DÖRDÜNCÜ STRATEJİK MÜCADELE DÖNEMİ-DEVRİMCİ HALK SAVAŞI'NIN HEDEFLERİ (9.BÖLÜM)
Devletçi Paradigmaya Karşı Demokratik Toplum Paradigması;
Biz özgürlük mücadelesini bir paradigmasal mücadele olarak ele alıyoruz. Yani devletçi paradigmaya karşı, demokratik toplum paradigmasının gerçekleşmesi, hakim kılınması, toplumsal sistemin buna göre oluşturulması temelinde ele alıyoruz. Bütün alanlarda özgürlüğü öngörüyoruz. Bu bizim felsefemiz, ideolojik siyasi çizgimizdir. Kısacası siyasi programımızdır. Bu temelde amaçlar, görevler olarak soykırımı durdurmak, yıkmak, demokratik toplumu inşa etmek olarak ortaya koyduk. Mevcut temel ilkenin pratikte gerçekleşmesini böyle öngördük. Bunu mevcut devletçi sistemin daraltılması ve KCK sisteminin örgütlendirilip korunması, savunulması olarak da belirttik.
KCK sistemi esnek bir sistemdir. Çünkü demokratiktir. Demokratik sistemler esnektirler. Devletçi sistemler katı, mutlakçı ve egemenlikçidirler. Dolayısıyla KCK sisteminin inşası, yaşatılması, var edilmesi ucu açık olarak birçok boyutta gerçekleşebiliyor. Onun temel yedi boyutunu ortaya koyduk. Bu bizim parti programımızdır. PKK programının temel yedi ilkesini ya da bölümünü ifade ediyor. Böyle tanımlayabiliriz. Bu bölümlerin, gerçekleştirilmesi gereken görevlerin ayrıntıları vardır. KCK sisteminin örgütlendirilmesi ve işler kılınması partimizin temel görevidir. KCK sisteminin esnekliği, kendi başına var olabildiği gibi, devletçi sistemlerle de iç içe, yan yana belli bir ilişki ve çelişki temelinde var olabilme özelliğine sahip bulunmasından ileri geliyor. Devletçi sistemleri hemen reddedip tümden yok etmeyi hedeflemiyor; ‘’ya devletçi sistem var olur ya da ben var olurum’’ demiyor. Bunu söyleyenler ulus devletçi sistemlerdir. Dikkat edilirse, ulus devletler kendilerinden başka bir varlık kabul etmiyorlar, tanımıyorlar, var olanları yok etmek istiyorlar.
KCK sistemi öyle değildir. Kendi başına da var olabilir, devletsiz de varlık gösterebilir, yaşayabilir. Fakat çok değişik düzeylerde devletçi sistemlerle de iç içe var olabilir. Yine bütünlüklü, öngörülen yedi boyutun tümünü yetkince örgütleyerek, bütünlüklü bir sistem halinde var olabileceği gibi, bir veya birkaç boyutun örgütlenmesiyle, bir boyutun belli bir düzeyde örgütlenmesiyle de var olabilir. Böyle oldu diye KCK sistemi yoktur, Demokratik Konfederalizm oluşmamıştır denilemez. Eksikliklerinin olduğu söylenebilir. Yine ‘’hala inşa edilmesi gereken yönleri bulunuyor’’ diye ifade edilebilir. Ama KCK sisteminin varolması için illa yedi boyutun yüzde yüz inşa edilmiş, örgütlendirilmiş olması da gerekmez. Yüzde otuzu örgütlenebilir, yüzde altmışı da örgütlenebilir, yüzde yüzü de örgütlenebilir. Bir boyut yüzde seksen örgütlenebilir, bir boyut yüzde kırk da örgütlenebilir. Bütün bunlarla da KCK sistemi var olabilir. KCK sistemi, aynı zamanda demokratik mücadele sistemidir. Özgürleşme ve demokratikleşme mücadelesi süreci de diyebiliriz. O bakımdan yerine getireceği görevler de buna göre belirleniyor. Bu noktada böyle bir mücadeleyi yürütmenin hedefleri de buradan ortaya çıkıyor.
Biz geçmişte de savaş yürüttük. 1 Haziran 2004’ten bu yana, düşük yoğunluklu bir aktif savunma savaşı içinde olduk. Bu savaşı orta yoğunluklu düzeye de çıkartmaya çalıştık. Son zamanlarda deneme düzeyinde de olsa yaşadık. Daha önce uzun süreli halk savaşı temelinde, sert gerilla savaşımları içerisinde olduk. Belli bir hedef programımız oluştu. Kimleri hedefleyeceğimiz ve nasıl vuracağımız konularını hep önemli bir sorun yaptık. Değerlendirdik, tartıştık, ele aldık, planladık ve ona göre pratik geliştirmeye çalıştık. Şimdi Devrimci Halk Savaşı, meşru savunma duruşumuzda yeni bir savaş duruşu olarak ortaya çıkmaktadır. Yerine getirmekle yükümlü olduğu temel görevleri vardır. Bu görevleri gerçekleştirmede neleri hedefleyeceğini, neleri yıkıp kuracağını ve koruyacağını da program düzeyinde netleştirmemiz gerekmektedir.
Biz geçmiş dönemlerde de savaşlar yürüttük. O savaşın da belli hedefleri vardı. Geçmiş dönemdeki savaşımızın hedefleri neyse ona göre hareket edildi. Geçen dönemde böyle yaklaşımların ortaya çıktığını gözledik. Bu da, Devrimci Halk Savaşı’nda eskiyi tekrarlamak oldu. Hem paradigma değişmiş, hem buna dayalı programımız değişmiş, hem de stratejimiz değişmiş, ama biz yürüttüğümüz savaşın hedeflerinde ve yöntemlerinde değişiklik yapmıyoruz. O halde bu tutum ne paradigma ve program değişimini ne de strateji değişimini kabul ediyor, kaldırıyor. Hiçbir şeyin değiştirilmemiş olduğu anlamına geliyor. Çünkü pratikte ne yaparsak düşüncemizin, amaçlarımızın o olduğu anlaşılıyor. Ya da gerçek anlamda onlardan oluşuyor. ‘’Biz, düşünce olarak şunları öngörüyoruz, ama pratikte de başka şey yapıyoruz’’ diyemeyiz. Bu pratik, bu düşünceye uygundur. O zaman o düşüncenin hiçbir değeri olamaz. Gerçek olan pratiktir.
Pratik eski paradigma, eski program ve stratejiye göreyse o zaman sen bu değişikliklerin hiçbirini yapmamışsın, yeniye gelmemişsin, eskiyi yaşıyor ve yaşatıyorsun demektir. Bunların çok fazla yaşandığını biliyoruz. Bu konu, bu hususlar bütün toplantılarımızın, konferanslarımızın, yönetim toplantılarımızın, eğitimlerimizin temel tartışma, eleştiri ve özeleştiri konusu oluyor. Böyle olduğu bilinmektedir. Bu anlamda bilinmeyen, netleşmemiş bir durum söz konusu değildir. Bu da doğru değildir. O zaman değişememiş oluyoruz, eskiyi tekrarlıyoruz. Sürecin gerisinde kalıyoruz. O çabanın, mücadelenin ne kadar cesur ve fedakar olursa olsun sonuç vermesi, başarı getirmesi mümkün değildir. Bir kere çizgiye uygun değildir. O halde biz içinde bulunduğumuz sürecin gereklerine göre bir mücadele yürütüyoruz. Teorimizi ona göre oluşturmuş, programımızı ona göre belirlemişiz. Stratejimizi ona göre çiziyoruz. O halde hedefler programımızı da yürüteceğimiz savaşta buna göre belirlememiz lazım. Programımızın ortaya koyduğu, savaşla gerçekleştirmek istediğimiz görevlerin gereğine göre bir hedef programımızın oluşması gerekli.
Şimdi buradan baktığımızda, yeni bir hedefler programına ihtiyacımız vardır. Özellikle 1 Haziran 2004’ten bu yana yürüttüğümüz mücadelenin hedefler programı, orduyla çatışmaya girmekti. Askeri güçlere darbe vurup devleti diyaloga zorlamayı hedefleyen bir savaştı. Bu zorlamayı kuvvetlendirebilmek için zaman zaman polislere de vurabilsek, ekonomik hedefleri de programımıza alabilsek diye çalışmalar, arayışlar içinde olduk. Bu iki alanda kısmi girişimler yaşandı. Gerçekten de zayıf kaldı. Çoğunlukla bunlar kağıt üzerinde kaldılar, sözde kaldılar. Genel planda ise sadece askeri hedeflere, belli taktiklerle eylem yapabilen, askeri saldırılar karşısında kendini savunmaya çalışan bir savaş duruşu içinde olduk.
Demokratik Konferderalizm İnşasını Bütün Boyutlarda Gerçekleştirmeliyiz;
Şimdi dikkat edilirse böyle bir duruşla bundan önceki bölümde ortaya koyduğumuz görevleri yerine getiremeyiz. Yani sömürgeci soykırım sistemini kıran, parçalayan, işlevsiz kılan, mevcut ulus devlet sistemini gerileten, daraltan, sınırlayan, onun yerine KCK sistemini, Demokratik Konfederalizm sistemini bütün boyutlarıyla örgütleyen ve savunan bir gelişmeyi ortaya çıkartamayız. Böyle bir mücadeleyi yürütemeyiz bile. O halde amaçlarımız bunlarsa, amaçlarımız devleti veya soykırım sistemini bu düzeyde geriletmek, yerine demokratik toplum sistemini inşa etmek ise, devleti sınırlandırıp daraltarak, Demokratik Konfederalizmi onun yerine inşa etmekse ve bunu bütün boyutlarda yapmak ise o zaman bütün bu boyutları içeren bir mücadele yürütmek zorundayız.
Devrimci Halk Savaşı’nın çalışma programı, eylem programı, mücadele programının bütün bu yedi boyutu içerisine alan düzeyde olması lazım. Her alanda mücadele yürütebilmemiz gereklidir. Yanlış anlama olmamalıdır. Mücadeleyi elbette her alanda yürütmeliyiz. İnşayı bütün boyutlarda gerçekleştirmeye çalışmalıyız. ‘’Her boyutta aynı düzeyde gelişmeler olmaz, farklılıklar olur’’ demek, bütün boyutlarda mücadele etmek gerekmez anlamına gelmiyor. Bu da olabilir. Örneğin fiilen geçen altı yedi yıllık süre içerisinde, hemen hemen sadece siyasi boyut öne çıktı. Çok sınırlı bir kültürel boyut mücadelesi verdik. Kısmen de gerilla düzeyinde bir askeri boyut mücadelesi oldu. Onun dışında mücadelenin hepsi siyasi boyutta oldu. Ne ekonomik boyutu geliştirdik, öyle bir mücadele yürüttük, ne sosyal, ne de hukuki boyutu geliştirdik. Aslında öz savunma boyutunu bile işlemedik, ciddi bir diplomatik boyut geliştirmedik. Sosyal, kültürel boyuta ilişkin bazı şeyler istedik. Ama bu, Demokratik Konfederalizm istemek değildir.
O halde niye istedik? Karşı tarafı teşhir etmek için istedik. Yoksa devlet yapsın diye değil. Devletin gerçeğini ortaya çıkartabilmek, Kürt sorununun nasıl bir sorun olduğunu herkese gösterebilmek için istedik. Çelişkileri ortaya koymak, açığa çıkartmak için istedik. Bazen de yanlışlık oldu. Bazıları da bunları devlet yapacak diye sandılar. Devletten ister oldular. Bu da bir yanlışlık oldu. Eleştiri ve özeleştiriyle düzeltmemiz gereken bir hususu oluşturuyor. Şimdi ‘’kendi irademizle, öz gücümüzle, direnişimizle KCK sistemini inşa edeceğiz, Demokratik Konfederalizmi örgütleyeceğiz, devleti daraltacağız, sınırlandıracağız, Kürt sorununu kendi gücümüzle çözeceğiz’’ derken elbette ki kimseden bir şey isteyemeyiz. Başkaları bir şeyler yapsın diye istekte bulunamayız. Her şeyi yerinde, zamanında doğru bir planlamayla kendimiz yapmak durumundayız. Onun için de böyle büyük bir mücadele yürütüyorsak, o halde KCK sisteminin bütünlüklü bir inşasını da gündemimize koymak durumundayız. Savaş yürütmenin gereği de budur.
Savaş gibi bir mücadeleyi göze alıyorsak, onun önüne büyük hedefler koymak durumundayız. Bir savaşı geliştirebilmek, sürekli kılabilmek, dayanaklarını oluşturabilmek için kendimizi, toplumu örgütlemek durumundayız. Mevcut Devrimci Halk Savaşı’nda savaşı kendi programı, planı doğrultusunda geliştirdiğimiz ölçüde KCK sistemi örgütlenir, KCK sistemini örgütleyebildiğimiz oranda biz savaşı geliştirebiliriz. Çünkü savaşı geliştirecek güç, o sistemdir. Savaş ekonomik dayanağını, hukuki, sosyal gücünü, siyasi gücünü, mali gücünü, kültürel gücünü elbette ki örgütlülüğünden alacaktır. Bunlara dayanacak ki savaş yapılabilsin, yaşayabilsin. Sadece bir savaş olmaktan çıkarak, bir toplumsal olay haline gelsin. Toplumsal devrime dönüşsün. Yoksa silahlanmış güçlerin, ne yapmak istedikleri belli olmayan bir vuruşması haline gelebilir. Bu tehlike her zaman vardır. Biz bu biçimde savaşamayız. Devrimci Halk Savaşı, kesinlikle böyle bir savaş değildir. Savaş, bu duruma düştüğü zaman çeteleşmiş olur. Amaçlarından, ilkelerinden ve ölçülerinden kopmuş, sadece vuruşmayı içeren, intikam duygularını körükleyen veya tatmin eden bir olay haline gelmiş olur. Böyle bir savaş da, kesinlikle Devrimci Halk Savaşı değildir. Devrimci Halk Savaşı’nın her şeyden önce böyle olmayacağını bilmemiz, anlamamız gerekiyor.
Bu çerçevede değerlendirdiğimizde Devrimci Halk Savaşı’nın hedefler programını yeniden ve yeterli bir biçimde inşa etmemiz gerekiyor. Bütün boyutlara göre de bunları tanımlamamız lazım. Örneğin ekonomik ve ekolojik boyuta ilişkin hedefler programımız elbette olacaktır. KCK’nin öngördüğü, demokratik modernite çizgisinin öngördüğü bir ekonomik boyut vardır. Önderlik savunmada, ‘’tekelci, bu temelde tahakkümcü, sömürücü ekonomiye, sadece pazar için meta üretimine karşıyız’’ diyor. Demokratik Konfederalizmin ekonomik sistemi böyledir. Bu da tümüyle ekolojik sisteme dayalı bir ekonomik yapılanmadır. Ekonomik ve ekolojik toplumu, temel toplumsal duruş olarak tanımladı. Şimdi bunlarla çelişen, bunlara zarar veren ekonomik yapılar bizim hedefimizdir ve biz onları reddediyoruz. Böyle bir ekonomik modelle örgütlemeyi öngörüyoruz.
Diğer yandan savaş yürütüyoruz. Savaşa hizmet eden, özel savaşa bağlı geliştirilen, özel savaşın destekçisi, mali kaynağı olan ekonomik yapılar, ekonomik hedeflerimiz arasında olacaktır. Biz, bütün ekonomik sisteme karşı değiliz. Dışımızda, devlet veya özel kişiler tarafından geliştirilen bütün ekonomik faaliyetleri reddetmeyeceğiz. Bizim dışımızdaki bütün ekonomik faaliyetler yasaktır, hepsi hedefimizdir diyemeyiz. Öyle dersek yanlış olur. Kendi ekonomik modelimizi geliştirmeye çalışacağız. O inşa görevidir.
Bunun dışında da, toplumsal yaşam içinde yer edinebilen, demokratik sistemle temelde çok fazla çelişmeyen, ekonomik faaliyetleri meşru göreceğiz, kabul edeceğiz. İster kamu çalışması temelinde olsun, isterse özel mülkiyet temelinde olsun, bunları meşru göreceğiz. Bunlar dışındaki ekonomik kaynakları hedefleyeceğiz. Bunun yanında bir de kooperatif, kolektif, toplumun ihtiyaçlarını karşılamayı esas alan, kullanım değeriyle yüklü ekonomik faaliyetleri örgütleyeceğiz. Her alanda inşa etmeye, geliştirmeye, böylece toplumun ekonomik ihtiyaçlarını, beslenme ihtiyaçlarını kendi üretimiyle sağlayacağı bir durumu ortaya çıkartmaya çalışacağız.
DERLEME
YORUM GÖNDER