DÜNÜ, BUGÜNÜ VE GELECEĞİ BİRLİKTE DÜŞÜNMENİN ZAMANIDIR!
Faşist şef Tayyip Erdoğan’ın Madrid NATO zirvesi, Tahran ve Soçi görüşmelerinden sonra SSTD, Kuzey Doğu Suriye ve Afrin-Şehba hattında daha yoğun SİHA ve top atışlarını yoğunlaştırdı. İçlerinde çocuk ve kadınların da olduğu onlarca QSD güçlerinden şahadetler yaşandı. Bununla Özerk Yönetimi tasfiye etmek ve bölgeyi Kürt halkından arındırarak, buraya kendi çetelerini yerleştirmek istemektedir. Böylelikle de hem bir devrimi tasfiye ederek, başta Kürt halkı olmak üzere diğer halkların, emekçilerin, kadınların umudunu kırmak, ikinci olarak da, Kürt halkını-yerinden-yurdundan ederek, soykırıma tabi tutarak, yüzyıldan beri hayal ettikleri Fırat’ın batısını Kürtsüzleştirmek istemektedirler
SSTD’nin faşist şefi, bunun için Suriye Baas rejimi ile şartsız bir biçimde görüşmeye takla atmakta, el-etek öpmeye işi vardırmaktadır. Bununla da kendi iktidarını kurtarmak istemektedir.
Suriye Baas rejimi, her ne kadar açıktan yaptığı açıklamalarda, görüşme şartı olarak, “Türk devletinin Suriye topraklarından çıkmasını” söylemekte ise de, el altından Muhaberatın ve MİT’in kurmaylarının görüştüğü bilinmektedir. Herhalde her iki ulus devletin istihbarat örgütlerine kendi şeflerine rağmen bu görüşmeyi yapmıyor, bizzat devlet başkanları düzeyinde belirtilen talimatlar çerçevesinde görüşmelerin yapıldığı anlaşılmaktadır. Son zamanlarda Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un basın açıklamasında Türk devletinin güvenlik kaygılarına vurgu yaparak, Suriye dışişleri bakanıyla görüşmesinde Kuzey Suriye’deki terörist gruplardan söz etmesi dikkate alınması gereken bir açıklamadır. Bu açıklama bizzat saldırıyı meşrulaştıran hatta teşvik eden bir açıklamadır. Aynı açıklamada, her ne kadar SSTD’nin karadan Rojava’ya girmesine karşı olduklarını açıklasalar da, ancak havadan saldırılara izin vererek, zaten her gün onlarca insanın katledilmesine ve evlerin-köylerin yakılıp yıkılmasına onay verdikleri anlaşılmaktadır. Lavrov’un “operasyona karşıyız” açıklaması ise tümüyle demokratik özerk yönetimi ve bu alanda yaşayan tüm halkları aldatmak ve gaflet pozisyonunda tutmak amaçlı olduğu görülebilir.
Ortaya çıkan verilerden hareketle şunu belirtebiliriz. Halihazırda ortada olan şudur: İki ulus-devlet bir araya gelerek Kürtleri tasfiye etmeyi istemektedirler. Rusya’nın bu işte başrolü oynadığı anlaşılmaktadır. Rusların, Sömürgeci soykırımcı faşist Kemalist yönetimin oluşum yıllarında Şeyh Sait isyanına karşı katliam ve soykırım yaparken de nasıl kendi çıkarları için desteklediklerini biliyoruz. Ağrı İsyanı ve Mahabad Cumhuriyeti sürecindeki uğursuz rolleri de bilinmektedir. Bu kısa yazıda sadece bu kadarını söylemekle yetinelim. Eğer imkan olursa, Rusların çıkarları söz konusu olunca bir halkı nasıl soykırıma uğramasına soğukkanlılıkla yardım ettiği ayrıntılı da izah edilebilir. Hala yaşayan tanıkları vardır. Bunu hem de sosyalizm adına yaptılar.
Güya, Sovyet Devrimi’ni korumak adına SSTD’ni Batı karşısında kullanıyorlardı. Ancak olan, en doğal ulusal ve insani haklarına kavuşmak isteyen Kürtlere oluyordu. Şimdi de Ruslar, SSTD’ni Batı karşısında kullanmak veya dengede tutmak adına bunları yapıyorlar. Bir kez daha Kürtlerin aleyhine ve soykırımı pahasına, SSTD’yi Suriye rejimiyle ortaklaşmaya yönlendirmektedir. Bu bakımdan Rus Devletinin hegemonya savaşında üstünlük kurmak adına müttefiklerini çoğaltmak ve kalıcılaştırmak için bir halkın tarihten silinmesine onay vermesi onlar için satranç tahtasında bir oyun gibidir. Bu kapitalist-emperyalist devletlerin ortak yönleridir. Rusya'sı da, ABD’si de, İngiltere'si ve Fransa'sı da böyledir.
Suriye Baas rejimine Demokratik Özerk Yönetimin defalarca görüşme teklifi yaptıkları bilinmektedir. Ancak, zorda oldukları dönemlerde Demokratik Özerk yönetimi pek içine sindirmemiş olsalar da fakat karşılıklı olarak fiili bir kabul ve saygı, askeri olarak da dayanışma vardı. Hep sanki çözümden yanaymışlar gibi bir yaklaşım gösteriyorlardı. Ruslar ise en ileri düzeyde federasyondan dahi bahsediyorlardı. Kendilerinin de federasyon olduğu ve birçok özerk bölgeye sahip olduğunu dile getiriyorlardı.
2011 yılından başlayarak 2018 yılında kadar tüm çete yapılanmaların arkasında bizzat Tayyip Erdoğan ve suç şebekesi olduğu bilinmektedir. Bizzat ABD emperyalizmi, SSTD ile birlikte Türk topraklarında bu çetelerin büyük bir bölümünü “eğitip-donat” programı çerçevesinde hazırlayıp Suriye rejimine ve Kürtlere karşı savaştıran yine Tayyip Erdoğan denilen katildi. Bunlar unutulmuş olabilir mi? İdlip’te bizzat SSTD’nin desteğiyle kurulan çete yönetimini görmüyorlar mı? Efrin başta olmak üzere tüm işgal ettikleri yerlerde tam bir Türkleştirme politikası uygulanmıyor mu? Bu çerçevede her yere Türk okulları açılmamış mı? Ekonomi-mali sistemi tümüyle SSTD’ye bağlı değil mi? Bizzat AKP-MHP hükümetinin bakanları, rahatlıkla işgal edilen bölgelere, kendi devletlerinin bir parçası olarak görerek, rahatlıkla girip çıkmıyorlar mı? Öyle haydi “buradan çıkman gerekir demekle SSTD’nin gerçekten çıkılacağı” sanılıyor mu? Bu vb. sorular daha da çoğaltılabilir. Ancak cevaplar da bellidir.
Buna karşılık ise DAİŞ’i ve daha birçok çete örgütünü yenilgiye uğratarak Suriye rejimini hem direkt hem de dolaylı yoldan koruyanda Rojava Özerk yönetimi olmuştur. Eğer Suriye Baas rejimi bütün bu gerçekliğe rağmen Kürtlerle ve Demokratik Özerk Yönetim ile anlaşma yerine Faşist şef Erdoğan ve Devlet Bahçeli ile anlaşmayı seçerler ise bunun ne Suriye rejimine ne de Suriye halklarına bir yararı olacaktır. Sadece SSTD’nin elindeki kılıcı keskinleştirmiş olacaklardır.
Gerçekten de Suriye rejimi bu kadar tarih biliminden, tarih derslerinden, sömürgeci Osmanlı imparatorluğunun yöneticilerinin Arapları nasıl kazıklara oturttukları ve nasıl darağacına çektiklerini unuttular mı? Yine Hatay’ı kaşla göz arasında nasıl Türk Devlet sınırlarına dahil ettiklerini unuttular mı?
Söz konusu Kürtlerin tasfiyesi olunca SSTD’nin, İran devletine baskı yaparak, pratik olarak devlet sınırını değiştirdiği 1930 yılında sınır değişikliğine gittikleri,1932 yılında ise resmileştirdikleri bilinmektedir. Çünkü al-ver konusu yaptıkları Kürdistan topraklarıdır. Çökmek üzere olan AKP-MHP hükümetinin baskılarına boyun eğmek Suriye rejimine de çok şey kaybettireceği görülmüyor mu?
Fakat Suriye devletinin Kürtleri Türklere kurban etmedeki çıkarı nedir? Şu anda Rojava devriminin tasfiye edilmesi karşısında kazanacakları ne vardır? İskenderun ve Hatayı mı alacaklar? Yoksa İdlip Baas rejimi için çantada keklik mi? Bunların hepsinin tümden bir yanıltma, kandırma olduğu kesindir. Buna birde SSTD’nin elçisi olarak Şam’a gönderilmeye hazırlanan Doğu Perinçek üzerinde acaba ‘önce Kürtleri halledelim sıra sonra İdlib’e gelir’ yoksa karanlık kapılar ardında MİT ve Muhaberat görüşmelerinde bu maddenin ayrıntıları mı tartışılmaktadır?
Kürtler, Arap, Ermeni, Süryani, Çeçen ve Türkmen halkları ile birlikte bulundukları alanı DAİŞ’e karşı savunup koruyarak, aynı zamanda DAİŞ’e ilk yenilgiyi tattırarak, tüm insanlığa cesaret ve moral verdiği gibi Suriye Baas rejimine de direnme gücü ve ilhamı vermiştir. Eğer bugün Beşar Esad orta yerde dolaşıyorsa bunun Rojava direnişi sayesinde olduğunu herkes bilir. Bunu en iyi bilenin de başta Beşar Esad olmak üzere, Ali Memluk ve Dip Zeytun’dur. Suriye Arap halkı, aydınları bunu zaten iyi bilmektedirler. Hele hele Haseke’nin son 10 yıldaki tüm valileri, muhaberat şefleri ve askeri komutanlar gayet iyi bilir.
Demokratik Özerk Yönetimin savunma güçleri olan YPG-YPJ, Asayiş, Öz Savunma ve Savunma kuvvetleri on beş bini bulan kadın-erkek şehidiyle,25 bini bulan kadın-erkek gazisiyle ve büyük acılar yaşayan halklarıyla Suriye yönetimi ayakta kaldı, Suriye’nin bütünlüğü içinde Demokratik özerk yönetim kuruldu ve kendini savundu. Bunun sonucunda ise kaybeden, DAİŞ çeteleri ve onların destekçisi AKP-MHP faşist hükümeti olmuştur. Yani Kürtlere kaybettirmek isteyenler kötü kaybetmişlerdir.
Ortaya çıkan en büyük kazanım ise, Kürtlerin özerkliği ve başta Arap halkı olmak üzere diğer tüm halkların faşist Türk devlet destekli DAİŞ çetelerinin köleliğinden kurtulması olmuştur. Şimdi bunu, Rusların ve Türklerin çıkarlarına kurban etmekle yoksul emekçi Arap halkının ne çıkarı vardır? Yine Arap kadınlarının ve gençlerinin ne çıkarı vardır? Diğer halkların ve inançların ne çıkarı vardır?
Yol yakınken bir kez daha düşünerek, Suriye Baas Rejimi, SSTD’nin ve Rusya’nın oyunlarına gelmemelidir. Elbette bazı çözülmesi gereken sorunlar vardır. Bunlar diyalogla, müzakerelerle çözülebilir. Ancak kısa dönem çıkarların ve hesapların cazibesine kapılmamalıdır. Halkların komşuluğu sadece günlük ya da kısa dönem çıkarlarıyla ilgili değildir. Dün, bugün ve gelecekle ilgilidir. Onun için de coğrafyanın mecbur ettiği komşuluğun değeri, anlamı iyi bilinmelidir. Rusya'sı da ABD’si de bugün burada ise kimi çıkarları için buradadır. Ne Kürtlerine de Arapları çok sevdikleri için burada değildirler. Yarın çıkarları kalmaz, çeker giderler. Her iki halk olarak üzerinde doğup-büyüdüğümüz komşu coğrafya ise yerinde kalacaktır!
Arap halkı, aydınları, gençleri ve kadınları böyle bir kirli hesabı bozmak ve Kuzey Suriye demokratik Özerk yönetimle dayanışmak için harekete geçmelidir. En zor zamanda Önder APO’nun demokratik ulus paradigmasıyla bilinçlenen, örgütlenen Kürtler Arap halkıyla eşitlik-özgürlük temelinde dayanışma elini uzatmış ve SSTD tarafından desteklenen DAİŞ vb. çeteleri yenilgiye uğratarak, bugünkü yakalanan düzeyi yaratmada en büyük belirleyici katkıyı sunmuştur. Bu inkara gelmez bir gerçekliktir. Arap halkı, Suriye Baas rejimi ve faşist Türk devletinin görüşüp-anlaşarak, Kürtleri soykırıma uğratma hesabını bozma görevi, sadece siyasi-askeri bir görev değil, aynı zamanda insani ve ahlaki bir görevdir. Kürtler ve Araplar başta olmak üzere diğer tüm bölge halklarının özgürlüğünün yolu böyle bir birlik ve dayanışmadan geçer.
Bir hatırlatmada da bulunmakta zorunlu hale gelmiştir. Unutulmamalıdır, Kürtler belki zorluklar, acılar yaşayabilirler. Ama kaybetmezler. Velakin kaybettirmek isteyene de çok şey kaybettirirler!
Önemli oranda çökertilen DAİŞ ve çökmekte olan AKP-MHP hükümetine herkes bakıp, ders alabilir!
YASİN NAVDAR
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
YORUM GÖNDER