HAKİKAT ARAYIŞCILIĞI BİR SORGULAMA İŞİDİR (3.BÖLÜM)
İktidarcı Ve Devletçi Uygarlık Toplumsal Hakikatin Yitim Alanıdır;
Hakikat yitimi, bu belirttiğimiz değerlerden kopuşu ifade ediyor. Kopuşla başlıyor. O da iyi, güzel, doğru, özgür olanın tersidir. Kötülükler, çirkinlikler, yalan, hile ve köleliğin geliştirilmesi, ortaya çıkartılmasıdır. Hakikat yitiminin başladığı yer burasıdır. Dolayısıyla iktidarcı ve devletçi uygarlık toplumsal hakikatin yitim alanıdır. O halde böyle bir uygarlığa adım atma olan hiyerarşiyle birlikte hakikat yitimi başlıyor. Özgürlük kaybediliyor, kölelik geliyor. Kadın köleliği bütün toplumun köleliği olarak ortaya çıkıyor. İyi, doğru, güzel yerine; sömürü, aldatma, çıkar mücadele ortaya çıkıyor.
Toplumsal hakikat yitiriliyor, daraltılıyor, parçalanıyor, kuşatılıyor onun karşısına başka hakikatler ortaya çıkartılıyor. Önderlik bunun için, “Hakikat iktidardır; iktidar hakikattir” diyor. En son hakikat arayışçılığının kaybolmasına ilişkin, “bilme; düşünmenin temel gayesi, yaşama anlam vermek, yaşamı daha anlaşılır kılma olması gerekirken, para için yapılır hale geldi” dedi. Dolayısıyla gerçek özünden koptu, amacından kopartıldı. Hakikat yitimini de öyle görmek lazım.
Hakikatin bütünlüğü ve sürekliliği de var, parçalayıcı yaklaşımlar da var. Bu yönlü iktidarcı ve devletçi uygarlık sistemi içerisinde gelişen düşünce akımları, bakış açıları vardır. Hakikatin bütünlüğünü de parçalıyorlar.
Önderlik, varlığı parçalayarak ele alan yaklaşımı en büyük tehlike olarak gördü, o çelişki değildir, koparmadır. Ruh-beden, özne-nesne, idealizm-materyalizm, diyalektik-metafizik biçiminde birbirinden tümden kopartan, karşıtlaştıran durumları maddi bilimler maddenin incelemesinde çözümleyebiliyorlar, ama topluma vurduğun zaman toplumsal bütünlüğü ve yaşamı parçalıyor, bu anlamda çok tehlikelidir. Dolayısıyla iktidar ve devlet üretimine fırsat veriyor, imkan sunuyor, kapitalist modernite de o boşluklardan sızarak, bundan yararlanarak gelişme sağlıyor.
Örneğin idealizmin iddiası şöyledir: Evren dıştan bir güç tarafından yaratılmıştır, o güç yönlendiriyor. Önderlik bunu doğru bulmadı, ama kaba materyalizm ise onu tümden reddederek her şeyi kendi maddiliği içinde izah etmeye kalktı, topluma da onu yedirmeye çalıştı, aslında böylece tanrının yerine maddeyi koydu. Önderlik, “Yeni bir din, yeni bir metafizik bu biçimde yaratıldı” dedi, Önderlik onu da doğru bulmadı. Bütünlük budur. Neyi bütün olarak görüyoruz onu netleştirmemiz gerekiyor.
Özellikle felsefe bu konular üzerinde çok duruyordu. Ruh belirleyiciliği; madde belirleyiciliği; dolayısıyla ‘evren nasıl oluştu?’ Sorusuna cevap vermek için iki aşırı uç vardı ve çatışıyorlardı. Önderlik, “Düşence, bilim bu çatışmadan ortaya çıkartılıyor, bu da iktidar ve devletin kapılarını açıyor, baskı ve sömürü buradan ortaya çıkıyor. Toplumsal hakikati bu bitiriyor, parçalıyor” dedi. Önderliğin en temel iddiası çıkışı budur, bu da çok önemlidir.
Ruh-beden bütünlüğü var; bedensiz ruh, ruhsuz beden tanımlanamıyor. Beden, ruhsuz oldu mu çürüyüp yok oluyor; ruh, bedensiz oldu mu o da yoktur. Bunlar birlikte vardırlar, o halde birlikte incelenmesi gerekenler birbirinden kopartılarak incelemek daha baştan bir gerçeği ikiye bölerek parça parça ele almak oluyor. Bu bakış açıları doğru değildirler. Bu bakımdan da toplumsal yaşama dönüştüğünde bunlar teorik olarak ‘akılcılık’ oluyor, ‘ekonomizm’ oluyor, ‘düz ilerlemecilik’ oluyor, birçok farklı düşünce akımını ortaya çıkartıyor. Bunların yaşamda karşılığı yok, hiçbir şey yok denilemez. Toplumsal yaşamda karşılıkları var ve yaşam gerçeğini doğru analiz etmiyorlar, dolayısıyla da toplumsal hakikatin kaybolmasına yol açıyorlar.
“Ne Ararsan Kendinde Ara”
Önderlik hakikati nedir? Hakikat yitimi üzerinde durduk, Önderlik hakikati, yaşam çözümlemesi, dördüncü kitapta ele alınıyor. Önderlik, “Ne ararsan kendinde ara” biçiminde tanımladı. Çare sensin, çözüm sensin, toplum için öngörülen odur. Ne ararsan kendinde ara, başka yerde arama, kendinde ara ne ararsan da kendinde bul, çareyi kendin de bul, çözümü kendinde bul.
Önderlik hakikatini esas alıyoruz o zaman anlamamız gerekiyor, anlamadan, ‘ben esas aldım katıldım’ demekle katılamıyoruz. Sorun biraz yaklaşımda, yaşamı ele almada, düşünceye yaklaşımda başlıyor dedik, fakat diğer anlayışlarda ve ölçülerde de devam ediyor. Sadece orayla sınırlı değildir. Bir defa Önderlik gerçekleşmesi olduktan sonra, Önderlik hakikati oluştuktan sonra ve bu bir yol haline hatta marifet haline dönüştükten sonra ‘doğru anlamak’ ortaya çıkıyor.
İyi, güzel, doğru, özgür kavramlarından ne anlıyoruz? Paylaşım, dayanışma, politika, ahlak kavramlarından ne anlıyoruz? Böyle olunca hakikat ideolojiye yaklaşıyor, öyle değerlendiriyoruz, çözümlüyoruz, burada da sorun oluyor. ‘İyi’ soyut bir kavramdır, içini nasıl doldurduğumuz önemlidir. ‘Özgürlük’ bir kavram, içini nasıl doldurduğumuz önemlidir. Önderliğin özgürlük algısı ve anlayışı ne, bizim özgürlük anlayışımız ve algımız nedir? Önderlik neyi doğru neyi yanlış görüyor; biz neyi doğru neyi yanlış görüyoruz? Önderlik neye güzel diyor, neye çirkin diyor; biz neye güzel, neye çirkin diyoruz? Burada da farklılıklar, uzaklıklar ve kopuşlar var.
Bilginin, Anlam Gücü Haline Gelmesi Önemlidir;
Kavramlar alınıyor, bu kavramlar biraz birbirine de yakın oluyor, örneğin ‘özgürlük’ kavramının içerisine birçok şey koyuyorsun, onların içerisinden birkaç tanesini esas alıyorsun yakın oluyor. Kendine, ‘Tamam işte ben de Önderliğinki gibi öğrendim’ diyorsun. Aslında Önderlik hakikatini parçalama böyle yaşanıyor, bizde Önderliği algılamada böyle birbirinden koparmalar, parçalamalar çok oluyor. İş bu noktaya geldiğinde çok farklıdır, dıştan etkilenmelere açık bir durum var, liberalizmin saldırılarına karşı savunma zayıftır. Dolayısıyla içerik bakımından anlam farklılaştırması yaşıyoruz. Aynı kavramları konuşuyoruz, ama aynı şeyleri ifade etmiyoruz, dolayısıyla doğru anlamak, bütünlüklü anlamak, anlamayı bilmenin ötesinde anlamak. Bilmek değil, bilginin anlam gücü haline gelmesi önemlidir. O da yetmiyor özümsemek ve benimsemek gerekiyor. O doğrulara inanmak, o güzellere inanmak ve onları benimsemek, doğru anlamak ve katılmak ancak bununla mümkündür. Böyle olmazsa kavram düzeyinde tekrar etmekle Önderliği doğru ve yeterli anladık, kavradık, doğru katıldık diyemeyiz. Uygulamada sorunlar çok fazlasıyla buradan çıkıyor. Kavramları kullanıyoruz, pratikte yapıyoruz, ama onları anlamlandırma durumumuz farklıdır. Farklı içerikte ele alıyoruz, değişik özelliklerde ele alıyoruz, ortaya farklı pratikler çıkıyor, nihayetinde kendimizi uyguluyoruz.
Şunu bilmek gereklidir: Kadro hakikattir. Önderlik, “Benim gizli ruhum gibidir” dedi, işte kadro budur. O düzeyde Önderlik hakikatiyle bütünleşmiştir, bir de örgütlü ve eylemli hale gelmiştir. Tasavvufçuların deyişiyle marifet aşamasına da gelmiştir, sadece hakikat algısıyla Önderliğe katılan, bütünleşen, doğru gören benimseyen değil, onu bütün yaşamına adayarak ‘bir lokma, bir hırka’ felsefesinde yaşama temelinde bütün yaşamını adayarak uygulayan oluyor. Kadro budur ve Önderliğe katılım böyledir.
Pratikte eğer başarılar olmuyorsa, doğru uygulamalar olmuyorsa o halde böyle bir anlamayı, katılmayı sorgulamak lazım. Ne kadar bütünlüklü ele alıyoruz, ne kadar doğru anlıyoruz, anlam gücü olarak Önderliğin anlam gücüne ulaşma durumumuz ne kadar var, onları amaca, ideolojiye, politikaya, örgüte dönüştürmede yöntem olarak, tarz olarak Önderlik gerçeğini ne kadar uyguluyoruz. Uygulama aşamasına geçti mi tarz, üslup, yöntem öne çıkıyor o da ciddi bir durumdur. Doğru ve yeterli bir biçimde Önderlik yöntemi, üslubu, temposu edinilmezse yine başarılı uygulama olmaz.
Bu noktada bunları dikkate alarak mevcut durumumuzu analiz ettiğimizde, eleştirel-özeleştirel olarak sorguladığımızda çok farklılıklar var. Tarz, üslup, tempoda da çok ciddi kopukluklar, farklılıklar var, ama esas Önderlik hakikatine, anlam gücüne ulaşmada, Önderlik hakikatini özümseme, benimsemede ciddi kopukluklar var, parçalı durumlar var. Hiç yok değil, hiç olmayan orada durmaz, öyleyiz dersek o da doğru olmaz, peki nasıldır? Darlık, yüzeysellik, parçalılık diyoruz, bazı şeyleri çok kaba bir biçimde alıyoruz onunla yetiniyoruz. Örneğin köleliğe karşı çıkışımız ne kadardır? Özgürlük anlayışımız ne kadardır? Bir yurtseverlik var, ülke özgürlüğünü öngörüyoruz, ama Önderliğin özgürlüğü ele alışı onunla sınırlı değildir, ondan öteyedir.
Bu temelde toplumsal alana, yaşam özgürlüğüne, kadın özgürlüğüne kadar özgürlük bilincini, çizgisini, anlayışını, anlam gücünü derinleştirme, somutlaştırma düzeyimiz nedir? Sadece ülke özgürlüğüne yurtseverlikle katılmakla, Önderliğe bir kadro olarak doğru ve yeterli katılım sağlanmış olunmuyor, Önderlik hakikatiyle tam bütünleşilmiş olunmuyor. Parçalamak bu oluyor, içinden birkaçını alıyoruz, bazen yakın da görüyoruz, ‘Tamam demek ki katılmışız’ diyerek yeterli görüyoruz. Önderlik hakikatini birbirinden kopartıyoruz, onun anlam gücünü, ilkelerini, ölçülerini, ideolojiyi, politik haline gelişini, örgüt haline gelişini parçalıyoruz ve ondan sonra bir parçadan tutup ‘katıldık’ diyoruz. Dolayısıyla öyle bir pratikleşmeden başarılı uygulama çıkmıyor. Uygulama başarısız olduğunda Önderlik doğru tarz, üslup, tempoya sahip olamayan kadroyu anlam gücü olarak eleştirdi, inanç olarak eleştirdi. Bu temelde, “Katılımınızı, inancınızı gözden geçirin” dedi. Oradaki ‘inanç’ vurgusu ile “Önderlik hakikatini anlama ve benimseme düzeyini gözden geçirin” dedi.
DURAN KALKAN (HEVAL ABBAS)
YORUM GÖNDER