ERDOĞAN İÇİN OYUNUN SONU
Ankara’nın Finlandiya ve İsveç yönelik karşıt duruşunda ki keskinliği, kendisine her iki bloktan da kazanç sağlayacağına yönelik içi boş bir özgüven yaşamasına neden oldu. Moskova bloğundan Suriye operasyonu için yeşil ışık, NATO bloğundan da başta PKK ile yürüttüğü acımasız ve bir o kadar sonuçsuz kaldığı savaşında destek almayı hedefledi.
İki İskandinav ülkesi olan Finlandiya ve İsveç, bir buçuk aydan fazla bir süre önce, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline yanıt olarak NATO’ya katılmak için iki başvuruda bulundu, ancak Türkiye bu iki başvuruya da karşı çıktı.
Moskova ise Stockholm ve Helsinki’nin NATO’ya katılma talebine duyduğu rahatsızlığı dile getirdi; çünkü Ukrayna’yı işgal etmesinin nedenlerinden biri, Rusya’nın ittifakın sınırlarındaki varlığından korkması nedeniyle Kiev’in NATO’ya katılımına karşı çıkmasıydı.
Hem güneyde Ukrayna’nın NATO’nun desteklediği ve olası bir müttefiği olması hemde batı sınırlarında yer alan ülkelerin böyle bir bloğun içerisinde yer alması kendileri için büyük tehlikeydi. Ukrayna ile yürütülen ve istediği zamansal ve askeri hamlesel başarıları geciktiği süreçte Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılma gündemi Moskova’nın güvenlik endişelerini arttırdı.
Türkiye’nin aynı hızla gelişen Finlandiya ve İsveç’e yönelik karşıt duruşu Moskova’ya nefes aldırmış ve bir anda Rusya ve Türkiye’nin diplomatik ilişkileri saydam bir müttefik havasının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Lavrov’un geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin olası Suriye operasyonuna ilişkin, ‘’Türkiye’nin sınırdaki güvenlik kaygılarını anlıyoruz’’ açıklaması adeta Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya girişine set çeker tavrına bir güzelleme olarak görüldü.
Ankara’nın bu iki ülkeye yönelik karşıt duruşunda ki keskinliği,kendisine her iki bloktanda kazanç sağlayacağını yönelik içi boş bir özgüven yaşamasına neden oldu. Moskova bloğundan Suriye operasyonu için yeşil ışık,NATO bloğundan da başta PKK ile yürüttüğü acımasız ve bir o kadar sonuçsuz kaldığı savaşından destek almayı hedefledi. Diğer yandan da 2019 Rojava işgalinde devreye giren savunma sanayisininde içinde olduğu bir çok kişi ve kuruluşa yönelik uygulanan yaptırımları kaldırmasını istedi. Erdoğan liderliğinde ki Ankara kurmayları bu durumun kendilerine büyük kazançlar getireceğine fazlasıyla inanmışlardı.
Finlandiya ve İsveç başta olmak üzere Avrupa ve dünyada ki bir çok ülke, DAİŞ terör örgütünü yok eden, ortadoğu barışını ve istikrarını sağlayacak olan Suriye Demokratik Güçleriyle olan ilişkilerini geliştirmektedir. İnsani yardımlarını ve diplomatik ilişkilerini her geçen gün ileriye taşıyan taraflar, büyük bir iştahla Kürde dair her şeyi yok etmek için hazırda bekleyen İşgalci Türkiye’yi fazlasıyla rahatsız etmektedir. Bunun yanında PKK’nin terör listelerinden çıkarılmasına yönelik çalışmaların da yavaş yavaş gündemde işlenmeye başlandı. Türkiye’nin geçmişten bu yana bir çok kez Avrupa’da yaşayan Kürt siyasetçilerini Terörist suçlamasıyla iade talepleri karşılıksız kalmıştır.
OYUNUN SONU VE SEÇİM YAPMA VAKTİ
Erdoğan, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılma isteklerine karşılık vetoda ısrar ederek, uluslararası sahnede dikkatleri üzerine toplamayı başardı. Fakat bu samimiyetsiz ve tek taraflı çıkara dönük şantaj politikalarının sonuna gelinmişti. NATO bloğu Erdoğan’ın artık taraf seçmenin vaktinin gelmesini istedi. Ya Rusya ile gizli kapaklı yürüttüğü müttefiği olacaktı yada ait olduğu yerde önüne koyulan şartları kabul etmiş olacaktı. İşte bu yol ayırımı, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya kabulü yönündeki müzekareleri hızlandırmak ve bir an önce sonuca götürmekle gerçekleşecekti.
Tam bir sıkışmışlık ve çaresizlik politikalarının en dibindeydi Erdaoğan…
Bir yandan NATO bloğuyla sayısız şirketlere uygulanan yaptırımlar, Savunma Sanayisinde yaşanan tedarik sorunu ve CAATSA yaptırımları, F-35 alımlarının iptal edilmesi akabinde F-16 programından çıkarılması dururken, diğer yandan Fırat’ın batısında yer alan ve Rus garantörlüğünde bulunan Rojava topraklarına girişinin yeşik ışığı vardı. Erdoğan için artık seçim yapmak ve süreci dengeci bir politikada yürütmenin sonuna gelindi.
‘YORGUN VE DEVRİK LİDER’ YOLUN SONU
Türkiye’de yaşanan ve toplumu kasıp kavuran ekomik kriz, NATO bloğunun Türkiye’ye karşı yürüteceği olumsuz tavırlarını daha fazla kaldırcak durumda değildir. Yaptırımların arttırılarak devam etme olasılığı, zaten sallantıda olduğu iktidarının ömrünü daha da kısaltacaktı. ‘’Yorgun ve Devrik Lider’’ konumunda olan Erdoğan ve partisi en azından 2023 Haziran seçimlerine kadar yaşam alanı açmak istemekteydi.
Görüşmenin hemen ardından uluslararası ajanslar ve bazı iç basında, imzalan anlaşma mutabakatı ve Türkiye tarafından ilan edilen sonuç bildirgesi arasında çelişkiler ve soru işaretleri oluştu. Erdoğan’ın ilan ettiği zafer naraları ve ülke liderleriyle yaşadığı samimiyetsiz şakalarıyla, mutabakatta imzalanan ve Finlandiya ülke liderlerinin açıklamaları arasında büyük bir uçurum vardı. Çünkü imzalanan anlaşma mutabakatında ki maddelerin altında onlarca yazılmış gizli ve özenle hazırlanmış daha maddeler vardı. Ya ‘’Devrik ve Yorgun Lider’’ bunları görememişti yada imzalamak zorunda kaldığı bu maddeler halkına göstermek istediği zafer maddeleri olarak kalacaktı. Çünkü Erdoğan’ın Finlandiya ve İsveç’ten beklediği hamleler ülkelerinde yürürlükte olduğu kanun ve anayasa kurallarının çemberini aşamamaktadır.
Dediğimiz gibi konu sadece Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılımı için Türkiye’nin iznin alınması değildi. Türkiye’nin oynadığı sinsi ve kendini bu sinsilik içinde gizli tuttuğunu zannettiği dengeci politikalarını boşa çıkarma görüşmeleriydi. Erdoğan bir şekilde Rusya’ya tarafını belli etmek zorunda kalmıştı. Şimdi madalyonun gider tarafıyla hesaplaşmak vakti geldi.
Bilidiği üzere Türkiye’nin işgal politikalarını belirlediği öncelikli koordinatlar vardı. Bunlar;
Minbiç, Til Rifat ve Ayn İsa hatları…
Peki şu soru çok açık bir şekilde karşımızda duruyor?
Bu bölgelerde garantör rolünde olan güç kim?
Tabikide Rusya…
Peki cevaplanması zor olmayan bir soru daha?
Erdoğan NATO toplantısında, Kuzey Suriye bölgelerinde herhangi bir hakimiyeti olmayan işgal haritasında ki yerler için nasıl bir işbirliği ve destek almış olabilir?
NATO kontrolü olmadığı bir yerin işgali için nasıl bir destek sunmuş olabilir?
Bunun gibi bölge haritası üzerinden sorular sorularak bir çok beyin jimlastiği yapılabilinir. Fakat bu tip soruların cevaplarının hemen hemen hepsi, yeni yüzyıl politikalarının belirlendiği küresel satranç tahtalarında, Türkiye’nin Anadolu topraklarında hapsedilerek bir karış uzağa gitmesine izin verilmeyecek düzeyde kalmanın ötesine geçmeyecektir.
Akabinde toplantı sonrası basın açıklaması yapan Erdoğan’ın olası Kuzey Suriye operasyonu söylemlerinde, operasyonun ne kadar gerisine itildiğini görmek mümkün. Rojava topraklarına girme hevesinden, PYD/YPG’ye ilişkileri kesme anlaşmasına evriliş oldu.
‘’Bir gece ansızın gelebiliriz’’ söyleminden, ‘’Acelemiz yok, telaşe gerek yok, sabretmek lazım…’ diline dönüş ancak AKP kitlesini kandırabilecek düzeysizlikte olabilirdi.
Yaşanan gelişmeler Rusya içinde bir anlam ifade ediyordu. Avucuna aldığı Erdoğan’ın bu kadar çabuk manevra yapacağını düşünmemişti. Çünkü, Erdoğan eliyle sınırlarının batı hattında bulunan boşluklar NATO güçleriyle doldurulmuş oldu. Hesaplar bir anda yeniden planlanması gereken bir durum haline dündü. Hep diplomatik ilişkilerin hem de askeri gelişmelerin tekrardan güncellenmesi gerek bir gereksinim doğdu. Bunun üzerine görüşmenin sonraki günü Ruslar Ayn İsa cephe hattına büyük bir güç kaydırdı. Aynı gün Haleb’in kuzeyi ve Til Rıfat hatlarına, Suriye ve İran milis güçlerinin askeri konvoylarla büyük bir yığınak yaptığı gözlemlendi.
Artık Erdoğan için Kuzey Suriye’ye işgal harekatı…
Ya ekranlarda operasyon yapıyoruz, yapacağız, hazırlıklar biter bitmez, herşey hazır…gibi sözlerle seçim zamanına kadar halkını oyalayacağı bir malzeme olarak kalacak, ya da Önder Apo’nun felsefeleriyle hazırlanmış ve eğitilmiş QSD güçlerinin boşrolünde olduğu savaşan halk gerçekliği ile yanında hiç bir küresel gücün desteğini almadan, yenileceği bir savaşa girecek.
Kim bilir belkide Erdoğan’a verilen Küresel misyon böylece tamamlanmış olacak ve sonu büyük acılar yaşattığı Kürtler tarafından tarih sayfalarından silinecek..
ALİ KASIM
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
YORUM GÖNDER