KARŞI DEVRİMCİ VE ANTİ KÜRT TC-KDP İTTİFAKI ÜZERİNE
17 Nisan 2022 tarihli Zap ve Avaşin’e yönelik işgal saldırısı son yılların en kapsamlı saldırısı olmaktadır. Bu yönüyle Kürdistan Özgürlük gerillası ulusal direniş boyutuyla bir mücadele yürütmektedir.
TC-KDP ittifakıyla Kürt Özgürlük hareketine karşı gelişen imha saldırıları bir konsept temelinde yürütülmektedir. Zini Werté ile gündemleşen, Garé, Metina, Zap ve tüm Başur’da yayılan KDP askeri kuşatması, Xelifan’da gerilla güçlerinin pusuya düşürülerek katledilmesi bir plan dahilinde gerçekleşmektedir. Planın ana çerçevesi PKK öncülüğünde gelişen Kürt özgürlük çizgisini tasfiye ederek yerine işbirlikçi KDP çizgisini hâkim kılmayı ve Kürdistan’ı başta TC olmak üzere sömürgeci sistemlerin denetimine sokarak statüsüz bırakmayı amaçlamaktadır.
Planın özü Kürdistan’ın NATO üyesi Türk sömürgeciliği tarafından işgal ve ilhak edilmesidir. Gerillanın hakimiyetindeki stratejik alanlar işgal edilebilirse TC dolayısıyla NATO sınırları böylece İran’ı kuşatacak biçimde genişlemiş olacaktır. İran’a olası müdahale durumunda ortaya çıkacak zeminde Rojava benzeri bir Kürt devrimi yaşanmasın diye PKK’nin bu alandaki varlığının etkisizleştirilmesi ABD-AB ve bölgesel sistem güçlerince stratejik bir durum olarak ele alınmaktadır. Bu çerçevede bakıldığında işgal saldırılarının aynı zamanda bir NATO planı ve saldırısı olduğu anlaşılacaktır. TC daha çok uygulayıcı Önderliğin deyimiyle jandarmalığını ve gardiyanlığını yapmaktadır. ABD-NATO’nun 2007 yılından itibaren İHA-SİHA gibi hava savaş araçlarını Türk devletine temin etmesi PKK karşısında yenilgi ve dağılmayı yaşayan Türk devletini kurtarmaya, Kürdistan devrimini ve Ortadoğu devrimini engellemeye dönük bir çabadır. İşgal saldırılarında Türk devletinin ABD-AB-NATO güçlerinden bu denli destek görmesi buradan kaynaklanmaktadır. Kürt Özgürlük Hareketi özgülünde Kürt halkına karşı komplo silsilesi devam etmektedir. Komplo PKK’nin tasfiyesini hedefleyerek Kürt ulusunun direncini kırmayı, kazanımlarını dağıtmayı, öncüsüz bırakmayı, siyasal alanda kendini dile getiremez ve savunamaz bir pozisyonda tutmayı böylece 20. Yüzyılda olduğu gibi 21. Yüzyılda’da inkâr ve imha politikalarıyla soykırım kıskacında bırakmayı amaçlamaktadır. İngiltere-ABD-İsrail-TC bu planın mimarları KDP ise işbirlikçisi ve taşeronu rolündedir. TC’nin Kürdistan ve Ortadoğu’da yürüttüğü savaşı aynı zamanda 3. Dünya savaşının da bir parçası şeklinde değerlendirmeliyiz. 3. Dünya savaşının birinci aşaması 1991 körfez savaşıyla başlarken, ikinci aşaması Önderliğe karşı 9 Ekim 1998’de Komplosuyla başlamıştı. Türk devletinin Kürdistan’da kullandığı savaş araçları ve askeri güç yığınağı devletlerarası savaş düzeyini aşan bir kapasitededir.
3. Dünya savaşında sadece iktidarcı-devletçi bölgesel ve küresel güçler arasında çatışma yoktur, birde başta kadınlar olmak üzere ezilen tüm toplumsal kesimlerin yer aldığı Demokratik Modernite Sisteminin güçleri mücadele içindedirler. Esas belirleyici savaş iki modernite arasında yaşanmaktadır. Halkların geleceğini belirleyecek olan kapitalist modernite ile Demokratik Modernite arasındaki bu ana savaştır. Önder APO paradigmasıyla gelişen Demokratik Ortadoğu Konfederasyonu ve Demokratik Ulus çözümü Demokratik Modernitenin çözüm modeli olarak kendini Ortadoğu’da örgütlemekte ve Rojava Kürdistan’ı, Kuzey-Doğu Suriye örneğinde bir model olarak inşa etmektedir. Kapitalist modernite sisteminin (bölgesel ulus-devlet ve Küresel sermaye güçleri) PKK’ye dönük saldırıları bu demokratik çözüm modelini tasfiye etmeye yöneliktir.
11 Ocak 2018 ‘de Efrin işgaliyle başlayan ve 9 Ekim 2019 tarihinde Serékaniyé ve Girê Sipi, 2021’de Başur’la devam eden işgal saldırıları bir ittifak halinde küresel ve yerel işbirlikçi güçlerin demokratik Halk devrimine yönelik gerçekleşen saldırılarıdır. 1998 yılında Önderliğe karşı gerçekleştirilen komplo NATO tarafından kararlaştırılan ve uygulamaya sokulan bir komploydu. Dolayısıyla komplo Önderlik şahsında Özgür Kürt ve Kürdistan gerçeğini, Demokratik Ortadoğu devrimini hedeflemiştir. Önderliğin esareti ve İmralı sistemi böyle ortaya çıkmıştır. Komplo büyük ölçüde boşa çıkarılsa da tümüyle ortadan kaldırılmış değildir. Komplo saldırları çeşitli şekillerde güncellenerek bugün de devam ettirilmektedir. ABD’nin yönetimdeki arkadaşları hedefleyen 6 Kasım 2018 kararı yine bu tasfiye planının önemli bir parçasıdır. Bu kararla Hareketimizin ideolojik, siyasal, örgütsel ve askeri yönetiminin tasfiyesi istenmektedir. Komplocu güçlere göre dağ yapısı PKK’nin beyni, merkezi durumundadır, orası tasfiye edilirse PKK yönetiminin Hareket ve toplum üzerindeki etkisi kaybedilecek ve Kürdistan Özgürlük mücadelesi yönetimsiz bırakılarak dağıtılacaktır. Gerillaya, PKK kadrolarına yönelik saldırı ve suikastlar, Medya Savunma Alanlarının kuşatılarak yoğun saldırı altına alınması bu amaçladır. Garé direnişi planı boşa çıkartma bakımından tarihi bir rol oynamıştır. Aynı ruh ve iradeye bağlı olarak gerçekleşen Heftanin, Metina-Zendura, Zap, Avaşin ve Zagros direnişleri düşmanın saldırılarını kırmış, planlarını boşa çıkartmıştır. En ileri savaş tekniğine rağmen gerilla direnişi karşısında başarı elde edemeyen tıkanmayı yaşayan Türk soykırım rejimi kimyasal silahlar kullanarak savaş ve insanlık suçu işlemekte son çare olarak KDP’yi yedeğine alarak sonuç almak istemekte ve saldırılarını şiddetlendirerek devam ettirmektedir. Aynı konsepte bağlı olarak gerçekleşen 17 Nisan 2022 tarihli Zap ve Avaşin’e yönelik işgal saldırısı son yılların en kapsamlı saldırısı olmaktadır. Bu yönüyle Kürdistan Özgürlük gerillası ulusal direniş boyutuyla bir mücadele yürütmektedir.
İmralı rejiminde Önderliğe uygulanan tecrit tasfiye planının en önemli bölümüdür ve uluslararası komplocu güçler tarafından yönetilmektedir. Önderlik tecridin kapitalist sistemle olan bağlantılarını çözümleyerek “İmralı rejimi” şeklinde tanımladı. İmralı uluslararası güçler tarafından kurulan ve yönetilen bir tecrit sistemidir. Kapitalist sistem tecritle Önderliğin Hareket ve halk ile olan tüm bağları kesilerek 3. Dünya Savaşı sürecine müdahale etmesi ve perspektif sunması engellenmektedir. Önderlik üzerindeki tecrit, yoğun askeri saldırılar Kürdistan ve Ortadoğu devrimini önderliksiz ve örgütsüz bırakmayı hedeflemektedir.
Komplocu güçler PKK öncülüğünde gerçekleşen Rojava devrimini iki yönlü tasfiye etmeyi düşünmektedirler. Birincisi; Türk ve çeteleri vasıtasıyla işgal, talan ve tasfiyesi olurken, İkincisi; kalan diğer bölüm ABD eliyle çizgi düzeyinde saptırılarak sisteme entegre edilerek ideolojik ve yaşam tarzıyla kapitalist moderniteye bağlı kılınmış bir yapıya dönüştürmektir. İstedikleri tarzda sonuç almak için PKK çizgisindeki kadroların, ideolojik, siyasi ve askeri örgütlülüğün darbelenmesi veya etkisizleştirilmesi hedeflenmektedir. Bu politika gereği yeni ABD Bıden yönetimi TC’nin Rojava, Başur, Şengal, Maxmur ve diğer alanlardaki saldırılarını, suikastlarının üst aşamaya çıkartmasına onay vermiştir. Irak devleti de bu anlaşmalara dahil olmuştur. Afganistan’da Taliban gibi gerici-yobaz bir güçle anlaşma yapıp ülkeyi teslim ederken, halkların ortak birlikteliğini, eşitliği, kardeşliği, barış ve demokrasiyi savunan, bunun için mücadele eden, kadın özgürlük çizgisini esas alan Kürt Özgürlük Hareketinin tasfiyesi için her türlü kirli ittifak ve saldırıyı gerçekleştirmektedirler. PKK’nin uluslararası alanda bu denli kriminalize edilmesi yine aynı güçlerin konseptine dayanmaktadır. PKK’nin teslim alınamayan sistem karşıtı sosyalist kimliği saldırıların kaynağıdır. Sistem güçlerine göre eğer PKK örgütsel yapısı zayıflatılır veya dağıtılırsa Demokratik Modernite ve Demokratik Ulus çizgisi tasfiye edilecektir. KDP ve uzantıları ENKS gibi işbirlikçi hain yapılarda Kürdistanı’ın ağası-hanedanı hayaliyle bu süreçteki yerini alarak sömürgeci efendilerinin bekçisi, her türlü alçaklığı ve ihaneti yaşayan yapılar olarak rollerini oynamaktadır. Plan ve komplo bu şekildedir.
Fakat küresel ve bölgesel güçlerin tüm çabalarına rağmen PKK direnişi planın gerçekleşmesi önünde engeldir ve boşa çıkartmaktadır. Başta İmralı’da olmak üzere tüm zindanlarda, dağda ve tüm dünyada Kürtler direniş cephesindedirler. Gerillanın kahramanca direnişi ve yurtsever Kürt halkının tutumu hesapları altüst etmekte ve planları bozmaktadır. Savaşı dışa yayarak ısrarla sürdüren AKP-MHP iktidarı içte ve dışta büyük bir krizi yaşayarak çözülüş sürecine girmiştir. İç çelişkileri bastırmak için daha fazla Kürtlere ve demokratik güçlere saldırılarak ömrünü uzatmaya çalışsa da artık yönetemez düzeye gelmiş ve meşruluğunu kaybetmiştir.
DİJWAR SASON
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
YORUM GÖNDER