HEGEMONYA KAYBEDECEK, HALKLAR KAZANACAK (2.BÖLÜM)
Dünya İki Kutbun Savaş Meydanına Dönüştürüldü
Tarihin akışına da baktığımızda 3. Dünya Savaşı’nın merkezinin neden Ortadoğu olduğu anlaşılacaktır. Çıkış noktaları Ortadoğu olan ilk sınıflı, kentli, devletli yapının dayandığı beş bin yıllık tarihten günümüze, özellikle son yüz yıla sığdırılan üç adet dünya savaşı kadar katliamcı, tahripkar, yayılmacı ve işgalci olmamıştır. Üçüncüsü de kendisinden önce olan iki savaşı katbekat aşmıştır. Tarihi az öncesine dayanan, ömrü sadece beş yıl olan (1914-1918) 1. Dünya Savaşı Avusturya Veliahtının bir Sırp milliyetçisi tarafından vurulmasıyla Doğu Avrupa’da başladıysa da bedeli Osmanlı şahsında Ortadoğu’ya ödettirildi. 1916 yılında İngiltere-Fransa arasında imzalanan Sykes-Picot Antlaşmasıyla başlayan 10 Ağustos Sevr antlaşmasıyla belirli bir çerçeveye oturtulan, 1924 yılında Lozan Antlaşmasıyla bugünkü haritadaki haline getirilen Ortadoğu coğrafyası, adeta kadavraya dönüştürülerek yirmialtı ulus-devlete bölündü. Kısa süren savaşın yarattığı etki ise büyük oldu; dünya haritası yeniden çizildi. O gün Ortadoğu’ya karadan, havadan ve denizden giren Batılı kapitalist hegemonik güçler, hala işbirlikçi yerel oluşumlarla her karışında cirit atmaktadır. Bu çıkış aynı zamanda Ortadoğu’daki alternatif, demokratik modernite güçleri ile Ermeni, Süryani, Kürtler gibi halkların sonunun başlangıcı oldu. 1. Dünya Savaşı’nın yükselttiği faşizm bugün hala dünyayı kavurmaktadır.
1.Dünya Savaşı, kapitalist hegemonik güçler açısından bir çıkış olarak görülse de ilerleyen zamanda krizine çözüm olmadı. Nitekim daha üzerinden yirmi yıl geçmeden 2. Dünya Savaşı patlak verdi. Doğu Avrupa’da başlayan ve 1946 yılına kadar devam eden savaşın faturası yine Ortadoğu ve Kafkasya’ya kesildi. Dünya artık iki kutbun savaş meydanına dönüştürüldü. İkinci Dünya Savaşı’nda aynı saflarda yer alan kapitalist modernitenin lideri ABD ile reel sosyalizmin öncüsü Sovyetler, dünyayı adeta ikiye böldü. 1949’da kurulan NATO ve 1952 yılında oluşturulan Varşova Paktı’nın kıyasıya mücadelesi 1989’da Sovyetlerin çöküşüne kadar sürdü. NATO Gladiosuyla demokratik toplum değerlerini taşıyan tüm unsurlar tasfiyenin eşiğine getirilmiştir; solda duran Sovyetler ise halklara çözüm olmaktan çok dünyayı teslim alan liberal politikalara bel bağlamıştır, kapitalist hegemonik güçlerin ömrünü uzatmakta rol oynamıştır. Bu da sonunu getirmiştir.
Sovyetlerin çöküşüyle kapitalizm “zaferini” ilan etmiştir. Kendince “Yeni Dünya Düzeni” kurmanın koşulları da oluşmuştur. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), güncellenmiş haliyle de Genişletilmiş Ortadoğu Projesi (GOP) devreye konulmuştur. Artık dünya yeniden dizayn ediliyordu. Ancak evdeki hesap çarşıda tutmuyordu. Merkezi uygarlığa beşiklik eden Ortadoğu, işleri bozuyordu. “Son” dediği tarih, kendisinin de sonunu getirmiştir.
Öcalan, “tarihin sonu” tezine daha en başında karşı çıkmıştı: “Kapitalist modernite kendi liberal tarihini ‘tarihin sonu’ olarak ilan ederek, her klasik hegemonik çağın başvurduğu bir hileyi tekrarlamaya çalışmaktadır. Her hegemonik çağ kendini sonuncu olarak ilan eder. Fakat tarih devam ediyor. Sona eren belki de kapitalist modernitenin kendisidir. Küresel finans kapital çağıyla birlikte somut tarih ve toplumla hiçbir bağı kalmayan bu sistem öz itibariyle anlamsızlaşmıştır. Biçim itibariyle dağılması da günbegün gerçekleşmektedir. Belki de tarihte ilk defa merkezî hegemonik sistem tüm rezervlerini tüketmiş olup ağır ağır çatırdamakta, sürekli krizle boğuşarak sonuna yaklaşmaktadır. Özünde birçok yönüyle aşılmıştır. Zırhlara bürünerek kendini ne kadar koruyacağı merak konusudur; zaman ve mekânı yok sayarak biçimsel varlığını sonsuzlaştırdığı mı, yoksa tükenişinin mi yaşandığı araştırılmaya, hakikati keşfedilmeye değer bir konudur.”[2]
Sovyetlerin çöküşü, yeni bir başlangıcı da beraberinde getirmiştir. Çöküşün üzerinden daha bir yıl geçmeden 1. Körfez Savaşı (1990) ve daha sonra genişletilen 2. Körfez Savaşı (2003-2010) ile Ortadoğu bir kez daha merkezi hegemonik güçlerin hedefi olmuştur. 1990 sonrası artık dolaylı değil direkt olarak Ortadoğu’da çakılan 3. Dünya Savaşı’nın ateşi, bugün tüm dünyayı etkilemektedir. Savaşların dünyaya bakiyesi “ulus-devletler” olmuştur. Ortadoğu’da 1. Dünya Savaşı’nda Türk ulus-devleti, 2. Dünya Savaşı’nda İsrail devleti inşa edilerek; tüm dünyanın başına bela edilmiştir. 3. Dünya Savaşı’yla da İsrail’in güvenlik garantörü Barzani ailesi merkezli Kürt ulus-devleti inşa edilmek istenmektedir. İki yüz yıldır dünyaya serpiştirilen ulus-devlet tohumu tutmamaktadır. Ancak inatla sürdürülmektedir. Ulus-devletin yarattığı düzen yeni ulus-devletlerle temizlenmez. Bunda ısrar kirlilikte ısrardır. Ne yaparsa yapsınlar kökleri tarihin derinliklerinde olan doğal, demokratik topluma dayanan Ortadoğu merkezi uygarlığı, Batılı hegemonik güçlerin uydu ulus-devletleriyle yok edilemez. Buna karşı mücadele de devlet ulusculuğuyla değil, demokratik ulusun inşasıyla mümkündür.
Bugün Ukrayna’da yaşananlar Afganistan, Irak ve Suriye’den bağımsız değildir. Ortadoğu’da yaşananlar da Kürdistan’dan bağımsız değildir. Kürdistan’da yaprak hesapsız, plansız kımıldamaz. Kürdistan’ın son yarım asrı bunun somut örnekleriyle doludur. 1. Dünya Savaşı, Kürdistan’ı da etkilemiştir. Soykırım kıskacına alınan Kürdistan dört parçaya bölünmüştür. 1930’larda “Hayali Kürdistan burada meftundur” denilerek Ağrı Dağı’na gömülen Kürt halkı, 1970’lerden itibaren dirilmiştir. Bu kendiliğinden olmadı. Kürt Özgürlük Mücadelesi öncülüğünde büyük bedeller ödenerek, bu hakikate ulaşıldı. Kadın özgürlükçü, ekolojik, demokratik toplum paradigması direnişi ve mücadelesiyle salt kendisinin değil Ortadoğu halklarının kaderini değiştiren Kürt halkı, bugün 3. Dünya Savaşı’nda kilit önemde bulunuyor. Kürdistan, hem jeopolitik hem jeostratejik her açıdan 3. Dünya Savaşı’nın başlatılışında, geliştirilmesinde ve sonuç alınmasında merkezi konumundadır. Tam da bu nedenle BOP kapsamında daha 1990’lardan itibaren Öcalan tasfiye edilmesi gerekenler listesinde başa alındı; 1996’da düzenlenen suikastta sonuç alınmayınca uluslararası komplo devreye konuldu.
CEMAL ANADOLU
YORUM GÖNDER