DEVRİMCİ HALK SAVAŞINDA HALKIN SOMUT GÖREVLERİ (1.BÖLÜM)
Neden Devrimci Halk Savaşı?
İnsanı insan yapan temel şeyin, güçlü bir düşünce yetisine sahip olması olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Düşünebilme; fark etmeyi, anlamayı, yorumlayabilmeyi, geliştirmeyi, doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırt edebilmeyi beraberinde getirmektedir. Doğru ve yanlışı birbirinden ayırt edebilmenin bir başka versiyonu olan haksızlıklar ve bunun daha da özele indirgenmiş hali olan hayati haksızlıkların ayırt edilebilişi ise bütün canlılar tarafından sağlanabilmektedir. Hayati haksızlıklar, canlılar aleminde doğal bir karşı koyuş, yani hayatını savunma refleksini geliştirmektedir. Bunun için çok da düşünmeye gerek yoktur çünkü varoluş, varlığını koruma yaşamın hakikati olmaktadır. İnsan yaşamının temel gasp edicileri olan devletlerin bile en temel hakkın yaşam hakkı olduğunu söylemeleri, aslında toplumlar tarafından kabul edilebilirliğin, bu hakkın korunacağının siyaseti ile olacağını bildiklerinden ileri gelmektedir. Yani aslında kendinin ve toplumunun yaşamını koruma konusu ham olarak ele aldığımızda insanın acaba yaşasam mı yaşamasam mı diye düşünerek vereceği bir karara bağlı değildir özünde. Eğer insan acaba kendimi korusam mı, öz savunmamı gerçekleştirsem mi üzerinden düşünmeye başlamışsa bu ancak düşünce yeteneğinin çarpıtılmasını, canlılığın özüne ters bir rotaya sokulmasını ifade eder. Bu durumda öz savunmadaki tereddüt, devletçi zihniyetin amacına ulaşmışlığının ölçütüdür. Yaşamına kastedildiği zaman tepkimeye girmeyen bir canlı örneği verebilir misiniz? Ya da öz savunma faaliyetine katılmayan kendi topluluğunun içerisindeki bir canlı örneği. Sadece yok etme amacı güden taraf, karşısındakinin savunmasız olmasını isteyebilir. Hatta o bile öz refleksin bilincinde olarak saldırır.
Saldırı fiili, bir şekilde yok etmeyi amaçlar. Saldırı karşısındaki yapabileceğin tek şey kendini korumaktır. Sürekli bir saldırı varsa sürekli kendini koruma pozisyonunda kalmak artık korunmaya yetmeyecek bir hale dönüşür. Bir süre sonra saldırgan tarafta ezen saldırıya uğrayan tarafta ezilmişlik derinleşir, darbe yiyen bitap bir hal alır, psikolojik olarak çöker, yıpranır, sonuç olarak ya yine yok olur ya da yok edilmek için kendini teslim eder, pes eder. Bu da yaşam hakkını savunmama ile aynı kapıya çıkar. Eğer sürekli bir saldırı varsa yine doğalında kendini savunabilmek için karşı saldırıya ihtiyaç doğar. Eğer karşılıklı saldırılar devletli zihniyetin çıkarları doğrultusunda gelişiyorsa bunun adı iktidar savaşıdır. Hayır insanların kendi varlıklarını koruma, toplumsallıklarını sürdürme, kültürel hakikatlerine sahip çıkma, her türlü baskıyı bertaraf etme temelinde gelişirse işte bu karşı saldırının adı devrimci savaştır. Baskılama saldırıları devlet karakteridir ve sadece birey hedef alınmak isteniyormuş gibi de görünse, alane bir şekilde halklar da hedef alınsa, amaç insanlığın iktidarın boyunduruğunun altına girmesini sağlamaktır, köleleştirmedir, iradesizleştirmektir, olmazsa da kendisine engel olarak gördüğü için fiziki olarak imha etmektir. Devlet saldırısı hiçbir zaman sadece bireyi yok etmeyi ifade etmediği gibi, bireyler topluluğu her zaman hedef potasındadır. Devletlerin insanlık üzerindeki saldırıları karşısında ancak halkın örgütlü karşı koyuşu ya da savaşı başarıya ulaşabilir. Halklar üzerindeki saldırılara karşı yine halk topluluğu olarak cevap vermek de insan topluluğunun doğal refleksi olmaktadır. Baskılara karşı halkların örgütlü duruşu, sistematik devletçi faşist saldırılara karşı halkların örgütlü savaşının adı ise Devrimci Halk Savaşıdır.
Şimdi kürt halkı olarak neden Devrimci Halk Savaşı sorusuna, sorular sorarak cevabımızı verelim.
Kürt halkı olarak ulusal varlığımız kabul ediliyor mu?
Dilimizi konuşabiliyor muyuz?
Kültürümüzü yaşayabiliyor, yaşatabiliyor muyuz?
Tarihimizi işleyebiliyor, öğrenebiliyor muyuz?
Türkleştirilmek için en ağır asimilasyonlara maruz kalmadık mı?
Kürt olduğunu söylemekten korkar ya da kürt olmaktan utanır hale getirilmedik mi?
Yeraltı ve yer üstü zenginliklerimiz tamamıyla yağmalanmadı mı?
Madenimiz, petrolümüz, suyumuz, toprağımız, ormanımız, unumuz, ekmeğimiz neyimiz varsa elimizden alınmadı mı?
Kimliksizliğe, iradesizliğe, eğitimsizliğe, yoksulluğa, açlığa, sefalete mahkum edilmedik mi?
Bu durumu kabul etmeyerek karşı çıktığımızda katliamlardan geçirilmedik mi, işkenceler görmedik mi, evlerimiz köylerimiz yakılmadı mı, sürgün edilmedik mi, zindanlarında esir olmadık mı?
Peki sömürgeci faşist Türk devletinin bütün bunları yaparkenki amacı varlığımızı inkar etmek değil midir?
O zaman bu bir yok olmamak için yürütülmesi gereken varlık savaşı değil midir?
Eğer böyleyse meşru ve zorunlu değil midir?
Sonuç olarak, ‘halen var olalım mı yoksa yok olmayı kabul mü edelim diye düşünmek insan doğasına ters değil midir?’ diye bir soru daha soralım.
Devrimci halk savaşında Kürt ve özgürlükçü bütün halkların ilk ve en somut görevi; varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlama doğal sorumluluğuna büyük inanmaktır, bunun için mücadele yürütmekte tereddüt yaşamamaktır.
Terör kelimesinin 150 yıl önceki ilk çıkışındaki anlamı devletin halka uyguladığı şiddetken, terörizm aslen devlet saldırılarını ifade etmekteydi. Tarihten günümüze kadar halklar bu terörizme maruz kaldılar ve kabullenmenin insanlığın sonunu getireceğini bildikleri için başkaldırdılar. Bakurê Kurdistan’da da terör kelimesi bilinçli bir şekilde anlam kaymasına uğratıldı. Faşist TC devleti, bireyin kendisini korumak için geliştirdiği savunma ve saldırıyı terörize edebilmek için her türlü oyunu oynadı. Halkımız TC devletinin terörist olduğunu bilmesi, özel ve psikolojik savaşa karşı bilinçlenmeyi kendine ilk görev edinmelidir. Halkımızın en temel görevi TC devlet terörüne karşı yılmamak, teslim olmamak, pes etmemek, kendini ölüme yatırmamaktır. Dünyada örnekleri verilen ne Nazi Almanyası, ne Mussoloni İtalyası, ne de Stalin Rusyası Erdoğan Türkiyesi kadar faşizan olmamıştır. Devrimci Halk Savaşında halkın ilk görevi bu faşizme karşı kendini savunma bilincinde net olmaktır. Görev; bu saldırganlığın bütün toplumları yok edeceğinden emin olmaktır, kıyısında köşesinde kalabileceğini düşünerek yaranma gayesi ile zavallılaşmamak, bu devlet terörüne yedeklenmemektir, insanlığından ödün vermemektir.
İlk görev, Devrimci Halk Savaşının zorunluğunda netleşmektir.
ARYANA BARAN
KAYNAK: YPS ONLINE
YORUM GÖNDER