ARAP MİLLİYETCİLİĞİ GERİLEDİ! (4.BÖLÜM)
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Kürt Sorunu'nun tarihsel seyrine dair kaleme aldığı yazı dizisinin bugün 4. bölümüne yer veriyoruz.
Arap milliyetçiliği geriledi. Kürt’ü inkar eden yok etmek isteyen bir çizgiden biraz uzaklaştı. Küresel kapitalist modernite sistemi Kürt’ü tümden inkar eden zihniyet ve siyasetle yol alamayacağını gördü. Şu an Araplar hem Suriye’de hem de Irak’ta Kürt varlığını kabul ediyorlar. Küresel kapitalist sistem ABD, Avrupa Kürt varlığını kabul ediyor. Güney Kurdistan’daki varlığı kabul ediyor. Henüz Rojava’yı kabul etmiş değiller, ama o da önümüzdeki gelişmelere bağlıdır.
PKK’nin çok radikal bir biçimde Kürt varlık ve özgürlüğünü dayatması ve geliştirmesi karşısında ortaya çıkan yeni gelişmeler, değişiklikler var. Mesela bu mücadelenin Arap sahasında yol açtığı değişiklikler var. Dolaylı olarak güncel Kurdistan’daki gelişmelere yol açtı. Güney Kurdistan’da mevcut devletçiliğin oluşmasına PKK’ye karşı mücadelenin bir gereği olarak izin, fırsat ve şans tanıdı. Güney Kurdistan yönetimi 1991’de ABD’nin uygulamaya koyduğu “Çekiç Güç Operasyonu” temelinde gerçekleştirildi. Onun bir boyutu Saddam Hüseyin güçlerinin 36. Paralelin kuzeyine geçmesini engellemekti. Bunu engelleyebilmek için Güney Kurdistan’da bir siyasi yapılanma yaratmak zorunda kaldılar. Diğer bir boyutu ise Kuzey Kurdistan’da gelişen serhildanlar ve Ulusal Diriliş Devrimi temelinde Kurdistan Özgürlük Hareketi'nin, PKK öncülüğünün Güney Kurdistan’a girişini, Kuzey ve Güney güçlerini birleştirmeyi engellemekti. İnkar ve imha sistemi, PKK kurulduğunu ilan ettikten sonra bir konsept geliştirildi. Buna göre ‘PKK Mardin’i geçememeli, Botan’a girişi engellenmelidir’ biçimindeydi. Bu temelde de bir uluslararası siyaset geliştirdiler.
Çatışma dönemi başladı
Sovyetler Birliğini bile bu işin içerisine kattılar. Komünist partilerine rol biçtiler. Çünkü Türkiye’de CHP yönetimi vardı, Ecevit yönetimdeydi. Bu politikayı yürüten güç o oluyordu ve PKK dışındaki Kürt örgütlerini Ulusal Demokratik Güç Birliği adıyla bir araya getirdiler. 1980 Ocak ayından itibaren PKK’ye karşı saldırttılar. Mardin, Batman, Diyarbakır, Urfa’da onlarda PKK kadrosunu ve sempatizanlarını bu saldırı temelinde katlettiler. PKK, Botan’a girerse Botan toplumu ve coğrafyasıyla, PKK’nin ideolojik çizgisi birleşirse artık Kürt soykırımını yürütmek mümkün olmaz, Kürt Özgürlük Hareketi'ni kimse durduramaz değerlendirmesi yapıyorlardı. Bunun verdiği korkuyla söz konusu gelişmeyi bu biçimde engellemek istediler. Karışık ve sert bir çelişki ve çatışma dönemi yaşandı. Arkasından 12 Eylül 1980 Faşist Askeri Darbesi geldi.
1984 Gerilla Atılımı
PKK, Lübnan-Filistin sahasına kısmi geri çekilme yaptı. Siyasi-askeri ilişkiler ve dengeler bu süreç içerisinde değişti, farklılaştı. Yeni ilişkiler ve dengeler oluştu. PKK’de bunlardan yararlandı. Bölgesel güçlerle hatta dış dünya ile belli ilişkiler geliştirdi. Faşizme karşı mücadele etmek üzere Kurdistan’da ve Türkiye’de ilişkiler ve ittifaklar kurdu. Türkiye sol devrimci örgütleriyle Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi'ni örgütledi. Kuzey Kurdistanlı Kürt örgütleriyle görüşmeler yaptı. En son KDP ile 9 maddelik bir protokol temelinde demokratik bir ilişki ve ittifak kurdu. Bir yandan İran-Irak savaşının ortaya çıkardığı fiili askeri duruma dayanarak, bir yandan 12 Eylül Darbesi'nin ortaya çıkardığı siyasi-askeri ilişki ve dengelerden yararlanarak, bir taraftan da geliştirdiği bu çalışmalara ve kurduğu ilişkilerden güç alarak inkar ve imha sisteminin söz konusu PKK Botan’a girememeli kararını boşa çıkardı. Onu aşmayı Behdinan’a ve Botan’a giriş yapmayı başardı ve bunu 15 Ağustos 1984 Gerilla Atılımı'yla birleştirerek bir gerilla direnişini Kurdistan’ın toplumsal ve coğrafi olarak direniş merkezi ve kalbi olan Botan’da geliştirmeyi başardı.
Direniş Kurdistan'ı sardı
Botan’dan gelişen gerilla direnişi 5-6 yıl içerisinde Kuzey Kurdistan’ın tümünü sardı. 90’ların başından itibaren serhildanları ortaya çıkardı. Ulusal Diriliş Devrimi'ni gerçekleştirdi. Toplumun inkar ve imha sisteminden kopuşunu sağladı. Kadın Özgürlük Devrimi'ni başlattı. Böylece Kuzey Kurdistan’da Demokratik Ulus olarak tanımlanan toplumsal gelişme, yeni özgür toplum olarak var olma, dirilme sürecini geliştirerek Kurdistan’ın diğer parçalarını derinden etkilemeye başladı. Bu sürede yurtdışındaki Kürtlerin içinde örgütlendi. Onları birleştiren en büyük Kürt örgütü haline geldi. Rojava Kurdistan’da ciddi bir etkinlik ve gelişme sağladı. Bütün bunlarla artık Güney Kurdistan’a açılma ve Kuzey ile Güney’i birleştirerek Kurdistan Özgürlük Devrimi'ni siyasi zafere taşıyacak, Kurdistan’ın kurtuluşunu gerçekleştirecek adım atma sürecine girdi. Her ne kadar Türkiye’deki gelişmeler olumsuz olsa da yine Sovyetler Birliği’nin çözülüşü olumsuz yansısa da Kuzey Kurdistan merkezli olarak gerilla savaşının yurtdışında, Rojava Kurdistan’da, yine Kurdistan’ın Güney ve Doğu parçalarındaki etkisi, sağladığı gelişmeler tümüyle güçlü bir hamle yapmasına imkan, fırsat veriyordu. Bunu Önderlik Gerçeği de değerlendiriyordu.
PKK'yi engelleme planı!
Botan-Behdinan Savaş Hükümeti planlaması temelinde, Botan ve Behdinan’a dayalı bir kurtarılmış Kurdistan yaratmayı planlamış ve önüne koymuştu. Bunu önlemek PKK’nin Güney Kurdistan’a girişine fırsat vermemek için, inkar ve imha sistemi derhal harekete geçti. 1979’da “PKK Botan’a girememeli” kararı artık yerle bir edilmişti. PKK Botan’da kökleşmiş bir Özgürlük Hareketi haline gelmişti. O karar 91’de “PKK Güney Kurdistan’a girememeli” kararına dönüştü. Ne olursa olsun Güney Kurdistan’a girişi engellenmelidir. Onu engellemek için de ABD “Çekiç Güç Operasyonu” denen askeri konsepti kullandı. Aslında bu konseptin temel amacı PKK’yi engellemekti. Dışarıya, 'Saddam güçlerinin 36. Paralel kuzeyine saldırısını durdurmak için böyle bir güvenlik sistemi oluşturuyoruz' dediler ama özünde PKK’nin Güney Kurdistan’a girişini engellemek için böyle bir konsept oluşturdular. Bunun için de ne gerekiyordu? Türkiye ile anlaşmak gerekiyordu. Güney Kurdistan’da PKK’ye karşı mücadele edebilecek bir siyasi sistem yaratmaları gerekiyordu. Evet, PKK’nin Güney Kurdistan’a girişini engellemek lazımdı ama nasıl yapacaklardı. Güney Kurdistan’da bir Kürt siyasi oluşumu yaratacaklardı ki, onunla PKK’yi karşı karşıya getirsinler, Güney toplumunu o siyasi oluşumun peşine taksınlar böylece PKK’nin Güney Kurdistan’a girişinin zeminini zayıflatsınlar. Aslında sistemi böyle oluşturdular.
Barzaniler ve TC ilişkisi...
Kapıları Türkiye’ye açtılar. TC’ye de bunu kabul ettirdiler. PKK’yi engellemek istiyorsan KDP ve YNK’nin burada yönetim olmasına izin vereceksin dediler, vermezsen o zaman PKK hepsini alıp götürür sen de yıkılırsın. Onun üzerine TC’de kabul etmek zorunda kaldı. Güney Kurdistan yönetimini oluşturdular, seçim yaptılar meclis kurdular, hükümet kurdular. Sonra da sözde meşru hükümet olarak karar çıkarttılar. “PKK terör örgütüdür Güney Kurdistan’dan çıksın, çıkmıyorsa biz çıkaracağız” diye TC’yi o karar temelinde Güney Kurdistan’a da davet ettiler. 4 Ekim 1992 tarihinde başlatılan Güney Savaşı böyle gündeme geldi. TC devleti, Türk generalleri her zaman söylüyorlar. “Biz herhangi bir işgal için oraya girmedik, oradaki meşru yönetim gel bizi PKK’den koru diye bize çağrı yaptı, biz de onları PKK’den kurtarmak için gittik. Barzanilerin çağrısı üzerine onları PKK’den kurtarmak amacıyla gittik ve PKK’ye karşı onları biz koruduk, ayakta tuttuk” diyorlar. Dolayısıyla Güney Kurdistan’ın sisteminin kabul edilmesi tamamen PKK’nin geliştirdiği Özgürlük Mücadelesi'nin sınırlandırılması, engellenmesi için oldu. Artık Kuzey Kurdistan’daki gibi 1924’ten itibaren geliştirildiği gibi Kürt’ü tümden inkar eden, yok etmek isteyen bir uygulamayı Güney Kurdistan’da geliştiremez duruma düştüler. Zaten Saddam Hüseyin yönetimi daraltıldı, geriletildi, Türkiye’de buna razı edildi.
Kürtler belli bir kazanım elde etti
ABD öncülüğündeki sistem şunu gördü: Eskisi gibi katı, inkar ve imha zihniyet ve siyasetiyle Kürt Sorunu'nu ayakta tutup sürdüremeyiz. Kürt soykırımını yürütemeyiz. Kürtler üzerinde belirlenmiş inkar ve imha zihniyet ve siyasetini yürütemeyiz. Onun için işbirlikçi daraltılmış bir oluşuma ihtiyaç var. Onunla Kürt halkının gücünü bölerek, Özgürlük Mücadelesinin çizgisini saptırarak, PKK’ye karşı Kürtlerin bir bölümünü de çıkartarak mücadele etmeliyiz ki, PKK’nin başlattığı özgürlük hamlesini, yükselişini önleyebilelim. Bunu da hayata geçirdiler. Yaptılar ve belli bir etkisi de oldu. Bu temelde mücadelenin zorlamasıyla ne değişti? ABD’nin küresel kapitalist modernite sisteminin Kürt’ü tümden inkar eden ve imha etmeyi öngören zihniyet ve siyasetinde değişiklik oldu. İşbirlikçi Kürtlüğe evet dediler. Özgür Kürtlüğe hayır dediler. Bir konsept geliştirdiler, “PKK’ye hayır, KDP ve YNK’ye evet” biçiminde oldu. Bunu TC’ye kabul ettirdiler. Irak’a da kabul ettirdiler. Bu temelde Arap milliyetçiliği geriletildi, kırıldı. Bir sistem ortaya çıktı. Kürtler belli bir kazanım elde ettiler. Özgürlük Hareketi'ne karşı, Özgürlük Devrimi’ni engellemeye, zayıf bırakmaya dönükte olsa da PKK mücadelesinin zorlamasıyla dolaylı dayatması temelinde böyle bir sistem ortaya çıktı.
DAİŞ’i saldırtılar
DAİŞ karşısındaki mücadele temelinde benzer bir durum çok daha ileri düzeydi, bu sefer dolaylı da değil doğrudan Rojava Kürdistan’da bu durum ortaya çıktı. Irak ve Suriye’de ortaya çıkan sistemi geriletmek, dağıtmak parçalamak için İsrail’in güvenliğini sağlayacak şekilde Irak ve Suriye rejimlerini daha da düşürmek amacıyla DAİŞ gibi bir gücü açığa çıkardılar. Musul, Bağdat, Reqa, Şam’a saldırttılar. O güç büyük bir gelişme sağlayınca bu sefer onu frenlemek için Kürtlere dayanmak zorunda kaldılar. Bunun için de Şengal’e, Maxmur’a, Hewler’e ve Kobanê’ye saldırttılar. DAİŞ’le Irak ve Suriye sistemini parçaladılar. PKK öncülüğündeki Kürdistan Özgürlük gücüyle de DAİŞ’i önleme, sınırlandırma, zayıflatmayı öngören bir politika izlediler. Kuşkusuz Şengal’e, Kobanê’ye saldırılınca, Şengal’de soykırıma yönelince, Maxmur’a saldırıp Hewler’de Güney’deki Kürt kazanımlarını tehdit edince, özellikle de Kobanê saldırısıyla Rojava Özgürlük Devrimi’ni tehdit edince bu sefer PKK öncülüğündeki özgürlükçü gelişmeler buna karşı direndi, DAİŞ’i geriletti, Reqa’da yenilgiye uğrattı.
Kürt varlığı artık kabul ediliyor
Fırat’ın doğusunda Kürtlerin etkili olduğu bir yeni sistem yarattılar. Böylece Arap milliyetçiliği Suriye’de de geriledi. Rojava Kurdistan’da Kürt kazanımları var. Başurê Kurdistan’da Kürt kazanımları, gelişmeleri var. Bunların hepsi bu dönemin yarattığı gelişmeler oldu. Bu temelde Arap milliyetçiliği geriledi. Kürt’ü inkar eden yok etmek isteyen bir çizgiden biraz uzaklaştı. Küresel kapitalist modernite sistemi Kürt’ü tümden inkar eden zihniyet ve siyasetle yol alamayacağını gördü. İşbirlikçi Kürtlüğü geliştirerek hem Kürt özgürlüğünü engellemeyi hem de bu işbirlikçi Kürtlüğü Ortadoğu’daki diğer devletlere karşı kullanmayı kendi çıkarları açısından daha değerli gördüler ve böylece yeni bir durum ortaya çıktı. Şu an Araplar hem Suriye’de hem de Irak’ta Kürt varlığını kabul ediyorlar. Küresel kapitalist sistem ABD, Avrupa Kürt varlığını kabul ediyor. Güney Kurdistan’daki varlığı kabul ediyor. Henüz Rojava’yı kabul etmiş değiller, ama o da önümüzdeki gelişmelere bağlıdır.
Üçüncü bir durum ortaya çıktı
Önder Apo’nun savunmada belirtiği gibi “üçüncü bir durum” ortaya çıktı. Bir yanda katı Kürt inkarı ve imhasını yürüten zihniyet ve siyaset olarak TC ve İran’ın durumu kaldı, onlar aynı eski katılıkla Kürt’ü inkar ve imha zihniyet ve siyasetini aynı katılıkla sürdürüyorlar. Diğer yandan PKK’nin geliştirdiği Demokratik Özerklik temelinde Kürt Sorunu'nun özgürlükçü çözümünün dayatması ve gelişimi var. Buna karşı üçüncü bir yol olarak da ABD, Avrupa Birliği gibi sorunu ortaya çıkartan küresel sermaye güçleri işbirlikçi bir Kürtlüğü özellikle Başur merkezli olarak Rojava’nın da bir bölümünü buna katmak amacıyla geliştirmeyi öngörüyorlar. Bu anlamda bir yandan Kurdistan Özgürlük Devrimi’ni, onun bölgedeki etkilerini engellemek için, diğer yandan Kürt potansiyelini Ortadoğu’da kendi çıkarları doğrultusunda daha etkili kullanabilmek için böyle bir işbirlikçi çözümü öngörüyorlar. Önderlik, bunu “Kürt sorunu ve ulusal kurtuluş problemi” kitabında değerlendirdi. Fakat şuna da dikkat çekti: Mevcut işbirlikçi çözüm denen şey bile aslında Özgürlük Devrimi’nin, Özgürlük Mücadelesi'nin güçlü olmasına ve gelişmesine bağlıdır. Onun dayatmasıyla gerçekleşiyor. O olmazsa TC ve İran’ın temsil ettiği inkar ve imha yeniden egemen hale gelebilir.
Özgürlük mücadelesi kapıyı araladı
Bugün işbirlikçi çözümü öngören güçler ondan da vazgeçerek Kürt inkar ve imhasında eski, katı, yok edici çizgiye yönelebilirler. Bunu hiçbir zaman göz ardı etmemek gereklidir. Aslında Önder Apo, "Kürt Sorunu'nun ulus-devlet çözümü yoktur" dedi. Ulus-devlet çizgisinde bir çözüm gerçekleşmez. Ulus-devlet çizgisi kapitalist modernitenin küresel hegemonya haline geldiği dönemin çizgisidir. Bu da Kürt’ün yokluğu üzerinde, yok sayılması ve yok edilmesi üzerinde şekillenmiştir. O nedenle Kürt ulus-devletiyle bir çözüm yoktur. Sistem buna kapalıdır. Kürt’ü reddediyor, soykırım uyguluyor. Kürt ulus-devletini reddediyor. Gerçek böyledir. Fakat Kurdistan Özgürlük Mücadelesi zorlayıp zaferi dayatınca onu engellemek için eğreti bir biçimde Buşurê Kurdistan’da bir ulus-devletçik ortaya çıkartmaya çalıştılar, onun kapısını açtılar.
Barzani düşürüldü
Dikkat edilirse resmileştirmiyorlar. Balkanlar dağıldı. Kafkasya dağıldı. 90’dan sonra onlarca yeni devlet kuruldu ve bunları BM üyesi yaptılar. Ancak Güney Kudistan’a öyle bir statü vermiyorlar. Barzani bir referandum yapmaya kalktı yönetimden düştü. Yaptığını Güney Kurdistan Bölge Başkanlığı'ndan düşürerek ödettiler. Çok fazla büyüyorsun, dilin ve elin çok uzuyor dediler ve kestiler. Öyle bir şey öngörmüyorlar. Mevcut Güney Kurdistan yönetiminin bu konuda hiçbir görüşü yoktur. Neçirvan Barzani ile Kubat Talabani hiçbir bir çizgisi olmayan günü birlik idare eden, aslında kendi etkinlikleri olmayan iki güçtür, eğreti olarak oraya konmuşlardır. Sadece günlük bazı şeyleri yürüttürüyorlar. Mevcut haliyle, mevcut yönetimin somutlaştırdığı, onunla belirginleşmiş hiçbir şeyi yoktur. Hiç kimse yanlış hesap yapmamalıdır.
Kuzey-Doğu Suriye özgür bölge
Şunu görmek lazım: Evet, PKK’nin Başure Kurdistan’a girişini “Çekiç Güç Operasyonu” engelledi. Ama DAİŞ tehditti öyle bir durumu yarattı ki, Rojava’ya girişini engelleyemediler. ABD ve Avrupa Birliği, Rojava’da DAİŞ’i sınırlandıracak, engelleyecek bir başka güç bulamadı. Dolayısıyla özgür Kürt iradesine razı olmak zorunda kaldı ve kapıları açtı. Mecbur kalmasaydı açmazdı. Tercih yaptı, ya DAİŞ’in çok etkili bir güç olmasını kabul edeceklerdi ya da Özgürlük Güçleriyle ittifak kuracaklardı. İkincisini tercih etmek zorunda kaldılar ve bu giderek Reqa’da DAİŞ’i yenmeye götürdü. Fırat’ın doğusunda Kürtlerin etkinliğinde bir özgür bölge Kuzey-Doğu Suriye Bölgesi ortaya çıktı.
TC’nin Efrîn işgaline onay verildi
Şimdi bir taraftan Kuzey-Doğu Suriye Kürt etkinliğini, diğer taraftan bunu dengelemek ve biraz kendisine mal etmek için Güney Kürdistan yönetiminin başvurduğu referandum bir araya gelince sistem bundan korktu. Kürtlerin gücünün arttığını, büyüdüğünü, dengeleri çok fazla zorladığını, bunun da kendi çıkarlarına tam uygun olmadığını değerlendirdiler. Böyle olursa Irak’ta etkinlikleri artacak, özellikle de TC’yi yıkmayı dayatacaklar o halde bu güç sınırlandırılmalı dendi. Hemen referanduma karşı elbirliği ederek birleştiler Kerkük’ü Kürtlerden aldılar. KDP-YNK’yi 36. Paralelin güneyindeki Kürt bölgelerinden çıkardılar. Arkasından 20 Ocak 2018’de Efrîn’e işgal saldırısını başlattılar. TC’ye onay verdiler, destek verdiler. Kuzey-Doğu Suriye’de ortaya çıkan özgürlükçü gelişmeleri ve Kürt etkinliğini darbeleyip zayıf düşürebilmek için TC’nin Efrîn işgaline onay verdiler, destek verip saldırttılar ve Efrîn’i TC’ye işgal ettirdiler. Bu biçimde Kuzey-Doğu Suriye’de de Kürt varlığını, etkinliğini sınırlandırmaya çalıştılar.
TC’nin ortakları
Bunları yaparken DAİŞ karşısında Fırat’ın doğusunda YPG-YPJ ilişki ve ittifak içinde olup bir koalisyon dahilinde savaş yürütürken ABD her zaman TC’ye en çok askeri desteği verdi. TC’nin her zorlaması karşısında PKK’ye karşı savaşa her türlü desteği veriyoruz diyerek TC’nin PKK’ye karşı yürüttüğü savaşın ortağı olduğunu açıkça belirtti, istediği kadar destek verdi. TC’nin bu gün ulaştığı teknik düzeyi kesinlikle Amerika verdi, İsrail verdi. Başka kimse vermedi, Avrupa’dan aldı. Bir yandan Kuzey Kurdistan’da AKP-MHP faşizminin PKK’yi ezmesi, Kuzey Kürtlüğünü ezmesi için her türlü siyasi-desteği verdi. Diğer yandan DAİŞ’e karşı savaşta Rojava Kürtlüğü ile ittifak ve ilişki içerisinde oldu. Bir koalisyon yürüdü ve böyle bir denge oluşturdu.
Önder Apo’nun öngörüsü
Nasıl ki, Önder Apo’nun imhası ve tasfiyesi temelinde PKK’yi parçalayıp kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak istedilerse, şimdi mevcut PKK yönetimini etkisiz kılarak, PKK’nin Kuzey’de, Güney’de, Doğu’da, Batı’da yaratığı kazanımları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak istiyorlar. Bu gayet açık ve anlaşılır bir durum oluyor. Mevcut PKK yapısı böyle bir kullanmayı engelliyor. Dört parça Kurdistan’daki gelişmeleri birleştiriyor ve Kürt Sorunu'nun demokratik siyasi çözümünü, demokratik konfederalizm temelinde Önder Apo’nun öngördüğü çerçevede Ortadoğu’nun ortasında ‘Demokratik Ortadoğu Özgür Kurdistan’ temelinde bir çözümü dayatıyor. Bu çözümü engellemek istiyorlar. PKK’nin kendi siyasetlerini daha fazla zorlamamasını istiyorlar. Bu temelde kendilerinin karşısında Kurdistan’ın birliğini ve özgürlüğünü esas alan siyasi duruşu etkisiz kılarak parçaları istedikleri gibi denetim altına almak, kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak istiyorlar. Aramızda böyle bir mücadele sürüyor.
DURAN KALKAN (HEVAL ABBAS)
KAYNAK: ÖZGÜR POLİTİKA
Yarın: Kürtlere psikolojik, ideolojik, ruhsal, örgütsel ve felsefi olarak neler dayatıldı? Önder Apo’nun duruşu bu konuda neyi ifade ediyordu?
YORUM GÖNDER