gelişen sorgulama, önemli bir hareketliliği açığa çıkarmıştır. Devlet zihniyeti ve sistemini, kapitalist modernite kültürünü köklü bir sorgulama olmasa da kadın bedeni ve emeğine sahip çıkmaya dönük eylemler, önemli bir gündem oluşturmuş durumdadır. Son yıllarda milyonlarca kadının katıldığı emek ve beden sömürüsünü, çalışma koşullarını ve ücretlerini gündemleştiren grev, miting ve yürüyüşler dünya genelinde önemli bir etki yaratmıştır. Liberalizmin feminist kuram ve hareket üzerindeki derinleşen etkisini sorgulayan, anti-kapitalist eğilimler gelişmektedir. Liberalizmin etkisinin feminist hareketin radikalizmden uzaklaşması, parçacılığı ve eylem alanından uzaklaşmasıyla bağını kuran sorgulamalar yürütülmektedir. Akademik zeminlerin dışına çıkma zorunluluğu gündemleştirilerek, devletli sistem politikaları irdelenmektedir.
Latin Amerika’da kadına taciz ve tecavüzü günlük yaşamın bir parçasına dönüştüren ve katleden “maço kültürüne” karşı yaygınlaşan eylemler etrafında, ortak örgütlenmeler gelişir. % 99 İçin Feminizm: Bir Manifesto’yu yayınlayarak bir araya gelen farklı feminist kesimler, kadın sorununun toplumsal sorunla bağını kuran bir çıkış noktası aramaktadır. Şilili feministler kadın partileşmesine duyulan ihtiyacı tartışmakta, kadına karşı şiddet ve cinsiyet ayrımcılığına karşı Las Tesis dansı eylemleriyle dünyanın önemli merkezlerinde milyonları harekete geçirebilmektedir. İspanya’da 2018’de 6 milyon kadının katılımıyla gerçekleşen 8 Mart kadın grevi, Polonya’da on binlerin katıldığı kürtaj hakkı eylemleri, yeni seçilen ABD Başkanı Donald Trump’a karşı yüz binlerce kadının uyarı yürüyüşü gibi eylemler hem kadın hem toplumsal içerikli eylemlerdir.
Feminist kuram ve hareketin, demokratik modernitenin gelişimi içinde önemli bir yeri bulunuyor. Önder Apo sistem karşıtı hareketler içinde, feminizme öncelikli yer vermektedir. 21. yüzyılı kadın yüzyılı olarak tanımlarken, “ekolojik ve feminen” devrim tanımı yapmaktadır. Toplumsal devrimin ve paradigmanın demokratik karakteri, ekolojik ve kadın özgürlükçü boyutla tamamlanmakta, anlam kazanmaktadır. Bu anlamda kadın, kadın örgütlülüğü ve öncülüğünün önemli bir misyonu bulunuyor. Radikal demokratik toplumsal dönüşümün kilit noktasını oluşturuyor. Bu radikalizm, kadın hareketleri içinde önemli bir yeri ve tarihi olan feminist harekete de radikal bir çıkışı dayatmakta, toplumsal dönüşümle bağını zorunlu kılmaktadır.
Feminist hareketin kapitalist modernitenin tuzağına düşmekten kurtulmak için; sistem karşıtı karakterini güçlendirme, ataerkillik çözümlemelerini devlet ve iktidar karşıtlığıyla buluşturma ihtiyacı var. Bu ihtiyaç, radikal ideolojik duruşu, program ve eylemi gerekli kılıyor. Liberalizmin parçalı, dağınık ve bireyci eğilimlerle yön verdiği örgütsüzlüğü aşma, feminist hareketin önceliğini oluşturuyor. Önder Abdullah Öcalan, feminist kuramın Batı merkezli demokrasilerin ufkunu aşmaktan uzak olduğunu belirtmekte ve; “Temelinde kapitalizmin oluşturduğu yaşam biçimini değil aşma, tam kavranmasını bile sağladığı söylenemez” demektedir. Bu durumu Lenin’in sosyalist devrim anlayışına benzeştirerek; “Onca büyük çabaya rağmen ve kazanılan birçok mevzi savaşına karşılık, Leninizm sonuçta kapitalizme soldan en değerli katkıyı sunmaktan kurtulamamıştır” tespitini yapar. Feminizmin de benzer duruma düşebileceği uyarısında bulunarak; “Güçlü örgütsel temelden yoksunluk, felsefesini tam geliştirememe, kadın militanlığına ilişkin zorluklar, iddiasını zayıflatmaktadır. Kadınlar cephesinin ‘reel sosyalizmini’ bile sağlamayabilirler. Fakat soruna dikkat çekmek açısından ciddi bir adım olarak değerlendirmek, en doğrusudur” tespitini yapar.
Feminist hareketin temel tıkanıklık noktalarını aşması; marjinal örgütlenmeyi aşarak kadın ve toplumsal mücadele arasında güçlü bağ kurma; anti-kapitalist, radikal demokratik mücadeleyi genel eğilime dönüştürme; Batı felsefesi, modernist düşünce ve yaşam tarzını aşma, bireyci ideolojilerin etkisinden kurtulması ile gerçekleşebilir. Liberalizmin bireyci özgürlük anlayışından, hukuksal eşitlik ve yasal düzenlemelerle sınırlı ufuktan, devletçi zihniyetten kopamamanın düşünce, yaşam, örgütlenme ve kişilikte yarattığı parçacılığı gören kesimlerin, bu durumdan kurtulmanın yol ve yöntemine dönük arayışları önemli olmakla birlikte, köklü bir sorgulamayı gerekli kılmaktadır. Radikal özeleştirinin, radikal militanlık ve mücadeleyle tamamlanma zorunluluğu vardır.
Feminist özne tanımını tarihsel, toplumsal bütünlüğü içinde gerçekleştirmek; erkek egemen ideolojilerin ve kurumlaşmaların kadın doğası ve toplumsallığında yarattığı tahribatı doğru tanımlamak; tarihsel ve toplumsal kimlikle doğru bağ kurarak, sorun tahlili ve çözümüne ulaşmak önem taşımaktadır. Bu bağlantılar doğru kurulmadığında, kuramsal, kurumsal ve eylemsel boyutta bilimsel, felsefik, toplumsal doğrultu yakalanamaz, doğru mücadele edilemez. Feminist hareketin içinde bulunduğu gerçeklik, böyle bütünlüklü bir çıkışı ihtiyaç haline getirmiştir. Toplumsal sorunun çözümüne öncülük misyonu ile kadına dayatılan ve yaşamın her alanına nüfuz eden tecavüzcü sistem saldırılarının önüne geçmek mümkündür.
HEJA ZERYA
YORUM GÖNDER