14 TEMMUZ DİRENİŞİ ÇELİKTEN BİR PARTİLEŞME YARATTI
12Eylül faşist cuntası bir kara bulut gibi Türkiye ve Kürdistan’ın üstüne çökmüştü. Neredeyse nefes almak bile izne tabi hale getirilecekti. Hayat adeta durdurulmuştu-ertelenmeşti. Bütün toplumsal hayaller, hedefler, amaçlar cuntanın hedefi olmuştu. Ülkede iyiye doğruya ve güzele ait ne varsa hepsi yok edilmek istenmişti. Kötülerin her türlü imkanı, parası, silahı, maddi ve teknik olanakları, orduları, devletleri vardı ve hayata tam hakimlerdi, herşeyi denetliyorlardı, kontrol edebiliyorlardı. İyilerin ise maddi, teknik bir güçleri, orduları, paraları ve devletleri yoktu ama büyük toplumsal davaları, inançları, ideolojileri vardı, hemde tutku düzeyinde. İdeolojileri ve toplumsal davaları uğruna hayatlarını feda etmeye hazırdılar. Toplum-halk için yeni bir yaşam ve özgürlük yaratılacaksa bunun için hayatlarını feda etmede hiçbir tereddütleri yoktu ve hayatlarını feda etmeye hazırlardı ve zaten bazıları ondan önce hayatlarını feda etmişlerdi.
Bu kavga devrim kavgasıydı ve bu devrim kavgasında her şehid bir devrim kıvılcımı ve toprağa düşen bir devrim tohumu demekti. Bazen bazı alanlarda devrimci savaşlar silahlarla, teknikle ve ordularla kazanılmaz. Devrimci savaslar zindanlarda ideolojik duruşla, davaya ölümüne bağlılıkla kazanılır ve düşmanın her türlü silahı etkisizleştirilir. Diyarbakır zindanı düşmanın ana hedefiydi ve bu zindanda hedefine ulaşmak istiyordu. Çünkü PKK’nin öncü kadrolarının çoğu bu zindanda tutuluyordu. Eğer Diyabakır zindanındaki PKK kadrolarını amaçlarından vaz geçirtebilirlerse, dışarıdaki, mücadeleyide, halkın mücadeleye olan umut ve inancınıda yok edebilirlerdi. İki yol vardı, ya teslimiyet ya da ölümüne direnerek düşmanı kendi zindanında öldürerek, yenilgiye uğratarak, halk ve insanlık için yeni yarınlar yaratmak. PKK kadrolarını amaçlarından koparmak için yapmadıkları kötülük, denemedikleri yol kalmadı. Zindandan ölümlerle yaşamı yaratmak burada gerçekleşti.
Devrimciler, Diyarbakır zindanlarında ölümlerden yeni yaşam yaratarak ölümsüzleştiler. Düşman, kendi alanında yenilgiye uğratıldı, yok edildi. Düşman, ne yaptıysa PKK kadrolarını kendi amaçlarından vaz geçiremedi. Tam tersi PKK kadroları müthiş direndiler hayatlarını feda etmesini, bildiler ve çelikten bir partileşmenin sarsılmaz temellerini attılar ve bugün PKK militanları-şavaşçıları sarsılmaz bir ruhla savaşıyorlarsa, bu ruh kuşkusuz 14 temmuz büyük ölüm orucu direnişçilerinin sarsılmaz ruhudur. 12 Eylül cuntasının faşist şefi Evren, yıllar sonra 14 Temmuz direnişçilerinin zafer kazandığını üstü örtülü bir şekilde itiraf edecekti ve ” Biz Kürtçeyi yasaklamakla, Kürt yoktur demekle hata yaptık ve Kürtler Türklerle eşit ulusal haklara sahip olmalılar” diyecekti. Bu itiraf bir yenilginin itirafıdır. Evet, 12 Eylül cuntası 14 temmuz direnişleri karşısında kendi savaş meydanında yenildi. Devrimcilerin bedenleri ve ideolojiye, davaya bağlılıkları dışında bir silahları yoktu.
Bir bıçakları, sopaları, sapanları bile yoktu. Düşman, ne kadar güçlü silahlara ve tekniğe sahip olursa olsun, eğer devrimciler ideolojiye-davaya bağlı olularsa kesin kazanırlar. İdeolojik mücadelede kazananlar her alanda başarılı olurlar. Diyarbakır zindanlarında ideoloji kazandı, cunta kaybetti. Fiziki kayıplar oldu, hala oluyor, o döneme kıyasla daha çok oluyor ama büyük toplumsal kazanımlarda oldu, oluyor. Türkiye ve Kürdistan gibi, insanların fena korkutulduğu, sindirildiği bir coğrafyada mücadeleyi zafere taşımak hem büyük direnmeyle hemde uzun vadade olabilirdi. Yüzlerce yıllık bir karanlığın yaşanıldığı bir coğrafyada kısa sürede, hiç bedel vermeden zafer kazanmak ancak hayal perestlerin işi olabilir. Kürt Halk Önderi, Öcalan ” Kürdistan devrimi ateşten gömlek giymekten daha yakıcıdır ” diyor.
Demek ki bu topraklarda özgürlük kazanmak sıradışı mücadele etmekle, büyük direnmekle mümkün olabiliyor. Kürdistan Özgürlük Gerillası, 14 Temmuz’un büyük ruhuyla hala büyük direniyor ve düşmana büyük darbe vuruyor. 12 Eylül cuntası ülkeyi bir kasabasan ülkesine dönüştürmüştü. Toplumu ilgilendiren bütün alanlara saldırmıştı. Onlarca yıla sarkan hedeflerle cunta yapıldı. 12 Eylül cuntası öyle basit-sıradan bir cunta değildi. 14 Temmuz direnişinin büyüklüğü cuntanın büyüklüğüner paralel olarak gerçekleşti. Türkiye halkı hala 12 Eylül cuntasının sosyal-kültürel ve ekonomik acılarını çekiyor. Ülke adım adım yoksulluğa ve kıtlığa sürükleniyor. 12 Eylül cuntası Türkiye’yi NATO’nun ve AB-ABD’nin tam bir uydusu yaptı. 12 Eylül sadece bir askeri cunta değildi, bir sistemdi ve Türkiye hala bu rejimle yönetiliyor. Kürdistan tam bir savaş merkezi haline getirildi. Çünkü cunta en çok Kürdistan’da darbe yedi.
Bundan dolayı en çok Kürdistan’a yöneldi. Dikkat edilirse, Türkiye’de en küçük bir hakka müsama gösterilmiyor, bastırılıyor. 12 Eylül cuntasının amacı susturulmuş, korkutulmuş, hakkını aramayan, köleci sisteme boyun eğen bir toplumu hedefledi. Bundan dolayı 12 Eylül cuntasına karşı büyük direnmeke gerekiyordu. Eğer o dönemler büyük direnilmeseydi, bugün bu förkemli direnişler olmazdı, rejim yok edilmenin eşiğine getirilmezdi. AKP-MHP 12 Eylül faşizminin milliyetçi ve İslami renkli sivil uzantılarıdırlar ve 12 Eylül cuntasını Evren’den daha katmerlice uyguluyorlar. 14 Temmuz direnişinde tabiki biyik toplumsal amaçları vardı ve bu amaçların zaferinin arefesini yaşıyoruz. Her Kürt bireyi bir devrimci, ruha sahip hale gelmiştir. Anadolu ve Mezopotamya toprakları esasen şimdi devrim kokuyor. 14 Temmuz’un ruhu şimdi çok daha canlıdır…
KEMAL SÖBE
YORUM GÖNDER