DEVRİMCİ HALK SAVAŞI GERÇEĞİNE YAKLAŞIM SORUNU (5.BÖLÜM)
DEVRİMCİ HALK SAVAŞININ DÖRT TEMEL AYAĞI
Bugün Medya Savunma Alanları’nda gelişen pratik ve ortaya çıkan sonuçlar sadece Medya Savunma Alanları için değil başta Rojava ve Şengal gibi kurtarılmış alanlar ve esasen tüm dünya çapında, ellerinde modern savaş tekniği bulunan egemen güçlere karşı ülkesini, toprağını savunmak durumunda olan tüm güçler için önemli bir deney ve tecrübedir. Biz Devrimci Halk Savaşı’nın 3 temel ayağından söz ettik; “gerilla, halk ve öz savunma güçleri” dedik. Dördüncü bir ayak ise ‘yer altı savaşı’dır.
Günümüzde Devrimci Halk Savaşı’nda yer altı savaş tarzı temel bir faktördür. Günümüzün gelişen teknolojisine, özellikle de hava saldırı araçlarına karşı yer altına dayanmadan durabilmek çok güçtür. Yer altı sistemi Devrimci Halk Savaşı’nın en önemli bir faktörü ve ilkesi durumundadır. Bu Kurdistan devriminde açığa çıkmış bir durumdur. Doğru; aslında Çin’de ve Vietnam’da da belirli düzeyde yer altı sığınak sistemi kullanılmıştır ama oralarda belirli aşamalar için bu yöntem değerlendirilmiştir. Şimdi Kurdistan’da geliştirilen pratikte ise, yer üstü ileri düzeyde profesyonelleşmiş tim gerilla savaşıyla paralel ve eş düzeyde tümüyle yer altı savaşına dayalı bir stratejinin şekillenmesi yaşanmaktadır. Bu önemli bir stratejidir. Bugün sömürgeci-soykırımcı Türk devletinin Rojava’ya saldırma ihtimali karşısında Rojava eğer bu taktik çerçeveyi esas alırsa, örneğin halkın savaşa doğru yaklaşımı ve katılımı; öz savunmanın örgütlenmesi, savaşçı gücün uzmanlığa dayalı savaşı geliştirebilme yeteneği ve yer altına dayanma olursa hangi ordu saldırırsa saldırsın orada tıkanır. Bu anlamda 2 yıldır Zap, Avaşîn ve Metîna’da ortaya konulan pratik, bunun en çarpıcı göstergesidir. Bu açıdan Zap, Avaşîn ve Metîna’daki direniş çok çok değerlidir. Hem Kurdistan halkının bir irade haline gelmesi açısından, hem de uluslararası anlamda sunduğu taktik katkı açısından önemli bir değer ifade etmektedir. Nasıl ki Önder Apo’nun kapitalist moderniteye karşı demokratik modernite paradigmasıyla insanlığa büyük bir hizmet sunmuşsa, aslında bu paradigmadan hareketle Kurdistan’da gelişen demokratik modernite gerillası da geliştirdiği taktik yaklaşımlarıyla insanlığa bir tecrübe sunmakta, bu anlamda bir hizmette bulunmuş olmaktadır.
Günümüzde en gelişmiş teknolojiye karşı da özgür alanların savunulması mümkündür. Özgür alanları savunma, günümüzde bütün dünyada ezilen kesimler açısından temel bir sorundur. Çünkü yukarıda da izah ettiğimiz teknolojinin gelişimi, tüm savaş doktrinlerinin değişmesine neden olmuştur. Ancak Kurdistan Özgürlük Gerillası, özellikle de Zap, Metîna ve Avaşîn’de yürüttüğü savaş ile özgür alanların savunulamayacağı tezini boşa çıkarmıştır. Sömürgeci-soykırımcı Türk devleti bu alanlarda çağın en gelişmiş tekniğini kullanmasına, onunla da kalmayıp uluslararası yasalar tarafından yasaklanmış taktik nükleer, termobarik ve fosfor bombaları ile kimyasal silahları yoğun kullanmasına rağmen bugün Kurdistan Özgürlük Gerillası’nı oralardan söküp atamadı. Evet; kendisi de belli yerlere yerleşti ama aynı alanlarda gerillanın varlığı halen söz konusudur. Mevziiler karşı karşıyadır ve 8 ay kesintisiz bir biçimde 2 yıldır aynı mevzilerde direniş sürdürülmektedir. Bu da mevcut taktik yaklaşımın başarı sağlayabileceğine dönük en büyük veriyi sunmaktadır.
GERİLLANIN SİSTEMİNDE YAŞANAN DEĞİŞİM
Bu noktada özellikle gerillanın sisteminde yaşanan değişimden de söz etmek gerekiyor. Elbette bu değişim-dönüşümün birçok boyutu vardır ve bunların hepsini burada izah edemeyiz. Zira bu konu başlı başına bir dizi-kitap olabilecek kadar kapsamlı bir konudur. Ancak kısaca da olsa bu hususa değinmek gerekir:
Günümüzde Kurdistan’daki gerilla sisteminin temelinde tim örgütlenmesi vardır. Tim sistemine dayanmayan bir askeri güç, yüksek teknoloji karşısında büyük zayiatlar verir; dolayısıyla başarılı olamaz. Bize göre bu sadece gerilla için değil, aslında klasik ordular için de geçerli bir durumdur. Bugün Kurdistan’da gücünü küçülten ama kalitesini büyüten bir gerilla gerçekliği yaşanıyor. Bir timlik bir güç, bir tabur kadar savaş yeteneğini açığa çıkartabiliyor. Uzmanlığa dayalı tim savaş tarzı ile aynı uzmanlığa dayalı tünel savaşı bugün Türk ordusunu tıkatmıştır. Uzmanlığa dayalı, ideolojik kararlılığı bulunan, koordineli tim sistemini kendisine esas alan gerilla düzeni, yeni bir düzendir.
Eskiden gerillada bölükler, taburlar, alaylar, tugaylar vardı. Tamamıyla aynı biçimde olmasa da, şimdi de tim sisteminin daha üstü olan birlik, tabur veya tugay sistemleri olabilir. Ancak bir güç ne kadar büyük olursa olsun, sayısı değil binleri on binleri de bulsa, yine de bütün bu gücün tim sistemine göre örgütlenmesi ve ona göre savaşması önemlidir. Bunun için ‘Koordineli Gerilla Tim Savaşı’ diyoruz. Yani irili-ufaklı bir biçimde araziye yayılmış, 3 kişiden 5 kişiye kadar oluşan birimlerden meydana gelen tim tarzı, yeni dönem savaş anlayışının ana halkasıdır.
Tim savaş tarzı, bugün dünyanın her tarafında geçerli olan bir tarzı ifade etmektedir. Ukrayna’da da yetkin bir biçimde geliştirilirse daha büyük başarılar elde eder. Ama Kurdistan’da gerilla, özellikle araziye yayılarak ve yer altına da dayanarak düşmanın hava üstünlüğünü dengeleme taktik stratejisini yürütmüştür. Türk devleti hava gücüne dayanarak, ola ki ondan sonuç alamaz ise yasaklanmış kimyasal gazlara dayanarak sonuç alabileceğini varsayarak planlamasını yaptı ama gerillanın yer altı tünel sistemini geliştirmesi ve yapımını kimyasal silah ile taktik nükleer silaha karşı da dayanabilecek kıvraklıkta geliştirmesi; bunun yanı sıra bir de yer üstünde de kendisini araziye yaymasıyla düşmana üstünlük sağlayan silahları bir ölçüde dengeledi. Bugünkü savaşlarda da gerillanın kayıplar verdiği doğrudur ama bu kayıplar öyle eskisi gibi yoğun ve çok sayıda olmayıp, bu tarzın bir sonucu olarak daha fazla direnme imkanı da sağlanmıştır.
Bugün Zap, Metîna, Avaşîn pratiğinde yürütülen savaş aslında sadece mücadelemizin başından bu yana izah ettiğimiz tarzdaki denge döneminde düşmana karşı durabilme gücünü ortaya koymamıştır. Tarih boyunca ister Osmanlı döneminde olsun isterse de TC döneminde, şimdiye kadar gelişen hiçbir Kürt direnişlerinde hiçbir zaman kesintisiz bir biçimde 8 ay boyunca aynı mevziide direnişi sürdürme gücü gelişmemiştir. Doğru; Ağrı Direnişi 4 yıl sürmüştür ama o savaş aralıklı bir biçimde, yani her seferinde birkaç gün yürütülen çatışmalar biçiminde yaşanmıştır. Nitekim sonradan da bu yazıda belirttiğimiz gibi Zîlan Katliamı ardından artık kapsamlı bir yönelimle direnişçiler geri çekilmek zorunda bırakılmışlar, kalanlar Doğu Kurdistan’a çekilmişlerdir. Kısacası, bugünkü gibi 8 ay boyunca kesintisiz aynı mevziide direnme durumu hiçbir dönemde yaşanmamıştır. Bu, Kurdistan’da ilk kez gerçekleşen bir direniş düzeyidir ve Türk soykırımcı devletine karşı halkımızın iradeleşme düzeyini ortaya koymaktadır.
Biz bir iradeyiz. Bu direniş düzeyi ortaya konulduğu için bugün halkımız siyasal planda da bir irade olabilmektedir. Kuşkusuz bunun en önemli ayağı Önder Apo’nun İmralı’daki direnişidir. Önder Apo’nun İmralı’da insanüstü bir biçimde 24 yıl boyunca geliştirilen bütün psikolojik işkence saldırılarına büyük bir sabır ve metanetle göğüs germesi, kararlı bir duruş sergilemesi, çok tarihsel bir direniştir. İşte Önder Apo’nun İmralı’daki direnişi ile gerillanın Zap, Metîna ve Avaşîn’deki bu duruşu Kürt halkının ve bölgedeki demokrasi güçlerinin iradeleşmesini beraberinde getirmektedir. Çünkü bugün Kurdistan’da yürütülen bu savaş, sadece Kürt halkının bir var olma ve özgürlük savaşı değildir. Aynı zamanda başta Türkiye’nin demokrasi ve sosyalist güçleri olmak üzere bölge halklarının demokratik geleceğini de savunan, Türkiye’de ve bölgede tıpkı geçmişte DAİŞ gericiliğini olduğu gibi bugün de AKP-MHP faşist gericiliğini engelleyen tek direnen faktördür. Kurdistan Özgürlük Gerillası’nın duruşu, Önder Apo’nun duruşu bugün Türkiye’de faşizmin kalıcılaşmasının önündeki en büyük engeldir. Dolayısıyla bir demokratik mücadele ve direniş düzeyini ifade etmektedir. Eğer gerillanın bugünkü direnişi olmasaydı, AKP-MHP faşizmi kendi sistemini Türkiye’de kalıcılaştırırdı. Bunun önünde engel olan bugünkü direniştir. Önder Apo’nun duruşu, emeği, ideolojik formasyonu ile gerillanın bugün sergilediği direniş, halkımızın da iradeleşmesinin zeminini yaratmıştır. Bugün Kurdistan halkıyla Türkiyeli sol-sosyalist güçlerin ortaklığında gelişen demokratik siyaset alanındaki mücadele de doğal bir biçimde bu zeminden güç almakta, gün geçtikçe daha da güçlenmektedir. Ancak Önderliğimiz ile gerillanın duruşu ve direnişi olmasaydı, o mücadele de bir şekilde faşizmin saldırıları ile dağıtılırdı. Kısacası, gelişen mücadelenin çok çeşitli dinamikleri vardır ve bunun en önemli halkası da Kurdistan Gerillası’nın bugün Devrimci Halk Savaşı Perspektifi ile sergilediği direniştir.
HALK VE ÖZ SAVUNMA AYAĞI YETERLİ DÜZEYDE DEĞİLDİR
Peki Devrimci Halk Savaşı yeterli bir biçimde yürütülmekte midir? Tabii ki hayır. Biz Devrimci Halk Savaşı’nın dört ayağından bahsettik. Mevcut durumda Medya Savunma Alanı’nda Kurdistan’da iki ayak üzerinde yürütülmektedir. Yani gerilla vardır ve bir ölçüde bir iradeleşmeyi ortaya koymaktadır. Gerillanın taktik formasyonu belli oranda bir direnişi ortaya koymaktadır. Yine yer altı sistemine dayalı bir halk savaşı anlayışı da söz konusudur. Fakat onun halk ayağı ile öz savunma ayağı hala yeterli düzeye ulaşmış değildir. Evet; öz savunma örgütlenmesi de zaman zaman Türkiye’de, metropolde, Kurdistan’ın çeşitli şehirlerinde eylemler yapıyor ama henüz zayıftır. HBDH’nin aynı paralelde geliştirdiği milis savaşı da vardır. HBDH’nin ve YPS’nin eylemselliği toplu bir biçimde ele alınsa da bugün Zap, Metîna ve Avaşîn’de yürütülen zirvesel direnişe göre yeterli bir düzeyi açığa çıkaramamaktadır.
Halkımızın kararlı duruşu vardır. Son dönemde Avrupa’daki halkımız başta olmak üzere Rojava’da, Şengal’de, Maxmur’da, Silopi’de, İstanbul’da ortaya konulan bir duruş söz konusudur. Fakat bu, halk savaşı duruşuna denk düşecek bir düzey olarak tanımlanamaz. Bu konuda yetersizliklerimiz vardır. Tabii bu değerlendirmeleri yaparken, biz kadrolar halkı eleştirecek değiliz; kuşkusuz her şeyden önce kendimizi eleştirmeliyiz; eksikliklerimizi görmeliyiz. Eğer bugün toplumsal alanın örgütlenme sorunu varsa, bu, hareketimizin, kurumlarımızın ve kadroların bir sorunudur. Bu konuda yaşanan yetersizliklerimiz vardır. Aşılması gereken ciddi yetersizlikler söz konusudur. Hem öz savunmanın örgütlenmesi konusunda hem de serhildan hareketinin örgütlenmesi konusunda yetersizlikleri aşmak gerekmektedir.
Bu konuda özellikle Önder Apo’nun 9 boyuta dayalı inşa perspektifi temelinde yaklaştığımızda ne denli ciddi yetersizlikler içinde olduğumuzu da görmüş oluruz. Eğer biz Devrimci Halk Savaşı’nı yeterli hale getirip yeterli düzeyde uygulayabilecek bir düzeyi yakalarsak, zaten sonuç alırız. Devrim işte o zaman gelişir. Kurdistan’ın özgürlüğü, Önder Apo’nun özgürlüğü, Türkiye’nin dönüşmesi ve demokratikleşmesi o zaman gelişir. Bugün Kürt sorunu yalnızca Türkiye’nin bir sorunu değil, aynı zamanda bölgenin bir sorunudur. Kürt sorununun çözülmesi demek, bölgede bir çok alanda yaşanan tıkanıklığı aştıracak nefes borularının oluşturulması demektir. Dolayısıyla hareketimiz ile dostlarımızın yürüttüğü özgürlük ve demokrasi mücadelesini, Demokratik Konfederalizm mücadelesini, demokratik sosyalizm mücadelesini bu eksende ele almak gerekiyor. Biz geleceğin demokratik sosyalist yaşamını ancak topluma dayalı olarak kurabiliriz. O zaman toplumun Devrimci Halk Savaşı perspektifiyle daha yetkin, daha yoğun ve örgütlü bir biçimde sürece dahil olması gerekmektedir. Eğer bu konuda yetersizlikler varsa, kuşkusuz bu yetersizlikler öncelikle bizim yetersizliklerimizdir ve kadronun öncülük etmesi gereken bir durumdan söz etmek gerekiyor. Dolayısıyla doğru öncülük, halkı da doğru örgütleme düzeyine taşırmalıdır. Başta kadın ve gençlik olmak üzere halkın içindeki öncü dinamikler ve onların kadrosal yapıları bu konuda kendilerini sorumlu görmelidir. Yoksa bütün sorumluluğu hareketin en üst yönetimine atmakla da olmaz. Evet; en üst yönetim bundan sorumlu ama bütün kademelerdeki kadroların da kendilerini bundan sorumlu görmeleri gerekmektedir. Her nerede ve hangi faaliyet yürütülürse yürütülsün, herkes kendisini Devrimci Halk Savaşı’na göre düzenler ve çalışmalarının merkezine bunu koyarsa, o zaman bir bütün olarak da çalışmalarda sonuç alınabileceği bir gerçektir.
Özgür kadının yükselen fedai duruşu, bugün Doğu Kurdistan’da Jîna Emînî’nin şehadeti ardından gelişen direniş, yine Kuzey Kurdistan’da Saraların, Rûkenlerin, Nagihanların ve Peymanların şahsında yükselen kadın militan duruşun öncülüğü ve fedai ruhu açısından yaklaştığımızda kadın hareketinin daha fazla güçlü olması gerekmektedir. Gençliğin zaten ciddi örgütlenme sorunları vardır. Bir türlü kendisini özel savaşın uygulamalarından kurtaramama durumu vardır. Özel savaş bütün yönleriyle gençliğe yönelmiş durumdadır. Düşman, gençliği düşürmenin envaı türden yöntemlerini uygulamaktadır. Eğitim sisteminden uyuşturucuya, kültür-sanatın içinin boşaltılmasından fuhuşa kadar her türlü düşürme yöntemini gençliğe karşı kullanmaktadır. Çünkü devrimin esas gücü kadın ve erkekten oluşan gençliktir. Düşman da bunu biliyor. Dolayısıyla psikolojik savaşın temel hedefine gençliği alıyor. Gençlik öncülerinin buna karşı çok daha yetkin olmaları gerekmektedir. Bütün o özel-psikolojik savaş taktiklerini boşa çıkaran bir devrimci faaliyet içinde olmak, tüm gençlik öncüleri için bir elzemdir.
Kısacası, biz Devrimci Halk Savaşı’nın yeterli düzeyde uygulandığından söz edemeyiz. Bunu sadece öz savunma örgütlenmesi ve toplumsal örgütlenme boyutlarıyla belirtmiyoruz; gerilla alanı için de hala yaşanan yetersizlikler vardır. Günlük olarak bunlar gündeme gelebilen konulardır. Bizler her konuda ve mücadelenin bütün alanlarında yaşanan yetersizlikleri görme ve bunları doğru Apocu yöntemlerle giderme temelinde Devrimci Halk Savaşı’nı uygulanır hale getirebiliriz. O açıdan sorunlar üzerinde durmak gerekiyor.
DEVRİMCİ HALK SAVAŞININ KOŞULLARI VARDIR
Sonuç olarak; bugün Zap, Avaşîn ve Metîna’da, Nuri Yekta, Mizgîn Ronahî, Zamani ve Güven gibi komutanların; Bager, Avzem, Arîn ve Şerzan gibi fedai öncülerin; Helbest ve Baz gibi kahraman militanların emeğiyle yaratılan görkemli direnişin de yetersizliklerini görmek, bugüne kadar ortaya çıkan tecrübelerden ders alıp daha da yetkinleştirmek ve böylece 21’inci yüzyıl gerillasının şekillenen formasyonunu doğru uygulamaya geçirmekle biz gerilla alanında yeterli bir öncülüğü ve uygulama düzeyini açığa çıkarabiliriz. Yine gençlik ile kadın alanında ve tabii ki bir bütün olarak toplumsal alanda serhildan sürecini belirtilen çerçevede yetkinleştirerek, Devrimci Halk Savaşı’nı gerçek anlamda öncü güçlerinin doğru rol oynamasıyla uygulanır hale getirebiliriz. Bunun koşulları vardır. Hem bölgemizde yaşanan gelişmeler ve hem de ülkemizde yaşanan gelişmeler, bunun mümkün olabileceğini ortaya koymaktadır. Bölgede ve dünyada yaşanan Üçüncü Dünya Savaşı’nın ortaya çıkardığı yeni konjonktürel durum da bunun zeminini daha güçlü hale getirmiştir. Bütün bu durumlar, olmazsa olmaz bir biçimde bizlere ve bütün özgürlük ve demokrasi güçlerine başarıyı dayatmaktadır. Bundan hareketle önümüzdeki süreçte, özellikle de PKK’nin 45’inci yılında Devrimci Halk Savaşı Perspektifi’ni daha yetkin bir biçimde pratikleştirerek daha önemli sonuçlara ulaşmayı mutlak bir biçimde hedeflemeliyiz.
Bu konuda var olan koşullar devrimci çalışmaların yetkinleştirilmesi için uygundur ve bizim bu hareketin militanları olarak bütün şehitlere, Önderliğimize, halkımıza verdiğimiz sözlerin bir gereği olarak tarihin bu önemli döneminde mutlaka bu hayati görevi başarmamız, Önderliğin, şehitlerimizin, Kurdistanlı anaların beklentilerine cevap olmamız gerekiyor. Tüm Halk Savunma Güçleri, sürece bu sorumlulukla yaklaşmakta ve karşı karşıya bulunduğu bütün kahraman şehitlerimizin ruhunu yaşatarak özgürlük mücadelesini başarılı bir sürece taşıma konusunda oldukça umutlu ve kararlıdır.
MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL)
YORUM GÖNDER