DEVLETİN OLUŞUMU VE POLİTİK ALANA HEGEMONYASI (1.BÖLÜM)
Platon’a göre devlet “büyütülmüş insan” iken, Thomas Hobbes “doğal olmayan yapay ama zorunlu bir cisim”, Hegel “kutsallığın veya ilahi fikrin yeryüzündeki yansıması”, Gramsci “sivil toplum ile siyasal toplumun, hegemonya ile egemenliğin diyalektik bütünlüğü”, Bakunin ise “ders çıkarılması gereken kötülük” diye tarif eder. Lenin de “tek uğraşı yönetmek olan ve yönetmek için de başka insanların iradesini zorla baskı altına alacak özel aygıt” olarak tanımlar. Devlet, sınıflar ve toplumlar üzerinde hegemonya kuran, baskı altına alan bir araç mıdır? Devlet, toplumun hizmetine sunulabilecek midir? Devlet mutlak ve sonsuz mudur? Devletin sönümlenmesi ve yok olması mümkün müdür? Devletin tanımı ve sönümlenmesi tartışmaları sosyalist hareket içerisinde geçmişten bugüne kadar tartışma konusu olmuş, devrim sonrası kurulacak devlet iktidarının niteliği birçok partinin programını, stratejisini oluşturur.
Devletin oluşumu ve biçimi konusu ilk defa Platon’un yazdığı “Devlet” eserinde yer alır. Platon’a göre beş insan çeşidi vardır. Her insanın karşılığında da bir devlet biçimi olduğunu belirtir. “Aristokrasi”, “timokrasi”, “oligarşi”, “demokrasi” ve “tiranlık”. Platon’u Hobbes, Hobbes’i de Hegel takip eder. Bunların felsefi idealizminin anlatışına göre devlet, herkesin herkese karşı savaştığı, belli kuralların olmadığı tutku ve içgüdülerin yönettiği toplum hiyerarşisi hakimdir. Devlet öncesi toplumlar insan aklına uygun olmayan ‘olumsuz’, ‘yabani’ bir aşamaydı. Devletin oluşumu ise toplumların ‘aklına’ uygun bir aşama olarak kabul gördü. Alman filozofu Hegel yazdığı “Hukuk Felsefesi”ndeki devlet modeli fikri; bireyin bütün maddi-ekonomik ilişkilerini içerdiği için devlet siyasal toplumun içinde kaybolmaktadır. Yani devlet, siyasal egemenlik aracı olan bir güç olarak değil, toplumsal-tarihsel evrimin nihai amacı olarak görülmekte ve bu durumda da mutlak ve sonsuz olma iddiası yüklenmektedir.
Hegel toplumu düzenleyenin devlet olmadığını devleti düzenleyenin toplum olduğunu iddia eder. Marx, Hegel’in toplum ve devlet ilişkisini anlatmaya çalıştığı bu düşünce tarzını “1844 Elyazmaları” ve “Alman İdeolojisi” kitaplarında tarihsel maddecilik teorisi yöntemiyle eleştirir. Marx’ın yönteminde ütopizm yoktur. Eski toplumun bağrından yeninin doğuşunu inceler ve pratik sonuçlar çıkarır. Marx, toplumsal işbölümünü, mülkiyet biçimlerini, sınıfları ve egemenlik sistemlerini, hukuk ve ideolojinin ortaya çıktığı koşulları maddeci tarih anlayışı içinde açıklar.
Günümüze kadar oluşan beş üretim biçimini (ilkel komünal toplum, kölelik, feodalizm, kapitalizm ve sosyalizm) nasıl ve hangi süreçler sonunda birbirlerinin yerine geçtiğini açıklamaya çalışır. Sonuçta bu üretim biçimleri birdenbire birbirini yerine geçmemektedir. Belli bir gelişim ve değişim süreçleri çözümlenmeli, yeniden üretim biçimleri tartışılmalı, geçiş dönemlerinin nasıl olduğu kavranmalıdır.
Marksist bakış açısına göre devlet; belirli bir gelişme aşamasında toplumun ürünüdür. Toplumun içinden doğan bu güç özel mülkiyet ilişkilerinin oluşmasıyla toplumun üstüne çıkar. Topluma yabancılaşır. Bu durum sınıfların kendi arasında çelişki içine girdiğini, uzlaşmaz karşıtlıklara bölündüğünün göstergesidir. Toplumun üstünde duran bu siyasi aygıt, sınıf çelişkilerini kendi belirlediği düzen sınırları içinde tutması gereksiniminden doğduğu için egemen olan sınıfın devletidir. Bundan dolayı gelişen sınıf çelişkilerini egemenler lehine çözme işlevine sahiptir. Egemen olan sınıfın çıkarlarını, egemenliğini koruyan ve sürekliliğini sağlayan, işçi sınıfı ve ezilenlerin saldırılarına karşı koruyan bir baskı aracıdır.
Tarihsel materyalist yönteme göre, toplumun üretici güçleri var olan üretim ve mülkiyet ilişkileriyle çelişirler. Bu çelişkili durum toplumsal devrimlerin oluşmasının önkoşulunu hazırlar. Devlet, nasıl ki belli koşulların oluşmasıyla ortaya çıktıysa; onu var eden tarihsel koşullar ortadan kalktığı zaman ortadan kalkacaktır. Bu bakış açısı, Hegel’in savunduğu mutlak ve sonsuz bir yapı olduğu fikrini baş aşağı etmektedir.
ÇİÇEK OTLU
YORUM GÖNDER