YAŞAM, UNUTMAMAYI UNUTMAYA YEĞLEYEN İNSANLA VARDIR (3.BÖLÜM)
Öz Örgütlendikçe Kendini ve Tarihini Tanır
Bir ağacı köklerinden ayırabilirsiniz, ama gündüzü gökyüzünden koparamazsınız. Yarın güneş doğacak.
-Victor Hugo-
Üçüncü yol demokratik modernite kuramıyla yeniden canlılık kazanan demokrasinin, demokratik çözümün, yani doğrudan demokrasinin yoludur. Doğrudan demokrasinin, tabandan toplumsal dönüşümlerle ve alternatif örgütlemelerle devleti günlük yaşamda ihtiyaç duyulan bir mekanizma olmaktan çıkarması, özerk inşalarla kapitalist ulus-devlet düzenini toplum lehine bükmesi, etkisiz kılması pratiğine dayanır. Dayanışma ve komüne dayalı alternatif yaşam formlarını ve kurumlarını oluşturarak sadece devlete duyulan ihtiyacı ortadan kaldırmaz, bununla birlikte kapitalist moderniteyi ve iktidar ilişkilerini tarif eden her şeyden kopuşu, bu ilişki ağlarının dışına çıkmayı ifade eder.
Bu da, bilinen demokrasi tanımlarının dışına çıktığımız ve yeni bir tanım yaptığımız anlamına gelir. Burada ne ABD ve ortaklarının askeri iktidar aygıtına dayalı sınırlı burjuva-feodal demokrasisinden ve ne de Avrupa’da geçerliliğini sürdürmekte olan burjuvazinin oligarşik güdümü altındaki halkçı içeriği sınırlı bir sınıf demokrasisinden söz ediyoruz. Öcalan’ın belirttiği gibi, demokrasi özünde her varlıkta gözlemlediğimiz kendisine ilişkin inisiyatif ve yönelim, yönetim olgularıyla bağlantılıdır: “Bu anlamda demokratikleşme sınıf kökenli değildir. Tüm toplumsal bağlamları kapsar. Herhangi bir sınıf veya tabakanın damgasını taşımaz. İster azınlık ister çoğunluk, farklı dil, din, etnisite ve ulusallıkları ne olursa olsun, tüm toplumsal kesimlerin aynı ifade ve örgütlenme özgürlüğünün ve bireysel hakların devlete karşı güvenceye alınmasını ifade eder.”
Devletçi kuram, çözümü her şeyin devletleştirilmesinde, devletle ilişkilendirilmesinde ve böylece toplumsal sorunlara müdahale etmekte bulurken, aslında her şeyi oligarşik merkezi bir bürokrasinin hizmetine sokar ve toplumu soluksuz bırakır. Sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel sorunlar çözüm adı altında çözümsüzlüğe yatırılır ve her defasında katlanan, ağırlaşan sorunlar silsilesi yaratır. Devlet odaklı yaklaşım, tahakküme ve tahakkümcü güçlere dayandığından asla toplumsal özgürlüğün sağlayıcısı olan demokrasiyi doğurmaz. Tersine, demokrasi “halk için daimi bir kimlik bilinci, her düzeyde örgütlülük çalışması ve bu sürece önderlik etme” vasfını taşıdığından, devletçi kuram bunu kendisi için bir tehdit olarak görür. Çünkü devletçi kuram, kimlik bilincine sahip ve her düzeyde örgütlü insanı değil, düşünce ve davranışları sıradanlaşmış, yüzeysel ve derinlikten yoksun zayıf insanı gereksinir, ancak onunla kendini var eder.
Üçüncü yol olarak Demokratik çözüm kuramı ise, “sorunların sahibi devlet değil toplumdur” der, dolayısıyla çözümünde sorunların sahibi olan toplumun kendisinden gelmesi gerektiğini belirtir ve bunu esas alır. Çünkü kendisi ve kendi sorunları hakkında en yerinde gözlem ve değerlendirmeye sahip olan, ilgili toplumun kendisidir. Ne kadar kendine dair özgün ifadeye ve örgütlenmeye kavuşma imkanı bulursa, o düzeyde kendi çözümünü de geliştirebilme yeteneğini, iradesini ve inisiyatifini gösterir. Demokratik kuram, insan kalmakta ısrarın kuramı olduğu için, toplumun ve bireyin ahlaki, politik ve entelektüel derinlik kazanarak temel güç haline gelmesini esas alır. Bu nedenle devletçi kuramın toplumun önüne hep kural koyan yaklaşımının karşısına, toplumun demokratik örgütlenmeyle kendi inisiyatifini kendi eline alması, kendini belirleme ve inşa etme eylemini, özgürleşme pratiğini koyar. İnşayla toplumun devlet dışındaki demokratik özerk varoluşunu sağlamlaştırırken, özerklikten toplumun belirli mekansal sınırlara hapsolmasını anlamaz. Özerklikle tüm toplumsal bileşenlerin örgütlenmesine ve ortaklaşmasına vurgu yapar.
Demokratik kuram, ulus-devletlerin kendilerini Cumhuriyet kavramıyla tanımlamalarıyla da hesaplaşma içindedir. Kendine cumhuriyetim diyen her ulus-devleti cumhuriyet olarak kabul etmez. Cumhuriyet kavramının kendisi Arapça olup, anlam karşılığı da halk yönetimi, yani demokrasidir. Ulus-devlet ise: tek dilli, tek etnisiteli vatandaş homojenliğine dayalı faşizmi tanımlar. “Devlet, “millet” özdeşliğine dayanan ulus-devlet, özünde bir burjuva diktatörlüktür. Dolayısıyla iddia edilenin aksine, ulus-devlet ne kadar kendine cumhuriyet ibaresini yakıştırsa da, kuram ve uygulamalarıyla her zaman cumhuriyetin inkarını sergilemiştir. Bu çerçevede demokratik kuram çok dilli farklı din, etnisite, ulus ve kültürlerin, farklı grup ve bireylerin özgür, eşit ve demokratik birlikteliğini ifade eden demokratik ulus alternatifini ortaya koyar. “Devlet=Ulus” tanımını ret eden demokratik kuram, bir burjuva örtüsü olan devleti ulustan uzaklaştırır ve ulusların ulus olan demokratik ulus tanımıyla özgürlükleri güvence altına alınır.
Gerçek demokrasiye götüren yol olarak üçüncü yol için bir ana çerçeve belirlemek, bir özetleme yapmak, ya da güncel söylemle bir stratejik tutum belgesi hazırlamak gerekirse Öcalan’ın hazırlamış olduğu “Demokratik çözüm için yol haritası” başlıklı belge hem kuramsal hem de somut pratikleşme açısından oldukça güncel ve yapısal bir içeriğe sahiptir. Demokratik çözümlerin güncel ve konjonktürle olmanın da ötesinde yapısal, dolayısıyla kalıcı olmaları gerektiğine inanan Öcalan, bunun için ilkesel bir çerçeve belirlemeyi ve ilkeler eşliğinde pratiğe somutluk kazandırmaya öncelik verir. On madde halinde sıralanan söz konusu ilkeler, aslında üçüncü yolun demokratik çıkış ve hareket noktasının, yapısal inşasının koordinatlarını verir niteliktedir.
NASRULLAH KURAN
YORUM GÖNDER