ÜÇÜNCÜ YOL; HAKİKATIN PATİKASI (3.BÖLÜM)
Üçüncü Yolda Yürürken Yöntem Sorunu;
Hakikat rejimi mevcut olanı reddeden, yeniyi yaratmak için yeni bir pencere sunan bir algı yaratıyor. Bu durum yöntem sorunsalını da kendi içinde taşıyor. Reddin yöntemi, kabulün yöntemini de belirleyebiliyor. O yüzden bir düşüncenin yöntemi de o düşünceye dair olmalıdır. Bir sistem düşlüyoruz, o sistemin penceresinin hakikat rejimi olduğunu belirtiyoruz. O halde yürürken atacağımız adımlar ile pencereden bakarken gördüklerimiz birbiriyle uyum halinde olmalı. Aksi halde yaratmak istediğimiz alternatiften ziyade mevcut olanın yedeği olma durumuna düşeriz.
Yöntem sorununun temelini beslendiği kaynak oluşturuyor. Tarihte var olan direnişlerin büyük çoğunluğunun yeterince başarılı olamamasının altında da bu yatıyor. İdealler doğru, ancak onlara yürürken kullanılan yöntemler ondan uzak olunca bir süre sonra karşıtına dönüşme ihtimali de oluyor. Büyük emeklerle verilen mücadelelerin, bedellerin boşa düşmemesi için bunun daha anlaşılır hale gelmesi gerekiyor.
Yöntemleri belirlemek kadar o yöntemlere dair yaşayabilmek de sorunun aşılması konusunda önemli bir yer teşkil ediyor. Öcalan yöntem için, “amaca ilişkin en kestirmeden götüren yol, sağduyulu yaklaşım biçimleridir” yorumunu geliştirirken buna atıfta bulunuyor. Yöntem, yaşamın kendisi olmalı. “Amaca götüren her yol mubahtır” sapmasından kurtulmak üzere tanıma “sağduyulu yaklaşım biçimleri” de ekleniyor. Çünkü sağduyunun kendisi de hakikate dair. Ondan uzaklaşmak ciddi bir yöntem sorunu yaşamak anlamına gelir ki yöntemin zaferi kesinleştirme konusunda en etkili alan olduğunu zaten biliyoruz. Yanlış yöntemlerle doğru sonuca gitme şansı yoktur. Ulaşılsa bile ulaşılmak istenen yere dair ciddi bir anlamsal gedik açmış oluruz ki bu da oluşacak olan yeninin kalıcı olmasını darbeleyecektir. Bir süre sonra tıpkı şu an kapitalizm illetinin verdiği gibi sürdürülemezlik sinyalleri verecektir.
Üçüncü yol, hakikat rejiminin penceresinden bakarak yürünebilir ve haliyle kendine has bir yürüyüş tarzı, yani yöntemi olmalıdır. Bu yöntem iyiyi, güzeli arayan, ona dair yaşamayı kendine huy edinmiş, ondan uzaklaşmamak uğruna bedel ödemeyi göze almış insanın yoludur. Yaşamda en yüksek anlam düzeyini aramayı ve onu yorumlamakla da kalmayıp ona dair yürümeyi gerektirir. Çünkü iddiası büyüktür. Çok büyüktür. Basit yaklaşımları, sıradan bir yaşamı, verili olandan kopamamayı kabul etmez. Bu yüzden yöntemleri de çok zengin ve çeşitlidir. Bütün bu zenginliğe rağmen hiçbir yöntemi de doğru, demokratik ve sosyalist değerlerle çelişmez, en ufak bir sorunu bile devrim sonrasına ertelemez, ona dair yöntemlerle anda çözmeyi esas alır. Bütün bu belirtilenler sonradan bir insan tarafından icat edilen düşünceler değil, insanın tüm zamanlarını kapsayan hakikatidir.
Çizgiyi Aşanlar;
Olan ile olması gerektiğini düşündüklerimizi bir arada ortaya koymaya çalıştık. Ancak yöntem sorununa paralel olarak bu yöntemi uygulayacak güçlere de değinmek gerekiyor. Eskisi gibi bilmem kaç kutuplu dünya tanımlamalarını geride bırakalı çok oldu. Daha önce de bu konuda yorumlar yapılırken yanıldığımız olmuştu. Kutuplarla uğraşırken esası gözden kaçırma gibi bir hataydı bu. Dünyada bulunan hangi devletler arasında, hangi konuda çelişkiler var, çıkar savaşları nasıl gelişiyor gibi konularla uğraşırken esas savaşı gözden kaçırdık. Birinci ve ikinci dünya savaşlarından sonra ortaya çıkan tablo biraz daha netti. Ancak esas netlik özellikle 90’lar ile beraber filizlenmeye başlayan üçüncü dünya savaşı temelinde yaşandı.
İşin görünen yüzü halen devletler arasında çelişki yaşanması olsa da özellikle son yıllarda Ortadoğu’da ve dünyada gelişen halk ayaklanmaları esas savaşın devlet ve halklar arasında yaşandığını ortaya koydu. Bu esası gördükten sonra üçüncü yolun penceresinden olan bitenleri yorumlamak daha hakikate temas eden durumları gözler önüne serecektir. Öyle sanıldığı gibi dünyada devletlerarası bir kutuplaşma yok. Dönem dönem mevcut birinci çizginin, yani kapitalist modernitenin zihniyetini sürdürmede kimin hangi rolü alacağı konusunda sıkıntılar, çelişkiler yaşansa da durum pek de görüldüğü gibi değil. Eğer bir kutuplaşmadan bahsedilecekse bu kutupları devlet ve halk olarak tanımlamak daha yerinde olacaktır. Bu konuda birinci çizgi olan kapitalist modernitenin temsili ile ikinci çizgi olarak ulus-devlet statükoculuğu arasında yaşanan savaşı danışıklı dövüş olarak düşünebiliriz. Sahte çelişkilerle bir şekilde baskı altında tutulan, sömürülen, susturulan, bastırılan bir halk gerçekliği var. Hele de Ortadoğu gibi bütün politikaların kilitlendiği yerlerde. Burada halklar ve onları temsil eden direniş yapılanmaları bu iki çizgiden birini tercih etmeye zorlanıyor.
Yukarıda belirttiğimiz yaşamın her alanına sinmiş ikililerden birisi de budur. Birine karşı alternatif arayan diğer tarafa yaklaşıyor. Bir şekilde iyi niyetle ortaya konulan direnişler de var ancak anlaşılması gereken nokta ortada iki çizgi olmadığı. Bir çizginin iki yanılsamasının olduğu. Bizim üçüncü yol diye tanımladığımız yaklaşım biçimini bu yüzden onların yanına koymamakta fayda var. Yani sanıldığı gibi birbirinden farklı iki çizgi var ve biz bu ikisine de uymayan üçüncü bir yolu yürümek istiyoruz gibi bir sonuç eksik kalacaktır. Çünkü ortada bir çizgi var ve bu çizgi ulus-devlet statükoculuğunun, kapitalist modernitenin iktidar çizgisidir. Bir de tarihin derinliklerinden gücünü alan, halklarla beraber hakikatin tozlu patikalarında yürüyen demokratik toplum çizgisi. Bu yüzden “üçüncü yol” esasen insanı özüne kavuşturacak olan yoldur.
Üçüncü yol her şeyi yeniden değerlendirip, çözümlemenin ve mevcut olan her argümana karşı geçmişe, ana, geleceğe dönük hakikat rejiminin gücüyle alternatifler üretebilendir. Bu yüzden kurumsallaşmasının güçlü olması gerekir. Anarşistler, feministler, sosyalistler, demokratlar ve alternatif bir yaşam düşleyen herkesin yoludur. İktidarı bir hedef haline getirmeden dünyayı değiştirmeyi esas alır. İttifaklarını, anlaşmalarını, yol arkadaşlarını buna göre belirler ve değişen zamana, sürece göre kendisini sürekli yeniler. Ekonominin çarpıtılmasına karşı mücadele edilirken, kapitalizm tarafından ters yüz edilmiş ‘ekonomi’ esas anlamına kavuşurken üçüncü yolun yaklaşımları esas alınır. Yine kadının toplumdaki öncü rolüne kavuşması, gençliğin esas rolünü oynaması, eğitim programları, özerk yönetimler, kültürel soykırımlara karşı güçlü kültürel direnişler, sanatın hak ettiği yere taşınması, toplumun savunulması, toplumsallığın korunması, ekolojik bilincin oluşması üçüncü yolda yürümeyle mümkündür. Bütün bunları yeni ve kapitalizme dair olmayan, onu küçülten yaklaşım biçimleriyle gerçekleştirebiliriz.
ÖZGÜR BİRTEK
YORUM GÖNDER